Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BUNLARI BİLİYOR MUSUNUZ? PSİKOLOJİ Kütleçekimi (Gravitasyon) Konusunda Bilmediklerimiz gusal kahramanı ObiWan Kenobi (Ben Kenobi olarak da bilinir) Güç “bizleri sarıp sarmalıyor, içimize işliyor; gökadayı bir arada tutuyor” diyordu. Kenobi’nin sözünü ettiği Güç (ç.n Güç sözcüğü fizikte içerdiği anlam açısından yanlış/ yanıltıcı olabilir) kütleçekim kuvveti olsa gerek. Kütleçekiminin çekici özellikleri gerçekten de gökadayı bir arada tutuyor olabileceği gibi, bizlerin de Dünya’ya bağlı kalmamızı da sağlıyor. Aydınlık ve karanlık yüzleri olan Kuvvet’in tersine, kütleçekiminde böyle bir ikilik söz konusu değildir; o yalnızca çeker ve asla itmez. NASA şimdilerde kütleçekimini gölgede bırakacak bir çekim kuvveti yaratarak fiziksel maddeleri devinime geçirebilecek, uzaktan bir nesneyi başka bir nesneye çekebilecek aygıtların geliştirilmesine çalışıyor. Lunaparka ya da Uluslararası Uzay İstasyonu’na gidenler, yanlış bir biçimde sıfır yerçekimi olarak bilinen (ç.n. yerçekimi, Dünya’nın uyguladığı kütleçekimi kuvvetinin yeryüzünden pek uzak olmayan bölgedeki yaklaşık sabit olan etkisine deniyor) yerçekimsiz ortamın etkilerini yaşarlar çünkü araçlarla eşit bir hızla yere düşerler. Yeryüzünde yaklaşık 70 kilogram gelen bir kişi Jüpiter’de ayakta durabilme olanağı olsaydıbu azman gaz devinde 150 kilogram gibi okkalı bir ağırlığa sahip olurdu. Büyük kütleler daha yüksek bir çekim kuvvetine sahiptirler. Yerçekiminden kaçabilmesi için, bir nesnenin saniyede yaklaşık 11 kilometre yol alması gerekir ki bu, gezegenimizin kurtulma hızıdır. Kütleçekim evrendeki dört temel kuvvetin en zayıf olanıdır. Kütleçekiminin dışında kalan üç kuvvet elektromanyetik kuvvet, atomlarda bozunmayı etkileyen zayıf çekirdek kuvveti ve atom çekirdeğini bir arada tutan yeğin çekirdek kuvvetidir. On kuruş büyüklüğündeki bir mıknatıs yerçekiminin üstesinden gelerek buzdolabına yapışmasına yetecek denli yeğin elektromanyetik kuvvete sahiptir. Isaac Newton’un kafasına elma düşmesi, ünlü fizikçinin elmaların yere düşmesine yol açan bu kuvvetin, ayın Dünya çevresindeki dönüşünü de etkileyip etkilemediğini merak etmesine neden oldu. Newton’un elmayla ilgili gözlemi bilimde ilk ters kare yasasının, F=G* (mM/r2), temelini oluşturdu. Fizikte bu yasa, iki nesne arasındaki kuvvetin, (m) ve (M) olan kütlelerinin çarpımıyla doğru, aralarındaki uzaklığın (r) karesiyle ters orantılı olduğunu belirtir. (ç.n. • Star Wars (Yıldız Savaşları) filminin kur • • • • • • • • • Newton’un asıl katkısı mM olmuştu, yani işin içine her iki cismin aynı biçimde girdiğini belirtiyordu ki bu onun 3. dinamik yasasının bir gereğiydi; 1/r2 kısmı daha önce Hooke tarafından Huygens’in merkezcil kuvveti ile Galilei’nin 3. yasasını birleştirerek gösterilmişti.) Kütle çekiminin, yani gravitasyonun bir başka tanımı yüklü ya da ağır anlamına gelen tanımlama Latince ağır anlamına gelen gravis sözcüğünden türetilmiş olan ve ilk öne sürülen tanımlamaydı. Yerçekimi kuvveti, ağırlığı ne olursa olsun, tüm nesnelere eşit bir ivme kazandırır. Bir apartmanın damından aşağıya attığınız aynı büyüklükte, ancak farklı ağırlıklardaki toplar aynı hızla aşağıya düşerler. Daha ağır olan nesnenin daha büyük eylemsizliği daha hafif olan nesneye üstünlük kazandırabilecek herhangi bir hızın etkisini sıfıra indirir. Einstein’ın genel görelilik kuramında kütleçekimi, uzayzamanı bozucu bir unsur, evreni çevreleyen fiziksel “doku” olarak ilk kez ele alındı. Kütlesi olan her şey onu çevreleyen uzayzamanı çarpıtır. 2011 yılında NASA tarafından yapılan “Gravity Probe B (Yerçekimi Sondası B)” adlı deney, Einstein’ın öngördüğü gibi, Dünya’nın çevresindeki evreni tıpkı pekmezin içinde dönen ahşap bir top gibi çektiğini ortaya koydu. Kütlesi büyük bir nesne, çevresindeki uzayzamanı bozarken, kimi zaman içinden geçen ışığın yönünü tıpkı camdan bir mercek gibi değiştirir. Kütleçekimsel mercekler uzaktaki bir gökadayı etkili bir biçimde büyütebilirler, ya da ışığını garip bir biçime dönüştürebilirler. Uzaybilimde, yalnızca kütleçekiminin etkili olması durumunda, birbirlerinin çevresinde dönen üç kütlenin devinimleriyle ilgili tüm dizgelerin kestirilmesini içeren “Üç Cisim Problemi” 300 yıldır fizikçilerin kafasını kurcalayan bir sorun. Uzmanlar bugüne dek yalnızca 16 tür çözüm bulabildiler. Öteki üç temel kuvvet kuvantum mekaniğiyle çok küçüklerin dünyasını örnekleyen bilim oldukça uyumlu bir tavır sergilese de, kütleçekimi ile aralarında inatçı bir geçimsizlik söz konusu; kütleçekimi işin içine girdiğinde kuvantum denklemleri çöküyor. Evrenin bu tümden kesin ancak karşıt iki özelliği arasında bir uyum sağlanması, fiziğin en zorlu sorunlarından biri. Kütleçekiminin daha iyi kavranabilmesi için, bilim insanları kütleçekimi (gravitasyon) dalgalarını, Louisiana Lazer İnterferometre Dalga Gözlemevi (LIGO) fizikçilerinden Amber Stuver’e göre çarpışan kara delikler ya da yıldız patlamaları gibi nedenlerle uzayzamanda meydana gelen dalgalanmaları inceliyorlar. LIGO araştırmacıları kütleçekimi (gravitasyon) dalgalarının içyüzünü başarıyla saptadıklarında evrene de çok daha farklı bir gözle bakabilecekler. Rita Urgan, kaynak: Discover • • İ İntihara eğilimli davranış bir hastalık mı? ntihara eğilimli davranış, duygudurum bozukluğundan kaynaklanan bir davranıştan çok, başlı başına bir hastalık olabilir mi? Güçlü temellere dayanan kanıtlar intihara eğilimli kişilerin beyinlerinde çarpıcı benzerlikler olduğunu ortaya koyuyor. Söz konusu benzerlikler duygudurum bozuklukları olan, ancak eceliyle ölen kişilerin beyinlerinde tanık olunandan farklı bir niteliğe sahip. Bu tür araştırmalar “intihara eğilimli davranışın” ilk kez, ruhbilimin “kutsal kitabı” sayılan Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı’nın (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) son baskısında yer almasına yol açtı. 1980’lere dek, intihar girişiminde bulunanlar, tanım gereği, bunalımlı kişiler olarak ele alınıyorlardı. Bu durum intihar olaylarının %10’unun neden herhangi bir ruhsal hastalık geçmişi olmayanlar tarafınları lityum almaya başlayınca, ilaç hastalığın öteki belirtileri üzerinde herhangi bir etki yaratmasa bile, bu tür girişimlerde bulunmaktan vazgeçiyorlar. Bu da lityum ilacının özellikle intihar eğilimini körükleyen sinirsel yolakları etkiliyor olabileceğine işaret ediyor. Kanada McGill Üniversitesi’nden Gustavo Turecki, genetik açıdan zaten intihara yatkın kişilerin beyinlerinde değişimi tetikleyen ve eninde sonunda intihar riskini arttıran birtakım çevresel unsurların olabileceğine dikkat çekiyor. İntihara eğilimli kişiler üzerinde yapılan bir araştırmada Turecki ve arkadaşları eceliyle ölenlerin beyinlerindekinden farklı bir epigenetik göstergeler dizisine çevresel baskılarla tetiklenen ve genleri devreye sokup çıkartan kimyasal şalterleresahip olan 366 gen buldular. Başka araştırmalar da intihar eğiliminin kişinin genleri tarafından belirlendiği görüşünü destekliyor. Örneğin, intihar eden evlat edinilmiş kişilerle ilgili bir araştırma bu kişilerin biyolojik akrabaları arasında intihar olasılığının evlat edinen ailenin üyelerine kıyasla altı kat daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Zamanla dirimsel göstergeler ruhbilim uzmanlarının intihar çekincesi en yüksek olan hastalarla ilgili çok daha iyi kestirimlerde bulunmalarına olanak sağlayabilir. Böylelikle, kişiye en uygun sağaltım yöntemleri de belirlenebilir. Örneğin, kimi antidepresanların öncelikli olarak intihar riskini arttırdığı yönünde kanıtlar olduğundan, hastaya bu tür ilaçların verilmesinden kaçınılır. Columbia Üniversitesi’nden David Shaffer intihara eğilimli davranışın Araştırma Alanı Ölçüt sisteminin “ruhuna çok uyduğunu” ve insanlara bunalım gibi belli bir tanı koymak yerine, NIMH ruhsal hastalıkların bireyde saptanan belirtilere ve bu belirtilerin altında yatan genetik ve nörobiyolojik özelliklere dayanarak tanımlanıp sağaltılmasını öneriyor. Rita Urgan, kaynak New Scientist/ 25 Mayıs 2013 • • • • • • CBT 1387 14 / 18 Ekim 2013 • dan gerçekleştirildiği sorusuna bir açıklama getiremiyordu. Konuyla ilgili bakış açısı otopsi işlemleri sonucunda intihar edenlerin beyinlerinde birtakım ayırıcı özelliklerin ortaya çıkmasıyla birlikte değişmeye başladı. Söz gelimi, beynin karar almayla ilintili bölgelerinde kişinin bozukluğu ne olursa olsun, hatta herhangi bir bozukluk söz konusu olmadığında bile birtakım yapısal değişiklikler meydana geldiğine tanık olundu. Beyin örneklerinin ya da intihar eden bir hayvan modelinin eksikliği yüzünden araştırılması karmaşık olmakla birlikte, intihara eğilimli davranışın kendine özgü bir dirimsel yapıya sahip olduğu görüşü giderek ağırlık kazanıyor. Sayıları giderek artan araştırmalar bu tür davranışın altında yatan birtakım değişikliklere ışık tutuyor. Örneğin, intihar girişiminde bulunan bipolar bozukluk hasta