Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Devrimin Tarihsel Kalıpları 5 Ekim’de Dünya Mimarlar Günü dolayısıyla 70 yıl önce mezun olmuş üç mimara ödül veriliyordu. Doksanını geçmiş bu mimarlar sıradan insanlar değildi. 1920 civarında doğmuş bu üç mimar Cumhuriyet toplumunda Arapça harfler kullanmadan kendi dillerini öğrenen ilk kuşağın üyeleri idiler. 1880’den bu yana süren bir büyük değişim sürecinin Devrimci Batılılaşma aşamasını temsil ettiklerini de söyleyebiliriz. Osmanlı tarihinin son aşaması Mustafa Kemal kuşağının yetişmesi, İkinci Meşrutiyet, İttihat Terakki, Birinci Dünya Savaşı, İstanbul’un İşgali ve Anadolu işgalinin başlaması olaylarını ve sonrasını içerir. kuşağı sayılabilir. Bu Cumhuriyeti en iyi bilenler onlardır. O kuşaktan arta kalanlar artık yalan söyleyemeyecek kadar yaşlılar. O smanlı Devleti’nin Avrupa’yı bir haraç kapısı olarak görmekten kurtulup yüzünü Batı’ya çevirmesi 1683 Viyana yenilgisinden yarım yüzyıl sonra başladı. Karlofça, Pasarofça Anlaşmaları, Kırım’ın, Kafkasya’nın elden çıkışı, Yunan bağımsızlığı, Balkanlar’ın elden çıkışı ve sonrası adım adım imparatorluğun sökülmesidir. Osmanlı devlet adamları İstanbul’un fethinden ancak 300 yıl sonra biraz ayıldılar. İlk matbaayı kurarken Avrupanın gerisinde kaldığımızı fark etmiştik. Ne var ki sonraki 200 yılda da doğru dürüst bir öğretim sistemi bile kuramamış bir ortaçağ devleti olarak imparatorluk sona erdi. Bugün de hâlâ dünyayı algılamayan Osmanlı artığı bir toplum kesimi var. Apartmanlarının yüksek katlarında televizyon önünde bir yandan günümüz dünyasını seyrediyorlar, bir yandan ortaçağ hayalleri kuruyorlar. Bu düşünce ataleti ve yoksulluğunu anlatmaya dil yetişmez. Fakat akıl anlayabilir. Bizim dede kuşağımız 1850’lere uzanıyor. Toplumun silkinmesi ve Türklerin varlıklarından haberdar olmaları, Mustafa Kemal kuşağını ve Batılı gibi düşünen anne babalarımızı yetiştirmeleri hiç olmazsa 75 yıllık bir geçmişe dayanır. Bu çağda Avrupa gözünü Yakın Doğu’ya ve petrole dikmiş ve imparatorluğu parçalamıştır. Batılı alfabe ile okuma öğrenen bizim kuşağın yetişmesine yol açan da aynı olaylardır. Müslüman dünyasında sadece Türkler Cumhuriyet harf devrimini, kadının toplumsal statüsünü değiştirmeyi, dini devlet idaresinden ayırmayı, çağdaş eğitimi örgütlemeyi başarmıştır. tarihtir. 187778 Osmanlı Rus Savaşı ile 1923 arasında geçen 43 yıl içinde Türk tarihinin en büyük transformasyonu gerçekleşti. Devrimler başladıktan sonra bunların ne doğası, ne süresi ne de süreci planlanmıyor. Sonradan ona kuramsal bir kılıf giydiriliyor. Bu kuram, devrimi yapanların hayal bile etmedikleri şeyler icat ediyor. Fakat bir devrim belli bir süre yaşayıp kendi kuşaklarını yetiştirdiği zaman onun sürekliliğini sadece kurduğu, değişikliğe uğrattığı toplumsal ve kültürel mekanizmalar değil, yetiştirdiği insanlar sağlıyor. Böylece baştan tasarlanan değişme değil, kendini değiştiren spontane bir mekanizma harekete geçiyor ve sürekliliği sağlıyor. Bu sürekliliği bizim gibi yaşı doksanlara ulaşanlar varlıkları ile sürdürüyorlar. Fakat süreklilik bundan ibaret değil. CBT 1387/5 / 18 Ekim 2013 Cumhuriyet Devrimi sadece İslam dünyasının değil, 20. yüzyılın da en köktenci, en başarılı devrimidir. Bugün İslam dünyasındaki konumumuzu ona borçluyuz. Gerçi bunu İslam tarihinin en yeni aşamasına kadar önde gelmiş ve bir ayağı Avrupa’da olan bir imparatorluğun varlığına yani özgün bir tarihi birikime borçlu olduğumuzu da unutmak doğru olmaz. Mustafa Kemal’in liderliğinde Cumhuriyetin getirdiği Devrimci anlayış 192345 arasında ana hatları ile, akıl almaz bir hızla gerçekleşti. Fakat 15 Atatürk yılı ve onu izleyen bir dünya savaşı süresinde okuma yazma bilmeyen, ortaçağda yaşayan bir tarım toplumunu 20. yüzyıl Avrupa toplumlarıyla eşit yapmaya olanak veremezdi. Fakat onu eşsiz kılan bir özelliği daha var. 600 yıl sultanın kulu olanları halk yaptı. Ve o halk 30 yılda iktidarı değiştirdi. Bugünü büyük babalarla birlikte düşünmek bunu anlamak için gereklidir. Kurtuluş Savaşı’nı Osmanlı ordusunu komutanları yaptı. Yıkılan İmparatorluğun yerine Cumhuriyeti kuranlar da 1880’lerde doğan kuşaklardı. 1880, İmparatorluğun toptan yok olma sürecine girdiği 20. YÜZYILIN EN KÖKTENCİ DEVRİMİ Bir tarihi başlangıç olarak 1880’i, yani Mustafa Kemal’in kuşağının doğduğu yılları alabiliriz. 1880, 1890, 1900’lerde doğanlar bizim kuşağın anneleri ve babalarıdır. Yeni Osmanlı ve Genç Türk ideolojisinden başlayan bir son dönem tarihi içinde, ilk cumhuriyet kuşağının bir mirası var. Namık Kemal’in, Tevfik Fikret’in, Mehmet Akif’in, Ziya Gökalp dizeleriyle ve düşünceleriyle annelerimiz ve babalarmız Batı dünyasının bir yorumunu bize yansıttılar. Bu Osmanlı’nın toptan yıkılması ve küllerinden Cumhuriyet Türkiye’sinin doğmasıdır. Bu süreç 187778 OsmanlıTürk savaşı ve Rus ordularının Yeşilköy’e kadar gelmesi ile başlar. Trablus Savaşı, Balkan Savaşı ve Bulgarlar’ın Çatalca’ya kadar gelmesi ve Türklerin Balkan göçü, Tayfun Çanakkale Savaşı, Sarıkamış yenilgisi. İstanbul’un İşgali, Anadolu’nun işgali, Sevr ve Kurtuluş Savaşı. Bunlara katılmamış kaç aile var? Mustafa Kemal kuşağının dünyaya gelişinden yani 1880’den 1923’e kadar süren 43 yıl süren bir yıkılış ve diriliş devri. Kozmopolit bir imparatorluk olarak Batı emperyalizmi tarafından parçalanan bir devlet. Onun kurulduğu topraklarda özgün dili ile yeniden var olan bir ulus. Bu hikâye kimilerine, anlayamadığım nedenlerle, ters geliyor. Ama bunu yaşayan bir ailenin çocuğu olarak, gerçekten büyük bir değişim destanıdır. Okumamış halk bunu bilmez ve belki anlayamaz. Ama biz anladık. 1918’den sonra doğup 1928’den başlayarak yeni alfabe ile dünyayı öğrenenler kanımca ilk Cumhuriyet 43 YIL SÜREN BİR YIKILIŞ VE DİRİLİŞ DEVRİ Bu arada bir kuşak daha var: Bunlar imparatorluğun çöküşünü, Boğaz’da İngiliz ve Fransız drednotlarını, cami avlularında Balkan göçmenlerini gören 1910 civarında doğan kuşaktır. 1930’larda Avrupa’ya gönderilen ya da giden kuşak. Onlar bizim hocalarımız oldu. Bizim kuşak sadece Cumhuriyeti bildi. Ve o ilk kuşakla toplumdaki yenileşmenin (devrimci olup olmamasından çok, gerçekten yeniye dönük olması daha önemlidir) sürekliliği başlar. Önemleri yeniliğin ilk aktörleri olmalarıdır. Arkadan gelenlerin öğreticileridir. Emaneti kuşaktan kuşağa taşıma Türkiye’nin nüfusu 2030 milyon olana kadar kolaydı. Ülkenin uygar odakları da İstanbul, Ankara ve büyük kentlerdi. 1970’ten sonra bu iletimin doğası değişmiştir. Türkiye tarihinin sayıdan bağımsız bir değerlendirmesi yapılamaz. 1949’da mezun olduğum zaman ülkede 500 mimar vardı. Şimdi 45 000. Fakat çağdaşlık söylemi kuşaktan kuşağa geçiyor. 1993’te emekli oldum. Benim yanımda yetişenler son yıllarda emekli oldular. Benim ve onların yetiştirdikleri de henüz öğretiyorlar. Süreklilik bu. Bu ders programlarıyla değişmiyor. 1940’dan 2013’e 73 yıl. Cumhuriyetçi kuşaklar birbirlerinin hocasıdır. Buna 1923’den başlarsak 90 yıl. Bu sadece öğretimde değil, her alanda aynıdır. Bugün insanları dünyaya ortak eden sadece okul bilgisi değil. Bilgi yaşamın içinde. Uluslararası her etkinlik okul kadar öğretici: Ekonomi ve ticaret küresel; iletişim, ulaşım evrensel; bilgi toplumu evrensel. Sanayileşme zorunlu. Öğrenmeyi okulda sanıp, orada beyin yıkamak olanaksız. Dünya yaşamı tek tarafa akan bir ırmak gibi her şeyi birlikte sürükler. Biz yok olan bir imparatorluğun son topraklarına tutunarak ve dünyaya ayak uydurarak ayakta kaldık. Eğer ülkeyi yakın gelecekte doğanın gazabından kurtarmak istiyorsak, dünyanın ortak çabasına bilimsel bir tavırla katılacağız. Ağaçlara paçavra bağlayıp şeyhlere dua etmeyeceğiz. Ya da yok olacağız. Okumamış da olsa Türk toplumu bilge bir toplumdur. ‘Eşeğini önce ağaca bağla, sonra Allah’a emanet et!’ demişti. Geçmişi öğrenmeyenler geleceği de öngöremezler. CUMHURİYETÇİ KUŞAKLAR BİRBİRLERİNİN HOCASIDIR Akgül