02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TEKNOLOJİPOLİTİK Kapitülasyonları yeniden düşünmek MAHMUT ESAT BOZKURT KALDIRILMASINDA ETKİLİYDİ Baha Kuban [email protected] Dünkü Türkiye’nin başında kapitülasyon denilen öyle büyük bir bela vardı ki, bu yalnız halkın değil, yöneticilerin bile uykularını kaçırır, bir kâbusa, bir cehennem zebanisine dönüşürdü. Sadrazamları, nazırları makamından eder, mecliste kabul edilen yasaları iptal ettirebilirdi. Bu kemikleşmiş Ortaçağ hukukundan kurtulmak hiç de kolay değildi. Ta ki İsmet Paşa Lozan’da “ Yazın! dedim. Kapitülasyonlar kaldırılmıştır! Lağvedilmiştir!” yürekliliğini gösterinceye kadar…Zeki Arıkan, [email protected] Bilim ve teknolojinin çağdaş toplumda oynadığı ağırlıklı rol herkesçe kabul ediliyor. Bu ağırlığın dünyayı daha insanca yaşanabilecek bir yer yapıp yapmadığı, böyle bir işlevi ya da etkisi olup olmadığı sorunu bu köşede yer alan yazılarda sıkça ele alındı. Dünya Bilim ve Demokrasi Forumu (WFSD) Bu konunun burada ele alınan bir diğer önemli boyutu da, toplumsal grupların bilim ve teknolojinin gelişme dinamikleri üzerindeki orantısız etkisi. Bilimsel ve teknik gelişmelerin hemen tamamen rekabetçilik bağlamında düşünülmesi, teknolojik yeniliklerin yalnızca ekonomik değer yaratma aracı olarak algılanması ya da algılatılması, ekonomiye, bilgi yaratmaya, değerlere ve toplumsal düzene dair belirli bir dünya görüşünün göstergesi aynı zamanda. Diğer yandan, bugün dünya düzeninin eskisi gibi süremeyeceği, birşeylerin mutlaka değişmesi gerektiği duygusu öne çıkıyor, toplumun belirleyici dinamiklerine nasıl, hangi araçlarla müdahale edileceğine dair toplumun muhalif güçlerinde yaygın bir arayış var. Bilim ve tekniğin gelişme dinamiklerinin anlaşılması, toplumsal düzeni, üretim ve tüketimin yapısını ve zenginliğin dağılımını yeni ve farklı biçimlerde hayal edenler açısından canalıcı önemde. Bugünkü yazımızın konusu bu arayışlardan biri ile ilgili olacak. Dünya Bilim ve Demokrasi Forumu (WSDF), Avrupa ve Dünya Sosyal Forumlarında biraraya gelen bilim çevrelerinin ve akademisyenlerin girişimleri sonucu ortaya çıkan bir oluşum. Yukarıda özetlenmeye çalışılan, bilim ve tekniğin gelişim dinamiklerine müdahale etme yöntemlerini ortaya çıkarma, başka bir deyişle toplumun geleceğinin şekillenmesine ortak olma arayışı bu örgütlenmeye damgasını vuruyor. Forumun üçüncü toplantısının Arap Baharı’nın ateşlendiği Tunus’ta ve buna vurgu yapılarak organize edilmesi manidar. WSDF’yi kurma fikri ilk kez 2007’de dile getirilse de, ilk toplantısı 2009’da Brezilya’nın Belem kentinde yapıldı. Farklı ülke ve kültürlerden örgütlerin ortak zemin bulmaya çalıştıkları ilk toplantıdan sonra ikinci toplantı 2011’de Senegal’in Dakar kentinde gerçekleştirildi. 2012’de Birleşmiş Milletlerin Rio+20 zirvesine paralel düzenlenen “Halkların Zirvesi”’nde yapılan tartışmalar, WSDF kurucularının ele almaya çalıştıkları konuları daha geniş bir tabana yaymaları gerektiğini, ‘dillerini’ dünyanın dörtbir yanından farklı toplumsal grupları kapsayacak biçimde elden geçirmeleri gerektiğini ortaya koydu. Üçüncüsüne Tunus Üniversitesi’nin Beşeri Bilimler Fakültesi’nin ev sahipliği yapacağı WSDF’un Mart 2325, 2013 toplantısının konu başlıklarına bir göz atalım; Sayısal Dünyada Devrimler, Yeni Mücadeleler ve Yeni Eylem Biçimleri * Bilim/Toplum Koalisyonu, Fransa’nın Yeni Yüksek Öğrenim ve Araştırma Yasası * Katılımcı Araştırma * Su Mücadeleleri, Kamu Yararı Mücadelesi, Yurttaş Üniversiteleri, Üniversite Mezunları İşşizliği, Bilim ve Teknoloji Alanlarında Çalışanların Fikir Özgürlükleri, Teknileaks mümkün mü? Uluslararası Sekreterya ve Uluslararası Girişimler Konseyinden oluşan WSDF’ye dünyanın farklı yerlerinden üye olan birbirinden ilginç örgütler arasından bazıları: All India Peoples Science Network (Tüm Hindistan Halkın Bilimi Ağı) Hindistan, Alternatives – Kanada, Bilim Felsefesi Derneği – Arjantin, Brezilya, Association Française des Petits Débrouillards – Fransa, İlaç Teknisyenleri Uluslararası Derneği – Almanya, Kalkınma Araaştırmaları Derneği – Fransa, Experts et Chercheurs – Fransa, Enda – Diapol – Senegal, Epidemia – Brezilya, ETC Grubu – Kanada, Quebec Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği – Kanada, Fondation Sciences Citoyennes – Fransa, Friends of the Earth – ABD,Kanada, iBase – Brezilya, Küresel Sorumluluk için Mühendisler ve Bilim İnsanları Uluslararası Ağı – Almanya, Vecam – Fransa, Dünya Bilim Çalışanları Federasyonu, Dünya Bilim ve Demokrasi Forumu WSDF’nin internet sayfası www.fmsdwfsd.org Gelecek yazıya Forum’un ilk iki toplantısının sonuç bildirgelerine göz gezdirelim. O smanlı devleti kapitülasyonları kaldırmayı ciddi olarak II. Meşrutiyet’te düşünmeye başladı. Adliye Nazırı Manyasizade Refik Bey, ayrıcalıkları kaldırarak Avrupa devletleriyle ilişkileri çağdaş bir düzeye getirmek istiyordu. Kısa sürede ölümü buna engel oldu. Avrupa devletleriyle Osmanlı devleti arasında anlaşmazlıkların sürdüğü sırada kapitülasyonların kaldırılmış olduğu yabancı elçilere birer nota ile bildirildi (9 Eylül 1914). Olay, bir bayram havası, bir “kurtuluş beratı” şeklinde kamuoyuna duyuruldu. Ama bu karara ateş püsküren yabancılar bundan hiç memnun olmadılar. Dönemin aydınları, kapitülasyonların ne olduğunu, o sıralarda Türkçeye çevrilen ve yazarın eski bir diplomat sahte imzasıyla yazdığı kitaptan öğreniyordu. İstanbul hukuk mektebini bitirdikten sonra İsviçre’nin Fribourg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden de diploma alan Mahmut Esat (Bozkurt) Osmanlı Kapitülasyonlar Rejimi Üzerine bir doktora tezi hazırlıyordu. Çünkü konu günceldi. Bunların kaldırılmasını kapitülasyonlardan yararlanan ülkeler kolay kolay kabul edemiyorlardı. Mahmut Esat, bu tezi başarıyla savundu (19 Mayıs 1918). Bugün ailesinin elinde bulunan şatafatlı bir diploma bunu kanıtlar. Tezin Fransızca metni 1928’de İstanbul’da basıldı. Bir süre önce de Türk Hukuk Kurumu tarafından Türkçeye kazandırıldı (çev.Ahmet Öylek, sunuş: Yekta Güngör Özden, Av. Erkan Yücel, Ankara, 2008). Tezin Fransızca basımına İsmet Paşa’ya hitaben bir sunuş yazısı eklenmiştir. Burada deniyor ki: “Bu tezi yazarken amacım sadece doktor unvanını almak değildi, aynı zamanda ve özellikle Türk halkının bu kapitülasyonlar rejimine tâbi olmayı hak etmediğini kanıtlamak istiyordum…” CBT 1346/ 9 4 Ocak 2013 Kapitülasyon, bir ortaçağ hukukudur. Asıl anlamı farklı olmakla birlikte kişinin bulunduğu yabancı ülkede, kendi ülkesinin yasalarına bağlı kalması anlamına gelir. Bu ayrıcalıklar çok gerilere gider. Hıristiyan ülkeler arasında da buna benzer uygulamalar görülmektedir. Küçük Asya’da Selçuklu Devleti’nin ve Anadolu Beylikleri’nin İtalyan Cumhuriyetlerine verdikleri ayrıcalıkları bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Osmanlılar da, kendilerinden önce var olan ORTAÇAĞ HUKUKU bir rejimi sürdürmekten başka bir şey yapmamışlardır. Bu bakımdan kapitülasyonların Kanuni ile başladığı tezinin yanlışlığı açıktır. Ancak Fransızlara verilen ilk ayrıcalıkların asıl belgesinin kaybolması ve geç bir kopyasının elde bulunması, Türkçe metninin de bulunmayışı birtakım şüphelerin doğmasına neden olmuştur. Bunu ilk dile getiren de N. Iorga’dır. İlk Fransız kapitülasyonlarının masal olduğu ileri sürüldüğü gibi, Sultan Süleyman’ın da bunları onaylamadığı tezi işlenmiştir. Bu, Cumhuriyet kuşaklarını o kadar rahatlatmıştır ki bizlere derin bir nefes aldırmıştır. Öyle ya, Büyük Türk hükümdarı ileride ülkesinin mahvına yol açacak bu ayrıcalıkları nasıl verebilirdi? Hayır! Kanuni bunu düşünemezdi. 1536 kapitülasyonları verilmiş ve uygulanmıştır. Bu, 1569’da yenilenen fermanda açıkça dile getirilmiştir. Son yıllarda Fransız tarihçisi Matuz’un bu bağlamda iki belgeden söz etmesi, Fransızlara verilen ayrıcalıklarla ilgili olamaz. Bunlar, Osmanlı kanunnamelerinde kapitülasyonlar hakkındaki genel hükümleri kapsar ( Turcica,xxxıv(1992),175183). Mahmut Esat’ın üzerinde durduğu temel konu, Kapitülasyonların bir antlaşma değil bir ahitname olduğudur. Eğer bunlar bir antlaşma olsa bile tek yönlü olarak feshedilebilirler. Çift yanlı antlaşmalar olarak kabul edilirlerse, aynı biçimde, anlaşmaların yürürlükten kaldırılmasıyla ilgili ilkelerin uygulanmasına bağlı olarak kaldırılabilirler. Kapitülasyonların bir istisna rejimi oluşturmaları için ortada hiçbir neden yoktur. Fransa’ya verilen ve bir antlaşma gibi algılanan 1740 kapitülasyonları da ancak barış dönemi için geçerlidir. Mahmut Esat, kapitülasyonları doğru okumuştur. Tarihsel bağlamda verdiği bilgiler, günümüzde Prof. Halil İnalcık ve Prof. Şerafettin Turan’ın araştırmalarıyla da örtüşmektedir. 1839 Gülhane Hattı ve buna bağlı olarak yapılan reformlar sonucu Osmanlı kamu hukukunun değişmesi ve 1908’de anayasal bir rejimin uygulanmaya konulması, kapitülasyonların varoluş nedenini ortadan kaldırdı. Daha doğrusu şeriatın ayrılmaz bir parçası olan kapitülasyonların anlamı kalmadı. Osmanlı bunları kaldırmakta haklıydı. Ama Mütareke’de daha ağır biçimde üstelik daha da genişletilerek yürürlüğe kondu. Ancak Lozan’da kesin olarak kaldırılabildi. Bu tezin savunulmasından 90 yıl sonra Türkçe olarak yayımlanması bize heyecan veriyor ve bizi düşündürüyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle