Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com http://facebook.com/okcesizhayrettin CBT 1346/ 18 4 Ocak 2013 “Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler göreceğiz... Nâzım Hikmet Kötü günleri gösterenlere karşı böyle söylüyoruz, böyle duyumsuyoruz, buna inanıyoruz. ODTÜ direnişi bu yolda apaçık bir gösterge değil mi? Facebook’ta ODTÜ direnişi üzerine şöyle demişim: “Üniversitelilerin direnen bildirgelerini, ‘direnen üniversite’ haberlerini, direnen üniversiteyi destekleyen bildirgeleri beğenen dostlar, bu bildirgeleri paylaşsanız, beğenenlerinize paylaşmalarını söyleseniz, birşeyler yazsanız, kartopu nasıl çığa dönermiş, tüm dönekler, omurgasızlar, çakallar bir görüverse ne iyi olur, değil mi?” Çığ büyüyor. Şimdi meslektaşlarımdan aynı şeyi diliyorum: Rektörlerinizin atanmasındaki gibi yapmayınız bu kez. Öğrencilerinize bir kulak veriniz. Siz de bir öğrencisiniz, unutmayınız. Hele bir de köşe yazarıysanız, susmayınız, dağda bayırda dolaşmayınız. Dayanışmanızı, desteğinizi gücünüz yettiğince bu ateşe katınız. Susuzluğunuzu içinizdeki bu iyimserlik pınarından kana kana içerek gideriniz. Kırıp, dökün demiyorum kimseye elbette, ama direnin uygarca, uzun solukluca, korkusuzca, Sokrates aşkına, Atatürk aşkına! Cüppelerinizi yoksulun, ezilenin, mazlumun, ülkemin üzerine sevgiyle, inançla, bilimin, aklın aydınlığıyla öyle gerin ki, bir bayrak olsun bu kez hepimize. *** Flu(x)us – VII – Bir Denizin Kıyısından Bir Avuç Çakıl Taşı’mdan okurlarıma bir kaç yeni yıl armağanı… • Sözlerimi bağışla. Onların bir kusuru yok. • Öldükten sonra da yaşayacağımı düşünüyorum, ama yalnızca gönlümce yaşayacağımı… Böyle düşününce, içim neşeyle doluyor. Sarhoş oluyorum. Ölümden sonrası gönlünce yaşamaksa, gönlünce yaşamalı şimdi de! Cennet, cehennem yok. Tanrı da yok. Gönlünce yaşayacaksın. Gönlünde ne varsa, onlar özgür kalacak, onlar yaşamaya başlayacak, yaşamı onlar sürecek, sen yalnızca onlarlasın artık. Sonrası öyle olacaksa, şimdi de öyle olmalı değil mi? Elbette olabildiğince… Gönlünün elvermediği şeylere kendini zorlamamaya bak. Zorlayanı aşmaya… Şimdi gönlünce yaşa ki, seninle onlar gelebilsin. Yani gönlünde ne varsa onu götüreceksin, onunla süreceksin. Gönlün göçecek öteye. Cennet, cehennem, tanrı senin gönlün olacak. • İnanmak kanıt istemez. • Aşk olsun. • Yirmi dokuz harften, yedi notadan, üç renkten, bir nefesten, bir eliften bunca tat… İçimizden doğup, taşan tatlar, yaşamın tatları... Kimse ölmek istemez, biz hayatı zehir etmezsek. • Saltık var olmakla görelidir. • Bil ve yarat. • Bir an dur / Yürüyeceksen / Daha // Sus bir an / Diyeceksen / Daha // Koş / Soluk soluğa / Oraya // Yolda / Dökülüp saçılanı / Düşünme // Daha / Yürüyeceksen // Bir mıknatıs ol • (Pınar’a yirmi yıl için işte bu sevgiyle) Taşa yaz / Taş kalır // Suya yaz / Su kalır // Aklına yaz / Unutma // Yüreğine yaz ki / Yalnız // Sevdiğini // Onunla çırpınsın / Kafesinde • Bizim başımız bitlenirdi, şimdi torunlarımızın kafası örümcekleniyor. • Anlam da anlamsız bir yerde… • Acıyla coşku, arada hüzün… • Yaşamak sevişmektir: Beden sevişmesi, göz sevişmesi, gönül sevişmesi… Çıktı: Sezgin Seymen Çebi, Sosyal Adalet. Tarihsel ve Kuramsal bir Bakış, İstanbul 2012; Ülker Yükselbaba, Habermas ve Kamusal Alan: Burjuva Kamusallık İlkesinden İletişimsel Kamusallığa Geçiş, İstanbul 2012; Coşkun Ongun, Öyküleşen Hukuk, İstanbul 2012; Şule Şahin Ceylan, Geleneksel Toplumdan Modern Topluma Alternatif Uyuşmazlık Çözümü, İstanbul 2009 “Nikbinlik.” Yükseköğretim yasa taslağı: Anayasal durum, piyasa mantığı ve güvencesizlik YÖK’ün yükseköğretim (TYÖK) yasa taslağının yükseköğretimde akademik özgürlük ve kurumsal özerklik açılarından bir kazanım getirmediği, tersine eldekileri de yok edecek bir yapı sergilediği bir önceki yazımızda vurgulanmıştı. Bu yazıda, taslağı anayasal durum ve taşıdığı iki önemli olumsuz yönüyle ele almaya çalışacağız. Prof. Dr. Nevzat Kavcar, DEÜ Buca Eğitim Fakültesi, nevzat.kavcar@deu.edu.tr Anayasa ve TYÖK Yasa Taslağı: Taslağın hazırlanması aşamasında anayasa’ya ve yasalara uygunluğun gözetilmemiş olması hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmıyor; yasamanın da anayasa ve yasalara uyma zorunluluğu vardır. Anayasa değişikliği yapılmadan, TYÖK yasasının çıkarılması zordur. Olağanüstü bir dönemin ürünü olarak, 1981’de önce YÖK yasasının çıkarılması, sonra 1982 Anayasa’sında YÖK’ün korunmaya alınması olgusu sanırız ki 30 yıl sonra yinelenmez. Taslağın birçok maddesi, yürürlükteki anayasa ve ilgili yasalara aykırı. YÖK adının, Türkiye Yükseköğretim Kurulu’na (TYÖK) dönüştürülmesiyle ilgili 4., TYÖK Genel Kurulunun oluşumuyla ilgili 6., Yürütme Kuruluyla ilgili 7., dekan atanmasıyla ilgili 15., özel üniversite kurulmasıyla ilgili 24., yabancıların özel üniversite açmalarıyla ilgili 26., anonim şirketlerin özel üniversite kurmalarıyla ilgili 29., mütevelli heyet oluşumuyla ilgili 30. maddeleri başta olmak üzere, anayasanın 130. ve 131. maddeleri değiştirilmeden bu ve buna benzer değişiklikler yapılamaz. Anayasanın 42. Maddesinde belirtilen; eğitim ve öğretimin, Atatürk ilkeleri ve devrimleri doğrultusunda, devletin gözetim ve denetimi altında yapılacağı, bu temellere aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamayacağı, anayasanın 58. Maddesinde yer alan; bilimin yol göstericiliğinde, Atatürk ilke ve devrimleri bağlı gençler yetiştirilmesi hedefleri, yürürlükteki 2547 sayılı YÖK yasasında bulunmasına karşın, Milli Eğitim’e uygun biçimde TYÖK taslağında yer verilmeyerek, bu hedefler yükseköğretimden de silinmektedir. Anayasanın 130. maddesi gereğince yalnızca kamu ve vakıf üniversiteleri açılabilir. TYÖK’e göre ise kamu üniversitesi, vakıf üniversitesi, özel üniversiteler ve yabancı üniversiteler olmak üzere dört tür üniversite kurulabilmekte. Anonim şirketlerin yanında yabancıların ülkemizde üniversite kurmalarının yolu da açılıyor ki bunlar yürürlükteki anayasaya aykırıdır. Aynı aykırılık, konseyli devlet üniversitelerinde rektör ve dekanların üniversite konseylerince atanması için de geçerlidir. Eğitimin bir kamu hizmeti olduğu, eğitimde fırsat ve olanak eşitliği sağlanmasının önemi ve gereği açıktır. YÖK yasasına ve TYÖK yasa taslağına karşı çıkanlar, üniversitenin toplum için bilim yapmasını, düşünce ve bilgi üretmesini savunurken, yasa taslağı paralı eğitimi ve eğitimin özelleştirilmesini, bilimin piyasa güçlerine teslimini öngörmektedir. TYÖK’teki temel amaç ve yaklaşımlardan birisi, yükseköğretimin özelleştirilerek serbest piyasanın güdümüne sokulmak istenmesidir. Finansman modeli, devlet üniversitelerinin kendi kaynaklarını kendilerinin yaratmasını öngörmekte. Bu piyasa yanlısı anlayışın doğal sonucu, bilimsel araştırmaların ticari değeri yüksek konulara yöneltilmesi, üniversite çalışanlarının da dayanışma ve işbirliği yerine yarışmaya zorlanmalarıdır. Yasa taslağı; yarışma ilkesiyle 2., kendi öz gelirlerini elde etme koşulu nedeniyle 10b, anonim şirket kurulmasıyla 29., bilgi lisanslama ofisiyle 33. maddeleriyle üniversitenin toplumsal sorumluluk anlayışını dışlamakta; paralı eğitimi, özel ve yabancı üniversite kurmayı ve ticaret yapmayı özendirmektedir. Taslağın 36. maddesine göre, vakıf ve özel yükseköğretim kurumları, ön lisans ve lisans programlarında devlet burslusu olarak öğrenci okutulabilecek; böylelikle özel okulların öğrenci bulma sıkıntıları önlenmiş olacak. Bu bir kaynak aktarımıdır; devlet eliyle özel sermayedar yaratma tutumunun bir örneğidir. Özel yükseköğretim kurumları Türkiye’de denenmiş ve 1971’de anayasaya aykırılık gerekçesiyle kapatıldılar; paranın diplomayı ve eğitimi satın alacak bir güce ulaşması, öğrenci çekebilmek için kolay mezuniyet gibi olumsuz uygulamalar yaşanmıştır. Günümüzde de vakıf üniversitelerinin, devletin yetiştirdiği öğretim elemanlarından, yetişmelerine hiç katkı sağlamaksızın yararlanmaları, devlet üniversitelerini zayıflatmaktadır. Yükseköğretimdeki özelleştirmeci dönüşüm, devlet üniversitelerinin içini boşaltarak çökertme, eğitimin niteliğini düşürme, yüksek kontenjanlar yoluyla yığınsal eğitim veren ve yoksul aile çocuklarının okuduğu ikinci sınıf kurumlar yaratma sonucunu verecektir. Piyasa mantığının devlet üniversitelerindeki yansımalarından birisi, taslağın 10/7 maddesi uyarınca öğretim elemanlarının sözleşmeli statüde çalıştırılmalarıdır; ücret açısından çekici görünebilecek bu uygulama, akademik özgürlük ve iş güvencesi açılarından sorun yaratacaktır. Cumhuriyetin sosyal devlet anlayışı, eğitimi bir ticaret alanı olarak değil, bir hak olarak görmüş ve bu hakkın gerçekleştirilmesi sorumluluğunun devlette olduğunu ilkeleştirmiştir. Öğretim Üyesi Yetiştirilmesi, Bilimsel Denetim, Özlük Hakları ve Güvencesizlik: Üniversitelerin ve akademisyenlerin temel görevlerinin eğitim, araştırma yapma ve bilgi üretimi ile bunların yayımı ve çeşitli yollarla topluma hizmet olmak üzere üç alanda toplandığı genel kabul gören bir durumdur. Eğitim de ön lisans, lisans ve lisansüstü düzeyleri kapsamakta, bu bağlamda öğretim üyesi yetiştirilmesi üniversitelerimiz için çok büyük önem taşımaktadır. TYÖK taslağı, nitelikli öğretim üyesi sorununun YOKSULLARA DEVLET ÜNİVERSİTESİ