23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

EINSTEIN’IN VAAT EDİLMİŞ TOPRAKLARI Einstein Tanrı ve Siyonizm üzerine gerçekte neler demişti? Tanrı Mektubu”nun geçenlerde açık Einstein’ın ölümünden kısa bir süre önce kaleme aldığı “T attırmayla 3 milyon doların üzerinde bir fiyata satışa sunulmasıyla birlikte, ünlü fizikçinin gerçek düşünce yapısı yeniden dünyanın gündemine oturdu. Bugüne dek Einstein, en tutucu kesime göre çağdaş fiziğin babası, en özgürlükçü bakış açısına göre dünyanın gelmiş geçmiş en zeki insanı olarak bilindi. Ne var ki, yaşamöyküsünü konu alan onca yazılı belgeye karşın, Einstein’ın eylemci kimliği hemen hemen hiç bilinmedi ve bir devlet adamı olarak da çok yanlış anlaşıldı. Yaşamının kimi yönleri bile bile hasıraltı edilirken, kimi yönleri fazlasıyla abartıldı, kimileri de tümden uyduruldu. Y CBT 1346/ 14 4 Ocak 2013 önetici sınıf seçkinlerinin kalıtlarından kendilerine bir pay çıkarttıkları düşünülürse kendisine oturma hakkı tanıyan ABD Soğuk Savaş propagandasında ondan yararlanmaya çalışırken, İsrail ve Yahudi Diyasporası tarihin en ünlü Yahudisi olarak eylemlerinde Einstein’ın çığırtkanlığını yapmak zorundaydı. Dinsel düşünürler onu gizli bir dindar olarak değerlendirirlerken, ilerlemeciler onu idealist bir sosyalist olarak sahiplenmişlerdi bu son derece doğal bir durum. Gelgelelim, onun açık artırmayla satışa sunulan bu mektubu uzun süredir benimsenen bu tür uzlaşmacı görüşleri darmadağın etti, yerleşik söyleni bozdu ve elbette ki Einstein’ı ne denli az tanıdığımızı tüm dünyanın gözleri önüne sermiş oldu. Einstein, mektubunda görüldüğü gibi, Tanrı ve din konusuna böylesine tatsız bir eleştiri getirdiğine göre onun bilmediğimiz daha başka yönleri de olabilir miydi? Dâhi (öke) sözcüğünün karşılığı olarak gösterilen bir kişinin daha az bilinen yönleri kimler tarafından gizli tutulmuştu? Herkesin bağrına bastığı bu bilim adamıyla ilgili birtakım gerçeklerin çarpıtılmasına neden gerek duyulmuş olabilirdi? Tüm bu soruların yanıtları Einstein’ın yaşamı boyunca somut bir örneğini oluşturduğu eleştirel açıklık ve katıksız ökelikte çapraşık ve yararcı dünyamızın yüzleşmeye asla hazır olmadığı çıplak gerçeklerde yatıyor. Sonuçta, eleştirel bir düşünürü kahraman ilan edip ona tapmak, onun gerekli gördüğü kural ve buyrukları araştırıp didiklemekten her zaman çok daha kolay olmuştur. Einstein dünyanın en tanınmış kişilerinden biri olmasına karşın, yaşamının sonlarına doğru bu durumun onun için pek de bir önem taşımadığını, “Herkes kim olduğumu bilebilir, ama beni gerçekten tanıyan çok az kişi var” sözleriyle dile getirdi. Einstein’ın gerçekte kim olduğunu bilmenin tarihsel bir önemi olup olmadığı sorusu dinsel savaşların tırmandığı, İsrail’in uyguladığı şiddetin sözel olarak desteklendiği ve kapitalizm ilkelerinin etkin biçimde benimsendiği bir dünyada giderek çok daha ciddi bir anlam taşıyor. Ne olursa olsun, uluslararası ilişkileri en bilgili biçimde çözümleyen ünlü dünya vatandaşı Albert Einstein bugün bile bu krizlerin her birine en elle tutulur çözümleri getirebilen biri. Soruların yanıtlarını bulmak için işe üç milyon dolarlık mektuptan başlayıp, oradan Einstein’ın köklerine ve geçirdiği evrime doğru yol alalım. “Tanrı Mektubu”nda (1954) Einstein şöyle yazıyordu: “Tanrı sözcüğü bana göre insanın güçsüzlüğünün bir ifadesi ve ürünü olmaktan başka bir şey değil. İncil saygı duyduğum, ancak yine de ilkel ve bir hayli çocuksu bulduğum bir söylenceler topluluğu. Hiçbir yorum, ne denli incelikli olursa olsun, bu görüşümü değiştiremez. En incelikli yorumlamalar birbirlerinden oldukça farklılar ve bunların özgün metinle hemen hemen hiçbir ilgisi yok. Bana göre Yahudilik, öteki tüm dinler gibi, en çocuksu boş inançların nesneleştirilmesidir ve üyesi olmaktan mutluluk duyduğum, düşünce yapısına son derece yakın olduğum Yahudi halkı da benim için öteki insanlardan farklı bir niteliğe sahip değildir...Bu insanlarda ‘seçilmiş’ olduklarını gösteren hiçbir şey görmüyorum.” Bu mektupta Tanrı, Yahudilik ve İsrail gibi kavramlara açıkça karşı çıkılması, özellikle de bugüne dek Einstein’a günümüzün “edepli” normlarına göre davranılması gerektiği sistemli bir biçimde öğretilen bir dünyada, çok kişiyi şaşırttı. Mektubun içeriğine dünya çapında ilgi gösterilmesine karşın, Einstein’ın yazdıkları kendi ölçütlerine göre şaşkınlık yaratmaktan uzaktı ve öne sürdüğü düşünceler olağanüstü huzur bozucu nitelikte değildi. Einstein’ın insanın kendini iyi hissetmesini sağlayan barışçı insancıllığıyla ilgili ezberin onun gerçek anlamda köktenleştirilmiş komünist eylemciliğinin öne çıkartılması adına bozulması, sağladığı yararlı katkıların herkesçe bilinmesi ve en başında niyetlenildiği gibi tüm dünya devrimcilerine esin kaynağı olması açısından son derece önemli. TANRI MEKTUBU Einstein’ın meslek yaşamını ve kalıtlarını etkileyen antisemitizmin bilincinde olan Siyonist lider Chayim Weizmann 1921’de önde gelen Siyonistlerden biri olan Kurt Blumenfeld’den “Einstein’ı kışkırtmasını” istedi. Ancak Blumenfeld ona, “Einstein’ın bir Siyonist olmadığını biliyorsun. Sakın onu Siyonist yapmaya ya da bizim örgüte katılmasını sağlamaya çalışma... Sosyalizme eğilimli olan Einstein Yahudi emek ve emekçilerin hedefleriyle çok yakından ilgileniyor... Einstein’ın konuşmalar yapmasını bekliyormuşsunuz diye duydum. Bu konuda çok dikkatli olun, çünkü çoğu zaman ağzından safça dökülen sözcükler hiç de işimize gelmeyebilir” diyerek uyarıda bulundu. Einstein’ı kışkırtmaya gerek yoktu. Seçimini hep ezilenlerden yana yaptığından Weizmann’ın İngiltere ve Amerika’yı ziyaret etme çağrısını şöyle bir yazıyla hemen kabul etti: “Birçok yerde kendini belli eden yüksek gerilimli Yahudi ulusalcılığı her an hoşgörüsüzlüğe ve bağnazlığa dönüşebi EINSTEIN’I SİYONİST YAPMAYA KALKIŞMA lecek bir tehlike yaratıyor. Umarım bu durum salt çocuksu bir kafa karışıklığından ibarettir.” Ayrıca Blumenfeld kesin bir yanılgı içindeydi, çünkü Einstein hiç de saf değildi. Yaşadıklarından “antiSemitizmin çoğu zaman siyasal hesaplarla ilgili bir sorun” olduğunu biliyordu. İsviçre’de olduğu sırada Yahudiliğinin ayırdında değildi ve yazılarında, “Yaşamımda Yahudi duyarlılığımı uyandıracak hiç bir şey yoktu. Bu durum Berlin’de yaşamaya başlar başlamaz ortaya çıktı. Orada genç Yahudilerin, özellikle de Doğu Avrupalı Yahudilerin, içinde bulundukları kötü durumu gördüm. Günümüzde Alman ekonomisinde yaşanan çöküşten onlar sorumlu tutuldular... Toplantılar, konferanslar ve basın yoluyla onların hızla uzaklaştırılmaları ya da gözaltına alınmaları yönünde baskıda bulunuluyor” diyordu. Alman hükümeti Doğu Avrupalı Yahudiler aleyhine önlemler almaya niyetlenince Einstein buna karşı çıktı ve Berliner Tageblatt gazetesine yazdığı bir yazıda “bu tür önlemlerin insanlık dışı ve mantıksız olduğunu” belirtti. Einstein, Avrupalı Yahudileri hedef alan antisemitizm arasındaki farklılığın en başından ayırdındaydı. Stalin’in Doğu Avrupalı Yahudilere kucak açma politikası Sovyetler Birliği’ne daha güçlü bir destek vermesine neden oldu. Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki dönemde de Einstein ırkçı Almanya’nın Doğu Alman Yahudi sığınmacılara nasıl davrandıklarına tanık oldu. Yaşanan onca vahşet onda söz konusu dönemde baskı altında yaşayan halkın bir parçası olduğu duygusunu körüklemiş olsa gerek. Einstein, bu duruma kayıtsız kalmadı ve meslek yaşamını siyasal görüşünden ayrı tutmayı reddetti. 1921 yazında, Yahudi ve Yahudi olmayan birkaç meslektaşı ile birlikte üniversitede özellikle Doğu Avrupalı Yahudiler yararına dersler verdi ve “yaşadığı bu tür deneyimlerin Yahudi ulusçu duygularını uyanışa geçirdiğini” belirtti. Onun “Filistin topraklarında özgür bir Yahudi toplumu” “YAHUDİ KİMLİĞİM”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle