02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör küllerinin hücre çekird e ğ i DNA’sıyla ne şekilde etkileştiğini inceleyerek polifenollerdeki olumlu etkinin, kalıtımla moleküler biyolojik etkileşime dayandığını buldu. Analizler özellikle de yeşil çay içindeki “Epigallocatechingallat” ve siyah çaydaki “TheaflavinDigallat” polifenollerin, daha çok DNA parçaları ve kromozomların uçlarındaki proteinlerle birleştiğini gösteriyor. Telomer olarak da bilinen bu DNA parçacıkları kromozomların dayanıklılığından sorumludur, dolayısıyla da yaşlanmalarını önlerler. Bu süreç ayrıntıda şu şekilde işliyor: Her hücre bölünmesinde telomeraz enzimi telomerden bir parça koparıyor. Telomer kritik bir kısalığı geçince hücre bölünmeye devam edemez ve ölür. Bu mekanizma bu nedenle hücre yaşlanmasını önemli bir şekilde etkilemektedir. Çaydaki polifenol bileşimleri, telomerlere bağlandıklarında bu kısalma sürecini engelliyor ya da yavaşlatıyor ve bu şekilde de hücrenin ömrü uzuyor. Sirkesinekleriyle gerçekleştirilen deneyler sonucunda, çay içen sineklerin yaklaşık %20’si daha uzun ömürlü. taya koydu. Erken ölümlerde çocuklukta yaşanan olumsuz deneyimler de etkili oluyor . Genç yaşta ölen şarkıcıların sayısı, grup içinde çalışanlara kıyasla iki misli fazla diyen bilim insanları, 19562006 yılları arasında ünlenen 1500 rock ve pop yıldızının ölümünü araştırmışlar. Amerika’daki sanatçıların yüzde dokuzu kırk beş yaşından önce, Avrupa’dakilerin ise kırk yaşından önce hayatını kaybetmiş. Vakaların yüzde kırkından fazlasında ölüm nedeni uyuşturucu kullanımı veya trafik kazası. Amerika da tek başına çalışan müzisyenlerin yüzde 23’ü ortalama yaşam süresine ulaşamazken bu sayı grupla çalışanlarda yüzde 10 civarında. Avrupa’da ise yüzde 10’a karşı yüzde 5’lik bir sonuç çıkmış. Araştırma çerçevesinde ayrıca müzisyenlerin ölümleri üzerinde negatif çocukluk deneyimlerinin (“adverse childhood experiences”) etkisi de araştırılmış. Buna göre taciz ve şiddet gibi uygunsuz deneyimler ileriki yaşlarda sağlığa zarar verecek davranışları (uyuşturucu ve alkol tüketimi gibi) tetikliyor. Cumhuriyet Bilim Teknoloji’nin iki hafta önceki sayısında (Sayı 1344, S. 19) İTÜ Asistan Dayanışması imzası ile benim İTÜ rektörlüğünün aldığı araştırma görevliliği süresini altı yılla sınırlayan kararını alkışlamamı eleştiren bir yazı yayımlandı. tırma ekibi beyinde bugüne dek bilinmeyen bir grup sinir hücresi keşfetti. (Journal of Clinical Investigation) Bu hücreler kalp ritmini ve kan basıncını ayarlıyor. Buluş uzun vadede kalp dolaşım sisteminin tedavisinde yararlı olabilir. (Stockholm Karolinska Enstitüsü, Jens Mittag) Araştırmacılar yeni sinir hücrelerini farelerin beyninde saptamış. Bu hücreler beyinden gelen çeşitli bilgilerle bütünleşerek örneğin kan basıncı ve kalp ritmini gereğince uyarlıyorlar. Bu nöronları kontrol altına almayı öğrenebilirsek kalp dolaşım hastalıkları için yeni bir tedavi yöntemi bulabiliriz diyor Mittag. Bu henüz zaman isteyen bir gelişme ama daha yakın bir gelecekte yapılabilecek şey şu: tiroit bezi iyi çalışmayan hamile kadınlar tespit edilebilir. Çünkü tiroit bezinin az çalışması ceninde bu nöronların gelişimini zorlaştırarak, kalp dolaşım hastalıkları riskini yükseltebilir diyor araştırmacı. Beyinde yeni sinir hücreleri bulundu Komşu bölgede beş Avrupalı bilim insanlarından oluşan bir araş süper dünya The Who grubunun bir şarkısı şöyleydi: “I hope die before I get old” (“Umarım yaşlanmadan önce ölürüm”) Rock yıldızlarının diğer insanlar kadar uzun yaşamadıkları bilinen bir gerçektir aslında fakat son bir araştırma, ünlü bir grupla çalışan yıldızların daha uzun yaşadıklarını or CBT 1346/7 4 Ocak 2013 Grupla çalışan müzik yıldızları daha uzun yaşıyor Yeni teknikle yapılan gözlemler astronomları şaşırttı. Kozmik komşu bölgede aynı anda beş yeni gezegen bulundu. Bunlardan birinde ise yaşam için uygun koşullar bile bulunabilir. Tau Ceti yıldızı dünyamızdan on iki ışık yılı uzaklıkta ve en yakın komşumuz Alpha Centauri’den sadece üç misli uzaklıkta bulunuyor. Bugüne kadar Tau Ceti’nin yörüngesinde tek başına döndüğü düşünülüyordu. Fakat uluslararası bir araştırma ekibi yeni bir analiz yöntemi sayesinde bu yıldızın etrafında beş gezegen saptadı. (Astronomy & Astrophysics) Tau Ceti güneşe benzeyen en yakındaki ikinci gezegen olduğu için yaşama uygun bir uydu adayı. İlk kez komşu yıldızlarımızın gizlerine ve şimdiye kadar gizlenen olası yaşanabilir gezegenleri görüyoruz, diyor Washington Carnegie Enstitüsü’nden Paul Butler. Bilim insanları yeni nesil teleskoplarla gezegeni doğrudan doğruya incelemeye çalışacak ve su, karbondioksit, metan ve yaşamın diğer izlerini arayacaklar. Beş gezegen merkezi yıldızın etrafını 13640 yıl arasında tamamlıyor. Yaşanabilir bölgedeki gezegen dünyamızdan beş misli ağır ve bu tür bir bölgede güneşe benzer bir yıldız etrafında bulunan en hafif gökcismi. Tau Ceti sistemi balina takım yıldızında bulunuyor ve çok yoğun bir toz diskine sahip olduğu için tahminlere göre çok sayıda kuyrukluyıldız ve asteroit de barındırıyor. Nilgün Özbaşaran Dede Bu yazı beni, alınan bu kara yüzeysel bakmak ve yurtdışından bazı uygulamaları «kopyalarken», öyle uygulamaları mümkün ve verimli kılan başka faktörleri «kopyalamayı» unutmakla itham ediyordu. Bir de kendilerine İTÜ Asistan Dayanışması adını veren kişiler, benim eğitime yaptığım katkıyı sorguluyorlardı. Bu son soruya benim cevap vermem ayıp olur. Bu sorunun cevabını, öğrencilerimle ve benim yanımda tez çalışması yapmış mezunlarımızla konuşarak öğrenebilirler. Eğitim faaliyetimi yakından izlemiş olan ve bu nedenle beni dergisine yazar olarak davet eden Orhan Bursalı da eğitimciliğimin kalitesini bilir. İTÜ Asistan Dayanışması imzasıyla çıkan yazıda beni üzen, bu yazıyı yazanların Türkiye’de bilim yapanların önünde ne tür imkânlar olduğunu bilmediklerini görmem olmuştur. Beni yurtdışında bulunan imkânları kopyalamakla itham edenler, belli ki kendi çevrelerindeki benzer imkânlardan habersizler. Türkiye’de öğrenci ve danışmanı denetleyen mekanizmalar vardır. Bunların toplu adları da doktora imtihanı ve o imtihanı yapan jüridir. Jüri kalitesiz ise bunu fark eden öğrenci, üniversiteye veya YÖK’e bir mektupla durumu belgeleyerek bildirmekle sorumludur. Ben asistanken böyle işler yaptım ve bazı kişilerin terfiine engel oldum. Doktora bitmeden başvurulabilen ve akademik hayatın kesintiye uğramadan devam etmesini sağlayan mekanizmalar da vardır. Pek çok öğrencime hem yurtdışında hem de yurt çinde böyle işler temin ederek onları yeni yaşamlarına uğurladım ama o öğrenciler, buna değecek bir faaliyet göstermişlerdi. Mesela bir doktora öğrencim, doktorası bitmediği halde MTA’ya uğurlandı, çünkü kanımca, kendisi Türkiye’nin en iyi jeolojik harita yapan kişisidir. MTA’nın da böyle bir elemana ihtiyacı vardı. İTÜ ve MTA anlaştı ve İTÜ’deki maksimum süresini doldurmuş olan öğrenci için verimli olacağı sanılan bir geçiş temin edildi. Meslek yaşantımın hiçbir döneminde bir iş güvencesi peşinde olmadım, sadece kendi merakımın peşinden gittim. Bu çerçevede hem iyi bilim yaptım, hem de hem üniversiteme hem de benimle çalışan arkadaşlarıma önemli maddî kazançlar temin ettim. Bence üniversitede aslında hiç kimsenin «iş güvencesi» olmamalıdır. Yani üniversite bilim üretmeyeni kovabilmelidir. Bunun böyle yapılmamasının tek nedeni, üniversite yönetenlerin de nihayet insan oldukları, bir kişinin işine son verme kararına başka, özellikle politik, faktörlerin de karışabileceği endişesiyle kişiden ziyade fikirlerin korunması maksadıyla bir kadro garantisi kurumunun icat edilmiş olmasıdır. Bu bütün dünyada böyledir ve gene bütün dünyada sadece doçentlikten itibaren yani kendini bilimsel olarak isbat etmiş kişiler için uygulanır. Yüksek lisans ve doktora öğrencileri tez konularının seçimini sadece hocalarına bırakıyorlarsa bu kendi kabahatleridir. Ben kendi doktora konumu tamamen kendim seçtiydim ve üç senede bitirdim. Tez konusu değiştirmek de öğrencinin tercihidir ve yapılacaksa tez çalışmasının erken bir döneminde yapılmalıdır. Gerçi bu sık rastlanılan bir durum değildir ve aslında üniversite istisnâî hallerde (ki buna sağlık sorunları dahildir) istisnai işlemler yapar. Türkiye’nin bir bilim ortamı olmaması konusundaki şikâyetlerinde, İTÜ Asistan Dayanışması imzasıyla çıkan yazının yazarları haklıdır, ama bunun şikâyet mercii İTÜ rektörlüğü değil, YÖK ve hükümetle beraber TBMM’dir. Bu konudaki şikâyetlerinde İTÜ yönetimini de arkalarında bulacağından hiçbir İTÜ öğrencisi şüphe duymamalıdır. Ayrıca ne yazık ki İTÜ’deki her asistan, bahis konusu yazıda iddia edildiği gibi en iyi olduğu için değil, bazıları ondan başka baş vuran olmadığı için veya para getiren ama bilimsel olmayan projelerde kendilerine verilen işi sorgulamadan yapmaya hazır kişiler oldukları intibaını maalesef vermiş olduklarından asistan yapılmış kişilerdir. Son bir not: İTÜ Asistan Dayanışması imzasıyla çıkan yazı tüm İTÜ asistanlarının fikirlerine tercüman olmamaktadır. Mesela kendi çevremde konuştuğum birkaç asistanın İTÜ yönetiminin kararını doğru bulduklarını gördüm. Bu fikirlerini ve dayandıkları gözlem ve düşünceleri toplum ile paylaşmak ise onların sorumluluğudur. İTÜ’de Gerçekten Neler Oluyor?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle