17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR LK OMURGALILARIN BESLENME MEKAN ZMALARI, ÇENEN N EVR M NE IŞIK TUTUYOR başına sırtlayamayacağını söylüyor Rus uzay araştırmacısı Anderj Jonin. Maliyeti yaklaşık olarak 500 milyon Avro olan roketin 2018 yılında hazır olacak prototipi reaktör aracılığıyla çalışacak. Bu reaktör, hidrojenin 2000 dereceye kadar ısıtılması için gerekli ısıyı üretiyor. Bu ısı ise yüksek bir hızla roketin arkasından dışarı atılıyor. Nükleer ateşleme tertibatının en önemli avantajı gazın çıkış hızının saniyede 9000m kadar olması ki bu bildik roketlerdekinin iki katı. Nükleer ateşleme tertibatı teorik olarak bu hızı bile aşabilir. Peki hatalı bir kalkış anında dünyayı ne gibi tehlikeler bekliyor? Nükleer enerjiyle çalışan roket örneğin 1986 yılında kalkıştan on kilometre sonra patlayan Challenger uzay mekiği gibi parçalanırsa ne olur? Bu yükseklikte dağılan bir reaktörün bıraktığı önemli miktardaki radyasyon, Amerika’nın bir numaralı uzay istasyonu olan Ken CBT 1263/ 4 3 Haziran 2011 Bir konodont fosilini inceleyen bilim insanları, hayvanın çift üst dudağında birer kavrayıcı diş, dil üzerinde dikenimsi dişler ve dilin öne arkaya hareket etmesine izin bir tür yönlendirici silindir saptadı. Proceedings of the National Academy of Sciences (PNAS) dergisinde yayımlanan araştırma, çenenin evrimsel gelişimiyle ilgili bilgiler verdiği gibi, en eski omurgalıların ne şekilde çiğnediklerini de gösteriyor. Kemikten oluşan çene yapısı hayvanlar dünyasında çok yaygındır ancak çenenin evrim sürecinde ne şekilde geliştiği pek bilinmez. Bu sorunu çözmek isteyen Zürich Üniversitesi paleontoloğu Nicolas Goudemand ve Avrupa Sinkrotron Radyasyon Tesisi araştırmacıları konodont fosillerini inceledi. Soyları tükenmiş yılanbalığımsı hayvanlar olan konodontların asıl omurgalılarla kesin akrabalıkları bugüne kadar açıklanamamıştı. Bilim insanları Permiyen devrinden Trias devrine geçişte yaşanan en büyük toplu ölümlerden kalan konodont fosillerini inceledi. Çin’e ait olan bazı yeni fosillerde, çene içinde alışılmışın dışında bir pozisyonda yer alan birbirine kaynamış birden fazla yapı saptanmış. Bu saptama ve diğer bazı ilginç konodont çenelerinin yeniden değerlendirilmesiyle, konodontların ne şekilde çiğnediklerini gösteren üçboyutlu bir model geliştirilmiş. Bu modele göre konodontların birçoğu iki üst dudağa sahipti. Her dudakta uzun kavrayıcı bir çıkıntı bulunuyordu. Hayvanların dilleriyse dikenimsi veya tarak dişine benzer dişlerle kaplıydı. Dil ise yönlendirici makaraya benzer bir kıkırdak üzerinde yer alıyor ve bu özellik sayesinde öne ve arkaya doğru hareket ediyordu. Konodontlar yeme ulaşmak için dudaklarını ve dillerini kullanıyorlardı. ki adet kaba sopamsı gırtlak dişiyle de yiyecekler doğranıyor ve öğütülüyordu. Konodontların eşsiz beslenme mekanizması aslında günümüzde hâlâ yaşamakta olan taşemengillerinkine (Pertromyzontidae) çok benziyor. Taşemengiller olasılıkla konodontların en yakın akrabaları. Son araştırma, konodontların evrimsel açıdan ilkel omurgalılar olarak sınıflandırılabileceğini kanıtlaması açısından önem taşınıyor. Hatta birbirine çok benzer beslenme mekanizması ve diğer benzerlikler nedeniyle taşemengiller ve konodontların ortak bir atası bile olabilir, diyor bilimciler. kalp pilinin çalıştırılmasına kullanılacak. Klasik bir kalp pili yaklaşık olarak 10 mikrovatlık enerjiyle çalışıyor. Alois Pfenniger ve arkadaşları tarafından geliştirilen mini türbin ilke olarak akan suyun gücünü elektrik enerjisine çeviren hidroelektrik santralı gibi çalışıyor. nsan kalbi 1 ila 1.5 vatlık hidrolik randımana sahiptir. Bilimciler, sviçre’nin Luzern kentinde düzenlenen Tıpta ve Biyolojide Mikroteknolojiler konferansında üç farklı türbin modeli tanıttı. En verimlisi yaklaşık olarak 800 mikrovatlık enerji üretiyor. Ancak bu mini türbin şimdilik önemli bir sorunu da beraberinde getiriyor. Türbin tarafından oluşturulan türbülanslarla kanda pıhtılaşmalar meydana gelebiliyor. Alois Pfenniger’n türbinine alternatif olarak başka bir türbin modeli geliştiren Paul Roberts, kan basıncıyla ileri geri hareket eden mıknatıslar fikrine ulaşmış. Bu modelde kan pıhtısı riski olmasa da türbin, kalp pili için gereken enerjiyi üretemiyor. Pfenniger’ın modelindeki kan pıhtısı riski ortadan kaldırılacak olursa, kalp pili taşıyanlar akünün değiştirilmesi için ameliyat olmak zorunda kalmayacak. Rusya nükleer uzay yolculuğunu tartışıyor. Yeni teknikle Mars yolculuğu yarı yarıya kısalacak. Rus uzay ajansı Roskosmos, nükleer enerjiyle çalışan roket geliştirmeye başladı. Yeni teknikle Mars yolculuğunun 250 günden 125 güne düşmesi bekleniyor. nsanlı Mars yolculuğu gerçi on iki ila on dört yıl içinde gerçekleşebilir ama Rusyanın bu dev projeyi tek NÜKLEER ENERJ YLE MARS’A YOLCULUK nedy Uzay Merkezi’nin büyük bir kısmını kirletir, diyor uzmanlar ve eğer 2003 yılında uzaydan dönüşte Texas’ın 60 km üzerinde parçalanan Columbia uzay aracı nükleer enerjiyle çalışıyor olsaydı, açığa çıkan radyasyon dünya genelinde etkili olurdu. Elbette ki yolculuk sırasında astronotlar da kozmik ışınlardan etkilenecek. Şu sıralar astronomlar yolculuk sırasında alacakları radyasyon dozu makak maymunları üzerinde deneniyor. Missouri Üniversitesi arkeoloğu Robert Benfer, başkent Lima’nın (Peru) 48 km güneyindeki “Bueno Vista” kazı yerinde bora BATI YARIMKÜREDEK EN ESK HEYKEL zan üfleyen bir büst ve iki kenarında tilki bulunan maskemsi bir tasvir buldu. Radyokarbon tarihleme yöntemine göre büst .Ö.2000 yılına ait ki bu da Amerika kıtasında bulunan en eski heykel demek. Buluntular bu kültürün daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacak diyor arkeologlar. Peru’da günümüzde bile hâlâ tilkiyle ilgili öyküler anlatılmakta. Efsaneye göre tilki, gökyüzüne uzanan bir ip bulur. pi takip eden tilki yeni yiyeceklere kavuşur ve bunlarla beslenir. Dönüş yolunda gökten düşünce patlar ve yeryüzüne yeni yiyecekler getirmiş olur. Benfer’e göre, tilki takımyıldızı hala tarımsal olaylarla ilgili. Buena Vista gibi yerlerde astronomi bilgisi olan rahipler, platformlu piramitlerin inşasını yürütüyordu ve tapınaklardaki sanatsal yapılar genelde güneş, ay ve takımyıldızlar arasındaki ilişkilere dayanıyordu. Benfer’e göre borazanlı adam, “Menacing Disk” (korku salan taş disk) tapınağına giren rahibi bildiriyordu. Arkeolog, söz konusu diski 2004 yılında bulmuştu. Diskin üzerindeki maskemsi ana figürün sol kenarındaki dişi tilkiler aya benzer gözleriyle hazirandaki gündönümünü izliyorlar. Bu sahne Benfer’e göre günlerin kısalışını tasvir ediyor. Diskin sağ tarafındaki erkek tilkinin güneş biçiminde tek bir gözü var. Bu da aralık ayında günlerin uzayışını gösteriyor. Kazı yerinde hâlâ araştırılması gereken bölgeler olduğunu açıklayan Benfer, yeni buluntuların Peru mitolojisine ışık tutabileceğine inanıyor. Konuyla ilgili ayrıntı araştırma yazısı Journal of Cosmology dergisinde yayımlanacak. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma MİDE BAKTERİSİ VE PARKİNSON İLİŞKİSİ Louisiana Eyalet Üniversitesi bilimcileri, Parkinson hastalığıyla ilişkili olabilecek bir bakteri saptadı. Helicobacter pylori bakterisi, mide ülserinin de gelişmesinden sorumlu. Bu bakteriyi farelere aşıladıklarında, hayvanlarda Parkinson hastalığında görülen semptomlar görülmüş. Bilimciler burada enfeksiyonun önemli bir rol oynadığını düşünüyor. Parkinson hastalığında zarar gören beyin, hareketlerin zayıflamasına ve titremelere neden olur. Orta yaşlarındaki fareler (insandaki karşılığı 55 ve 65 yaş) bakteriyle aşılandıktan altı ay sonra daha yavaş hareket etmeye başlamış ve beyinlerindeki dopamin seviyesi de düşmüş. Bu değişimler genç hayvanlarda ortaya çıkmamış. Anlaşıldığı üzere mide bakterisi beyin için zehirli olan kimyasallar üretiyor. Söz konusu kimyasal Guam’daki insanlarda Parkinson’a benzer bir hastalığa sebep olan sikas (Cycas revoluta) tohumunda görülenle neredeyse aynı. Kimi bilimciler son araştırmayı ilginç bulsalar da yine de sonuçların dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerektiği konusunda uyarıyor. Nitekim farelerle gerçekleştirilen deneyler sırasında hayvanlara göreceli olarak büyük miktarlarda bakteri aşılanmış ve bunun sonucunda da hareket etmeleri zorlaşmıştı. Yavaşlayan hareketlerden gerçekten de ölen sinir hücrelerinin sorumlu olup olmadığının öğrenilmesi için yeni araştırmaların yapılması gerekiyor. sviçreli bilimciler, insan bedenindeki kan dolaşımından yararlanarak elektrik enerjisi üreten bir türbin geliştirdi. Bu enerji örneğin KAN DOLAŞIMINDAN ELEKTR K ENERJ S
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle