17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP Mustafa Çetiner [email protected] www.mustafacetiner.com 8 saniye öncesinden otomatik alarm Baştarafı 11. sayfadan devam eşik seviyesinin aşılması durumda “deprem” kararı verilir (Şekil 2). Arkasından, sistem otomatik olarak üretilen alarm mesajı ve sinyalini ilgili kurum ile kuruluşlara (KULLANICILAR) aktarır (Şekil 3). Depremin tetiklenmesinde en büyük yer ivme değeri (PGA) veya Kümülatif Mutlak Hız (CAV) eşik seviyelerinden faydalanılır. Mevcut sistem şu an ivme eşik seviyesine göre çalıştırılmaktadır. Hasar yaratabilecek bir depremle ilgili uyarı sinyali, deprem kaynak parametrelerine ve etkilenecek konumun koordinatlarına bağlı olarak en fazla 8 saniye öncesinde verilebilecektir. stanbul Deprem Erken Uyarı Sistemi, hali hazırda test konumunda çalıştırılmaktadır. Bir deprem oluşumunun kaynağa en yakın konumlarda belirlenerek ilgili kurum ve kuruluşlara otomatik olarak iletilmesi ile tehlikenin azaltılması yönünde çok önemli tedbirlerin alınması mümkün olmaktadır (Şekil 4). Fransız “Le Monde” gazetesinde yer alan bir haber Türkiye’yi sarstı. Habere göre “Paraben” isimli kanserojen bir katkı maddesi bebek kremleri, ağrı kesiciler, ateş düşürücü ilaçlar, kozmetik ürünleri gibi onlarca tüketim maddesinde bulunuyordu. Haberde Fransa’da Parlamentonun bu maddenin kullanımını yasaklamaya çalıştığına da vurgu yapılıyordu. Şekil 3 “Paraben” Kanserojen mi? Haber bir anda Türkiye’deki medyanın ilgi odağı haline geldi. Basında yayımlananlar korkutucuydu. Şampuanlarda, tıraş kremlerinde, diş macunlarında, makyaj malzemelerinde, parfüm ve spreylerde bulunan bu madde bizleri, çocuklarımızı, yakınlarımızı, tüm sevdiklerimizi kanserin kucağına itiyordu. Haber aslında son derece abartılı, önü arkası hesaplanmadan, Le Monde’da yer alan bir haberden esinlenerek masa başında kopartılan sanal bir fırtınadan ibaretti. İşin aslı ise şöyleydi… Paraben, aslında bir çeşit koruyucu bir kimyasalın ismiydi. Bu koruyucu madde, kozmetik ve ilaç sektörü başta olmak üzere birçok sektörde uzun yıllardan beri kullanılmaktaydı. Yani yeni ortaya çıkan bir koruyucu değildi. Parabenin asıl görevi, ürünleri bakteri ve mantarlardan koruyarak raf ömürlerini arttırmaktı. 1994 yılında bir grup araştırmacı, 20 meme kanseri hastasında normalden yüksek miktarda paraben tespit etti. Aynı yıllarda paraben isimli maddenin hafif bir östrojenik etkisi olduğu da bildirildi. Ostrojen hormonunun meme kanseri gelişimindeki rolü ile bu bilgiler bir araya getirildi ve parabenin meme kanserinin nedenlerinden biri olabileceği ileri sürüldü. İzleyen yıllarda bu iddianın arkası gelmedi ve 15 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen bu öngörüyü haklı çıkartacak başka bilimsel bulgu rapor edilmedi. Tam tersine, bir grup bilim insanı, 2008 yılında o güne dek konu ile ilgili yazılmış 59 makaleyi inceledi ve paraben isimli bileşiğin kanserojen olmadığı sonucuna vardı. Bu bulgu önemli bir bilimsel dergide yayımlandı. Günümüzde Amerikan Kanser Birliği (American Cancer Society), paraben isimli kimyasal maddenin kanserojen olduğunu gösteren bir kanıt olmadığını belirtmekte, ancak bu konuda yeni çalışmalar yapılması gerektiğinin de altını çizmektedir. Avrupa Birliği’nin bilimsel komitesi olan SCCP, 2006 yılında paraben isimli maddenin ürünlerde maksimum konsantrasyon sınırlarını belirlemiş ve o yıldan beri bu sınırlara uyulmasını denetlemektedir. Medyamızda “paraben” yaygarası kopartıldığı gün iki önemli ulusal kanalın haber bültenleri benim bu konudaki görüşlerimi öğrenmek istediler, ben de kabul ettim. Yukarıda size anlattıklarımı çok daha ayrıntılı biçimde onlara aktardım. Akşam haberlerini izlemedim ama birçok tanıdık beni aradı ve TV’lerde parabenin açıkça kanserojen olduğunu söylediğimi belirtti. İnanamadım, çünkü ben tam olarak bunu dememiştim… Hemen her iki haber bülteninin bantlarını istedim ve izledim. Seyredenler haklıydı, ben TV’de açıkça “paraben bir kanserojendir” diyordum. Konuşmalarımdan alınan birbirinden kopuk cümleler, haberin aralarına serpiştirilmiş ve anlattıklarımdan bambaşka anlamı olan bir kurgu yapılmıştı. Yani haberi yapanlar, çoktan paraben isimli maddenin kesin kanserojen olduğuna karar vermişti. Onlara benim sadece “uzmanlığım” gerekliydi, onu da kullandılar. Amaç halkı doğru bilgilendirmek değil, açıkça ilgi yaratma ve seyredilebilir olabilmekti. İzleyen günlerde tartışmanın devamını bekledim. Ama tahmin edeceğiniz gibi tartışma filan olmadı. Paraben konusu sadece bir gün gündemde kaldı ve sonra unutulup gitti. Yani o bir gün boyunca konu ile ilgili yapılan haberlere kimse aldırmadı, siyasi otorite, meslek kuruluşları, gazetecilerin kendileri de dâhil olmak üzere kimse yapılan haberi ciddiye almadı. Anladım ki, benim de orada doğru bilgiyi aktarmaya çalışmamın bir değeri yoktu, boşuna üzülmüştüm. Ha bu arada unutmadan; sahiden de paraben acaba gerçekten kanserojen miydi? Yanıt gerçekten de kimsenin umurunda değildi. Japonya depremi teorileri altüst etti 11 Mart’ta Japonya’yı vuran Tohoku depremi, en şiddetli deprem olmakla kalmayıp, bugüne kadar yaşanan tüm şiddetli depremlerden daha fazla sismolojik veri verdi. Science dergisinde yayımlanan ilk veri değerlendirmeleri, “megatepki” (megathrust) sınıfına giren depremlerle ilgili tahminleri çürüttü. Ne kırılan fayın büyüklüğü, ne sismik dalgaların merkezi ne de depremden önce biriken enerji miktarı bugüne kadarki beklentilerle örtüşmedi. Veriler, deprem bölgesinin hemen güneyindeki bir fayın yeni bir şiddetli deprem potansiyeli taşıdığını göstermekte. Bu olay, en iyi belgelenen şiddetli deprem diyor Caltech Sismoloji Laboratuvarı jeofizik profesörü Mark Simons. Depremden önce ve sonra toplanan veri yığını, megatepki depreminde yaşanacaklar hakkında değerli bilgiler veriyor. En ağır depremler, dalma batma zonunda üst üste binen levhalarla gerilimin aniden boşalmasıyla meydana gelir. Pasifik levhası ve Kuzey Japonya’daki Okhotsk levhası arasındaki söz konusu fayların iki kenarı altta üst üste biniyor. Ayrıntılı verileri değerlendiren üç araştırma ekibi sürpriz bilgiler de elde etti. Bunlardan biri, ani gerilim boşalmasıyla fayın 250 metrelik kısmının hareket etmiş olması, ki bu CBT 1263/ 12 3 Haziran 2011 SÜRPR Z B LG LER uzunluk bu büyüklükteki depremde beklenilenin sadece yarısı kadardı. Hatta 30 metrelik ya da en şiddetli kırılmanın olduğu bölge, fayın sadece 50100 metrelik bir kısmını kapsamakta. Bilim insanları daha önce görmedikleri bu olayı, son 1015 yıl içinde geliştirilen teknolojiler sayesinde GPS ve diğer yöntemlerle daha kesin bir şekilde ölçebildiler. Diğer önemli bir sonuç ise, farklı sismik dalgaların, fayın farklı bölgelerinden çıkmış olması. Bunun iki nedeni vardı, diyor Jean Paul Ampuero: En büyük gerilimler ve yüksek frekanslı dalgalar için potansiyel kaynak oluşturan kısım merkezde değil, kırılma bölgesinin kenarında yer alıyordu. Diğer bir faktör ise fayların gerilimler üzerindeki etkisi. Anlaşıldığı üzere Tohoku depreminde, levha sınırının yalnızca derinde kalan kısımları, yüksek frekanslı dalgaların oluşumuyla baskıya tepki göstermişler. Bilim insanları, Japon çukurluğu yakınındaki kayacın bu kadar büyük ve esnek bir gerilimi oluşturabileceğini bile tahmin edememişti. Tohoku depreminde buna rağmen niçin böyle bir olayın meydana geldiği henüz bilinmiyor. Hiroo Kanamori dalıp batan deniz dibi veya üzerindeki levhada örneğin yüksek sırt gibi alışılmışın dışında bulunan yapılar nedeniyle iki levhanın birbirine kenetlenerek daha fazla gerilim biriktirdiği görüşünde. Bu bölgesel kalınlaşma nedeniyle Pasifik ve Okhotsk levhaları uzun bir süredir (tahminlere göre 5001000 yıldan bu yana) ve 9.0 büyüklüğündeki depremin meydana gelmesinden öncesine kadar birbirine bağlıydı. Deniz dibinin ve buradaki yapıların ayrıntılı jeofiziksel incelemeleri, bu alandaki bölgesel güçlenmede hangi mekanizmaların rol oynadığını açıklayabilir, diyor Kanamori. Derleyen, Nilgün Özbaşaran Dede
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle