17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POL T KASI Çevre sorunları Çevre konusunda hava, toprak ve denizlerin kirliliği ön planda ele alınır. Bunlardan birinin kirlenmesi diğeri ile derin bağlantıdadır. Aralarında bir döngü vardır. Prof. Dr. Kâsım Cemal Güven, Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Hayrettin Ökçesiz [email protected] http://okcesizhayrettin.blogspot.com Ç evre kirleticiler ana hatları ile hava için yakıt atıkları, fabrika bacalarından çıkan gazlar, ağır metaller ve ot yakılması ile ortaya çıkan hidrokarbon bileşikleridir. Bu maddeler çevreye zararlı olup bazıları ise kanser yapıcıdır. Havada petrol ürünleri yanarak ya da yanmadan da toksik veya kanserojen maddeler içerir. Bu açıdan egzos buharları sağlık için çok tehlikelidir. Hava kirliliği sonucu olarak Almanya’da otobanların kenarındaki ormanlar ve sveç’te göllerdeki canlılar yok olmuştur. Havaya karışan uçucu maddeler ve metal tozları, rüzgar ile uzaklara ve yağmur ile havadaki kükürtdioksidin aside dönüşmesi ile toprak asit karakter alır. Hava kirliliği toprağın da önemli oranda kirlenmesine sebep olur. Bu zehirli maddelerden kanserojen olan dioxinlerin özellikle sevoso dioxinin su ve toprağa bulaşması ile hayvanların doğal yemlerine geçtiği saptanmıştır. Bunun sonucu, süt, et, tavuk ve balıkta dioxin aranması ile ilgili Batı ülkelerinde çok katı (pikogram/kg seviyesinde) sınırlamalar vardır. Halk sağlığı için Batı ülkelerinde gıdalar ile ilgili bizde olmayan çok sıkı kontroller ve sınırlamalar vardır. Toprak ve suya karışan metallerin bazıları (arsenik, kadmiyum, krom, kurşun, nikel) son derece toksiktir, bazıları ise (kobalt, bakır, demir, mangan, selenyum, çinko) potansiyel toksiktirler. Suda, metallerin bizzat kendileri ve ya alkillenme denilen kimyasal reaksiyon ile daha toksik hale geçerler. Denizin kirlenmesi ile ilgili örnek olarak Marmara Denizi’nde zmit Körfezi ve Erdek’te, Karadeniz’de Şile’de 1960’lı yıllarda tespit ettiğimiz deniz kirliliğine hassas alglerin (yosun) yok olması ve ayrıca Marmara Denizi’nde balıkların cins ve sayısında azalış ve kayboluş gösterilebilir. Çevrenin kir lenmesine bir sebep de pestisidlerdir. Bunların çevrede kalım süresi 120 sene arasında değişir. Birçok organizmanın ölümüne, meyvelerde lezzet değişmesine sebep olurlar. Doğal florayı değiştirirler. Ayrıca şekil değişikliği de yapar. Bunların bilinçsiz kullanımı ayrıca ihraç mallarımızda iadelere sebep oluyor ve ekonomik zararlar meydana getiriyor. Bütün ileri ülkelerde hava, su ve denizin kirliliği devamlı kontrol edilmekte ve buna ait sınırlamalar vardır. Türkiye’de ise hava kirliliği ile ilgili çalışmalar yapılmıyor. stanbul’daki havada petrol kirliliği ile ilgili yayımlanmış tek çalışmada (Cumalı ve Güven, 2007) Haşim şcan geçidinde yoğun sigara dumanına bağlı nikotine ve egzostan çıkan gazlarda kanserojen maddeler tespit edildi. Ayrıca bu geçitte otobüs bekleme esnasında havadaki nikotini buradaki insanlar sigara içmeden de devamlı alıyor. Bu geçitte petrol ve sigara dumanını giderecek bir havalandırma yapılmadı. Şehir içi yollarda izlediğimiz vasıtaların egzosundan çıkan çok zararlı, simsiyah yanma ürünlerine yetkililer seyirci kalmakta. Toprak kirliliğine ait ise herhangi bir bilgiye rastlamadık. Deniz kirliliği üzerinde Çevre ve Orman Bakanlığı, SK ve bazı şehir belediyelerinin bu konuda araştırmaları desteklediği gerçektir fakat bu bilimsel açıdan eksiktir. Zira bu çalışmalar ayda bir veya mevsimlik olarak yapılıyor. Bu çalışmaların günlük olarak yapılmasında zorunluluk vardır. Aksi halde bu araştırmaların hukuki açıdan bir geçerliliği yoktur. Bu sebepten bunlar için sarf edilen milyonlarca para boşunadır. Deniz ürünleri balık ve mideye ile ilgili araştırmalar ise yapılmamaktadır. Halbuki bu canlılardan midye, denizdeki bütün kirlilikleri bünyesinde tutar ve bunlar insana geçer. Son yıllarda kanser vakalarının artması sebebi olarak çevre kirliliği olarak düşünülebilir. Çevre kirliliği ile ilgili önlemler alınması gereklidir. Öncelikle şehir atıkları ele alınmalı ve biyolojik arıtma sonunda kontrollü olarak denize verilmelidir. Şehir havasının kirlenmesine sebep olan fabrika bacalarının göstermelik denetim yerine ciddi bir kontrole tabi tutulması gereklidir. Bütün bu konularda iyi planlanmış bir çevre koruma programına ihtiyaç vardır. Yine Kısa Sözler Yarasa aydınlığı bugünlerde, insanlık ağarmasını beklerken yine birkaç kısa söz (*): • Hayatı kavrayamayız. Ama ona dokunabiliriz. Bunun için epeyce arınmış olmalıyız. • Devletin kuralı, parası gibi… • Yol götürür. • Sevdiğin şeyi yap. Bu sırada yanlış bulduğun şeyleri yapmamaya çalış. • Son hızlandırır. • Bir yerden gitmek her zaman bir yere gitmek değil... • Boş şeylerle doldurmak… Bunu da başarıyoruz! • Asık bir yüzle “insan gülen hayvandır” demişti. • İnsanlar çok şey yapar. Tarihi de. • Yüzünü satmak, sesini, bedenini, zevklerini, duygularını, düşünceni, becerilerini… Satmak olunca, fark etmiyor neyini sattığın. Eşyadır satılan, alınan hep. Kendini satmadan, kendinden satmadan yaşayabilmek… • Yalnızca kendine aidiyet… Öteki aidiyetler de bunun içerisinde. • Eldivenle kavrayan hissedemez. Akılla kavramak biraz böyle oluyor. Kavramalarımız derimizle dokunmak olmalı. Sözümüz dokunaklı olmalı. • Varlık’sız var olmak… • Mantık evliliği daha başlarken birbirini aşağılamak değil mi? • İnatlarınızdan vazgeçin. Birbirinizin gözünü çıkarmaktan vazgeçin. Gelin bir araya, verin birbirinize istediklerinizi. Ne kadar çok şeyiniz olduğunu ve ne kadar çok şey aldığınızı birbirinizden şaşırarak göreceksiniz. • Anarşinin düzen olabileceği tek yer kütüphanedir, bir de yüreğimiz. • Biz de dört ayaklıyız: coşma, sevme; utanma, korkma ama bir başına usumuzla… • “Herkes en iyi bildiği işi yapsın” dedi ressam. “En iyi biçimde yapsın” derim ben de. Bunun için öğrensin önce, sonra da elbet. • Dakiklik, titizlik önemli. Uygarlığın temeli. Ama eşyada düzenliliğe bütünüyle takıldığımızda kendimizi eşyalaştırıyoruz. Biraz düzensizlik kendimizi yitirmememizi, kendimiz kalmamızı sağlıyor. • Olmadığım ne iyi… • Tiktak zamanın eski taktiği… Şimdilerde rengârenk dijital, yeni strateji. • Arzulamak usumuzun elektrik enerjisi… • Haz ve hüzün, varlıkhiçlik, erkekkadın, hasretvuslat, güngece, daha nice karşıtlara denk gelir de, bunların her biri en az diğeri kadar hem haz hem hüzün verir. • Kıyasın kıyaslananlarla bir ilgisi yoktur. Kıyas bir şey vermez, çok şeyi alır. Kıyas kategori ister. Otorite de… Kıyasıya! • İnsanın bir özelliği de zaman zaman ne yapacağını bilememesidir. • Sen benim hangimsin? • Tek, Kamu, Çoğul… Savaş bunların arasında. Hele tanrılarsa bunlar! • Karşı olmayan nasıl var olur, tanrı değilse? Sırt sırta • Var olmanın tekniği tüm yaşamımız… Yaşamdan ayrı. • Varsa, tekniği aşan ifade ne ola? • Tekniğin dışında bir “yaşam” yoksa, hiçbir şeyin değeri yoktur. Her şeyi yakıp, yıkabiliriz. (*) “FLU(X)US – VI. Bir Denizin Kıyısından Bir Avuç Çakıl Taşı”ndan (H. Ökçesiz) Çıktı: İbrahim Erol Kozak, Genel Hukuk Tarihi. Kadim Dönemler, Ankara 2011; Sururi Aktaş, Eleştirel Hukuk Çalışmaları, 2. Baskı, İstanbul 2011 Sıfırcı Talha Bey ve Kazıklı Sıfırları Gültekin Çağlar C CBT 1259/ 19 6 Mayıs 2011 umhuriyet gazetesinin 22 Nisan 2011 tarihli CBT eki B L M TAR H köşesindeki ‘’Sıfırcı Talha Bey’’ başlıklı yazı beni 60 yıl öncesine, lise yıllarıma götürdü!... Değerli hocamı rahmetle anıyorum, bu vesileyle Sayın Osman Bahadır’a teşekkür ediyorum. Talha Çilesiz Darüşşafaka Lisesi’nde bizim matematik hocamızdı. Posbıyıkları, bembeyaz saçlarıyla, tatlısert alaycı ve de espiritüel kişiliğiyle hepimizin belleğinde silinmez izler bırakan tam anlamıyla aydın bir Cumhuriyet öğretmeniydi. Talha Beyin bizim okulda da adı “SIFIRCI” idi. Ama bizdeki sıfırların ayrı bir özelliği vardı. Sıradan bir “SIFIR” hocayı kesmezdi; bizim sıfırlar “KAZIKLI” idi. Bugün rahmetle andığım sevgili hocamız önce sıfırı atar sonra özenle ortasına bir çizgi çekerdi ki işte bizde bunun adı “KAZIKLI SIFIR” idi. Sayın Bahadır, şimdi “Sıfırı anladık ta bu KA ZIK ne oluyor?” diyeceksiniz haklı olarak. Bizim okulda o yıllar okul idaresi her öğrenciye bir not defteri veriyordu, derse kalkan öğrenci o defteri öğretmenin önüne koyardı öğretmen verdiği notu öğrencinin o not defterine de yazardı; öğrenci bu defteri velisine imzalatırdı; dolayısıyla veli öğrencinin yıl içindeki not seyrini takip etmiş olurdu. Öğrenci sıfırın önüne bir (1) koyup (10) yapmasın diye ortasına bir kallavi KAZIK çekerdi. şte bu bizim meşhur kazıklı sıfırımız. Hocamız cin gibiydi... Bizler pilav günlerinde ve diğer özel günlerde bir araya geldiğimizde ve dahi o günlere döndüğümüzde Talha Çilesiz’i diğer hocalarımızla birlikte mutlaka gündeme getirir onlarla ilgili anılarımızı tekrar hatırlar, anlatırız. Bir gün beni de “Gel be çucugum” diyerek derse kaldırmış ve o meşhur KAZIKLI SIFIR’ından ben de nasibimi almıştım. Nur içinde yat sevgili hocam. Sayın Bahadır size tekrar teşekkür ediyorum.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle