16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bireyin kişiliğinin korunmasında insan hakları ve toplum düzeni İnsan, doğadaki tüm varlıkların içinde kendine özgü yaradılışı ve nitelikli yaşamı olan; kendi kişiliğini gerçekleştirmede sürekli uğraş veren tek varlıktır. Çetin Aşçıoğlu, Yargıtay Onursal Üyesi, [email protected] e var ki; ayrımlı bir varlık olsa da, kişiliğini geliştirme korumada hukukun onaylayarak güvenceye aldığı haklara gereksinim duyacaktır. Tersi durumda kişiliğini oluşturan maddi bedensel (yaşamsağlık) ve manevi (onur, saygınlık, özgürlükler, giz alanı, ruhsal bütünlük, vb.) değerleri ile mal varlığı kazanımları gizil bir tehlike altında olur. Sonuçta zorbalık ve öç alma hukukun tahtına oturur. nsanın kişiliğinin oluşmasında, olmazsa olmaz, insan haklarının hukuk düzeninde yer alması, bir otoritenin ya da düşünce dünyasının her ne adla olursa olsun oluşturduğu yapay ve soyut kurallar değildir. Tersine, binlerce yıl bireyi uşak ya da kul gören feodal ve dinsel otoritelerin mutlak egemenliğinin dış ve iç (manevi) baskılarla çektirdiği acı ve göz yaşlarıyla bedeli ödenmiş değişmez evrensel bir haklardır. Bir başka anlatımla, baskı ve sömürü düzenine karşı; eşitlik, kardeşlik ve özgürlük inançlarının yeşerdiği aydınlanma çağının insanın belleğine ve özüne yerleştirdiği bilgi ve bilinç birikiminin kazanımıdır. Hukuk, bu bağlamda, kazanımları onaylayan bir kurum olsa da: nsan haklarının gelişmesi ve korunması için sağladığı olanaklar yanında: Bireylere, ödevler (hoşgörü, türdeşine ve haklarına saygı, çevre ve doğayı koruma vb.) de yükleyerek barış içinde toplumsal düzeni sağlamaya da çalışır. Bu nedenle; insan haklarının, özgürlüğün sınırlarını aşma girişimlerine karşı toplum düzeni ve barışını koruyucu işlevi de söz konusudur. nsan haklarının gelişmesi ve korunması için çağdaş hukuk düzenine sahip olmayan ya da düzeni çalıştıramayan toplumlarda: Kişiliksiz, uyuşuk ve ekinsiz (kültürhars) bireylerin yetişmesi kaçınılmazdır. Özgür olmayan, hak arayamayan insan başkalarının düşünce ve inançlarının tutsağı olur. Bu nitelikteki insanların çoğunlukta olduğu toplumlarda hukukun üstünlüğü, hukuk devleti ve demokrasi sürekli sorunludur. Diğer yandan, kişiliğini geliştiremeyen bireylerin Tanrı’sı ile arsındaki inanç ilişkisi de sevgiye değil korkuya dayanır. Korku ise, kişinin doğru yanlış dinsel inançlar kullanılarak sömürülmesin olanak hazırlar. Sonuçta insanın, yaşadığı dünyamızdaki görev ve sorumluklarını yerine getirmesi felce uğrar. Günümüzde insan haklarının ülkelerin bir iç hukuk sorunu olmaktan çıkarak uluslar arası alanda da yerini almıştır. Bu bağlamda Avrupa Konseyi ve nsan Hakları Avrupa Mahkemesi temel hak ve özgürlükler konusunda tipik örnektir. Bu nedenle; insan haklarıyla ilgili sorunları genelde ya da özel somut olaylarda değerlendirirken geleneksel ulusal egemenlik anlayış ve inançların dışına çıkılması da kaçınılmaz olmuştur. nsan haklarının uluslararası alanda da yer alması insanlık için bir güvencedir. Ne var ki; dünyadaki çatışan çıkar dengeleri açısından amacı dışında kullanılması da olanaklıdır: ABD’nin Irak’ı işgalinin görünürde insanlar haklarının korumasına dayansa da altında enerji kaynaklarına dayalı ekonomik çıkarların varlığı da paylaşılan bir olgudur. Son ayların güncel konusu Libya’da gelişen olaylarda, insan haklarının çiğnendiği bir olgu olsa da; özellikle sömürgeci geleneğini genlerinden atamayan ülkelerin bunu fırsat bilerek Libya petrolü üzerindeki etkinliğini arttıracağı yaygın bir söylemdir. Ülkemiz insan haklarında bir çok kilometre taşlarını geride bıraksa da; çağdaş hukukun beklenti ve özlemlerini tam karşılamadığı bir olgudur. Bu bağlamda: “Kadınların ve çocukların yaşam ve sağlıklarına önlenemeyen saldırılar”; “işsizlik ve yoksulluk”; “toplumda giderek yaygınlaşan bireysel ve sosyal korkunun yarattığı suskunluk”, “hakkını alamayan ya da neye alamadığını anlamayanların açık ve örtülü çığlıkları”; “düşünceleri açıklayanların, düzeni eleştirenlerin göz atlana alınmaları ve tutuklanmaları”; “ucu açık yargılamalar”; “siyasetin güdümüne girdiği görünümü veren bağımsız ve yansız yargı söylemleri” yeterli çarpıcı birkaç örnek değil mi? nsan haklarının, çağdaş hukuk ve devlet beklentilerine yeterince yanıt vermemesinin, hakkın gerçek sahibi olan bireyleri ilgilendirmesi yanlış bir yargı olmamalı. Ne var ki; gerçek olsun olmasın bu olumsuzluklar “bireyleri yeni rejim arayışlarına ya da kurtarıcı beklentisine yönelterek” demokrasinin özündeki değerlere zarar verebileceği de göz ardı edilmemeli. Çözüm mü? Kuşkusuz yurttaş ve birey olarak haklarımıza sahip çıkmada suskunluğumuzu ve korkumuzu yenmemiz önemlidir. Ancak devleti yönetenlerin ya da yarınlarda yönetmeye istekli olanların “kararlı ve bilinçli olmaları” çözümün son noktasıdır. Genetik hastalıklarda yeni tedavi umutları Genetik hastalıklarda ülkemizin de katıldığı yeni ve umut verici tedavi denemeleri var. Erkek çocuklarda görülen Duchenne adlı hastalıkta ekson atlama (exon skipping) çalışmaları iyi sonuçlar veriyor. Prof. Dr. Coşkun Özdemir, [email protected] D N SÖMÜRGEL GELENEK uchenne çok sayıdaki genetik kas hastalıklardan bir tanesi. 1986 yılında hastalıktan sorumlu gen bulundu. Vücudun bu en büyük geni cinsiyet kromozomu X üzerinde yer alıyor. Bu yüzden hastalık erkek çocuklarda görülüyor. lerleyici bir hastalık. Çocuklar 10 yaş civarında yürüme yeteneklerini kaybediyorlar. Sağlam olan anne burada taşıyıcı rol oynuyor. Gen keşfinden bir yıl sonra Duchenne geninin kodladığı (ürettiği) protein bulundu. Buna distrofin adı verildi. Distrofin yokluğu kasların gelişmesini önlüyor. Bu iki keşif doğaldır ki büyük umutlar yarattı. Hasta genin yerine sağlamının konabileceği umudu idi bu. Ancak çok gecikmeden bu gen tedavisinin büyük zorluklar taşıdığı ortaya çıktı. Organizma hücrelere ulaşması tasarlanan geni reddediyordu. Yeni teknikler geliştirildi, mini genler oluşturularak virüslar aracılığı ile vücuda ulaştırılmaya çalışıldı. Distrofin yerine geçebilecek utrophinin çoğaltılması denendi (BMN 195). Öteki kas hastalıklarında da gen tedavi denemeleri yapıldı. Birçok ilaçlarla ilgili araştırmalar gerçekleştirildi. Steroidler Duchenne hastalığında yararlı oluyor, hastalığı yavaşlatıyor. Bugün kullanılan başlıca ilaç budur. Araştırmalar bütün hızı ile devam ediyor. Kök hücre umutları ve çalışmaları elbette süregeliyor. Ancak henüz bu hastalıklarda klinik uygulama aşamasına gelinmiş değil. Tüm dünyada umut ticareti geçerli. Bana gönderilen ciddi bir yayında bu ticareti yapan ve güvenilmemesi, uzak durulması gereken merkezlerin listesi var. CBT 1259/16 6 Mayıs 2011 Son yıllarda gen tedavilerindeki gecikme başka metotların araştırılmasına yol açtı ve gen tamiri gündeme geldi. Genler exonlardan oluşuyor. Bu exonların bir bölümü yok olursa o zaman okuma çerçevesi (reading frame) bozuluyor ve gen proteini üretemiyor. Genetik testler bu exon yokluğunu gösteriyor. (Tanıda başlıca dayanağımız bu testler) Bu eksiklik delesyon adını alıyor. Bilim insanları araştırmacılar bu delesyonu exon yokluğunu atlayarak (ekson atlama exon skipping) yani geni tamir ederek yeniden protein üretimini sağlamayı düşündüler. lk denemeler başarılı sonuç verdi, gerçekten bu metotla distrofin üretiliyordu DMD (Duchenne) hastalığında 51 exon atlama ile ilgili DMD 114117 No’lu proje Türkiye’nin dahil olduğu 7 ülkede başladı. Fransa. Hollanda, spanya, ngiltere, Almanya, Belçika ve Türkiye. Avustralya da yakında bu projede yer alacak. Bu çalışmaya 54 vaka alındı Bunlar 5 yaşından büyük, yerden en çok 7 saniyede kalkabilen, 6 dakika yürüme testi ve solunum testleri için yeterli kooperasyonu gösterebilen, 6 aydan beri steroid kullanmakta olan Duchenne vakaları. 4 haftalık süre içinde 2 ayrı zamanda tarama testi yapılıyor testlere uyum yapamayanlar çıkarılıyor. Çalışma placebo kontrollü ve çift kör metodu ile yapılıyor. Hastaların bir bölümü proje boyunca gerçek molekülü almayacak. 48 hafta sonra hepsi almaya başlayacak. Bu bir Faz II çalışması. Faz III çalışması tasarlanmakta. laç (molecular patches) haftada bir ya da iki kez cilt altına veriliyor. Bu çalışmaya Türkiyeden Hacettepe Tıp Fakültesi Çocuk Nörolojisi Prof. Haluk Topaloğlu yönetiminde Göknur Haliloğlu, Ayşe Karaduman, Öznur Tunca, Bahadır Konuşkan, Elif Acar, Aslan Seyma, Aslı Atalay, hemşire Fatma Dinler’den oluşan ekip katılıyor. Exon 51 atlama proje ve çalışması tüm Duchenne vakalarının %15’i için uygun. Başka exonlarda delesyon gösteren diğerleri için gelecekte bu metot uygulanabilir. Bu tedavi metodu delesyon gösteren diğer genetik hastalıklar için de geçerli olabilir. Ama nokta mutasyonlu Duchenne hastaları için yararlı olmaz. Bununla ilgili çalışmalar devam ediyor. FDA hasta seçiminin uluslararası standartlara uygun ve uluslar arası veritabanı kayıtlarından yapılmasının ön görüldüğü bu çalışmaları yakından izliyor. Bu çalışmalar olumlu sonuç verirse bu gün için Duchenne vakalarının bu hastalığın çok daha iyi bir formu olan Beckere dönüşeceği bekleniyor. Bu çalışmaların umut verici yeni araştırmalarla izlenmesini bekleyebiliriz. Not: Çalışma ile ilgili bilgileri ve böyle bir yayın iznini genç arkadaşım Prof. Haluk Topaloğlu’ndan aldım. Ona teşekkürlerimi sunuyorum. YEN B R YÖNTEM DENEN YOR
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle