Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
OOOF OFF LINE Tanol Türkoğlu (tanolturkoglu@gmail.com) Filtre düşünceye, konuşma özgürlüğüne yön vermektir. Bilginin bugünkü kadar hızlı yol alamadığı eski dünyada iyi niyetli filtrelerin bir değeri vardı. Bugün bu olguyu yeniden düşünmek gerekiyor! Şemsettin Sami Bey ve evrim teorisi Osmanlı filoloğu, edebiyatçısı ve gazetecisi Şemseddin Sami Bey, 1878 yılında yayımladığı İnsan adlı yapıtında, evrim fikrine karşı olduğunu söylemekle birlikte, gerçekte insanın evrimini anlatmaktadır. Osman Bahadır bahadirosman@hotmail.com Sosyal Medyaya Güven Olmaz(mış) Eskiden internete güven olmazdı(!) Şimdi “sosyal medyaya güven olmaz” deniyor. Geçtiğimiz günlerde Kütahya’da meydana gelen depremden sonra radyoda yorum yapan bir gazeteci (eleştirel bir tonda) bu anlama çıkacak bir tümce sarfetti! O halde öncelikle şunu sormak gerekir: Sosyal medyadan beklentimiz nedir? Sosyal medyanın güvenilmez “bilgi”ler (doğrusu “enformasyon” olmalı) içermesi eleştirilecekse, demek ki sosyal medyadan bir beklenti var! O beklentinin ne olduğu da açıklanırsa sosyal medyayı daha sağlıklı eleştirebiliriz. Örneğin sosyal medyadan beklentimiz akademik düzeyde enformasyon ya da bilgiyi içermesi mi? Eğer öyleyse evet sosyal medya sitelerine (Facebook’a, Twitter mesajlarına, vb.) güvenmeyelim. Bir yanda devlet eliyle internetin filtreden geçirilmesine karşı çıkıyoruz, diğer yanda ise bireylerin kendilerini en özgür şekilde ifade ettikleri ortam olan sosyal medya sitelerini güvenilmezlikle suçluyoruz. Örnek alınması gereken alternatifler olarak yaygın medya araçlarını gösteriyoruz. Yaygın medya araçlarında (televizyonda, radyoda, gazetede) ediyoryal bir filtrasyon var ya; ona güvenmemiz gerekiyor! Oysa hiçbir fark yok! Filtreyi ister editör yapsın ister devlet; bir şey değişmez! Filtre düşünceye, konuşma özgürlüğüne yön vermektir. Niyet ister iyi olsun ister kötü! Bilginin bugünkü kadar hızlı yol alamadığı eski dünyada iyi niyetli filtrelerin bir değeri vardı. Bugün bu olguyu yeniden düşünmek gerekiyor! Asıl sorun sosyal medyanın akademik düzeyde olup olmaması değil; internetin ya da sosyal medyanın “bilgi” değil “veri” ve “enformasyon” içermesi olduğunun ıskalanmasıdır. Veri ya da enformasyon tek başına bir anlam ifade etmek zorunda değil. Ancak onların bir kısmı biraraya getirilip, onlardan bir sonuç (bir bilgi) üretilebilirse, bir anlam ifade edebilir ki bunun için de bireyin kendisine (muhakeme becerilerine) iş düşmekte. Sosyal medya sitelerine girdiğimizde amacımız hazır bilgiye konmaksa ne yazık ki bu tür hatalı yorumları duymaya devam edeceğiz. Sosyal medya siteleri anlık olarak bireylerin duygu, düşünce ve yorumlarını yansıtmaktadır. Bunlar yayınlandığı an itibariyle, yayınlayan birey açısından doğru olabilir. Ancak zaman geçtiğinde bunların bir kısmının (ya da tamamının) hatalı olduğu ortaya çıkabilir. Örneğin depremin merkezi Simav denir. Bir süre sonra merkez üssünün başka bir yer olduğu tespit edilebilir. Depremin şokunu üstünden atamayan bir kişi cep telefonuna sarılıp, burada pek çok ölü var diye mesaj atabilir. Bir süre sonra ölen olmadığı, bir kaç yaralının tespit edildiği ortaya çıkabilir. Sosyal medyanın görevi makale yazmak değildir; daha ziyade ham enformasyonu paylaşmaktır. Yaşamımıza şöyle bir bakalım. Hamlık sadece sosyal medyada, internette ya da dijital dünyada yok ki. Artık hamlık yaşamımızın her alanında. Neden? Çünkü birim zaman içine yeryüzü kültürünün sığdırabildiği tüketilecek enformasyon sayısı o derece arttı ki hiçbir enformasyonun olgunlaşmasını bekleyemiyoruz! Bu tipik bir tüketim toplumu refleksidir. Bugün bilgi toplumu olmada uzun mesafeler katetmiş ülke ve toplumlarda bilgi yine enine boyuna ölçülen veri ve enformasyon sonucunda üretiliyor. Sürat sendromu orada da var ama bu bilgiyi üretme sürecinden ödün vermek anlamına gelmiyor. Ne de veri ya da enformasyon, bilgiymiş gibi kullanılmıyor, kullanılamadığı için eleştirilmiyor. Ü CBT 1262/ 12 27 Mayıs 2011 lık ve ayrılık görülüyorsa da, derince düşünüldüğünde bu iki görüşün bir olduğu anlaşılır.” Ancak o, bunların yanında şu fikirleri de ileri sürmektedir: “Bilinmektedir ki, dünyanın durumundan bahseden jeoloji bilimi, bu son asrın keşiflerinden olup, gittikçe gelişmekte olan bilgi ve keşifler arttıkça insana ait bilgiler çoğalarak insan türünün tarihi belirginleşmektedir... Şimdi, eskiden kalma rivayetlere bağlı kalmaktan kurtulup, toprağın içinde bulunan eserlere dikkatle ve ibretle baktığımızda görürüz ki, insanın yeryüzünde ortaya çıkışı hem pek yeni hem de pek eskidir. Yeryüzünün yaratılışına ve diğer hayvan türlerinin ilk ortaya çıkışına oranla insanın ortaya çıkışı pek yeni olup adeta dün olmuş bir şey gibidir. Bununla beraber insan zannedildiği gibi 78 veya 1015 bin yıllık olmayıp, insanın ilk ortaya çıkışından beri tayini mümkün olmayan yüz binlerce yıl geçmiştir.” “Özetle, insanın Pliyosen devrinde yaşamış olduğunu gözümüzle görmüş gibi bilemesek de, bulunan eserlerden çıkarsama yaparak sözü edilen Pliyosen devrinde insan türünün ilk ortaya çıktığını söyleyebiliriz.” Şemseddin Sami Bey, insanın bir alt türden başkalaştığını ileri sürerken de şunları söylüyor: “...Bu kemiklerin bir kısmı bir yönden maymun kemiklerine benzedikleri Şemseddin Sami (solda) ve Naim Fraşeri, eşleri ve çocuklarıyla (1883). halde, diğer yönden de insan kemiklerine benzediğinden o devirde insana, şimdiki maymunlardan daha yakın bumesi de yasaklanmıştı. (Şemseddin Sami Bey 1901 yı lunmuş bir tür maymun veya maymun ile insan arasınlında kızı Samiye Hanımı evlendirmek istediğinde, sa da bir tür hayvan yaşamış olduğu sonucuna varılabilir. dece imamın ve iki şahidin evlerine girmesine izin ve Bu hayvana insan ismi verilip verilemeyeceğini bilerilmişti.) O, bu yasaklı yıllarında da eserlerini üretmeye mesek de, her halde bunun insanın ortaya çıkışına bir devam etmiştir. başlangıç olduğuna şüphe yoktur.” Şemseddin Sami Bey, 1878 yılında Cep KütüphaŞemseddin Sami Bey kitabının daha sonraki bönesi Eserleri serisi içinde yayımladığı nsan adlı küçük lümlerinde arkeolojik bulgulara dayanarak yakın döeserinde, insanlığın bilinen en eski çağlardan yakın dö nemlerdeki insan evrimini incelemekte ve günümüzdenemlere kadar olan evrimini anlatmakta ve insanın ev ki insana ulaşmaktadır. rimine dair çeşitli kanıtlar sunmaya çalışmaktadır. Darwin’in Türlerin Kökeni kitabının yayımlanmaAncak Şemseddin Sami Bey belki de karşılaşabile sından 19 yıl sonra yayımlanmış olan bu kitapta doğal ceği tepkileri hafifletmek amacıyla, eserinin başlangı seçilim kavramına rastlamıyoruz. Ancak jeolojik zacında evrim fikrini kabul etmediğini belirterek şunları manlarla ilgili modern bilgilere sahip olduğu anlaşılan söylemektedir; Şemseddin Sami beyin, dönemin baskıcı koşulları göz “Biz bu kitapta ne evrim fikrini kabul ederek, insa önüne alındığında insanın evrimini açıklama konusunnı hayvan türlerinden biri ve ne de tasavvuf sahipleri da oldukça cesur davranmış olduğunu söyleyebiliriz. nin inançlarını aynen kabul edip, insana o kadar büyük (Bizde doğal seçilim kavramı ve teorisi ilk kez Ali bir değer vereceğiz. Şiir ve hayallerle uğraşmayıp, müs Sedad Bey tarafından 1882 yılında açıklanmıştır. Fakat pet delillerle bilgi vermek amacında bulunduğumuzdan, Ali Sedad Bey bu açıklamasını, evrim teorisine de, dosöz konusu olan insana değerini vermeye çalışacağız. n ğal seçilim teorisine de karşı bir kimse olarak yapmıştı. sanı çok büyütmek isteyenlere küçüklüğünü ve kusur Bu durum gerçekte ülkemiz bilim tarihinin en ironik ve larını ve bu yaratılmışın değerini büsbütün küçültmek düşündürücü olaylarından biridir. Ülkemizde doğal seisteyenlere de üstün özelliklerini göstereceğiz.” çilim teorisinin onu benimseyenler tarafından savunulŞemseddin Sami Bey, insanın evrimi hakkındaki bi masını görebilmek için, Darwin’in Türlerin Kökeni kilimsel görüşlerle, kutsal kitaplardaki yaratılmış insan tabının yayımlanmasından yarım asır sonrasını, kinci fikrini birleştirmeye çalışırken de şunları söylemektedir: Meşrutiyet’in özgürlük günlerini beklemek gerekmiştir.) “Her ne kadar insanın böyle devirden devire zincirŞemseddin Sami Bey, Homeros’un lyada’sını ilk leme giden hayvanlardan çıkması görüşüyle, mukaddes kez Türkçeye çeviren Naim Fraşeri’nin kardeşi ve Gakitaplarda söylendiği gibi topraktan yaratılan bir insa latasaray Spor Kulübü’nün Kurucu Başkanı Ali Sami nın neslinden sayılması arasında, ilk bakışta bir farklı Yen’in babasıdır. nlü Osmanlı düşünürlerinden Şemseddin Sami Bey (18501904), telif ve çeviri romanları, tiyatro eserleri, dil ve sözlük çalışmaları, dergi ve ansiklopedi yayınlarıyla 19. yüzyılın son çeyreğinin en önde gelen simalarındandır. lk Türk romanı olan Taaşşuku Talat ve Fıtnat (Talat ve Fitnat’ın Aşkı) (1872) ve hâlâ temel bir eser olarak kullanılmakta olan ünlü Türkçe sözlük Kamusi Türki, (1899), Şemseddin Sami Beyin önemli eserleri arasındadır. Yaşamının son yıllarında II. Abdülhamit tarafından evinde göz hapsinde tutulan Şemseddin Sami Beyin, 1899’dan sonra (ölümüne kadar) sokağa çıkması ve evine misafir kabul et