17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR Nanoteknoloji atığı bitki büyümesini engelliyor! Günümüzde nano parçacıkların kullanımı gitgide artıyor. Peki bu “en küçüklerin” çevre üzerinde ne gibi etkileri var? İsviçre’de gerçekleştirilen bir araştırmayla şimdi nano parçacıkların sudaki hayvansal yaşamın temel besinini oluşturan yeşil yosunların büyümesi üzerindeki etkisi incelendi. Sonuçlar litre başına 5,5mg nano parçacığının, yosun üretimini yaklaşık olarak yüzde yetmiş beş oranında azalttığını göstermekte. Bunun nedeni yosunların nano parçacıklarla topaklanıp, yeterli miktarda ışık alamamaları. Altıgen düzendeki sayısız karbon atomlarından oluşan zar inceliğindeki tüpler özellikle de plastiklerin güçlendirilmesinde kullanılmakta. Örneğin bisiklet gövdesi veya tenis raketi gibi. Fakat mühendisler elektroteknik ve uçak yapımında da karbon nano tüpler sayesinde önemli gelişmeler bekliyorlar. Environmental Science and Technology dergisindeki yazıya göre yeşil yosunların büyümesini önleyen karbon parçacıklar suda hemen hemen hiç çözünmüyorlar. Ve doğada çeşitli maddelerle bir araya gelecekleri için de dünya genelinde önemli sonuçlar doğurabilirler. Örneğin akarsular ve göller normalde önemli miktarda az veya çok protein atığı veya selüloz gibi çözünmüş organik maddeler içerirler. Bunların molekülleri yapay nano parçacıklara yerleşerek, dıştaki su molekülleriyle karşılıklı etki içine giriyorlar. Bu şekilde doğal madde deterjan veya sabun görevini görüyor. Yani partiküller ekosisteme karışabilir duruma geliyor. Son sonuçlar nano parçacıkların, yeşil yosunlar için henüz çok büyük bir tehlike oluşturmadığını gösteriyor, fakata bilim insanları yine de dikkatli olunması gerektiğini söylüyorlar. Sonuçta dünya genelindeki karbon nano tüp üretimi hızla artıyor. Şu sıralar yılda 1000 tonun üzerinde nano tüp üretiliyor ve ürünler serbest olarak satılıyor. Nano tüpler zehir olarak sınıflandırılmamış, kesin üretim miktarı ve yasal durumu da belirsiz. Diğer bir sorun da çevredeki nano parçacık kirliliğini güvenirli bir şekilde ölçecek tekniğin bulunmaması. Spiegel dergisindeki haberde Çin’de gerçekleştirilen bir araştırmanın da nano parçacıkların tek hücrelilerin kalıtımına zarar verdiğini gösterdiğinden söz edilmekte. Bilim insanları bakır oksit nano parçacıkların, mavi yosunun (Microcystis aerogininosa) hücre duvarındaki gözeneklerle alındığını saptamışlar. Bunun sonucunda DNA’da bozukluklar meydana geliyor. Sudaki organik maddelerin varlığı bu durumda da önemli bir rol oynamakta. Anlaşıldığı üzere bakır oksit parçacıklarının varlığını tetiklemekte. Bu nedenle karbon nano tüp yoğunluğunun artması en azından teorik olarak bir dizi ekolojik etkiler yapabilir. Yaşam sürelerinin çok uzun olması da gelecekte yoğunlaşmalarına neden olabilecek. sanları Science dergisinde. On iki milyar ışık yılı uzaklıktaki bulutlar, evrenin ilk patlamadan hemen sonraki durumunu korumuş. Bu gözlem, ilk patlama teorisiyle tahmin edilen ilk evrenin bileşiminin doğru olduğunu kanıtlamakta, diyor Kaliforniya Üniversitesi’nden Michele Fumagalli. Kabul gören teoriye göre ilk patlama sırasında bilinen en hafif elementler oluşmuştur. Yani hidrojen, helyum ve lityum dışındaki tüm atom türleri daha sonra yıldızlarda üretilmişlerdir. İlkel gaz bulutlarının keşfi, elementlerin evrende ne kadar düzensiz bir şekilde dağıldığını göstermekte. Bugüne kadar evrenin her yerinde asgari miktarda ağır elementin bulunduğu sanılıyordu. Sonuçta sayısız yıldızlar tarafından üretilen atomlar evrenin her yerine dağılmış olmalıydı. İki gaz bulutun içinde hiç ağır elementin bulunmaması bu yüzden sürpriz olmuş. Bu da ağır elementlerin evrenin çeşitli yerlerinde çok farklı yoğunluklarda bulunduğunu açıklamakta. Astronomlar uzaktaki gaz bulutlarını bir kuasarın yardımıyla bulmuşlar. Bu kozmik cismin olağanüstü parlak ışığı karanlık gaz bulutlarını aydınlatırken, gazın içindeki elementler ışığın belli başlı dalga boylarını yutarak, geriye karakteristik bir sinyal bırakmışlar. Araştırmacılar Hawaii’deki Keck gözlemevinin on metrelik teleskopuyla yakaladıkları kuasar ışığının içeriğini analiz edince, ışık tayfında, gazın ışığı soğurduğu yerde soğurma çizgilerini görebilmişler. Periyodik sistemde üç yeni element Uluslararası Kuramsal ve Uygulamalı Fi zik Birliği’nin (IUPAP) Londra’daki fizik enstitüsünde 31 Ekim ve 4 Kasım arasında gerçekleştirilen genel kurul toplantısında üç yeni elementin isimleri açıklandı. 110 numaralı element Darmstadtium (Ds), 111 numaralı element Roentgenium (Rg) ve 112 numaralı element ise Copernicium (Cn) olarak adlandırıldı. IUPAP ve IUPAC’nin (Uluslararası Kuramsal ve Uygulamalı Kimya Birliği) ortak projesi olan Joint Working Party on the Discovery of Element’in bu önerileri genel kurul tarafından onaylandı. IUPAP genel sekreteri Robert KirbyHarris, yeni elementlerin dünya genelindeki fizikçilere danışılarak isimlendirildiğini söylüyor. Genel kurul, dünyadaki ulusal akademi ve fizik birliklerinin delegelerinden oluşmakta. IUPAP’nin toplam altmış üyesi bulunuyor. 31 Ekim ve 4 Kasım tarihleri arasında gerçekleştirilen toplantıda İngiltere’deki ileri gelen fizikçiler ve IUPAP’nin ilk kadın başkanı Prof. Cecilia Jarlskog da takdim edildiler. İlk patlama teorisini kanıtlayan gaz bulutları Hava kirliliği yoğun yağış ve kuraklık İlk kez, ilk patlamadan sadece birkaç dakika sonra oluştuğu sanılan iki kozmik gaz bu getiriyor lutu keşfedildi. Sadece hidrojen ve helyum gibi hafif elementlerden oluşan gaz bulutları, oksijen veya karbon gibi ağır elementler içermiyor. Ağır elementlerin eksikliği, gazın çok eskiden oluştuğunun kanıtı diyor bilim in İnsana bağlı hava kirliliği uç hava koşullarının artmasına neden oluyor. İnce toz ve atmosferdeki diğer asılı parçacıklar, aşırı yağışları ve selleri tetiklerken diğer yandan da bir çok kurak bölgenin ihtiyacı olan orta seviyedeki yağışları engellemekte. Kirli havada şiddetli yağışlar daha sık düşer. Fakat hafif yağışlar daha enderdir, diyor bilim insanları Nature dergisinde. Bilim aslında uzun bir süredir, havada asılı parçacıkların bulut oluşumunu, dolayısıyla da yağışları şiddetlendirdikleri ya da zayıflattıklarını biliyordu. Ancak bu etkilerden hangisinin uzun vadede kalıcı olduğu ve nerede meydana geldiği belirsizdi. Bilim insanları araştırmaları için Amerika’nın orta batı bölgesine ait on yıllık hava verilerini inceleyerek, asılı parçacıkların buz kristali ve su damlacıklarından oluşan belli başlı bulutların yukarı doğru büyümelerine yol açtıklarını fark etmişler. Yukarı doğru büyüyen bulutlar olağanüstü miktarda su topluyor ve çok şiddetli yağışlara neden oluyorlar. Oysa buz kristali içermeyen ve daha az su depolayan bulutlar, aerosol olarak da isimlendirilen havada asılı parçacıklar tarafından engelleniyorlar. Hava kirliliği bu yüzden kurak bölgelerde veya kurak dönemlerde oluşan yağışları önlüyor diyor Maryland Üniversitesi’nden Zhangqing Li. Bu bilgi özellikle de kuraklık veya sel gibi uç koşullardan etkilenmeye müsait gelişmekte olan ülkelerdeki su rezervlerinin varlığı için önem taşımakta. Hava kirliliği trafik ve büyüyen endüstri nedeniyle tam da bu bölgelerde önemli ölçüde artış gösteriyor. Hava ve iklim üzerindeki olumsuz etkiler ekonomik gelişmelerin faydasını yok edebilir diye uyarıyor Zhangqing Li. Sera gazlarından sonra aerosoller insan tarafından oluşturulan diğer önemli iklim faktörüdür. Kurum, ince toz kükürt gazları ve diğer aerosoller bulutların oluşumunu tetikleyebiliyor. Fakat bunlar tiplerine ve konumlarına göre iklim üzerinde çok farklı etkiler yaptıkları için asılı parçacıkların iklim üzerinde sonuçları sadece kısmen açıklanmıştır. On yıllık hava verilerinin incelenmesiyle ilk kez aerosollerin uzun vadeli etkileri üzerinde bilgi edinildi. Nilgün Özbaşaran Dede Araştırma Bilgisayar oyunları aptallaştırıyor masalı fos çıktı Berlin Charité Üniversite Kliniği bilim insanları Avrupa çapında gerçekleştirilen bir araştırmada, gençlerin bağımlılık davranışlarıyla ilgili incelemeler sırasında iki önemli sonuca ulaştı: Orta karar bilgisayar oyunu oynayanların bölgesel beyin hacmi ve beyin kabuğu da daha büyük. Manyetik rezonans tomografisiyle alınan görüntüler, bilgisa CBT 1288/ 4 25 Kasım 2011 yarda sık sık oyun oynayan gençlerde ödüllendirme merkezinin kontrol grubundakilere kıyasla daha büyük olduğunu göstermekte. Ödüllendirme merkezi, mesela açlık hissedildiğinde, masaya konan yemeğin görülmesi sırasında etkinleşen bir bölgedir. Ayrıca sevinçli veya hevesli olma durumunda da beynin bu bölgesi etkindir. Araştırmadan çıkan ikinci önemli sonuç da stratejik planlamadan, konsantrasyondan veya çalışma belleğinden sorumlu beyin kabuğunun daha kalın olması. Beyin kabuğunun bu bölgesi normalde yaklaşık olarak 2,5 mm genişliğinde. Ancak araştırmaya katılan bazı oyunsever gençlerin beyin kabuğu 3,5 mm’den daha kalın olarak ölçülmüş.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle