17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Rönesans’ı Nasıl Okumalı... “Sıradanlık Kendi Kültünü Üretmek Zorundadır.” Rönesans (Yeniden Doğuş) tanımını ilk kullanan 13. – 16. yüzyıllar arasında yaşamış İtalyan sanatçılarının yaşam hikâyelerini yazan Giorgio Vassari’dir.. (15111574) Vassari, Latince “renasci: Yeniden doğmak” sözcüğünden türeterek Rönesans tanımını kullandı. Tanımın yaygınlaşmasını sağlayan ise Jules Michelet ve Jakob Bruckhardt’tır; 19. yüzyılın ortalarında özellikle 15. ve 16. yüzyılları kapsayan dönemi öne çıkararak modernizmin hazırlayıcısı oldular. Öğr. Gör. Dr. Okday Korunan (İstanbul Kültür Üniversitesi) Y eniden doğuş ya da ölümün kucakladığı dirim; zıtların birliği olgusu, düşünebilen ilk insanla birlikte başlayan ve günümüze uzanan sürecin akıp gelen kadim bilgisidir. Tıpkı Osiris ve Dionysos efsanelerindeki gibi... Rönesans kavram olarak; kültürel düşünce anlamında öznel değeri ile eski, nesnel anlamıakademik kavramı ile yeni bir tanımdır. Sanat tarihçilerinin sanatın tahrihsel serüvenini açıklayabilmek için yapmış oldukları ölçüdeğer oluşturma çabasının ezberletilmiş sınırları aralığından bakarak, onu anlamaya çalışmak öğretim kolaylığı dışında bir yarar sağlamaz. Rönesans sözcüğünü, geçmiş güzelliğin günümüze kalan izleri olarak algılayanlar; onda erguvan rengini, detay zenginliğini ve altını görürler. Rönesans’ı ciltli bir kitap, bir kilise kulesi, esin kaynaklı yaşanmış heyecanlar olarak görmek Rönesans’ı geniş anlamıyla bir kültür kavramı olarak algılamaktan vazgeçip dar anlamıyla bir üslup terimi olarak görmek olacaktır. 16. yüzyılın aydınları yeniden doğuşu köklere ve doğaya dönerek güzelliğin pınarından beslenmek, “öz–yalın” olanla buluşmak olarak algılıyorlardı. Bu yaklaşım kendini keşfe çıkan insanın, geçmişin izinde yarınını arama çabasıdır. Günümüzden bir bakışla, Descartes’e kadar Rönesans’ın ürettiği değerin olgunlaşamadığı söylenebilir. Kültür hümanistleri ile İncil hümanistleri arasındaki mesafenin sanıldığından daha fazla oluşu, inanç kaynaklı bilgiyi deneyle doğrulama isteği gibi nedenler ufuklara sınır oluşturmuştur. Rönesans; 9. yüzyıl Müslüman Doğu düşünürlerinin İspanya’nın güneyinden yaydıkları düşünceler mi, Toscana insanının yaratıcı dehası mı, ortaçağ şehirlerinin zenginliklerinin bir sonucu mu, skolastik felsefe ile feodalizmin baskılarından uyanışın utkulu seyri mi, Doğu Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı ile kaçan/kaçırılan bilginin eseri mi, yoksa insanın, dünyanın ve gökyüzünün keşfinin doğal sonucu olarak mı görülmelidir? Bu sorulara evet hepsi, belki de daha fazlası demek doğru bir yaklaşım sayılabilir. Çünkü Rönesans; yalnızca Eski YunanEski Roma uygarlığının yeniden canlanması ya da yalnızca Pagan bir yönelim değildir. Rönesans’ı, İtalya coğrafyasındaki yaşanmışlıkla, yaşayanların ortak buluşmasının bir sonucu olarak görmek gerekir. Rönesans; dil, tarih, coğrafya, insan, zaman, bilim ve sanatın dengeli baharından geleceğe uzayan bir verimdir. Kültürel olgunlaşma arayışıdır. Engizisyon, taassup, bilimin reddi vs. sonunda/sonucunda; aydınlığın karanlıkla müCBT 1288/14 25 Kasım 2011 SORULARIN HEPSİNE EVET cadelesinden doğan kıvılcımdır. Akıl tutulmasına karşı, sorgulayıcı uyanışın basamaklarından birinin adıdır. Öğretilerin ve ahlak düzeninin dışına çıkmış özgür insanın emeği, cesaretidir. Özgür deneylere izin verme, bilgiye ulaşma arayışıdır. Yine de Rönesans sanatının, Hıristiyan din öğretisinin dışında kendini var ettiği söylenemez. Reformist gelişimleri de bünyesinde taşıyan bu dönemi, din ve sanatın iç içe olduğu fakat yeni bir anlayışla sentezlendiği, insani (hümanist) yeni bir uyanış dönemi olarak görmek yerinde olacaktır. Bir önceki cümledeki vurgu ışığında “yeni” sözcüğü Rönesans için anahtar kelimedir. Bilinmelidir ki, Copernicus sınırsız evren kavramını bu dönemde gündeme getirmiş olsa da bu yer ve insan merkezli görüşün 16. yüzyılda birden ortadan kalktığı anlamına gelmez. Temel iyimserliğin zaferi aslında bir Pyrrhos zaferi midir? Bu soruya yanıt aramak yerine bu dönemin verileri ile sonrasında yaşananlara dikkatle bakmak daha yerinde olacaktır. Rönesans’ın günümüzü aydınlatan izlerini özellikle 16. yüzyıl sonlarında aramak daha doğrudur. Rönesans, 18. yüzyıl Aydınlanma düşüncesinin içinde kendini ifade edebilme şansını yakalamıştır. İyimser düşüncenin iki önemli kavramı olan; ilerleme ve evrim; (bu iki kavram Rönesans’a özgü biçimler değildi) moderne ulaşabilmenin ve onu var etmenin yol adımları olmuştur. Rönesans, hem ortaçağdan günümüze uzanan yolun sıçrama alanlarından biri, hem de zorunlu geçişe verilen dönemsel addır. Rönesans, Aydınlanma’yı, Aydınlanma’nın Mekanikçi Felsefecileri, Modern’i var etmiştir. Ortaçağ kültürü ile modern kültür arasındaki en temel değişim; sınıf, hizmet ve saygı kavramlarında gözlenmektedir. (“Modern sonrası” yaklaşım ise kendi mantığı içindeki varlığına karşın yine de dikkatle yaklaşılması, sorgulanması gereken bir alandır. Bu alanı konuyu dağıtmamak adına yazının dışında tutmayı uygun buluyorum.) Dikkatlerimizi Rönesans’a çevirdiğimizde görmemiz gereken; eserler, icatlar kadar onları kullanan beyinleri, modern dünyanın ruhunu oluşturan bilincin ortaya çıkış olgusunu kavramak olmalıdır. Hoşgörü, vicdan, kişisel görüş gibi kavramlarla modern olgusunun şekillenmesine Rönesans’ın katkısı azımsanamaz. Yine de Giordano Bruno ya da Galileo Galilei’nin yaşadıklarından ders çıkardığımızı söyleyemeyiz. “İnsan ruhunun yeniden doğuşu ne klasiklerin taklidi, ne matbaanın bulunuşu, ne Amerika’nın keşfi ile başlar, onun yeniden doğuşu ateşli silahların keşfine rastlar” yaklaşımı hâ lâ aşılmayı beklemektedir. Elbette ki yaşananlar hiç bitmeyecek bir değişimin, evrimin parçacıklarından başka bir şey değildir. Evrimi gelişim olarak yarına taşıyacak ruh, birkaç iyimserin ürettiği enerjinin ışığında yarını şekillendirmeye yönelecektir. Rönesans düşüncesini ve çizgisini kavratmak açısından verilebilecek şu küçük örnek anlamlıdır: “İnançlı bir Hıristiyanın ölüm döşeğinde kendisine sunulan haçı beğenmeyerek güzelini istemesinin Rönesans dışında tarifi zordur.” Oyun ve Tiyatro Eski Yunan’ın parlak dönemi olan Perikles’ten iki bin yıl sonra ancak Rönesans’ın var ettiği ruh ve enerji ile yeniden uygarlık sahnesine çıkabilmiştir. Dante, Shakespeare, Marlowe, Cervantes gibi isimler Rönesans’ın kazanımlarıdır. Kazandırdıkları uygarlığın kıymetli kültür taşlarıdır. Beyinleri uyutan “uyarıcıların” (sorumsuz medya, doğrulanamaz sanal iletişim vb.) olumsuzluklarını, Rönesans (yeniden doğuş/yeniden öğrenme) bilgisi ışığında gözden geçirmek, yaşananları tarif edebilmek günümüzü kavrayabilmek adına önemlidir. Bu sorgulayıcılıktan uzak yaklaşımlar sıradanlığın kült haline gelmesine aldırmazlar, çünkü sıradanlık kendi kültünü yaratmak zorundadır. Miskinlik karşısında uyanıklık, körlük karşısında görmek yeniden doğumdur. Rönesans’ı okumak, günümüze uzayan izini kavramak görüşümüzü keskinleştirecek, tariflerimizi kıymetlendirecektir. Kültürel tanıklığını gerçekleştiremeyen toplumlar kadar onun sanatı ve bir parçası olan sahnedeki oyuncu da; çağını, çağının dilini, yaşadıklarını, yaşanmışlıkları, klasik eserleri yorumlama/gösterme/aktarma kısaca “oynama” noktasında zorluk yaşayabilir. Anlamlandırma, sahnedeki oyuncunun yorum sürecidir. Bilmek yorumunu üst seviyeye taşıyacaktır. Gerisi düşüncelerin uygulanmasından başka bir şey değildir. Çok çalışmak iyi bir teknik anlamına gelir. Enerji, emek ve zaman prova demektir. Bir rolün hazırlık süreci oyuncunun doğumu ile çoktan başlamıştır. Bu süreç bir kum saatinde kumun akışı gibi hızlı ve durmaksızın oyunun seyirci ile buluşma saatine kuruludur. Oyuncu henüz zamanı varken, rolünün öncesini kıymetlendirmek, ilgi ve bilgisini geliştirmek, kendine zaman yaratmak zorundadır. Okuyarak bilmek, yazarak düşünmek, yaşayarak kavramak iyi bir yöntemdir. Unutulmamalıdır ki oyuncu sahnede sesi ve bedenini eğittiği kadar görgü ve bilgisini de derinleştirmek zorunda olan kültürel bir varlıktır. Oyuncu, insan arkeolojisine soyunmuş insan becerisini ifade etmektedir. Zamana ve onu iyi kullanma becerisine ihtiyacı vardır. Çalışması saat ücreti ve süresi ile değerlendirilemeyecek kadar özeldir. Sanat dışı bir alanın ölçüleri onun değerlendirilmesi için yetersizdir. Performansı görecelidir. Ödenekli ya da ödeneksiz çalışma alanlarında korunarak değerlendirilmesi gerekir. Yetenek mi? O bunların koordinasyonunu yapan zekâya verilen isimden başka nedir ki? Oyuncu yeteneklidir. Sıradanlığı aşan yeteneklere sahiptir. Aksini düşünmek bu tanımı sıradanlaştırmak olur. Başarısızlıklarına ağlayamayacak kadar çürümüş olanlar, başarısızlıklarını pullayarak sunmak zorunda olsalar da onları ayıklayabilecek akıllar her zaman olacaktır. Shakespeare, Hamlet karakterinin ağzından KLASİK ESERLER VE OYUNCU DERS ÇIKARDIK MI? Devamı yan sayfada
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle