17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Eski ve Yeni Foça merkezdi! Hayrettin Ökçesiz [email protected] http://okcesizhayrettin.blogspot.com Şapla gelen renkler XI. yüzyılın sonlarına doğru Doğu/ Batı toplumları arasında başlayan karşılaşma, kanlı bir hesaplaşmaya dönüştü. Bütün Avrupa; kontlar, baronlar, dükler, şövalyeler, din adamları, her sınıf halk dalga dalga Doğu’ya yürüyor, arkada kan deryası bırakarak kutsal yerlere ulaşmaya çalışıyordu. Zeki Arıkan B u geniş yayılmanın temelinde Kutsal Topraklar’ı Müslümanların elinden kurtarmak koşullanmışlığı önemli bir rol oynamakla birlikte asıl amaç, Doğu’nun zenginliğini ele geçirmekti. Aynı tarihlerde Anadolu’ya girmiş bulunan Türkler de bu topraklarda tutunmaya çalışıyor, Haçlılara karşı direniyordu. Bizans şaşırmıştı. Çünkü Haçlıların kalabalık kitlelerini doyurmak, onları güvenlik içinde Anadolu’ya geçirmekle yükümlüydü. İtalyan kent devletleri Doğu’ya doğru yelken açıyor, Haçlıların Suriye ve Filistin’e ulaşmalarına yardım ederek bu işten büyük kazançlar sağlıyordu. Üstelik Ceneviz, Venedik vb. İtalyan devletleri adalara, Anadolu ve Karadeniz kıyılarına yerleşmeye çalışıyordu. Bizans, bunlara büyük ödünler vererek varlığını sürdürmeye çalışıyordu. Haçlılar, bu çatışmalardan oldukça kazançlı çıktı. Asya’dan gelen baharat ticaretine el koydular. Urfa, Antakya ve kutsal yerlerde bir çok devletler kuruldu. Ortadoğu’nun bugünkü yapısını anlamak için Haçlı Seferleri’ne kadar inmek gerekir. Dokuma endüstrisi Haçlılarla birlikte Batı dünyasında önemli bir gelişme gösterdi. Floransa yünlü kumaş üretiminin önemli bir merkezi oldu. mayan yöntemlerle nasıl elde edildiğini şöyle açıklar: “Ioania’daki Foça’ya yakın bulunan dağda bir şap madeni vardı. Dağın tepesinde bulunan taşlar, ateşle temasa geldikten sonra suya konulduğu zaman, kum halini alıyor. Bu kum, su ile beraber, tencereye konup kaynatılırsa, kum erir ve hasıl olan yağlı ve cevherî madde suyun içinde peynirleşmiş süt gibi kalır. Sert ve toprak halinde olan maddeler lüzumsuz olduğundan dışarı atılır. Sonra sulu olan madde teknelere dökülür. Dört gün geçince, teknelerin kenarlarında ve dibinde katılaşmış ve billur gibi çok parlak bir hal almış olan madde, ikinci defa su ile tencereye konur, tekrar kaynatılır, yine bir miktar kum çıkar.Bu kum atılır ve mayi tekrar teknelere boşaltılır, dört gün sonra safi şap, ihraç olunmak üzere, depolarda muhafaza edilir. Bu şap, boyacılara çok lazım olan maddedir. Şarktan garba doğru seyrüsefer eden gemilerin hepsi gemilerinin dibini şap ile dolduruyorlardı…” (Bizans Tarihi, Türkçe çev.,s. 97). Eski ve Yeni Foça’yı denetimine alan Zaccaria ailesi, şap ticaretinden efsanevi kazançlar elde etti. Ortaçağ’da Châlon, Narbonne, Perpignan, Toulouse, Floransa vb.’de üretilen kumaşlar, Antalya ve Batı Anadolu limanlarında alıcı buluyordu. O tarihlerde dokumacılık Denizli’de olduğu gibi Anadolu’da da gelişmişti. Ama yine de Batı’dan alınan ürünlerin başında kumaş geliyordu. İbni Battuta, Anadolu’dan geçerken kendisine armağan olarak verilen ürünlerin başında kumaş geliyordu. Marko Polo, Erzincan’dan geçerken rengârenk halılar, nitelikli ipekli dokumalar görmüştü. Antalya, Alanya ve Balat’tan Ceneviz’e halılar gönderiliyordu. Kastamonu, Sivas yünlü kumaşlarıyla ünlüydü. Ceneviz, Osmanlı sultanları ve yüksek yöneticileri için göz alıcı kumaşlar üretiyordu. Bütün bunların temelinde şap yatıyordu. XVI. yüzyılla birlikte önce Fransız daha sonra İngilizlerin nitelikli kumaşları Osmanlı piyasalarında yerlerini aldı. Acaba şapın günümüz dokumacılığında yeri var mıydı? Çünkü bu maddeyi bugün pek az kimse tanıyor. Bunu üniversitemin Tekstil Mühendisliği Tekstil Teknolojisi Anabilim Dalı Arş. Gör. Sayın Candan Akca Can’a sordum. Özet olarak şunu söyledi: “Bugün ortaçağ yöntemlerinin hiçbiri artık boyacılıkta kullanılmıyor.” EFSANEVİ KAZANÇLAR Dokumacılığın en önemli girdilerinden biri şap madeni idi. Şap, yün ve pamuk liflerinin ayrıştırılmasına ve özellikle boyanın sabitleşmesine yarıyordu. Foça, nitelikli şap madeni açısından oldukça zengindi. Ceneviz’in Zaccaria ailesi Bizans imparatorundan Foça’yı dirlik olarak aldı (1275). Foça, deniz kıyısında, limanın çevrelediği bir kale idi. Şap ise burayı çevreleyen yamaçlardan çıkarılıyordu. Anadolu’da Foça’dan başka Gediz ve Şebinkarahisar’da da şap elde ediliyordu. Bunların denetimi ise Venedik’in elindeydi. Gediz şapının çıkış noktası Antalya limanı idi. Foça’nın kuzeyinde daha zengin şap madenleri bulununca işletmeye açıldı. Burada Yeni Foça adıyla bir kale inşa edildi. Kale halkı şap üretiminde çalışıyordu. Burası yaklaşık 3.000 kişilik bir nüfusu barındırıyordu. İbni Battuta Manisa’ya uğradığı zaman (1330’lu yıllar) oldukça sağlam surlarla çevrili Foça’da kâfirlerin oturduğunu yazar ve bunların Manisa beyine yıllık vergi ödediğini belirtir. Bizans tarihçisi Dukas, şapın pek karmaşık ol FOÇA ŞAPIN MERKEZİ CBT 1288/ 19 25 Kasım 2011 oluşturduğu ve 1 000 kadar üyeye sahip Gelişen Dünya’nın Bilim Akademileri (The Academy of Sciences for the Developing WorldTWAS) söylüyor, 104 bilim akademisinden oluşan Bilim Akademileri Küresel Ağı (Global Network of Science AcademiesIAP) söylüyor, 70 ülkedeki akademilerden temsilci üyelerin oluşturduğu Dünya Akademileri Uluslararası İnsan Hakları Ağyapısı (International Human Rights Network of Academies and Scolarly Societies) söylüyor, Dünyanın dört bir yanından yaklaşık 100 tıp akademisinin oluşturduğu Akademilerarası Tıp Pa neli (InterAcademy Medical Panel IAMP) söylüyor…Ama “Duymak istemeyen kadar kötü sağır yoktur!” deyişine paralel hükümet duymuyor! Uygar dünya, çağdaş bilim haykırıyor, ama tüm bunlara sırtını dönmüş olan hükümet duymuyor! Ve siyasi otorite, 2100 yıl önce “Dünyadaki en büyük sorun, henüz küçükken kolayca çözülebilirdi” diyen Çinli filosof LaoZi’ye inat sorunu çözmeye hiç niyeti olmadığını gösteriyor ve baştan beri taammüden yaptığı bu müdahaleyi kasım ayı başında yine bir bayram tatili öncesi çıkardığı KHK ile tescilliyor. Artık üniversitelere daha büyük sorumluluk düşüyor. TÜBA’ya yapılan çirkin saldırıyla kendini iyice aşikâr etmiş bir niyete karşı durmak, her aydınlanmacı, Atatürkçü, halkçı öğretim üyesinin her zamankinden daha ivedi bir görevidir. Sinmek, sindirilmeye izin vermek, bir biçimde bu yıkıma ortam sağlamak gelecek kuşakların asla bağışlamayacağı bir tutum olacaktır. Çocuklarımızı onurlandıracak bir isim bırakmak istiyorsak, ürkekliğimizi, korkularımızı, yılgınlığımızı bir kenara atmalıyız. Kiniklerin (köpeksilerin) de hoş görüleceği bir zamanda değiliz. Hoca Nasreddin gibi, anahtarı kaybettiğimiz yerde değil de, daha uygun diye, avluda aramaktan vazgeçmeliyiz. Bu felaketi özel çıkarları yüzünden görmezlikten gelenleri, şirin gösterenleriyse hiç anmak istemiyorum. Peki, bu direnmek görevi niçin daha çok bize düşüyor? Bilmek, bilebilecek durumda olmak; bilebilmenin koşullarına başkalarından daha çok sahip olmak bize bu sorumluluğu daha çok yüklüyor da ondan. Bilimsel bilgi başarılı eylemin önkoşuludur da ondan. Oysa biz bugüne dek bu olanaklardan, daha çok kendimize ayrıcalık yarattık. Tuzumuzu kuru tutmak için tuzu hiç kurumayanların ezilmesine, sömürülmesine ses çıkartmadık. Hiç bir mangalda kül bırakmadık, ama sıra bir şeyler yapmaya gelince, kestirmeden sırra kademler bastık. Şimdilerde de, götürürler diye, direnen üniversitelilerle karşılaşmayı uğursuzluk sayıyoruz. Sevgili meslektaşlarım, her seçimde “Direnen Üniversite” için üniversitenizden direnen rektör adayları çıkmasını sağlayın. Ne kadar çok olurlarsa, o kadar iyidir. Sonra onlardan bir araya gelerek yalnızca bir adayı desteklemelerini isteyin. Çoğunluk oyunu her alışında, bu adayı atama mercilerine dayatın. Atayıp, atamamaları hiç önemli değil. Ama bununla herkes bilecektir ki, eleştirel akıl zindedir. Sevgili Atatürk yaşamaktadır. İnsanın, halkın ezilmesine, sömürülmesine dayanamayan yürekler vardır üniversitelerde! Direnen Üniversite programıyla gelecek olan rektörün siyasi iktidarca engelleneceğini, üniversitenin işlerini yürütemeyeceğini, böyle bir sonucun kaos yaratacağını söyleyenlere itibar etmeyin. Zaman işgüzarlar seçmek zamanı değildir. Bilimin yüksek değerlerini, kamu yararını, insan onurunu, akademik özgürlüğü seçmek zamanıdır. Siz bu seçiminizi ülke kamuoyuna gösterdikten sonra, o koltuklara kim oturursa otursun, Damokles’in kılıcı olacaksınız. Otuzu aşkın üniversite 2012’de bu meşaleyi yakacaktır. Ya da sevgili yurdumuzun daha koyu karanlıklara biraz daha gömülmesine göz yumacağız. Sonraları hiç kimse, yaşlı Almanların “bilmiyorduk” demesi gibi, haberdar olmadıklarını kimselere anlatmaya çalışmasın. Güneş yeniden doğacak. Doğmayacaksa ama, sevgili öğretim üyeleri, siz direnmenin erdemini kavrayamadığınız için, direnmeye cesaret yerine, birlikte sömürmeye cüret ettiğiniz için doğmayacaktır! Bu sözlerimi aşırı bulanlara şunlardan neyi anladıklarını sorayım en iyisi: Dünya demokrasi endeksinde 89’uncu sıraya geriledik. Özgür ülkeler arasında 112’ncilikle melez rejim, yarı özgür ülkeyiz. Basın özgürlüğünde 138’incilikle, yolsuzlukta 56’ncılıkla ve küresel barışta 127’ncilikle kırmızı listedeyiz. İnsani gelişmişlikte 93’üncülükle ve nüfusta çalışan oranı %44,3 ile en düşük sıradayız. Genel eşitsizlikte 84’üncü ve cinsiyet eşitsizliğinde 77’nci sırayla yine sonuncuyuz. Eğitimde eşitsizlikte 102’inci, gelirde eşitsizlikte 65’inciyiz... 34 OECD ülkesi arasında: Uzun yaşamada sonuncuyuz. Emeklilikte geçirebildiğimiz süreyle de sonuncuyuz. Geçim zorluğunda, eğitimde ve okuma becerisinde 32’inciyiz. Eğitim harcamalarında 33’üncü, nüfusun ortalama eğitim yılı olan 6,5’la sonuncuyuz. Hayata güler yüzle bakanlarımızla (%56,5) ve akıl sağlığımızla (%47) da sonuncuyuz. Birbirine güvende (%24) 32’nci, topluma gönüllü katkıda 33’üncü, hoşgörü’de 34’üncü sıradayız. (Bkz. Orhan Bursalı, 10 Yıldır AKP, Uluslararası Göstergelerle Türkiye Röntgeni, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul 2011) Ne dersiniz, bu verilerin açıkça gösterdiği sömürüye, talana, işgale, köleliğe, yoksulluğa, cehalete, tutsaklığa direnmeyecek miyiz? Direnen Üniversite’yle kendimizi yeniden bulduktan sonra bilimimizi, eğitimimizi, öğretimimizi bu verilerin nedenleri ve sonuçlarıyla mücadeleye adamayacak mıyız? Atatürk’ün üniversiteleri olmayacak mıyız? “Direnen Üniversite”3
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle