27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com Hiç olmazsa bilim kurumlarımız saygınlıklarını yitirmeseler. Eğer hâlâ bir yarınımız varsa; onlar olmadan o yarını nasıl kuracağız? Önlisans AB örneği ve ‘Yenilikçi Girişimci’ler ‘Yenilikçi girişimci’ler için 2 yıllık yüksekokul: Hollanda, ‘ara eleman’ gereksinimini Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu’ndan karşılıyor Bahadır Selim Dilek “Bilim, teknoloji ve yenilik atılımımızı sunan yeni makale!” (3) Sözünü ettiğim makalede, “...hedefin, 2013’te, ARGE harcamalarını GSYİH’nin %2’sine; tam zaman eşdeğeri araştırmacı sayısını da 150 bine çıkarmak olduğu” söylendikten sonra şu ileri sürülüyor: “Bu iki ön tetikleyicinin yarattığı ‘birleşik etki’ [kastedilen bu iki hedefe yönelik destek programlarının yarattığı etki olsa gerek] bilim, teknoloji ve yenilik sisteminin işlevlerini yerine getirmesinde ve söz konusu atılımın körüklenmesinde ‘motor’ görevi görmüştür.” Belirtilen hedeflere ulaşmak için yararlanılan “politika araçları ve tetikleme mekanizmaları” da makalede sayılmış. Birincisi, “girişimciliğin ve teknolojik ya da yeniliğe yönelik araştırmanın teşviki” imiş ve bu teşvikin başarılı sonuçları yenilikçi firma sayısının artışında görülmüş. Bu başarının göstergesi olarak da TÜİK verileri kullanılmış. Şimdi gelin, bu verileri birlikte inceleyelim: TÜİK 20062008 Yenilik Araştırması’na göre, bu dönemde, imalat sanayiinde firmaların %41,6’sı yenilik faaliyetinde bulunmuştur. Makalede verilen oran da bu. Bizim derdimiz firmalarımıza ‘teknolojik yenilik’ yapma yeteneği kazandırmak değil mi? Öyle. Peki, aynı dönemde teknolojik yenilik yapan firmaların oranı nedir? TÜİK verilerine göre % 34,7... Ne hikmetse makalede bu orana değinilmemiş. Diyelim ki atlamışlar. Üzerinde durmak istediğim mesele bu değil. Bizim asıl derdimiz, firmaların teknolojik yeniliği kendi sınaî araştırma ve geliştirme faaliyetlerine dayanarak yapmalarını sağlamak; destek programlarının amacı da firmalarımıza bu yeteneği kazandırmak değil mi? Örneğin TÜBİTAK, herhangi bir ARGE faaliyetinde bulunmadan, yurtdışından satın aldığı lisansa dayalı olarak yeni bir ürün üretmeyi düşünen firmalara destek veriyor mu? Ya da, yurtdışından ithal ettiği makinelerle mevcut makine parkını yenilesin; böylece daha gelişkin bir üretim yöntemini kullanmaya başlasın diye, TÜBİTAK’ın destek verdiği firma var mı? Olmaması gerekir; çünkü bu, uyguladığı destek programlarının ruhuna aykırıdır... Yineleyelim: Amaç, yurtiçinde imalât yapan firmaların yine yurtiçinde sınai araştırma ve geliştirme faaliyetinde bulunarak yeni ürünler üretmeye başlamaları ve üretim yöntemlerini yenilemeleridir. O zaman, bilim, teknoloji ve yenilik alanında atılım yapıldığını ileri süren bir makalede, destek programlarının bu amaca ne ölçüde hizmet ettiğini ortaya koymak ve ‘atılımın’ başarısını göstermek için, asıl, kendi ARGE faaliyetlerine dayalı olarak yenilik yapan firmaların yüzdesinin verilmesi gerekmez miydi? Diyeceksiniz ki, tamam atlanmış; teknolojik yenilik yapanların oranı da % 34’tür, denmesi gerekirdi. Ama % 34 de pek fena bir oran değil. İşte, belli bir başarı gösterilmiş! Sevgili okuyucularım; bazılarımız doğal olarak bilmeyebilir; TÜİK’in yenilik araştırmasında verilen yüzdelere, kendisi hiç araştırma yapmadan, teknolojisini bütünüyle yurtdışından satın alarak ürün yelpazesini ya da üretim yöntemini yenileyen firmalar da dahildir. Konunun ilgilileri bunu bilir. Ama bir bilim kurumu, yayımladığı makalede TÜİK’in bulduğu ‘yenilikçi firma’ oranını, bütünüyle, uygulanan destek programları sayesinde erişilmiş bir oranmış gibi göstermeye kalkışırsa o kurum hakkında ne düşünürsünüz? Çok daha yüksek bir orana ülke içinde hiç ARGE yapmadan da erişilebilir. Alırsınız teknolojiyi yurtdışından uygularsınız. Bizim çoğunlukla yaptığımız zaten bu. Onun içindir ki, ARGE ve yenilik destek programlarının amacı, gereksinim duyduğumuz teknolojileri belli oranda kendimizin üretmesini sağlamaktır. Bir bilim kurumu bilim, teknoloji ve yenilikte atılım yapıldığından söz ediyorsa asıl bu oranı bize söylemek zorunda değil mi? Makalede, dokunduğunuzda dökülecek daha çok konu var ama, bir yandan da bunu gereğinden fazla ciddiye alarak hata mı ettim, diye düşünüyorum. Ne yapayım, saygın bir bilim kurumumuzun bu hale gelmesini bir türlü içime sindiremedim; sizlerle dertleşmiş oldum... T CBT 1217/ 6 16 Temmuz 2010 ürk yükseköğretim sisteminde 2 yıllık yüksekokullar, ortaöğretimden farksız nitelikte eğitim verirken, Hollanda ülkenin 21. yüzyılda ekonomik olarak daha ileri noktalara ulaşabilmesi için “yenilikçi girişimci” adaylarını yetiştirmek üzere 2 yıllık yüksekokulları kullanıyor. Bu okullardan en dikkat çekeni Hollanda’nın Başkenti Lahey’deki Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu (Hogeschool Haagse). 42 programı ve 20 bin öğrencisi olan ve finansmanının yarısının Avrupa Komisyonu tarafından karşılandığı okul, geleceğin “yenilikçi girişimcilerini” yetiştiriyor. Avrupa Gazetecilik Merkezi’nin (EJC) düzenlediği organizasyon kapsamında bir grup Türk gazeteci Lahey’de Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu’nu ziyaret etti. İlk bakışta 2 yıllık bir yüksekokuldan çok, uzay üssünü andıran özgün mimarisi ve içindeki eğitim donanımıyla teknopark görüntüsü veren okul, Hollanda’nın eğitim sistemi içinde “ara eleman” yetiştirilmesine verdiği önemi de gözler önüne seriyor. Okulun her ayrıntısı özenle ve kelimenin tam anlamıyla “amacına uygun” tasarlanmış ve inşa edilmiş. Binanın her ayrıntısı, hem okulun verdiği eğitime hem de yetiştirdiği öğrencilerin niteliğine atıf yapıyor. Yanan kalp heykeli bilim aşkına, avludaki zeytin ağacı öğrencilerin aldığı eğitimin uzun ömürlü olmasına işaret ediyor. İçe dönük cam tavan ise ana avlunun ortasındaki oval biçimdeki oditoryumun tepe noktası ile kesişiyor. Yağmur suları burada birikip, oditoryumun duvalarından aşağı akıyor ve yeraltı suyu şebekesine karışıyor. Su, burada bilgiyi, yeraltı suyu şebekesi de toplumu temsil ediyor. Yani okulda biriken ve ortaklaşılan bilgi daha sonra toplumun hizmetine sunuluyor. Okulu Türk gazetecilere tanıtan yönetici Henk Schout’un aktardığı bilgiler, Hollanda’nın özellikle girişimciliğe ve bu noktada yenilikçiliğe verdiği önemi bir kez daha gözler önüne serdi. Burada bir başka dikkat çekici nokta da, Hollanda’nın okulun kapısını yabancı öğrencilere de sonuna kadar açık tutması. Zaten, öğrenim gören öğrencilere bakıldığında çoğunun Kuzey Afrika’dan, Arap ülkelerinden ya da Uzakdoğu’dan geldiği hemen dikkat çekiyor. Hollanda, türbanı ülkesinin rejimine henüz tehdit olarak görmediği için dinsel simgelerin kullanımına kısıtlama getirmemiş. Bu nedenle okul içinde çok sayıda türbanlı öğrenci dikkat çekiyor. Okulun eğitim mantığının temelini oluşturan yenilikçilik kavramı ve dinsel simgelerin verdiği mesajlarlar önemli bir uyumsuzluk görüntüsü ortaya çıkarsa da, bunun Hollanda’nın “farklılıkları destekleme” yaklaşımının, eğitim sistemine yansıması olduğu iddia ediliyor. Schout’un verdiği bilgilere göre okuldaki öğrencilerin yüzde 50’si yabancı. Mezun olan öğrencilerden yüzde 25’i ise genç girişimci olarak kendi işini kurmuş. Schout, “Öğrencilerimizi yenilikçi girişimcilik te masıyla yetiştiriyoruz. Yenilikçilikten kastımız, çocukların gerçekten yeni olan bir şey üretip sonra da bu ürünü satması. Öğrencilerin girişimcilik zihniyeti edinmeleri için de elimizden geleni yapıyoruz. Zaten burada temel amacmız da bu... Öğrencilerimizin yüzde 25’i küçük ve orta boyutlu işletmelerde staj yapıyor. Oralarda elde ettikleri deneyimler hem okuldaki eğitimlerinde hem de iş yaşamında kendilerine büyük avantaj sağlıyor. Tabii zorluklarımız da yok değil. Birçok firma ‘Eski sistemle de işlerimiz yürüyor. Neden yeni bir düzene geçeyim?’ diye düşünüyor. Biz kendilerini ikna etmek için çaba gösteriyoruz. İkna olanlar kârlı çıkıyor. Biz burada öğrencilerimizi mucit gibi yetiştiriyoruz. Firmalara fikirlerini kabul ettirme imkânı veriyoruz” ADAYLARA PSİKOLOJİK TEST Schout’un geleceği ilişkin projelerini anlatırken yaptığı şu değerlendiremeler ise dikkat çekici: “Avrupa Komisyonu AB’yi dünyanın en büyük eko nomisi haline getirmek istiyor. Hollanda da dünyanın en güçlü 10 ekonomisinden biri haline gelmek istiyor. Bunu sağlayabilmek için önemli olan eğitimi desteklemek. Yenilikçi Girişim Programı’nın üç ana unsuru var. Bunlar; Eğitim, bilişimcilik ve çevre. Programlara uygun seçmeli derslerimiz var. Öğrencinin iş fikrini, iş planına çevirebilmesi için coach’luk yapıyoruz. Mesela bir öğrencimiz bize süper otomobil fikriyle geldi. Şu anda fikir geliştirme aşamasında ama süper otomobil yolda diyebiliriz. Öğrencilere ne kadar girişimci diye psikologlar tarafından hazırlanan özel bir test yapıyoruz. Bu testin sonunda sınıf geçme ya da sınıfta kalma yok. Testin sonunda öğrencilere kendilerini nasıl geliştirmeleri gerektiği konusunda tavsiyeler veriyoruz.” Seracılıkta açık eksiltme Öte yandan Uygulamalı Bilimler Yüksek Okulu’nun üzerinde çalıştığı en önemli alanlardan biri de Hollanda’nın gayrı safi milli hasılatının yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturan seracılık projeleri. Program sorumlusu Frank van der Kroon, “Girişimcilik için uzmanlık ve bilgiye ihtiyacınız var. Sektördeki dinamikleri bilmeniz ve iyi kullanmanız gerekiyor” dedi. Van der Kroon’un verdiği bilgiye göre seracıların büyük yatırımlar için nakit para bulması çok zor. Çünkü Hollanda’da açık arttırma tersten işliyor. Yüksek bir fiyat belirleniyor, ibre hızla aşağı düşerken alıcı hangi ibreyi fiyatta durdurursa ürün o fiyattan satılıyor. Bu da bazen zararına satışa bile yol açıyor. İdeal senaryoda üretici bütün ürününü tek bir müşterinin almasını istiyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle