27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Enerji Özelleştirmeleri ve Türkiye: 2 Türkiye ve enerji sektörü özelleştirmeleri: Anlatılan masallar ve masalın aslı Necdet Pamir (İstanbul Kültür Üniversitesi) gi değişiyor. T ürkiye’de, yıllardan beri iktidarı elinde tutanların ve onların enerji sektörüne “yerleştirdikleri” bürokratların (bir iki istisna dışında), bizlere temcit pilavı gibi dayattıkları tatsız bir yemek var: “Türkiye’nin enerji kaynakları yetersizdir. Ne yaparsak yapalım bu kaynaklar yetmez. İthalat zorunludur. Zaten küreselleşen dünyada, ticaret son derece doğaldır. Kaldı ki, enerji alanı, stratejik bir alan değildir”. Yani ağababalarından öğrendiklerini, “Türkiye’nin enerji kaynakları yetersizdir” eklemesiyle bizlere, zorla yedirmeye çalışıyorlar yıllardır... Bu da tamamen temelsiz bir savdır ve amaçlarının hayata geçirilmesini kolaylaştırmak için gerekli altyapıyı oluşturmaya yönelik bir aldatmacadan öte bir hedefi yoktur. Doğrusu şöyledir: Türkiye’nin 12.5 milyar ton linyitinin üçte ikisi, 140 – 170 milyar kilowattsaat teknikekonomik kullanılabilir hidroelektrik potansiyelinin ya ÖZELLEŞTİRME MASALLARI Enerji özelleştirmelerinde, üretimden iletim ve dağıtıma uzanan bir zincirde, kamu mülkiyetinden özele devir yapılmakla verimin ve karlılığın artacağı, teknolojik gelişim sağlanacağı ve özellikle de, sağlanacak rekabet (?) sonucunda, nihai ürün fiyatlarının düşeceği öne sürülüyor. Bir kere, özelleştirmeler ile üretimden dağıtıma uzanan bir dizi faaliyette, tek bir şirket yerine en az 3 şirket devreye girmekte ve her biri kendi karını en üst düzeye eriştirme çabasında olduğundan fiyatların düşmesi bir yana artması kaçınılmaz hale gelmektedir. Rekabet ise tamamen sözde kalmaktadır, zira bizdeki uygulamalarda (Petrol Ofisi ve TÜPRAŞ örneklerinde olduğu gibi) hisselerin yarıdan fazlası kamudan özele devredildiğinden, bu kez özel bir TEKEL yaratılmış olmaktadır. Bu tekelin nasıl rekabet sağlayacağı anlaşılır değildir… Herhalde kendisiyle rekabet etmesi beklenecek. Bir zamanlar, Gırgır dergisinin unutulmaz kahramanlarından “Cırcır Böceği Muhlis Bey” vardı, eskiler bilirler… Çarpık, incecik, çelimsiz bir figür… Bir “macerasında”, Muhlis Bey güreş müsabakalarına katılıyor. Fakat öylesine bir fiziği var ki, sıkletindeki tek güreşçi kendisi… Müsabakada kendisiyle güreşip, ikinci oluyordu!!! Bu da aynı hesap herhalde… Petrol İş Sendikası’nın yayımladığı “Özelleştirme Suç Dosyası” başlıklı rapora bir göz atalım: Özelleştirilmesi öncesinde ülkemizin en çok kâr eden ve dolayısıyla en çok vergi ödeyen kuruluşlarının başında gelen “POAŞ’ın yüzde 51’lik kamu payı 1 milyar 260 milyon dolara İş Bankası ile Doğan Holding ortaklığına satıldı. Peşin 500 milyon dolar ödendi. Kalan 760 milyon dolar, aralarında Vakıfbank’ın da bulunduğu 9 bankanın oluşturduğu konsorsiyumdan alınan kredi ile ödendi. Teminat olarak POAŞ’ın temettü ödemeleri gösterildi. Başka deyişle POAŞ yine POAŞ’ın parasıyla satın alındı ama sahibi Aydın Doğan oldu. Bu satış sonrası devletin elinde kalan son bölüm hisseler de yasa ihale öngörmesine karşın ihalesiz olarak aynı İşDoğan ortaklığına satıldı. Bu son satışın bedeli ise aradan geçen 2 yıla rağmen ödenmedi.” denilmektedir. Raporda, daha sonra yapılan bir dizi başka usülsüzlüğe de “Suç Dosyası 18” başlığı altında yer verilmektedir. CBT 1217 / 14 16 Temmuz 2010 rıdan fazlası, mevcut kurulu gücünden fazla kurulu güç potansiyeli olan rüzgâr enerjisinin ve yılda 380 milyar kilowattsaat elektrik (geçen yıl tükettiğimiz elektriğin 2 katı) eldesine olanak verebilecek güneş enerjisi potansiyelimizin tamamı devreye alınmayı beklemektedir! Diğer yandan, enerji verimliliği açısından, daha sağlıklı uygulamalarla, başta binalarda olmak üzere, mevcut elektrik tüketimimizde yüzde 25 oranında daha verimli enerji kullanabilme olanağımız vardır. Ürettiğimiz elektriğin (resmi rakamlara göre) yüzde 15’inden fazlası “kayıp ve kaçak” adı altında tüketiciye ulaşmadan yitirilmekte. Tüm bu verilere bakıldığında; “Türkiye’nin enerji kaynakları yetersizdir. Tek çare ithalattır” savlarının bilimsel bir dayanağı var mı sizce? Mesele, bu kaynakların doğru planlama anlayışı ile ulusal çıkarlara uygun biçimde ve kamu yararı önde tutularak enerjiye dönüştürülebilmesini sağlama meselesidir. Ama “birileri”, enerji sektörüne salt kâr etme mantığıyla yaklaşınca, işin ren EZBER BOZAN VERİLER Ülkemizin yegane rafinerisi (4 ayrı rafineriden oluşan) olan TÜPRAŞ’ın özelleştirilmesi sürecinde, bu özelleştirmenin yapılmaması için hayata geçirilen önemli etkinliklerden biri olarak, Petrol İş Sendikası tarafından hazırlanan “TÜPRAŞ Gerçeği” başlıklı raporda da özelleştirme sevdalılarının ezberini bozan birçok veri yer var. Bu rapora göre; “TÜPRAŞ; Türkiye’nin en büyük sanayi kuruluşudur. 2003 yılında yarattığı brüt katma değerin ülkemizde yaratılan toplam katma değere oranı, yüzde 3.3 oldu. Toplam imalat sanayi içerisinde ise bu oran, yüzde 13.6’ya ulaştı.” (Demek ki TÜPRAŞ, kamu elindeyken, ülkemizin en fazla katma değer sağlayan kuruluşudur). “Tüpraş, Avrupa’nın 5. büyük rafineri şirketidir. Bölgemizdeki rafineriler, teknolojik yatırımları açısından yeni çevre yükümlülüklerine ve mevzuatına uyum sağlayamadıklarından kapanmak zorunda kalmaktadır.” (Oysa TÜPRAŞ, tüm bu gelişmelere paralel yatırımları öz sermayesiyle kamu elinde tamamlayarak, Avrupa’nın en büyük ve modern rafinerilerinden biri haline gelmiştir.) “Finans dergisi Forbes’un yayımladığı, “Dünyanın En Mükemmel Büyük Şirketleri” listesinde yer alan Tüpraş, Türkiye’nin itibarını yükselten bir MARKA durumundadır.” “2004 yılında kapasite kullanım oranı yaklaşık yüzde 90’dır. 22.8 milyon tonu petrol ürünü, 79.6 bin tonu petrokimya ürünü olmak üzere toplam 22.9 milyon ton ürün üretimi gerçekleştirmiştir.” Petrol ürünleri üretiminde ortalama verim, %92,5 düzeyine ulaşmıştır. (Verimin düşük değil, yüksek olduğu çok açıktır). “19992006 dönemine ilişkin “Master Plan”ı çerçevesinde toplam 2.1 milyar dolar tutarındaki modernizasyon ve geliştirme yatırımlarının, 1.3 milyar dolarlık kısmını tamamlamıştır. Kalan 750 milyon dolar tutarındaki yatırımı devam etmektedir. Böylece AB ülkelerinden de önce Çevre Mevzuatı’na uygun ürün üretimini gerçekleştirecektir.” (Üstelik bu yatırımları, borç almadan, öz sermayesiyle gerçekleştirmiştir). 16.1 milyar dolar ciro gerçekleştirmiştir. 929.6 milyon doları petrol ürünü, 4.9 milyon doları petrokimya ürünü olmak üzere toplam 934.5 milyon dolar ihracat geliri elde ederek döviz tasarrufu sağlamıştır. 557 milyon dolar esas faaliyet kârı ve 491 milyon dolar net dönem kârı gerçekleştiren Tüpraş, ülke ekonomisine 8.2 milyar dolar katkı sağlamıştır. Öz sermayesi 2.4 milyar dolar, sigorta değeri 4.4 milyar dolardır. Yeniden edinme değeri, 7.58 milyar dolardır.” Tüm bu verilere ve gerçeklere baktığımızda, özelleştirme ile yapılan tek bir iş olduğu görülmektedir: Kârlı kamu kuruluşlarının, yerli/yabancı özel sektöre devredilmesi!! Ortaya atılan bir dolu içi boş kavram (verimlilik, sermayenin tabana yayılması, teknoloji transferi, rekabet sağlayarak fiyatların ucuzlaması vb..) pişirilen bu tatsız aşın “yutturulması” için kullanılan “tatlandırıcı”lardır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle