23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Cahil ve işsiz kadınlar karanlık bir geleceğin habercisidir Eğer aslan, ayı ve maymun toplumları, dişilerini evlerine hapsedip onların geçimlerini erkeklerin yaptıkları avlarla sağlamaya çalışsalardı, yaşayamazlardı. Türkiye’de milyonlarca aile sadece erkeklerin kazandıkları para ile yaşamaya çalışsa aç kalır. Kaldı ki kadının evde bir şeyler üreteceği öngörülse bile bugün evde üretilenin ekonomik değeri çok önemsizdir. üfusu 810 milyonluk Anadolu’da halkın %90’ı köylerde yaşarken eğer kadınlar tarlada çalışmasalardı, köylü de toplum da aç kalırdı. Başkalarının emeğini sömürmeyen toplumların kadınları çalışmak zorundalar. Bugünkü dünya nüfusunun ürkütücü artışı karşısında ve ulaşılan uygarlık düzeyinde çalışmayan kadın sadece iş bulamayan kadındır. Kadınlar pek çok mesleği erKadınların sosyal kekler kadar iyi, belki de daha iyi yapıyor. Bu bağlamda kadını az çalışan ve kültürel toplumlar geri kalmış toplumlardır. durumu Kadının toplumsal statüsünü eskisi gibi korumaya çalışan bütün İslam ültoplumsal geri keleri sömürge oldular. Kuşkusuz gekalmışlığın ri kalma nedeni pek çoktu. Fakat şaşmaz bir kadınların sosyal ve kültürel durumu toplumsal geri kalmışlığın şaşmaz bir simgesidir: simgesidir: cahillik, fakirlik ve geri kalcahillik, fakirlik mışlık. 2004 yılında Sumatra ve ve geri kalmışlık. Endonezya’yı vuran tsunamiler en çok kadınları öldürmüştü. Nedenini geçen gün bir dost söyledi: O Müslüman ülkelerde kadınlara sokağa çıkma yasağı vardı. N BİZİM KADINLARIMIZ Bugün Anadolu’nun nüfusu 1920 nüfusunun 910 katı. Nüfusun % 6570’i kentlerde yaşıyor. Tarlalar boş. Kente giden gençler geri gelip toprak işi yapmak istemiyor. Kadınlar günü sabahında Türkiye’de çalışan kadın sayısının toplam sayıya göre % 26 düzeyinde olduğunu okuyunca neşem kaçtı. Bir başka istatistikte cinsiyet eşitsizliğinin en alt kademesinde 134 ülke içinde Suudi Arabistan, Mısır, Katar, Çad, Pakistan ve Yemen’le birlikte Türkiye vardı. Bunun tam gerçeği yansıttığını sanmıyorum. Yine de çok utandım. Ülkenin geleceğinin karanlık olacağını kavrayacak bilinçleri olmayan, dünyadan habersiz cahiller utanmıyor. Kadının çalışmaması ve şiddet görmesi ile erkeğin yobazlığı ve zorbalığı arasındaki ilişki, dünyanın her yerinde bilinen bir ilkel tavırdır. Fakat şimdiye kadar kızını diri diri gömeni hiç işitmemiştim. Bu kadar acımasızlığı aklıma sığdıramıyorum. Burada halk kültürünün çığrından çıkması gibi bir sorun var. Kuşkusuz toplumların hasta ve sapıkları vardır. Fakat Allah’ın günü kızını ve karısını öldüren toplum cehalet hastasıdır. Bunlar 21. yüzyıl yaşamına yabancı kalmış ve dışına itilen bir toplum kesiminin varlığının kanıtıdır. Bereket yaygın değil. Ülke nüfusunun on kat artmasına karşın hâlâ kadını eve kapamak isteyenlerin idrak edemedikleri şey, kadının cehaleti ve işsizliğinin Türkiye’yi sömürgeleştirmenin temel araçlarından biri olmasıdır. Kuran Müslümanlara ‘Hıristiyan ve Budistlerin kölesi olun’ demiyor. Nüfusun 35 milyonu ya da daha fazlası kadın ve kız, yani anne adayı. Çocuklar, özellikle kızlar, en az on yaşına kadar annenin yanında dünyayı öğreniyor. Bu okumamış kadınların kullandıkları dil bin sözcük bile içer mez. 48 milyon insan kentlerde yaşıyor. Bunun 25 milyonu kadın ve kız. Kentlerde yaşayanların çoğunluğu ilkokulla üniversite arasında bir kademede okumuş. On üç milyon kadın kırsal alanda yaşıyor. Türkiye’de kadınların hiç okumamış olanları % 2530 arasında, deniyor. Bu 13 milyon eder. Bunun çoğunluğu kırsal alanda, özellikle Doğu’da yaşıyor. Burada önemli bir sorun okumamışlık ile doğurganlık arasındaki doğru ilişkidir. En cahiller en çok doğuruyor. Bu analar, beyinlerin her şeyi sünger gibi emdiği bir on yılda, gelecek kuşaklara sadece bilgi düşmanlığı olmasa bile kayıtsızlığı aktarıyor olabilir? Eğitimi mahalle pazarı ile süper market arası bir ticaret oyununa dönüştürdüğümüzden bu yana, büyük ölçüde artan okul, üniversite, öğretmen ve öğrenci sayısı ile orantılı öğretim performansı gösterdiğimizi kanıtlayan bir veri yok. Cumhuriyetin okuma yazma seferberliğini, Anadolu’nun en ücra köşelerine giden gencecik kadın öğretmenleri anımsayınca, bugünün şekilci toplumunun acınacak toplumsal ataletini hissetmemeye olanak yok. Kadın statüsünün bütün sorunlarla organik bağı var. Toplumun geri kalmış kesimlerinin bir türlü öğrenemediği gerçeklerden biri, Türk ve Müslüman düşmanlığının kuramsal yapısının içeriğinde kadının toplumsal statüsünün önemli bir yeri olmasıdır. Dünya nüfusunu yarısı kadındır. Müslümanlar kendi kadınlarını onlarla bir hizaya getirmedikleri sürece milyarlarca dünyalı kadınlarımızı kendilerinden aşağı görecek. Bu Kuran’ın İslama dünyada verdiği birincil statü ile bağdaşan bir durum mudur? Bunu bizim ulemaya bir sormalı. kazandığını söyledi. Pazarda yeşil biberin kilosu 5 liraya çıktığı için artık almıyormuş. İnsanları bu kadar umutsuz olmaya götüren bir yalan dünyasına hâlâ demokrasi deniyorsa, bu Batının sahtekârlığının yansımasıdır. Dünyanın şimdiki patronları Türkiye gibi ülkeleri içine dolduracakları çuvalları hazırlamışlar. Dolum işlemini yapmak için vakti kerahat’in gelmesini bekliyorlar. Sayın okuyucular, Türk toplumunu idare edenlerin, Atatürk dışında, üç yüz yıldır öğrenemediği bir olgu var: Rönesans’tan bu yana resmi, heykeli, musikisi, edebiyatı, bilim ve teknolojisi ve kentsel yaşamı ile bizi bugüne getiren ve henüz dünya egemenliği postunu bırakmamış, bırakmamak için her oyunu oynayacak bir Batı var. Batı dünyasının birikimleri ve ekonomik yapısı ile İslam toplumlarının en gelişmişi olan Türkiye’nin sahip çıkıp özümseyebildiği kültürel ve ekonomik verileri bir karşılaştırın. Bu geriliği anlatmakta söz kısır kalır. Bu uzun kültür üretiminin Batılı toplumlara kazandırdığı kültürel disiplini hayal etmek, bir Bach konserini dinlemeyen ya da modern bir bale seyretmeyen için olanaksızdır. Onlar ne bilim, hatta ne de teknolojinin yaşamsal kapsamını, parasal ölçütler dışında anlamıyor. Çünkü çağdaş dünyada insanın yerini anlayamazlar. 21. yüzyılın ikinci yarısında, Çinliler, Japonlar, Koreliler, Hintliler Batılı birikime kendi kültürlerinin verilerini de katarak yeni bir uygarlık çağı sentezini gerçekleştirdikleri ve Eflatun’un yerini Lao Tzu aldığı zaman, Pakistan, Mısır ve Yemen’le birlikte olmanın ne anlama geldiğini düşünmek ister misiniz? Tayfun Akgül TÜRKİYE’DEKİ AFGANİSTAN Doğrusunu söylemek gerekirse Türkiye’nin bir Afganistan’ı var: cehaleti, fakirliği ve ilkel davranışları ile. Batılı Hıristiyanların, Hintlilerin, Çinlilerin Müslümanlara tepkisi değişmedi. İster Afganlı olsun, ister Türk. Hıristiyan Avrupa Niğbolu Savaşı’nda, Viyana Kuşatması’nda, Papalığın desteği ile Avusturya, Polonya ve Rusya arasındaki Türklere karşı ‘Kutlu İttifak’ta, Çanakkale Savaşı’nda, Türkiye’nin işgalinde, Türkler için ne düşünüyorsa, Kıbrıs Rum hükümetini Avrupa Birliği’ne üye yaptığı ve Ermeni tezini Avrupa devletlerinin parlamentolarında kabul ettiği zaman da aynı şeyleri düşünüyor. Amerikan Kongresi’nde komisyon da öyle düşünmüş. Ilımlı İslam da sadece o düşmanlığın ve horgörmenin devamıdır. Bizim gözümüzü bağlayan nedir? Bizi Avrupa Birliği kapısında bekletiyorlar. Avrupalılar Kıbrıs’tan Türk ordusunun çıkmasını istiyor. Ne de olsa Yunan Kıbrısı Avrupa Birliği üyesi. Her şeyi dışarıdan alan Türkiye alternatif enerji için henüz yatırım yapmadı. Ama dış borç açığı en çok olan dünya ülkelerinden biri. Bizim gazeteler yazmasa da, yabancı basın daha doğrucu olabiliyor. Hiçbir şey bizim aklıevvelleri aydınlatamıyorsa, halkın günlük yaşamına baksınlar: Bu sabah bindiğim taksinin çok iyi tanıdığım şoförü geçen yıllara göre %30 az CBT 1201/2 26 Mart 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle