17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sağlık Kan ve Kemik İliği Kanserlerinde Güncel Gelişmeler Lenf bezi kanserleri giderek daha tedavisi mümkün bir hastalık haline geliyor. 2010 yılına gelindiğinde bir zamanların ölümcül hastalığı olan ve yüksek nüks şansı ile giden yaygın büyük B Hücreli Hodgkin dışı lenfoma olarak bilinen lenfomanın bir alt grubunda Bortezomib isimli bir ilacın klasik tedaviye eklenmesi ile, daha iyi tedavi yanıtları alınabiliyor. Prof. Dr. Burhan Ferhanoğlu, Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Hematoloji Bölüm Başkanı Cerrahpaşa Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Hematoloji Bilim Dalı , Doç. Dr. Mustafa Çetiner, Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi Hematoloji Bölümü B ir dönem bu hastalığın tedavisinde ilk tanı sırasında uygulandığında tedavi başarısını arttırabileceğine inanılan, kemik iliği nakli destekli çok yüksek doz kimyasal tedavi uygulamasının yararsız olduğu, net olarak anlaşıldı. Bu tür uygulamalar hastalığın nüksettiği durumlarda uygulanmakta ve yararlı olmaktadır. Ağır kalp hastalığı olup lenfoma gelişen kişilerin tedavisi, yakın zamana dek büyük bir sorun teşkil ediyordu. Tedavide kullanılan ve kalbe toksik etki yaptığı bilinen bir ilaç yüzünden, etkin tedavi verebilmek önemli bir sorundu. Çünkü hastalar bu ilacı kalpte yarattığı istenmeyen etki yüzünden alamayabiliyordu. “Etoposide” adı verilen bir kimyasal tedavi ajanının, kalbe toksik olan klasik ilacın yerine kullanılabileceği ve bu değişikliğin tedavi etkinliğini değiştirmediği bildirildi. Bu bulgu kalp sorunu olan hastaların lenfoma tedavilerinin de etkin verilebileceğini kanıtlıyor. Yavaş seyirli lenfomalar uzun süre sessiz kalmalarına ve yavaş ilerlemelerine rağmen, kanser pratiğinde tedavisi en zor hastalık gruplarından birisi. Ancak son yıllarda “akıllı moleküller” olarak bilinen kimi molekülerin tedavide kullanılmaya başlaması ile, hekimlerin ve hastaların yüzleri daha da gülmeye başladı. “Rituksimab” ve “ibritumomab” isimli akıllı ilaçlar ile yapılan tedaviler sayesinde özellikle “folliküler lenfoma” yaşam süresinin uzadığı biliniyor. Rituksimab ve bunun Yitrium 90 ile işaretlenmiş şekli olan ibritumomab doğrudan lenfoma hücrelerini bulup onları ortadan kaldırıyor. İbritumomab, Yitrium 90 ile bir de üstüne neredeyse hücresel radyasyon tedavisi (ışın tedavisi) uyguluyor. Rituksimab, lenfoma tedavisinde 2000’li yıllara damgasını vuran bir ilaç. Lenfoma hücrelerini üzerlerinde taşıdıkları bir işaret ile tanıyan ve doğrudan bu hücreleri yok eden Rituksimab sayesinde, lenfomada tedavi başarı oranı neredeyse ortalama %15 arttı. GA101 olarak bilinen ve Rituksimab benzeri yeni bir molekülün yavaş seyirli lenfomaların tedavisinde çok daha etkili gibi görünüyor. Bu tedavi yakın gelecekte Rituksimab tedavisinin yerini alabilir, ancak beklemek gerekir. GA101 ile ilgili çalışma sonuçları tıp çevreleri tarafından merakla bekleniyor. Tedavisinde halen ciddi sorunlar yaşanan ve ölümcül seyredebilen akut lösemiler, kan hastalıkları alanında üzerinde en çok çalışma yapılan hastalık gruplarından biri. 2010 yılına gelindiğinde halen yapacak çok şey olduğu kesin. Özellikle ileri yaştaki lösemi hastalarının tedavisinde çok ciddi bir sıkıntı var ve ne yazık ki, yeni gelişmelere bakarsanız bu sıkıntı bir süre daha devam edecek. Sadece Klofarabin isimli ilaç ile daha iyi yanıtların alındığı söylenebilir. Kronik lösemiler ise akut lösemilerden farklı olarak klinik seyri daha yavaş ve iyi olan lösemiler. Özellikle KML olarak bilinen lösemi tipi, sadece ağızdan alınan bir ilaç ile tedavi edilebiliyor. Eskiden kemik iliği nakli gibi zor tedaviler ile ancak kontrol edilebilen hastalık, kan hastalıklarının sorunlu hastalıkları arasından hızla çıkıyor. Sadece KML tedavisinde değil aslında tıpta bir çığır anlamına gelen “hedefe yönelik” tedavilerin öncüsü “imatinib” ile 8 yıllık takip sonunda hastalarının %85’inin hastalıksız yaşadığı bildirildi. İmatinibe yanıtsız %15’lik hasta grubunun da karamsarlığa düşmemesi gerekir. Nitekim yeni geliştirilen ve nilotinib olarak bilinen molekülün imatinib’den kimi durumlarda daha etkili olduğu gösterildi. Doç. Dr. Mustafa Çetiner Prof. Dr. Burhan Ferhanoğlu yuyor. Bu yeni birleşim ile her 4 hastadan üçünde tam yanıt almak mümkün görünüyor. Ancak ofatumomab tedavisinin Fludarabin ve siklofosfamid tedavisinde Rituksimab’ın yerini alabilmesi için yeni, ileriye dönük ve hasta sayıları yüksek yeni çalışmalara gereksinim olduğu kesin. DİĞER ÖNEMLİ GELİŞME KLL alanında bir başka önemli gelişmenin baş aktörü ise Alemtuzumab isimli ilaç. Bu molekül akıllı ilaçlardan olup doğrudan hedefi vuran bir etki gösteriyor. Yukarıda sözü edilen Fludarabin, siklofosfamid ve Rituksimab klasik tedavisi sonrası Alemtuzumab ile yapılan pekiştirme tedavisi ile tedavi yanıtı belirgin artıyor. Ancak dikkat etmek gerekiyor, çünkü hastalarda infeksiyon önemli bir risk faktörü olarak ortaya çıkıyor. Bu nedenle 17p olarak bilinen ve tedavi direncine neden olan özel KLL hastalarında, Alemtuzumab ile pekiştirme yapmanın daha anlamlı olduğu düşünülüyor. Az bilinen kemik iliği kanserlerinden biri olan Multipl Myeloma hastalığı 20012006 ABD verileri esas alındığında, bu hastalık ile yaşam süresinin belirgin olarak arttığını müjdeleyebiliriz. Özellikle 65 yaş altında tanı konulan hastalarda yaşam süresi 2000’den önceki veriler ile karşılaştırıldığında iki kat artmış durumda. Multipl Myeloma tedavisinde bu göz alıcı ilerlemenin nedeni, kuşkusuz ki yeni tedavilerdir. Ancak bu hastaların genetik analiz sonuçlarından elde edilen bilgilerin giderek daha büyük bir öneme sahip olduğu açık. Genetik risk göstergelerinin iyi tanımlanması ve bu risklere uygun tedavi seçimleri sayesinde sağ kalım süreleri de anlamlı artıyor. Bir zamanlar yüksek doz tedavi ve kemik iliği nakli dışında yaşam sürelerini arttıran başka bir seçenek yokken, son 10 yılda talidomid, Lenalidomide ve Bortezomib gibi tedavi seçenekleri sayesinde çok anlamlı sonuçlar alınıyor. Talidomid ve Lenalidomide isimli ilaçların kemik iliği nakli sonrasında idame tedavide etkili görünüyor. İLAÇLAR KESİLSE.. Yeni KML tedavisi ile alınan bu yüz güldürücü sonuçlar yeni soruları da gündeme getirmeye başladı. Bu kadar iyi yanıt sonrası acaba bu hastalar ilaçlarını ne kadar süre kullanmak zorundaydılar? Yani acaba bir gün hastaların tedavileri kesilse ne olur? Bilim adamları şimdi bu sorunun yanıtı üzerine çalışıyor. Toplam 3 yıldan uzun süre imatinib kullanan ve 2 yıldır tam moleküler yanıt alınan yani hastalığın hiçbir izinin bulunmadığı 69 hastanın ilaçları kesildi. Bu hastalardan 37’sinde hastalık ilk 6 ay içinde tekrarladı. %45 hastada bir yıllık takipte hastalık hiç geri gelmedi. Daha da iyi haber, hastalık nükseden hastalarda ilaç yeniden başlandığında yine mükemmel bir yanıt elde edilebiliyor. Sonuçlar açıkça gösteriyor ki, KML gerçekten hematolojinin önemli hastalıklarından biri sayılmıyor artık. KLL olarak bilinen diğer kronik lösemi türü ise, özellikle erken evrelerde tedavi gerektirmeyen ve genellikle yavaş seyreden bir hastalık. Halen Fludarabin, siklofosfamid ve Rituksimab içeren rejimlerin geçerliliğini sürdürüyor. Ancak yeni veriler, Rituksimab yerine, “ofatumomab” isimli yeni bir molekülün, çok daha etkili olduğunu ortaya ko AKUT LÖSEMİLER Kan hastalıkları denince akla ilk akut lösemiler geliyor. Akut lösemiler ani başlangıçlı çoğu zaman ileri derecede halsizlik, derin kansızlık, kanama, ciltte morluklar veya tedaviye dirençli infeksiyonlar ile günler içinde ortaya çıkan bir grup hastalık. Prof. Dr. Suha Gürsey’i kaybettik Prof. Dr. Suha Gürsey (sayısız öğrencileri ve hayranları için “Suhanım”) 16 Mart 2010’da New Haven, Connecticut ABD’de vefat etti. Cihan Saçlıoğlu Sabancı Üniversitesi İ stanbul’da 24 Temmuz 1924’te Suha Pamir olarak doğan Prof. Gürsey, fizik lisans derecesini İstanbul Üniversitesi’nden 1945 yılında aldıktan sonra doktorasını da aynı üniversitenin Denel Fizik kürsüsünde 1955’te tamamladı. Londra Imperial College’dan doktorasını alarak İstanbul Fen Fakültesi’ne katılan Feza Gürsey ile 1952’de evlendi, 1954’te tek çocukları Yusuf Gürsey dünyaya geldi. Feza Gürsey’le birlikte 195761 arasında Princeton ve Columbia üniversitelerinde ve Brookhaven laboratuvarında bulundu; 1962’de birlikte ODTÜ’ye dönmelerinden sonra bir dönem fizik bölümüne başkanlık etti ve fizik dersleri yanında bilim tarihi dersleri verdi. ODTÜ’de fizik ve o zaman ayrı olan teorik fizik bölümlerinin hızla gelişmelerine Feza ve Suha Gürsey’in araştırma, öğretim ve oraya yurtiçinden ve dışından çektikleri akademisyenler yoluyla büyük katkıları oldu. Profesörlüğe ODTÜ’de yükseltildi; 1974’de ise ODTÜ’den ayrıldı ve Feza Gürsey’e profesörlük veren Yale Üniversitesi’ne gitti. Ankara’da olduğu gibi Yale’de de özellikle genç öğren ci ve araştırıcılara sağladıkları maddi ve manevi cömert desteklerle birçok fizikçinin mesleki ve şahsi gelişmelerine yardımcı oldular. Türkiye’de de Amerika’da da Suhanım ve Feza Bey’in evleri ve gönülleri her zaman gençlere açıktı. Yale’de bilim tarihi konusunda Profesör Derek Solla Price ile araştırmalarına devam etti ve hazırladığı Yale Fizik Bölümü tarihi yayımlandı. Onları tanımak şansına erişmiş meslektaşları, öğrencileri ve dostları için ayrılmaz görünen bu ikili tam emekli olup Türkiye’ye geri dönecekken, Feza Gürsey 1992’de hızla gelişen bir kanser neticesi hayatını kaybetti; Suhanım’ın sağlık sorunları da hayatının sonuna kadar New Haven’da kalmasına sebep oldu. Geride oğlu Yusuf ve Pamir ailesinin diğer fertleri yanında, kendisini ömürleri boyunca minnet ve sevgiyle anacak Türk ve yabancı meslektaşlar ve öğrenciler bıraktı. CBT 1201/17 26 Mart 2010
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle