17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÜNCEL TIP Türkçe, yabancı dil eğitimi ve ötesi Ahmet Kocaman, Ufuk Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, [email protected] Mustafa Çetiner [email protected] G enel olarak eğitimde ve yükseköğretimde yabancı dil gereksinimi Avrupa karşısında geriliğimizi kabul ettiğimiz günden bu yana tartışılır. Bu kapsamda yabancı dil öğretiminin ne zaman başlaması gerektiği, ders saatleri, ders içerikleri, izlence, yöntem, kullanılması gerekli ders araçgereçleri vb. konular hep gündemdedir; (yabancı dil konusundaki tarihsel gelişmeler için bkz. Demircan, 1988); böyle olması da doğaldır, çünkü bilimin temel değer olduğu çağdaş dünyada yabancı dil önemlidir; bilim dünyasındaki gelişmeleri izlemekten vazgeçemeyiz. Fakat bu tartışma ve uygulamalar sırasında kimi çevrelerde yabancı dilin ancak yabancı dilde eğitim yoluyla öğrenilebileceği yolunda bir önsayıltı oluşuyor. Bu derginin geçen haftaki sayısında Sayın Prof. Orhon’un ‘Türkçe yükseköğretim için yeterli midir?’ yazısındaki saptamalar da konunun bir başka görünümüdür. Önce Orhon’un üniversite eğitiminde derslerin büyük ölçüde araştırma yönelimli olarak hazırlanması, teknolojinin etkin biçimde kullanılması, öğrencilerin araştırma ve sunumunun belli bir ağırlığı olması konusundaki görüşlerine katılmama olanağı elbette yok; ancak bunların yapılabilmesi için Türkçenin yeterli olmadığı sayıltısından yola çıkılarak yabancı dilde öğretimin öncelenmesi konusunu düşünmeli ve tartışmalıyız. 1) Mühendislik ve temel bilimler alanında kaynak sıkıntısı çekilebilir, ancak bunun tek çözüm yolu yabancı dilde eğitim midir? Yabancı dil aracılığıyla bilgiye ulaşılabilir, ancak bilginin önemsenmesi, kişiye mal edilebilmesi için, yabancı dilin de anadili düzeyinde öğrenilmesi gerekir; yabancı dil bilgisinin ikinci dil düzeyine ulaşmadığı durumlarda bu kolay olamaz; yabancı dilin ikinci dil düzeyine gelmesi içinse toplumsal iletişimde de kullanılması gerekir. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde olduğu gibi, bilim dilinde de çeviri seferberliği yoluyla bu kaynaklara ulaşmak zor mu? Başka bir anlatımla, kaynaktan alınan bilgiyi Türkçe anlatmak için çaba göstermek de düşünsel etkinliğin bir parçası değil mi? Üstelik bu yolla Türkçe bilim dilinin gelişmesine de katkıda bulunmuş olmaz mıyız? Bilimde Türkçe kullanılmazsa bilim dilimiz nasıl ge lişebilir? 1983 öncesi TDK’nin bilim terimleri çalışmaları sürdürülebilse ve bu çalışmalar bilim dilinin bütüne yönlendirilebilse, günümüzde bu tartışmalar çoktan bitmiş olurdu. (TÜBA’nın terim çalışmaları bu doğrultuda ilk adım olabilir) 2) Ülkemizde, yabancı dil öğretiminde asıl sorun, yabancı dillerin ancak yabancı dilde öğretim yoluyla öğrenilebileceğinin savunulmasıdır. Kanada gibi çok dilli ülkeler dışında, hemen hiçbir Batı ülkesinde bu yaklaşım benimsenmiyor. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde vurgulandığı gibi, yabancı dil konusunun ortaöğretimde çözümlenmesi gerekir. Ortaöğretim, en başta öğrencilerin yaş dönemleri bakımından yabancı dilin etkin biçimde öğrenileceği en uygun dönemdir. Başlangıçta iletişim ağırlıklı yürütülecek bu çalışmalar, ortaöğretimin son dönemlerinde akademik dile yönlendirilebilirse, uygun ders içerikleri, izlence, yöntemlerle bilim metinlerinin okunup tartışılmasına ortam hazırlanabilir. En önemli sorun bu dönemde ve bütün öğretim boyunca yabancı dil öğretimini dilbilgisi öğretimine indirgememektir. İlk ve ortaöğretimde uygun koşullar sağlandıktan sonra, yükseköğretime geçişte, Orhon’un da önerdiği gibi, yabancı dilin giriş sınavında da belli bir yeri olmalıdır. Üniversite /yüksekokul düzeyinde yabancı dil meslek ve akademik (ESP ve EAP) boyutu kuşatacak biçimde ele alınmalı, üniversite öğretim elemanları da buna uygun yetiştirilmeli. 3) Yabancı dil bilgiye ulaşmak için vazgeçilmezdir, ancak sonuçta bilginin Türkçe anlaşılması ve anlatılması önemlidir. Yabancı dil yoluyla kazandığımız bilgiyi Türkçe anlatamıyorsak bilgiyi özümsememişiz demektir. Özetle, Türkçe bilim dilindeki eksikler dilimizin eksikleri değil, kendi eksiklerimizdir; kullanılmayan bir dil geriler. Türkçe bilim dilinin yeterince gelişmemiş olması, bilim insanlarının Türkçe konusunda yeterli duyarlığı göstermemiş olmalarındandır. Fen bilimlerindeki ve öteki alanlardaki gelişmeler, üretilen yeni kavramlar elbette bilim insanlarını zorlayacaktır, ancak değerli bilim insanı Prof.Aydın Köksal ve arkadaşlarının bilişim dilindeki başarılarını düşünürsek öteki alanlarda da yapabileceklerimiz konusundaki kötümserliğimiz büyük ölçüde azalacaktır. Demircan,Ö. (1988) Dünden bugüne Türkiyede yabancı dil Remzi Kitabevi, İstanbul Geçtiğimiz günlerde 14 Mart Tıp Bayramı’nın doksan birincisi kutlandı. Bu yıl kutlamalar sağlık çalışanlarının yaşadığı sorunlar nedeniyle buruk ve sönük geçti. Ama 14 Mart’ın tarihine bakarsanız görürsünüz ki, her koşulda çok büyük bir coşkuyla kutlanması gereken bir gündür bu gün. 14 Mart 2010 Ardından... Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi’nin Tıphanei Amire ve Cerrahhanei Amire’yi açtığı tarih 14 Mart 1827’dir. II. Mahmut dönemine denk gelen bu gün Türk Tıbbının da Batı’ya açıldığı ilk gündür. Ama 14 Mart’ın tıp bayramı olmasının asıl nedeni 14 Mart 1919’dur. O tarihte İstanbul, İngiliz işgalindeydi. Yurtseverler ülkenin dört bir köşesinde bağımsızlıklarının üzerine çöken karabasandan kurtulma çabasında, kulaklar Anadolu’daydı. İşte öyle bir ortamda Tıbbiyeliler 14 Mart 1919 günü Tıphanei Amire ve Cerrahhanei Amire’nin açılış yıldönümünü fırsat bilerek bir kutlama düzenlediler. İngiliz işgalciler, Kızıl Haç yetkilileri oradaydı. Genç Tıbbiyeli Dr. Memduh Necdet, Türk, Rum, Ermeni ve Musevi tıbbiyeliler adına bir konuşma yaptı. “İtiraf ediyoruz ki vatan, bilhassa onun kalbi, beyni olan İstanbul bu dakikada korkunç bir buhran geçiriyor. Ama korkmuyoruz… Buradayız, burada kalacağız… İstanbul bizimdir; … Çünkü istiklâl buradadır…” O dönem henüz 3. sınıf öğrencisi olan genç tıbbiyeli Hikmet Bey, arkadaşları ile beraber 14 Mart günü bir protesto gösterisi düzenleyerek Mektebi Tıbbiyei Şahane’nin iki kulesi arasına büyük bir Türk Bayrağı astı. İşgal kuvvetleri bu olaya müdahale etti ve çıkan çatışmada Dr. Hikmet yaralandı. Bu heyecanlı genç hekim adayı Tıbbiyelileri temsilen Sıvas Kongresi’ne de katılmıştır. Dr. Hikmet Bey’in kongrede 9 Eylül 1919 gecesi Atatürk’e karşı yaptığı konuşma unutulmazdır. “Paşam, murahhası bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarma yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler, mandayı kabul edemem. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olurlarsa olsunlar şiddetle red ve takbih ederiz. Farzı mahal, manda fikrini siz kabul ederseniz, sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i vatan kurtarıcısı değil vatan batırıcısı olarak adlandırır ve tel’in ederiz.” 14 Mart Tıp Bayramı sadece ve sıradan hekim bayramı değildir yani… Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Dolmabahçe’de verdiği bir yemek sırasında Dr. Reşit Galip’in dönemin Milli Eğitim Bakanı Mahmut Esat’ı insafsızca eleştirmesinden rahatsız olmuştur. Dr. Reşit Galip’e “Yoruldunuz, biraz dinlenseniz iyi olacak, buyurun istirahat edin” der. Mesaj son derece açıktır. Gazi, masanın huzurunu bozan Dr. Galip’e açıkça masayı terk etmesini söylemektedir. Dr Reşit Galip’in yanıtı da en az Gazi Mustafa Kemal’inki kadar nettir. “Burası sizin değil, milletin sofrası, oturmak benim de hakkım”. Aynı Mustafa Kemal, bu olaydan birkaç hafta sonra Dr. Reşit Galip’in bir radyo konuşmasını dinleyecek ve aynı sofrada onun kulağına eğilerek “Yarın Milli Eğitim Bakanısınız” diye fısıldayacaktır. Dr. Reşit Galip aynı zamanda başarılı bir iç hastalıkları uzmanı idi. Aşağıda alıntıladığım sözleri hekimlik mesleğine bakışını ve gerçek kişiliğini gözler önüne seriyor. “Gerçi ancak geçinmek için para kazanıyoruz. Köylünün ve halkın zararına iktisabı servet ettiğimiz yoktur. Fakat bu hekimlik bendenize dilencilikten fena geliyor. Burada bila ücret tedaviye muktedir olabilseydik, zevkimize payan olmayacaktı.” Mustafa Kemal’in yaveri Cevad Abbas’a, İstanbul Boğazındaki İngiliz gemilerine bakarak söylediği ünlü “geldikleri gibi giderler” sözünün üçüncü tanığı Dr. Rasim Ferit (Talay)’dır. Bu örnekleri sayfalarca uzatmak mümkündür. Mülkiye, Harbiye, Tıbbiye geleneğinin önemli bir ayağı olan hekimler, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasında ve çağdaşlaşmasında çok önemli bir rol oynamıştır. Oysa doksanbirinci Tıp Bayramı’nı kutlarken bu ülkenin tıbbiyelileri sıradan birer memura, emeği değersiz, güvencesiz insanlar haline dönüşüyor. Hekimler halkımıza paraya doymaz aç gözlüler olarak tanıtılıyor. Biz hekimler, yani yaşayan tıbbiyeliler buna sessiz kalmayı sürdürecek miyiz? Derin Orhon’a yanıt Prof. İsmet Aka (İTÜ emekli öğretim üyesi) T CBT 1201/ 19 26 Mart 2010 ürkçe, yükseköğretim için yeterli mi, başlıklı yazısı (CBT 1200, 19 Mart 2010), uzun yıllardan beri başarılı Türkçe eğitim yapan yetenekli bir öğretim üyesinden beklenmeyen, Türkçeyi yadsıyan bu başlık ve yazının içeriği üzücüdür. Sayın Prof. Dr. Derin Orhon’un yazısının sonunda “Bu kapsamda mensubu bulunduğum İTÜ’nün çok cesur ve gerekli bir kararla, her alanda en az bir şubede İngilizce eğitim yaklaşımının kutlanması gerekir, diye özetlediği görüşünü savunurken zorlandığı ve bu nedenle konu dışına çıktığı, çelişkili açılamalara gittiği görülmektedir. İngilizce eğitimden söz ederken, Türkçe ders veren hocaların yıllardır değiştirmeden kullanılan, muhtemelen sararmış, çay/kahve lekeleri olan ders notlarını sınıfa götürdüklerini yazmanın konu ile ilgisi anlaşılmadı. Eğer böyle hocalar varsa, İngilizce öğretimde de (bazı yerlerde var olan örnekleri gibi) bir Amerikan kolejinin yaprakları sararmış ders kitabı ile derse gideceklerdir. Özetle, bu kötü sistemin Türkçe öğretimle ilgisi olmadıktan başka, değiştirmenin çaresi de İngilizce öğretim değildir. Başka bir çelişki de, yabancı dilde öğretimi savunanların tümü gibi, İngilizce öğrenmenin İngilizce öğretim ile karıştırılması, bu öğretimin İngilizce öğretmek amacıyla ele alınmasıdır. Ortaöğretimde yabancı dil öğrenmeden gelen öğrencilerin bir hazırlık sınıfında öğretilmeye çalışılan İngilizce ile dersleri izleyebileceklerini, önerilen yardımcı kitap ve makaleleri anlayabileceklerini sanmak da büyük bir yanılgıdır. Yabancı öğrencilerin geldiği ülkelerin anadili de İngilizce değildir.. Sayın Orhon, Türkçe eğitimi savunan ilginç yayınlar olduğunu belirtmekte, ancak bunlardan üçünün adını vermekte, sadece birinden söz etmektedir. Bu konuda gerekliliği, sakıncaları belirten çok sayıda yazının, kararı alanlar gibi, incelenmediği ya da görmek istenmediği anlaşılmaktadır. Birkaç başlık, yazıların önemini, bunlar göz ardı edilerek karar alınamayacağını göstermek için yeterlidir. D. Kuban: 1Türkçe’yi yadsıyanlar Türkiye’yi de yadsırlar, 2İngilizce üniversite öğretimi sömürgeleşmeye davetiyedir; V. Belgil: Bilim yazarlığı ve dil; C. Kavcar: Türkçe ve İTÜ; A. T. Kışlalı: 1Aşağılık duygusu., 2Türkçeden utananlar.; F. Hepçilingirler: Bu bir ihanet., O. Yılmaz: Yabancı dille eğitim bilimden vazgeçmektir. B. Sevdik: Yabancı dil öğrenmeye evet, yabancı dille öğretime hayır. S. Özel: Yabancı dille öğretim rezaletine sön verilmelidir. Not: 1943’ ten 2009’a kadar, yaklaşık 4600 mezunun katıldığı bir ankete %75 oranında İTÜ’de İngilizce öğretime hayır cevabı verildiğini de bu arada belirtelim.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle