Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BÜYÜK DENEYE GELİNCEYE KADAR FİZİK’ TE NELER OLDU? 1606, Galileo Daha önceki teleskop tasarımlarını geliştiren Galileo, Jüpiter’in en büyük dört uydusunu ve güneş lekelerini keşfetti. Böylece dünya merkezli evren görüşü geçerliliğini yitirdi. 1921, E= MC2 Albert Einstein Genel Görelilik Kuramı’ndan dolayı Nobel ödülüne layık görüldü. Bu kuram uzayzaman kavramına açıklık getiriyordu. 1929, Siklotron Ernest Lawrence, çapı yalnızca 10 cm olan ilk parçacık hızlandırıcısını geliştirdi. 1687, Kütleçekimi Sir Isaac Newton, “Philosophiae Naturalis Principia Mathematica” isimli kitabında hareket ve evrensel kütleçekimi yasalarını açıkladı. 1927, Patlama Georges Lemaitre evrenin doğumu ile ilgili bir model geliştirdi. Daha sonra bu modele “Big Bang Kuramı” adı verildi. 1929, Hubble Astronom Edwin Hubble, Samanyolu galaksisinin ötesindeki galaksilerin korkunç bir hız ile birbirinden uzaklaştığını gözlemledi 1931, Radyo Dalgaları Bell laboratuvarları için çalışan Karl Guthe Jansky, geliştirdiği radyo teleskopu yardımıyla, güneş sistemimizin ötesinden gelen kozmik radyo dalgaları olduğunu keşfetti. Ünlü altı fizikçinin CERN ile ilgili görüşleri CERN’de 10 Eylül 2008 tarihinde Büyük Hadron Çarpıştırıcısı’nın (LHC) devreye alınmasıyla “Yüzyılın Deneyi” adı verilen büyük proje başladı. Aralarında Nobel ödüllü bilim adamlarının bulunduğu günümüzün altı önemli fizikçisi bu proje ile ilgili öngörülerini Newsweek dergisinin 15 Eylül 2008 tarihli sayısında dile getirdiler. Hepsi şu görüşlerde birleşiyor: Bilinen boyutların dışında, ilave boyutlar bulunabilir. LHC’ nin ortaya çıkarttığı minik kara delikler dünyayı yutmayacak. Yeni deneyler beklenmedik buluşlara yol açabilecek. Zayıf kuvvet kuramı daha sağlam temellere kavuşacak. bulmak alternatife göre daha tutucu bir yaklaşımdır. Aksi takdirde bugüne dek öğrendiklerimizi tümüyle unutup, yeni yasalar geliştirmemiz gerekecek. DİNİN YAŞAM ALANI DARALIYOR! Steven Weinberg, 1979 Nobel ödülü sahibi, Teksas Ünversitesi Bilim her geçen gün yeni açıklamalar getirdikçe, dini açıklamalara duyulan ihtiyaç azalıyor. İşin ilk başında, insanlık tarihinin başlangıcında her şey –ateş, yağmur, doğum, ölüm vb.büyük bir bilinmezliğin ardında, ilahi bir gücün tezahürü şeklinde algılanıyordu. Zaman geçtikçe, tümüyle doğalcı (natüralistik) bir şekilde, pek çok şeye açıklama getirildi. Bu yaklaşım, dini yalanlamamakla birlikte, dinin orijinal itici güçlerini azaltıyordu. Varsayalım, tüm kuvvetlerin ve parçacıkların bir arada açıklandığı nihai bir kuram geliştirebildik; bu kuram Big Bang’in kökenine ışık tutacak beceriye sahip olsa; kozmoloji ile ilgili bizlere tutarlı bir resim oluştursa. Bu koşullarda dini açıklamalara neredeyse hiç gerek kalmayabilir. Bu arada dinin, bilimin yanı sıra evrim geçirdiğini de unutmamak gerekiyor. İnsanlar doğadaki olayların nedenlerini öğrendikçe, insanlar tarafından yaratılan bir şey olan din de değişim geçiriyor. Bugün Batı’daki gibi kurumsallaşmış dinlerde, insanlar doğayı dinle açıklama alışkanlığından kurtulup, bilimin bu işi daha iyi yaptığına inanmışlar. Evrenle ilgili bilgimiz arttıkça, akıllı tasarımın izleri de giderek siliniyor. Isaac Newton, güneşin niçin parladığı sorusunun ancak Tanrı’nın kerametleriyle açıklanabileceğini ileri sürüyordu. Bugün güneşin parlaklığının, çekirdeğindeki hidrojenin helyuma dönüşme MODERN İNSANIN PİRAMİTLERE YANITI Frank Wilczek, 2004 Nobel ödülü sahibi, MIT CERN’de yürütülen proje zamanımızın piramitleridir. Ancak piramitler ile kıyaslandığında daha üstün olduğunu söyleyebiliriz. Bir kere projenin itici gücü batıl inanışlar değil, meraktır. Ayrıca işbirliği ile yapılmıştır, emir üzerine değil. Devasa bir ölçekte yapılmış olması, yalnızca göz boyamak için değildir; boyutları işlevselliği ile ilgilidir. Bilimin sınırlarını zorlayan bu proje, son derece hassas ve ayrıntılı olmasının yanı sıra, büyük bir olasılıkla insanlık tarihinin en karmaşık, en “alengirli” yapıtıdır. Şu anda elimizde iyi kurgulanmış, büyük ölçüde sınanmış, Nobel ile ödüllendirilmiş bir Zayıf Etkileşim Kuramı bulunuyor. Bu kuram doğrudan kanıtlanamamış bir kavrama dayanıyor. Söz konusu kavrama göre evren bir çeşit üstün iletkendir. Üstün iletkenliği elektrik ile değil, zayıf yükler ile ilgilidir. Bize boş gibi gelen uzay aslında boş değildir. Başka bir deyişle dünya, “bir şey” ile çevrili bir okyanusta yer alıyor gibidir. Ancak henüz su molekülünü ayrıştır mayı başaramadığımız için okyanusun neden yapılmış olduğunu bilmiyoruz. LHC (Büyük Hadron Çarpıştırıcısı) işte bunu keşfedecek. Kaldı ki LHC’nin keşfedebileceklerinin yanında bu hiçbir şey değildir. Bizler, bilim adamları olarak çok büyük bir beklenti içindeyiz. Potansiyel olarak muhteşem ve mükemmel bir dünyayı tarif edebiliyoruz. Ancak bu dünyanın parçaları eksik. Dört temel kuvvetimiz var –yeğin, zayıf, elektromanyetik ve kütleçikimi ve bunları birbiri ile ilişkilendiren sevimli fikirlerimiz var. Bunları deneylerle yaşama geçirmeye çalıştığımız zaman pek çok şeyin çalıştığını görmekle birlikte, denkleme daha fazla unsur ilave ettiğimiz zaman her şeyin aksadığını görüyoruz. Bu unsurların bazıları LHC’nin kapsama alanı içinde olacak. Dolayısıyla birleşme ile ilgili fikirlerin –ki buna üstün simetri diyoruz gerçekten devrede olduğunu biliyoruz. Dünyanın daha öncekilere göre daha birleşik bir tanımını yapabiliyoruz; daha fazla parçacıkla baş edebiliyoruz. Ve bu parçacıkların özellikleri yepyeni bir fiziğe pencere açacak. Şu anda bu parçacıkları alıp, bunların bilinen davranışlarından yararlanarak bir tahmin yürütürsek, birbiri ile çelişen sonuçlar elde ederiz. Kuantum mekaniğinin veya sağduyunun temel ilkelerine ters düşebiliriz. Yüksek enerjiye çıktığımız zaman, halihazırda sahip olduğumuz yasalardan sapmamız mümkün. Eğer yeni bir parçacık yok ise, yeni yasalara ihtiyacımız var demektir. Bu da yeni parçacık bulmaktan daha zordur. Dolayısıyla yeni parçacıklar CBT 1123/ 8 26 Eylül 2008