Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör mamen suda sürdürmeye başlamadan önce dört ayaklı kara canlılarından türemişlerdi. Son balina atalarının kuyruk yüzgecine sahip oldukları zaten biliniyordu, ancak bu yüzgecin ilk olarak ne zaman geliştiğini Alabama Doğa Tarihi Müzesi’nden Mark Uhen son araştırmasıyla buldu. Uhen, Journal of Vertebrate Paleontology dergisinde Alabama ve Mississippi’de bulunan fosillerin analizini açıklıyor. Amerika’nın güneyinde yer alan bu eyaletlerin bir kısmı yaklaşık 40 milyon yıl önceki Eosen döneminde Meksika körfezinin altında kalıyordu. Bu bölgelerde çok sayıda deniz canlısı fosiliyle birlikte Georgiacetus vogtlensis olarak bilinen ilkel bir balina türü de ortaya çıkarılmıştır. Bu tür on yıldan bu yana biliniyorduysa da, yeni bulgularda ilk kez kuyruk omurgasına ait bilinmeyen kemikler bulunmakta. Bu kemiklerin biçimi ilkel balinanın henüz kuyruk yüzgecine sahip olmadığını göstermekte. Uhen, balinaların çok uzun bacaklara ve geniş tabanlı ayaklara sahip olduklarını düşünüyor. Uzun bacaklar kuyruk yüzgeci gibi işliyordu ve yüzgeç, kalçanın yanlara doğru hareket ettirmesiyle çalıştırılıyordu. Bugüne kadar tahmin edilen gelişim evrelerinde, dört ayaklı yüzmeden kuyruk yüzgecinin aşağı yukarı hareketine kadar olan evre göz ardı edilmişti. Yeni araştırma sonuçları kavisli kalça hareketinin balinaların evriminde önemli bir yer teşkil ettiğini göstermekte. Aztekler’de kutsal sayıldığını ve İ.Ö. 1700’lerde de bu tür köpeklere ait heykellerin yapıldığını söylüyor. Leeb ile birlikte çalışan bilim insanları şimdi Çin, Meksika ve Peru’da bulunan tüysüz köpeklerin aynı genetik değişime sahip olduklarını saptadılar. FOX13 olarak adlandırılan bu geni laboratuvar farelerinde aynı şekilde değişimden geçiren araştırmacılar, tüylerin döküldüğünü, dişlerin ve bıyıkların değiştiğini görmüşler. Böylece FOX13 genindeki mutasyonun, tüysüz köpeklerin gelişiminde önemli bir rol oynadığı anlaşılmış. Bizde mâlum 2003’ten beri iki tür basın ve medya var: Biri «normal» öteki «yobaz». (Burada yobaz kelimesini asla hakaret maksadıyla değil, TDK’nin sözlüğündeki tanıma göre tasvirî olarak kullandığımı belirtmek isterim: «Dinde bağnazlığı aşırılığa vardıran, başkalarına baskı yapmaya yönelen (kimse)»: TDK Türkçe Sözlük, yeni baskı, cilt 2, 1988, s. 1635). Varan 4 ve Nihayet Ergenekon! Bu «yobaz» medya ve basın ismim Üniversitelerarası Kurul tarafından YÖK’e teklif edilir edilmez bir iftira kampanyasına başladı. «Yobaz» basının en kabadayı gazetesi benim bir aile şirketimizin yönetim kurulunda olup oradan maaş aldığımı ve bu yüzden üniversiteden atılmamı önerdi. YÖK bu «enfes» haberi hemen bir soruşturma konusu yaptı. O kadar ki İTÜ’ye bile güvenmeyip, soruşturmayı bizzat kendi yürüttü fakat «maalesef» yalancının mumu yatsıya kadar yanar misali bu işten bir şey çıkmadı. YÖK bunun peşinden hakkımda iki soruşturma daha açmış (bunları ben dolaylı olarak üniversitemden öğrendim) ama oradan da bir şey çıkmamış. Eh malum çevreler herhalde baktılar ki YÖK’ten hayır yok, benden kurtulmanın başka yolları olmalı: «Yobaz» basın tekrar harekete geçti: Geçenlerde benim tutuklandığım ve evimin arandığı haberi bir ara internette dolaştı. «Normal» basının üyeleri dürüst gazetecilik gereği beni telefonla aradılar ve bunun doğru olup olmadığını sordular. Ben de tutuklanmadığımı, evimin de aranmadığımı söyleyince, bu sefer «normal» basın gene internette, «yobaz» basının balon uçurduğunu yayımlayıverdi ve bu haber gazete sahifelerine yansıyamadan tebahür etti! Peki şimdi ne yapmalı? Şengör’den kurtulmanın bir yolu mutlak bulunmalı! Ergenekon’dan daha müsait ne olabilir günümüzde? Ama gel de ilişkiyi kur. Şengör maalesef jeolojiyle başka bir işle uğraşmadığından onun temas kurduğu kişilerden işi tutturmak zor. (Hani John Dewey’i veya Xavier Le Pichon’u veya Nature dergisini Ergenekoncu ilân etmek o kadar kolay olmasa gerek!) O zaman onun hakkında başkalarının konuştuğundan hareket etmeli! Ve varan 4: «Yobaz» basının amiral gemisi geçen gün beni YÖK’e Ergenekoncuların teklif ettiğini yazıverdi. Bunu meşhur iddianamedeki bir telefon konuşmasına dayandırıyor: Sevgili dostum Kemâl Gürüz, bir başka sevgili dostumu, Prof. Kemâl Alemdaroğlu’nu telefonda arayarak, kendisinin benim seçilmem için Üniversitelerarası Kurul’ da bulunan arkadaşları nezdinde bazı girişimlerde bulunduğunu anlatıyor. Okuyucu bundan ne çıkarmalı? Sayın Alemdaroğlu Ergenekon soruşturmasından içeri alındı ya, eh o «Ergenekoncu» olmalı. Gürüz de herhalde onun işaret ve emirleriyle hareket etmiş addedilmeli! «Yobaz» basının amiral gemisi, bu arada benim de darbe taraftarı olduğum yalanını yapıştırmadan edemiyor. Bal gibi olabilecek bir kurgu. Amma gelgelelim kurgu işte, gerçekle alâkası yok. Bir kere Sayın Alemdaroğlu, adı üstünde, «zanlı»: Hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı YOK. Yani aksi isbat edilene kadar tertemiz. Bunun aksini imâ etmek bile suç, müfterilik ve alçaklık. Üstelik bahsi geçen telefon konuşmasını bana Gürüz anlattıydı. Konuşmanın amacı, benim teklif edildiğimden haberi olmayan Alemdaroğlu’nu haberdar etmekmiş. Bırakın emirler yağdırmayı, Alemdaroğlu’nun olup bitenden haberi olmadığı için kendisine dostu Gürüz bilgi vermek istemiş. Hepsi bu! Benim darbe taraftarı olduğuma gelince! Ben tüm asker dostlarım gibi darbelerin ülkelere ve toplumlara zarar verdiği kanısındayım. Ama şunu da üstüne basa basa kendi adıma söyledim: Bu demek değildir ki, devletlerin yaşamında darbeler asla gerekli olmaz. Örneğin, kim diyebilir ki 1944’te Hitler’e yapılan darbe teşebbüsü tüm insanlık için hayırlı bir teşebbüs değildi. Sevgili okuyucularım, «yobaz» basının tavrı hiç de anlaşılmaz değildir: Bir kere inanmaya programlanmayagörün. Düşünmeden inanmak alışkanlık haline gelince, insan kendi yalanlarına bile kolayca inanır ve yaşamını onlara göre yönlendirmeye dahi başlar; dürüstlük, ahlâk ve nice tüm iyi insan hasletleri ortadan kalkıverir. İşte gerçek felâket orada başlar. Yobaz yalnız kendini değil, çevresini de uydurduğu yalanlara inanmaya mecbur sanır ve onları zorlamaya kalkar. «Yobaz» basın ve medyamız inançlarına uygun davranışlarıyla tüm tarihe ders olacak örnekler sunmaktalar bize her gün. Eğer bunların ülkemizin ve toplumumuzun felâketini hazırlamalarına izin vermezsek, bugün ürettikleri, günün birinde sosyoloji ve politik bilim derslerinde okutulacak çok ilginç ve öğretici malzeme oluşturacaktır. BROKOLİ KRONİK AKCİĞER HASTALIĞINA İYİ GELİYOR Brokolinin içindeki bir madde ciddi bir kanser hastalığıyla birlikte ortaya çıkan zararları azaltıyor. Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH) genelde sigara içimine bağlı olarak gelişmekte. John HEALTHY COPD GENETİK DEĞİŞİMLE GELEN ÇIPLAKLIK Uluslararası bir araştırma ekibi, köpekleri tüysüz bırakan genetik değişimi saptadı. Aynı genin insanda da bulunması nedeniyle, buluş saç dökülmesine karşı geliştirilecek bir tedaviye önayak olabilir deniyor Science dergisinde. Saçın ve dişlerin büyümesini çalıştıran kalıtımın yapıtaşı en yeni teknolojiler sayesinde teşhis edilebilmiş. Köpekteki tüm kalıtım malzemesi kromozomlar üzerindeki üç milyar baz çiftinde yer almakta diyor Bern Üniversitesi Genetik Enstitüsü’nden Tosso Leeb. Araştırmacı tüysüz çıplak köpeklerin Hopkins Tıp Okulu bilim insanları şimdi sulforafan adlı maddenin, akciğerdeki NRF2 geninin etkinliğini yükselttiğini buldular. Hücreler bu şekilde toksinlerden korunuyorlar. Araştırmayla ilgili ayrıntılı bilgiler American Journal of Respiratory and Critical Care Medicine dergisinde yayımlandı. Son araştırmada ileri derecede KOAH hastası olan sigara tiryakilerinde NRF2 genindeki etkinliğin yavaşladığı fark edilmiş. Oysa bu gen toksinlerin ve diğer zararlı maddelerin yok edilmesini sağlayan çeşitli mekanizmaların oluşmasından sorumlu. Daha önceleri farelerle gerçekleştirilen deneylerle söz konusu gendeki bir bozukluğun ağır akciğer amfizemisine yol açtığı görülmüştü. Bu da KOAH’nın bir parçası sayılmakta. Bilim insanları NRF2 genindeki etkinliği arttırarak, hastalığın ilerlemesini önleyecek bir tedavi yöntemi geliştirebilmeyi umuyorlar. Grafik: Healthy= sağlıklı akciğer dokusu COPD= KOAH’lı akciğer dokusu CBT 1123/ 5 26 Eylül 2008