Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kültür Demokrasi Alla Turca ya da Kendine Kıymak Üzerine Demokrasi kavramını yaratan ve pratiğini yapan Avrupa bir yandan özgürlük savaşı verirken bir taraftan da kavramın içeriğini değiştirmeye başlamıştı. Bu bağlamda Napolyon gibi bir tanığımız var. Sonunda Avrupalı emperyalistler, sömürgeciler, halk demokrasileri, din sömürücüleri de demokrat olduklarını iddia edince demokrasi kavramı özgürlük düşmanları için bir maskeye dönüştü. Doğan Kuban B ush’un Irak’a demokratik seferi ise bu maskeyi de düşürdü. Gerçi demokrasiye benzer bir düzen Avrupa’da var. Fakat bu sadece kendileri için geçerli. Türkiye, Irak, Suudi Arabistan ya da Afrika için başka kategoriler var. Doğrusu istenirse emperyalist düşüncelerini de saklamıyorlar. George Orwell 1945’de yayınlanan “Animal Farm” (Hayvan Çiftliği) adlı yapıtında bir Fable şeklinde yazdığı hicivde bütün devrimlerle alay eder. O hikayede Orwell’in ünlü bir deyişi vardır: ‘Bütün hayvanlar eşittir, fakat bazı hayvanlar diğerlerinden daha eşittir.’ Bunu devrimler ve devrimciler için söylemiştir. Aslında demokrasiler için de geçerlidir. Bütün Türkler eşittir, asker kaçakları, holding sahipleri, dokunulmazlığı olan milletvekilleri daha eşittir. Başbakan herkesten daha fazla eşittir. Trafikte yollarda sürünenler eşittir. Fakat resmi arabalarda, kendilerine yol açılan devletliler daha eşittir. Bütün partililer eşittir, AKP’liler daha eşittir. Bütün hırsızlar eşittir, partili hırsızlar daha eşittir. Gerçi Türkiye’nin sorunu zaten hiçbir zaman var olmayan eşitlik değildir. Türkiye’de dünyanın her yerinde olan bu eşitsizlik sahneleri ötesinde bir sanal ve yalan dünyası var. Bu da ithaldir. Bütün diktatörlük rejimleri, ve dünya jandarması Amerika akıl almaz karmaşada beyin yıkama, ikna etme, suçlu icat etme yöntemleri geliştirmişlerdir. Gazeteler, televizyonlar ve reklamlar toplumsal, ve tarihi gerçekleri saptırır, sulandırırlar. Bu beyin yıkama koşullarında, cahil, soru sormayan, sosyal tepkinin çok sınırlı olduğu toplumlarda fazlaeşitlerin, eşitler üzerindeki, çok kez yasadışı zorbalıklarına olanak sağlayan eski kulluk mekanizması hortlamaktadır. Türkiye’de yaşamın bütün alanlarında bu sahnelerin iki boyutu var: Bunlardan birisi dahaeşit olanların bağırıp çağırmasıdır. Diğeri de eşit olanların ‘sürü içgüdüsü’ içinde kulluk gösterisidir. Bu fenomenal bir olgudur. Son zamanlarda politikacıların dehşetengiz hiddetlerine tanık oluyoruz. Sinmiş, ve korkusunu alkışa çevirmiş topluluklara dayak atar gibi konuşanlar karşısında dinleyenlerin şiddeti nasıl algıladıklarını anlamak güçtür. dan kesildiler. Böyle gerçek hikayeler insan toplumları için de aydınlatıcı oluyor. Bizim iktidarlar uzun yıllardır Lao Tzu’nun bundan 2500 yıl önce söylediği ünlü bir sloganın yarısını uyguluyorlar. Lao Tzu ‘İyi hükümdarlar halkın midesini doldurur, aklını boşaltırlar’ diyordu. Bizimkiler karın doyurmadan aklı boşaltmak yöntemini keşfettiler. Gazete ve televizyon kafayı boşaltma yöntemini uyguluyor. İktidarlar koca toplumun sefaletini ramazan çadırı ile karşılanacağını düşünürler mi acaba? Bu, yeni İslam’ın ekonomik doktrini olmasın. Güncel kültürü içi boş bir orta oyununa dönüştürdüler. Televizyon kanallarının her günkü programlarını izleyenler ne görüyorlar? Gülücük ve boş söz dolu televizyon dizileri. Şehit anaları ve yakın inanan Tanrı kulu, kulluğunu esasta dahafazlaeşit olanlara yaptığının farkına varmadan yaşıyor. Olan bitenin farkında olanlar kendi seralarında yüksek dereceli bir bitkisel yaşam sürdürüyorlar. Ve cılız eleştirilerini birbirlerine saklıyorlar. George Orwell’in “Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’ (1949) adlı ünlü bir romanı daha vardı. Totaliter toplumun yakın bir gelecekte alacağı şekil ve insanların diktatörlere kulluğu üzerine ilginç bir ‘satire’di. 21. Yüzyıl’ da Bush, Putin, Sarkozy, komünist Çin’in kapitalist patronları gibi politikacılar sahne aldılar. Dünyanın her yerinde iktidarın istediği yalanları üreten politik mekanizmalar icat edildi. İslam ülkelerinin patronları da bunları öğrendiBizim iktidarlar ler. Üniversiteleri uzun yıllardır Lao bile fethettiler. Tzu’nun bundan 2500 Kuşkusuz yıl önce söylediği ünlü Türkiye’nin okumuşları politik söybir sloganın yarısını lemin üslubuna ve uyguluyorlar. Lao Tzu içeriğine bakarak ‘İyi hükümdarlar kentlileşememiş köylü politikahalkın midesini cıların yarım doldurur, aklını gerçeklerini anboşaltırlar’ diyordu. lamaya ve deBizimkiler karın ğerlendirmeye çalışmak zorundoyurmadan aklı dalar. boşaltmak yöntemini Sorumluluk dukeşfetti. yanların bu gürültü ve safsatadan bir anlam çıkarmak için özel semantik kılavuzlara gereksinimi olacak. DEMOKRASİ= KALP PARA Avrupa ve Amerika’nın utanç verici politikaları demokrasi sözcüğünü kalp paraya çevirdi. Bu propaganda ortamında Orwell’in modeli çağdaş dünyayı, özellikle az gelişmiş ülkeleri zorluyor. Sadece bizim gibi akıntıya kapılmış giden, fakir, az okumuş, erkek ve baba baskısı, kadın kulluğu ile yetişmiş kent parametreli köylü türevi toplumlar değil, daha güçlü olduğunu sandığımız toplumlar da neredeyse işi ‘Big brother watching’e kadar getirecekler. Bu sadece ulusal faşizm değil uluslararası köleliğin de koşullarını hazırlıyor. Bütün bu eşitsizlikler, şiddet gösterileri, paraya tapan dünyaya sürekli tanık olmak insanın uygarlık inancını yok ediyor ve insanın hayvan cinslerinin en gaddarı olmakla kalmayıp en aptalı olduğunu da düşündürüyor. Gerçi dünyanın yakın gelecekteki enerji ve nüfus buhranları olasılıkla hiçbir ideolojiye ve diktatörlere şans tanımayacak kadar zorlayıcı olabilir. Hani neredeyse kurtuluşu felaketlere bağlıyacak kadar daraldığımız zamanlar oluyor. Aslında bunları tahmin etmek için 20. yüzyıl tarihinin cemaziyülevveline ve son on yılda demokrasi adına yapılan uluslararası rezaletlere bakmak ve eli kulağında enerji kıtlığı ve sera gazı etkilerini anımsamak yetişir. Yine de bu vurdumduy MİDE VE AKIL Türkiye birbiriyle uyuşmayan olaylarla dolu bir yamalı bohçaya benziyor. Ortaçağ ile modern aynı kapta pişiyor. Geçenlerde Assos’un bir köyünde bir tavuk kümesine bir kaz koydular. Kaz horoz dahil bütün kümes halkını susta durdurdu, tüylerini yoldu, hepsini korkutup sindirdi. Tavuklar yumurta larının çığlıkları, hıçkırıkları ve beddualarıyla dolu cenaze törenleri, tehdit ve ağır sözler dolu hiddetli politikacı söylemleri, daha çok idareci ve oyuncu transferinden söz eden sözde spor yayınları. Birinci sayfaları duvar ilanlarına benzeyen gazetelerde ise hırsızlık, cinayet, yangın, pahalılık, ekonomik bunalım, ve yolsuzluk haberi okuyorlar. Bütün istatistikler üzerinde oynanmış, bütün sözler yalan ya da içeriksiz, bütün yüzler sanal, bütün gülücükler maske, eğitim söylemi din teması üzerine kurumların işgali devletin eğitim politikasının temelini oluşturuyor. Aydın’ın tek sorunu var: ‘Ne olacak halimiz?’ Bu, demokratik köylü idaresinin Türkiye’yi az sürede getirdiği durumdur. Herkes birbirine homurdanıyor. Bu tavır insan cinsinin geçmişine bir referans olmalı. Gerçi bundan dolayı toplum yemekten içmekten kesilmiyor. Yaşam en büyük felaketlerde de acısı tatlısı ile sürüp gidiyor. Kadere CBT 1123/ 10 26 Eylül 2008