24 Aralık 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYLAK BİLGİ Tahir M.Ceylan tmceylan@superonline.comwww.tahirceylan.com Bazı insanlar istismarca bağlanıp, onu kendine yaptıklarını ve kabusa dönmüş hatıraları kontrol altına alırlar. YENİ ÇEVRE İÇİN ÜTOPYA NEREDEYSE ELİMİZDE Nüfusu sınırlı yerleşmelerde şöyle bir çevre hayal edilebilir: Ekolojik yaşam daha kolay gerçekleşecek, enerji kaybı azalacaktır. İnsanlar, yüksek konut ve otomobil esaretinden kurtulunca doğa ile yeniden barışacaklar ve spekülasyon boyunduruğunu da kırma olasılığı artacaktır. Sera etkisi nasıl dünyayı tehdit ediyorsa, konut yoğunluklu şehir de ondan daha kötü tehdit ediyor. Ne var ki sera etkisine karşı çıkan bilim adamı henüz arsa spekülatörü ve otomotiv sanayilerin yılan bakışlarından büyülenmiş gibi, onlara karşı çıBu bir ütopya, ama parmağımızın ucunda. kamıyor. Her gazetenin kent katili arabayı öven bir sayfası var. Çok kalabalık olmayan İletişim devrimi bu zorunlu ulaşım gerekyüksek konut ve araba sinmesini kesinlikle ortadan kaldıracaktır. Doğa ile kucak kucağa, dünya ile parmak belasız bir dünyanın ucunda iletişim kolaylığı içinde daha küçük getireceği mutluluk yerleşmelerde yaşamak güzel ve ulaşılacak bir köle tacirlerinin işine hayaldir. İnsanların içinde bu özlemi giderengelmeyebilir. Bundan ler çok. iletişim zorluğu ortadan kalktığında Berkeley’de oturan San Francisco’dakinden sonraki kavgalar daha mutlu. Safranbolu’da, Birgi’de oturan da onlarla yapılacak. Ankara’da oturandan daha mutlu olacak. İnsanlar ekranda ve mikrofonda buluşacaklar. O zaman tarihte de başka boyutlar da yaşanacak. İnsan kalabalık sürü içinde bir davar olmaktan kurtulacak. Bu bir mutluluk aracı ve belki insanlara çağdaş iletişimin getirdiği bir hediye olacak. Gökdelenler dinozor iskeletleri gibi kalacaklar. Bu yüzyılın sonunda dünyanın kentsoyluları kentlerde oturanlar değil, düğmelerle dünyayı kontrol edenler olacak. Geri kalanı da kölemsi yeni köylüler. Bu bir ütopya, ama parmağımızın ucunda. Çok kalabalık olmayan yüksek konut ve araba belasız bir dünyanın getireceği mutluluk köle tacirlerinin işine gelmeyebilir. Bundan sonraki kavgalar onlarla yapılacak. Tayfun Akgül CBT 1115/ 9 1 Ağustos 2008 Bir gün genç bir adamla yaşlı bir kadına rastlamış, ikisini anaoğul sanmış yanılmıştım. Babası bu hanımla evlendiğinde oğlan, “üvey anne olsa da evde öz baba var” diyerek onların yanına gelmiş ve analığından olmadık işkenceler görmesine rağmen babası boşandıktan sonra onunla kalmış ve her şeye muhtaç bu yaşlı kadına büyük bir alçakgönüllülükle bakmıştı; otuzlu yaşlara gelmesine rağmen, “üvey de olsa bana muhtaç annem var” diyerek evlenmediği gibi, öz babasıyla öz annesinin yanına analığından ayrılıp gitmemişti. Burada olduğu gibi bazı insanlar istismarcısına bağlanıp, onun kendine yaptıklarını ve kabusa dönmüş hatıraları kontrol altına alırlar. İstismar erken yaşta olduğunda çocuğu tuz buz ederken, un ufak olmuş çocuk sonraki yıllarında ancak istismarcısına yapışarak bütünlüğünü korur, istismarcı çünkü, istismara uğrayanın gözünde parçaları bir arada tutacağı bilinen tek yapışkandır. Ve buradan çıkan sonuç o dur ki, insan sanal bir bütündür ve bu bütünlüğü, istismarcı dahil birine muhtaç olmadan korumak için, parçaları yeterince büyük tutmak esastır. İçteki parçaların, uyumlu ve işgörür olması için hepsinin optimum olgunluğa ulaşması, her birinin diğeriyle dengeli büyüklükte olması ve iş görürken birbiriyle sürtünüp sorun çıkarmaması gerekir, adalet duygusu büyürken mesela saldırganlık geri çekilmelidir. Çalışabilme gücü örneğin, sevebilme gücünü engelleyecek cesamette olmamalıdır, anılara bağlılık yine, yenilik arama arzusunun altında kısılıp kalmamalıdır. Çocukken, içerdeki parçalar henüz gelişmemişken istismara uğramak dağılmaya neden olur, ileri yaşlardaki istismar ama büyüyen parçaları dağıtmadan ezmek anlamına geldiği için, o zaman insan bir yapıştırıcıya değil, nefret duyarak onarılmaya ihtiyaç duyar. Aynen birisini çocukken döverseniz bir köle, delikanlıyken döverseniz de bir düşman yaratmanız gibi. Parçaları yeterince iri ve diri birisinin istismarı o kişide kendini aşırı sevmeye(narsizm) ve insanlara karşı kolayca düşmanlık duygusu geliştirmeye neden olabilir. Sonuç olarak optimum bir iyilik için, içteki parçaları sevmek ama fetişleştirmemek, onlara bağlanmak ama tapmamak, kendine uyan başka insanların parçalarıyla özgürce bağ kurmalarına izin vermek gerekir. İçimizdeki her parçayı dışarıda karşılayan başkasının içinde eş miyarlı(modüllü) bir parça vardır, bunlar karşılıklı olarak birbirini kıskanıp birbiriyle mücadele etse de sonunda birbirine bağlanır. Yeryüzünde farklı insan bütünlüklerine ait eş miyarlı parçaların birbirine eklenmesiyle uzun zincirler oluşur. Benliklerden önemli ölçüde bağımsız bir çalışma zinciri, vicdan zinciri, sevda, adalet ve nefret zinciri vardır. Belli bir zaman diliminde yeryüzünde ne tür gereksinim ortaya çıkarsa, insanların içinde o alana uyan parçalar büyür ve onların eşgüdümlü çabasıyla insanlığın ihtiyacı giderilir. Mesela adaletsizlik diz boyu olduğunda, insanların içinde adil olma çabası büyür, bütün bir zincirin hareketiyle iktidar değişir, gelir dağılımı düzelir, adalet yerleşir. Her büyüyen parça daha sonra kendi karşıtının büyümesine neden olur, adalete doyduktan sonra dünya büyüyen parça mesela yarışma duygusudur; böylece insanlık bir o bir bu adımı atarak ilerler. İnsanoğlunun yeryüzünde yaptığı, başardığı ne varsa bu zincirlerin işidir. Dolayısıyla yerçekimi kanununu Newton değil, Newton’un zekâsı da bir halka olmak üzere, gelmiş geçmiş fizikçilerin zekâsının tek tek halkalarını oluşturduğu bir zincir keşfetmiştir. Bilgi asırlardır gerçeğe karşı kullanılmıştır demişti Lacan. Onun gibi “insan yapar, ne yapılmışsa dünyada” derler, doğru değildir; her ne yapılmışsa insanlık yapmıştır, insanlık yapacaktır. Öte yandan benliklerimiz, bütünlüğünü bencilce korur ve sahip olduğu halkaları insanlığın hizmetinden çeker alırsa zincir kopar, yeryüzündeki işleyiş bir süreliğine sona erer, o yüzden insanlığa en büyük kösteği hep narsistler koymuştur. İnsanın içi, kaç zincire kaç halka verirse insanlığın yürüyüşüne o kadar katılmış olur, bu bir katil de olur, münevver de, zebil de olur, peygamber de! Parçalarımız ama kaç zincire eklenirse eklensin yine de tek başına yaşayamaz, onları zincirler değil,“ben” dediğimiz bütünlük besler çünkü. Sonuçta “ben” ürettiği enerjiyle kendi parçalarını, dolayısıyla zincirleri, dolayısıyla ortak üretimi besler, ama asla geriye, verdiği kadarını alamaz, dolayısıyla yaşamın ortak omurgası fedakarlıktır ve kendini feda etmeyen aslında yaşamamıştır. İnsanlığın Zincirleri
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle