27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ölmenin binbir türlü hali var 2Bilincin kayıp gittiğine tanık olmak üzücü bir durum mu, yoksa insanların sakinlik ve dinginlikle karşıladıkları bir olgu mu? Dünya üzerinden göçüp giderken bizleri şaşırtıcı bir şeyler bekliyor olabilir mi? Bu gibi sorular yüzyıllardır düşün ve bilim insanlarının kafalarını kurcalar. YANGIN: Genelde ölümcül etkiyi yaratan zehirli gazlardır Cadılarla büyücülere özgü bir sonun özlemini çekiyorsanız, yanarak ölmenin bir işkence olduğunu da bilmeniz gerekiyor. Sıcak duman ve alevler kaşlarla saçları kavurup, gırtlak ve hava yollarının yanmasına ve soluk almanın olanaksız duruma gelmesine yol açar. Yanma nosiseptörlerdederideki sinir hücrelerinde ani ve şiddetli bir acıya neden olur. Daha da kötüsü, yanma hızla iltihaplanmayı tetikleyerek zarar gören doku ve çevresinin acıya duyarlığını arttırır. Teksas Tıp Şubesi yanık tedavi uzmanlarından David Herndon, yanmanın şiddeti arttıkça duyuların da işlevini bir miktar yitirdiğine dikkat çekiyor ve, “Üçüncü dereceden yanıklar ikinci derecede yanıklar kadar acı vermez, çünkü bu tür yanıklarda yüzeydeki sinirler zarar görür. Ancak ikisi arasındaki fark anlambilimseldir (semantik); ciddi yanıkların acısı her zaman korkunçtur,” diye ekliyor. Şiddetli yanmalara maruz kalmış kimi insanlar tehlike anında ya da başkalarını kurtarmaya çabaladıklarında herhangi bir acı duymadıklarını belirtiyorlar. Ancak adrenalin tükenip de şokun etkisi geçmeye başladığında, acı derhal kendini hissettiriyor. Yangın kurbanlarında acı yönetimi konusu günümüzde de en zorlu tıbbi sorunlardan biri olmayı sürdürüyor. Yangınlarda yaşamını yitiren insanların büyük bir bölümünün ölümleri gerçekte yanmadan kaynaklanmaz. Bu bağlamda en önde gelen ölüm nedeni karbon monoksit, karbon dioksit ve hatta hidrojen siyanit gibi zehirli gazların solunması ve oksijensiz kalınmasıdır. Norveç’te yangından ölümlerle ilgili olarak 1996 yılında yapılan bir araştırmada otopsi yapılan 268 kişinin yaklaşık %75’inin karbon monoksit zehirlenmesinden yaşamlarını yitirdikleri ortaya kondu. Yangının boyutuna ve kişinin yangın yerine yakınlığına göre, karbon monoksit birkaç dakika içinde etkisini gösteriyor. Önce baş ağrısı ve sersemlikle baş gösteren bu etki, giderek bilincin yitirilmesine yol açıyor. A.B.D Ulusal Yangından Korunma Birliği’ne göre, ölümcül ev yangını kurbanlarının %40’ı dumanın etkisiyle kendilerine gelemeden ölüyor. dan resmen benimsenen bu yöntem, o dönemde en insancıl cezalandırma yöntemi olarak değerlendirilmekteydi. Giyotin ilk kez halkın gözleri önünde uygulandığında, izleyicilerin ölümün akılalmaz bir hızla gerçekleşmesi karşısında şaşkınlığa uğradıkları belirtiliyor. Gelgelelim, ne denli hızlı olsa da, bu uygulamada omuriliğin kesilmesinden sonra da bilincin işlevini sürdürdüğüne inanılıyor. 1991 yılında fareler üzerinde yapılan bir araştırma beynin baştaki kanı tüketmesinin 2,7 saniye aldığını ortaya koydu. Bu süre insanlarda ortalama 7 saniye kadardı. Devrim sonrası Fransa’sı ile ilgili kimi iç karartıcı belgelerde, bıçak darbesini izleyen 1530 saniyelik süre boyunca kurbanların göz ve ağızlarında devinimlere tanık olunduğu belirtiliyor. Gerçi, bu devinimler ölüm sonrası kımıltı ve tepkiler olabilir. Kafanız kesildiğinde giyotinin, ya da beceriyle kullanılan çok keskin bir kılıcın altına düşecek kadar şanslı değilseniz, acının farkında olmanızı sağlayan bilinçlilik süresi çok daha uzun olabilir. 1587 yılında İskoçya kraliçesi Mary’nin kellesi üç hamlede de uçurulamayınca, işlem son bir bıçak darbesiyle tamamlanmak zorunda kaldı. Bu olaydan yıllar önce, 1541’de, Salisbury kontesi Margaret Pole Londra Kulesi’nde idam edildi. Kontes sürüklenerek getirildi, ama başını kelle uçurma tahtasına koymamakta diretti. Pek de deneyimli olmayan cellat darbeyi boynuna indirmek yerine, sırtına indirdi. Kimi belgelere göre, kontes infaz alanından kaçtı ve onu kovalayan celladın 11 darbesi sonucunda can verebildi. Araştırmayı yürüten Floridalı tıp uzmanı William Hamilton bu yanıkların ölümden sonra meydana geldiği ve ölümün gerçekten de anında yaşandığı sonucuna vardı. Gelgelelim, Nashville Üniversitesi biyofizik uzmanlarından John Wikswo kafatası kemiklerinin kalın ve yalıtkan yapısının beyne yeterli miktarda akımın ulaşmasını engellediğine, bu nedenle de ölümün büyük bir olasılıkla beynin ısınmasından, ya da solunum sistemindeki kasların felce uğramasına bağlı boğulmadan kaynaklanabileceğine dikkat çekiyor. Öyle ya da böyle, ikisinin de bu diyardan göçmek için pek hoş durumlar oldukları söylenemez. YÜKSEKTEN DÜŞMEK: Mümkünse önce ayaklarınızın yere değmesini sağlayın Yüksekten düşme doğal olarak en kestirme ölüm biçimlerinden biri. Yaklaşık 145 metre ya da daha yüksekten düşüldüğünde, saatte 200 kilometre civarında bir nihai hıza ulaşılır. Hamburg’da ölümcül düşmeler üzerine yapılan bir araştırma, kurbanların %75’inin yere çakılmayı izleyen ilk birkaç saniye ya da dakika sonra yaşamlarını yitirdiklerini ortaya koyuyor. Kesin ölüm nedeni çakılma noktasının yüzeyine ve kişinin beden yapısına göre farklılıklar gösteriyor. Başlarının üzerine çakılan kişilerin hastaneye canlı varmaları genellikle mümkün olmuyor bu durum 10 metrenin altındaki ve 25 metrenin üstündeki yükseltilerden düşmeler için çok daha yaygın. 1981 yılında intihar amacıyla Golden Gate Köprüsü’nden (yükseklik 75 metre, suya çarpma ELEKTRİKLE İDAM: Kalp ve beynin en duyarlı olduğu yöntem Genellikle düşük voltajın söz konusu olduğu, kaza sonucu elektrik çarpmalarında en yaygın ölüm nedeni aritmi, yani kalbin durmasıdır. Rush Üniversitesi kalp uzmanlarından Richard Trohman 10 saniye içinde bilincin yitirildiğine dikkat çekiyor. Kanada’da elektrikle idam konusunda yapılan bir araştırma bu uygulamadan geçen kişilerin %92’sinin büyük olasılıkla aritmiye bağlı olarak yaşamlarını yitirdiklerini ortaya koyuyor. Daha yüksek elektrik akımları neredeyse anında bilincin gitmesine yol açabilir. Elektrikli sandalye anında bilinç yitimi ve acısız ölüm hedeflenerek tasarlanmıştı. Elektrik akımının beyne ve kalbe yönlendirilmesi esasına dayanan bu yöntem, geleneksel ipe çekmenin yerini tutacak daha gelişkin bir yöntemdi. Ne var ki, yöntemin bu amacına ulaşıp ulaşmadığı tartışılabilir. 1950 yılında köpekler üzerinde yapılan bir araştırma, yeterli miktarda elektrik akımının beyinden geçmesini ve köpeğin ölmesini sağlamak için, elektrodların başın her iki yanına yerleştirilmesi gerektiğini ortaya koyuyordu. Ölümün gerçekleşmesi için birkaç kez elektrik verilmesini gerektiren, ya da nemli süngerin tutuklunun başına yapışması nedeniyle tutuşması türünden hoş olmayan çeşitli deneyimler yaşandığı da verilen bilgiler arasındaydı. Elektrikle idam edilen 43 suçlunun ölümden sonraki kalıntılarının incelendiği 2005 yılında yapılan bir araştırmada, gözle görülür en yaygın hasarların elektrodların bağlandığı baş ve bacaklardaki yanmalar olduğu görüldü. KELLE UÇURMA: Anında Sonuç CBT 1114 / 22 1 Ağustos 2008 Başın kesilmesi, dehşet verici olmasına karşın, ölüme giden en kestirme ve en acısız yol olabilir. Tabii ki, celladın becerikli, bıçağın keskin ve kurbanın sakin olması koşuluyla. Kafa uçurma teknolojisinin doruk noktaya ulaştığı yöntem, hiç kuşkusuz, giyotin. 1792’de Fransız hükümeti tarafın anındaki hız saatte 120 kilometre) atlayan 100 kişi üzerinde yapılan incelemeler akciğer zedelenmesi, kalp parçalanması ya da ciddi damar patlamaları gibi çeşitli nedenlerin anında ölüme yol açtığını gözler önüne seriyor. Ciddi düşmelerden kurtulanlar bu süreçte zamanın yavaşladığı duygusuna kapıldıklarını belirtiyorlar. Doğal bir tepki olarak düşmekte olan kişinin yere ayaklarının üstünde inmeye çalışması bacak, omurilik ve kalça kemiklerinde kırılmalara neden oluyor. Yere çarpmanın etkisi bedenin üst kesimlerine doğru ilerleyip, şahdamar ve kalpte parçalanmaya yol açabiliyor. Ayakların üzerine düşmek, gücün küçük bir alanda yoğunlaşmasına neden olsa bile, yine de en güvenli düşüş şekli olduğu söylenebilir. Bu tür düşmelerden sağ kurtulmayı başarabilen kimi deneyimli dağcılar ve gökyüzü dalışçıları o anda dikkatlerini topladıklarını ve olası en iyi biçimde yere inmek için ellerinden geleni yaptıklarını belirtiyorlar. En ufak bir önlemin bile işe yarayacağı kesin, ama düşerken öncelikle yumuşak bir düşüşü hedeflemek gerekiyor. 1942 yılında, 28 metre yükseklikten yeni işlenmiş toprağa düşen bir kadının bileğindeki kırık ve birkaç kaburga çatlağı ile ölümden sıyrıldığı belirtiliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle