Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ergenekon soruşturmasının düşündürdükleri Savcı ÖZ’ün görevini sürdürmesi kendisini de yargıyı da yıpratacaktır. Kendisine bu görevi veren Hakimler Ve Savcılar Kurulunca görevden alınmalıdır. Tersi durumda; yol ve yöntemine aykırı kendince soruşturma yapan özensiz bir yargıç tipi oluşmasına prim verilmiş olur. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ni yasallaştırmış olmamamızdan elli yıl geçmesine karşın; bu insanlık hakkı, hak arayanların yaygın bir güvencesi olamamıştır. Son aylarda gündemden düşmeyen Ergenekon adlı savcılık soruşturması tipik bir örnek oluşturuyor. Üzerine suç atılan bir zanlının; ceza yargısında “doğru ve güvenli (adil)yargılanması” Cumhuriyet savcısının yapacağı soruşturmaya bağlıdır. Ülkemizde ceza davalarının uzamasının ve az da olsa sonuçlarının tartışma yaratmasının başat nedenlerinden biri, soruşturmaların hukuka ve yasaya uygun yapılmamış olmasıdır. Suçla ilgili soruşturmanın sağlıklı yapılması, öncelikle bilgili, kültürlü ve etik değerleri özümlemiş özverili ve yansız savcıların varlığını gerekli kılar. Oysa ülkemizde savcılık kurumu, genelde, yargının en aksayan ayağıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK. m.160/2), bu nitelikleri taşıdığını varsayarak, Cumhuriyet savcılarına ağır görevler yüklemiştir. Bunları üç ana başlık altında açıklayabiliriz: 1 Maddi gerçeği (yaşam olayı) araştırmak: Soruşturmanın can damarı ve en zor aşamasıdır. Hukuk sorununun açıklığa kavuşması, maddi gerçeğin aydınlanmasına bağlıdır. Bu nedenle “suçun işlendiği yolunda yeterli, güçlü şüphe oluşmadıkça”, iddianame düzenlenemez (CMK m.170/2). 2Adil bir yargılamanın yapılabilmesi: Soruşturmanın tüm aşamalarının (iddianamenin düzenlenmesini de); ceza yargısında, doğru güvenli yargılamayı güvenceye alacak biçimde yapılması gerekir. Bir başka anlatımla “doğru güvenli yargılanmanın kökü” soruşturma evresinde atılmamışsa; zanlılar için de yargıçlar için de risk kapıda bekler. Çağdaş kafa ve hukuk; en ilkel toplumlardan günümüze gelinceye kadar, insanın göz yaşı ve kanla dolu deneyimleriyle evrensel bir insanlık hakkını saptamıştır: Herkesin "doğru (adil) ve güvenli yargılanma hakkı” var. İnsanın ve hak aramanın doğasında var olan bu hakkımız; tüm hak ve özgürlüklerimiz gibi kişiliğimizi koruyan, geliştiren tinsel (manevi ) varlığımız ve değerimizdir. Bu nedenle de uluslararası hukuk ve yargı yerlerinde de güncelleşerek güvenceye alınmıştır. Çetin Aşçıoğlu, Yargıtay Onursal üyesi, cetinascioglu@gmail.com 3Şüphelinin lehinde ve aleyhindeki kanıtların toplanması ve haklarının korunması: Bu görev yukarıda açıkladığımız yükümlülüklerin gerçekleşmesinin ve yansız soruşturmanın güvencesidir. Savcılık kurumu, çoğun, sağlıklı çalışmadığı için kanıt toplama ve şüphelerinin haklarını koruma yükümlülüğü kamu oyunca iyi bilinmemektedir. Politikacıların, kendilerine yakıştırdığı “savcı–avukat” tamlaması da politik söylem olarak değerlendirilse de çarpıcı bir örnek oluşturur. ERGENEKON’DA SAVCILIK Ergenekon soruşturması yukarıda açıkladığımız ilkelere uygun yapılmış mıdır? Çalışmayı yaptığımız şu günlerde, iddianame açıklanmadığına göre; soruşturmanın özü ve içeriğinden yola çıkarak soruya yanıt aramak öznel ve riskli olur. Ancak soruşturmanın şüpheliler üzerinde ve kamu oyunda bıraktığı ve oluşturduğu görünümünden yol çıkarak bir yargıya varma olanaklıdır: Toplumun azımsanmayacak bir bölümünde, soruşturmanın: a “AKP’nin etkisinde yürütüldüğü ve altında siyası bir hesaplaşmanın bulunduğu”; b “Kişilerin günlük ya da özel yaşam ve çalışmalarından veya düşünce açıklamalarından suç ve suçlu yaratılarak; sonra da bu durumdan görev çıkarılarak demokrasiyi güçlendirme havariliğine soyunulduğu”; c “Geçmişte yargı kararlarıyla kanıtlanmış olaylarla mantık dışı ve yapay nedensellik bağları kurularak abartılı bir durum yaratılmaya çalışıldığı”; ç Çeteleri ya da darbecileri çökertiyoruz savları altında Atatürk sevgisi ve ulusalcık/milliyetçilik inançlarını zayıflatma girişimlerini güncelleştirdiği”; d “Birilerin eline, ülkemizin saygın kurumlarını ve pek çok değerli isimlerini karalama kampanyası içine çekme olanağı verildiği”; e “Düşünen, sorgulayan ve eleştiren beyinleri sindirme ortamı oluşturulduğu”; f “Özel yaşamlara bile girilerek toplumda korku ve kafa karışıklığı yaratıldığı”; g “2500 sayfalık iddianame ve “Agarta” saçmalığıyla büyük ve önemli iş başarıldığı izlenimi verilmek istendiği” biçiminde olumsuz görünümleri belleklere yerleştirdiği bir olgudur. Bu görünüm, bir bütün olarak, savcılık orunun yansızlığını yitirdiği nitelendirilmesini gündeme getirmekle kalmaz “yargılama orununun çalışması ve yansızlığı için de gizil bir tehlike” oluşturur. Bu durudan soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Z. Öz sorumludur. Sayın savcının kafasının içine girme ve iddianameyi inceleme olanağımız olmadığına göre, gerçek amacını ve değerlendirmelerinin doğruluğunun ya da yanlışlığını bilemeyiz ve yorumlayamayız. GÜÇLÜ GÖSTERGELER Ancak soruşturmanın, sorgulanan kişiler ve toplumun önemli bir bölümü üzerindeki olumsuz görünümleri, yansızlık değerlendirilmesi için yeterlidir (nesnel yansızlık). Çünkü; demokratik bir toplumda, önemli olan, yargının her işlem ve kararında bireyler ve topluma verdiği güvendir. Bu nedenle; adaletin yerine getirilmesi yeterli değildir; yerine getiNot:Bu çalışma iddianamenin mahkemece inrildiğinin de görülmesi gerekir. Ayrıca yazar Can celenmesinin açıklanmasından önce yapılmıştır. Dündar (1) ve emekli albay Erdal Sarızeybek’in (2) 1) Savcının odasında 2.5 saat Milliyet 05.07,2008 yaptığı açıklamalar, sayın savcının, mesleki kişiliği 2) Görsel ve yazılı basından ve yeteneğinin böyle bir soruşturmayı yürütmeye yeterli olmadığının güçlü göstergesidir. Bu nedenle savcının görevini sürdürmesi kendisini de yargıyı da yıpratacaktır. Kendisine bu görevi veren Hakimler Ve Savcılar Kurulunca görevden alınmalıdır. Tersi durumda; yol ve yöntemine aykırı kendince soruşturma yapan özensiz bir yargıç tipi oluşmasına prim verilmiş olur. Belçika’da yaşanan bir olay, çarpıcı bir örnektir: Yetenekli ve saygın kişiliği tartışmasız savcı, küçük çocukların cinsel taciz ve öldürülmesi olayının soruşturmasını aydınlatır ve suçlu hakkında ceza davası açar. Belçika toplumunu sarsan olayın aydınlatılmasındaki başarısı üzerine: Mağdurların kurduğu dernek, bir çay partisinde, gönül borcu duygularıyla savcıya bir dolma kalem armağan eder. Ancak; Federal Mahkeme, yansızlık görünümünü yitirdiği gerekçesiyle savcıyı görevden alır. Belçika toplumunda, ilk kez yüz bin kişi, “savcımızı geri verin” söylemiyle karşı gösteri yapmasına karşın karar değiştirilmez. Genelde ağaçlara bakmaktan ormanı göremeyen bir toplum olduğumuz yadsınamaz. Ergenekon olayının soruşturmasının ortaya koyduğu olumsuzlukları küçümsemiyorum. Ancak hak aramanın kapısında on binler ya da yüz binler de “doğru ve güvenli yargılanamama” kuşkusu içindeler. Ergenekon olayının kendine üzgü özellikleri vardır. Ancak onları yaratan da sağlıklı bir yargı düzenimizin olmamasıdır. Dinlemeseler bile keman çalan kemancı gibi otuz yıldır söylüyorum: Bağımsız yargı (Kurucu unsurları; bilgi, kültür, yargı töresi, yargıç güvenceleri ve ağırlaştırılmış sorumluluk) olmadan “doğru ve güvenli yargılama” sürekli gizil tehlike altındadır. Bu nedenle ergenekon soruşturması, hak arayanların sorunu olarak da değerlendirilmesi gerekir. Galen’in eserleri Çincede Galen (129199). Bergama’da doğan antik yunanlı hekim Galen, deneysel fizyolojinin kurucusu sayılmaktadır. Galen’in en önemli keşiflerinden birisi, atardamarların daha önceden sanıldığı gibi hava değil, kan taşıdığını göstermesi olmuştur. Galen kanın vücutta dolaştığını saptayamamış ve karaciğerin merkezi bir rol oynadığı bir kalpdamar sistemi önermiştir. Roma’da saray doktorluğu da yapan Galen, diseksiyona büyük önem vermiş ve halka açık anatomi ve diseksiyon dersleri düzenlemiştir. Galen’in kuramsal ve uygulamalı tıp alanındaki etkisi ortaçağda ve Rönesans dönemi boyunca tıp dünyasına egemen olmuştur. Arap hekimlerinden Huneyn bin İshak (809873), Galen’in eserlerinin önemli bir bölümünü arapçaya çevirmiştir. Ortaçağ İslam dünyasının ünlü bibliyografı Bağdat’lı İbn elNedim, Fihrist adlı ünlü eserinde, büyük hekim ve kimyacı Muhammed İbn Zekeriya elRazi (850925) ile ilgili bir olaydan söz etmektedir. Çinli ve müslüman bilim insanları arasındaki ilişkiler bakımından ilginç olan bu olayı İbn elNedim eserinde şu şekilde anlatmaktadır: Osman Bahadır “ElRazi şunları söyledi. ‘Bir Çinli bilim adamı evime geldi ve sonra şehirde (muhtemelen Bağdat) yaklaşık bir yıl kaldı. Beş ay içinde arapça konuşmayı ve yazmayı öğrendi. Hatta konuşmada belagat ve yazmada da kaligrafi düzeyine ulaşmıştı. Ülkesine dönmeye karar verdiğinde, gitmesine bir ay ya da ona yakın bir süre kaldığında bana dedi ki: “Ben ayrılıyorum. Fakat gitmeden önce birisi bana Galen’in 16 kitabını dikte ettirirse çok memnun olacağım.” Bu sözlerine karşılık ona “onun bir küçük parçasından fazlasını bile kopya etmek için yeterli zaman yok” dediğimde, “sizden ben gidinceye kadarki zamanınızı bana vermenizi rica ediyorum, CBT 1114/ 16 1 Ağustos 2008 mümkün olduğunca hızlı bir şekilde dikte edeceğim” dedi, “Göreceksiniz ki, sizin konuşmanızdan daha hızlı olarak yazacağım”. Bunun üzerine öğrencilerimden biriyle birlikte Galen’i ona yapabildiğimiz ölçüde hızla okuduk, fakat o bizden daha hızlı olarak yazdı. Onun söylediklerimizi doğru olarak yazdığına inanmıyorduk. Ta ki, metinleri karşılaştırıp da baştan sona tamamen doğru yazdığını görünceye kadar. Bunu nasıl başardığını sorduğumda bana şunları söyledi: “Bizim ülkemizde bir kısa yazma metodu vardır. Sizin şimdi gördüğünüz şey budur. Çok hızlı yazmak istediğimiz zaman bu tarzı kullanırız ve daha sonra onu tekrar istediğimiz karaktere çeviririz.” Fakat sözlerinin sonunda, hızlı biçimde öğrenen zeki bir adamın bu yazma metodunu, 20 yaşının altında başaramayacağını ekledi.” İbn elNedim’in anlattığı bu çok ilginç örnekte, ismi bilinmeyen bu Çinli bilimci, geçici yazma (tshaoshu) olarak bilinen bir yazı tekniğini kullanıyordu. Fakat burada asıl önemli olan öykünün kendisidir. Çünkü ona güvenerek Galen’in eserlerinin Çince’de en azından bir çevirisinin bulunduğunu varsayabiliriz. Kaynak: Joseph Needham, Science and Civilisation in China, with the research assistance of Wang Ling, Volume I, Introductory Orientations, Cambridge at the university press, 1961.