27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam ainam@metu.edu.tr İnsan kendisini araştırmaya yönlendiren kaygılarını kaybetmiştir, bu yüzden insana yalnızca kontrol etme, denetleme tutkusu kalmıştır. Teknoloji Bilim Bağı Üstüne? Aylık gökbilim takvimi: Ağustos ayı boyunca Ay’ın evreleri resimde verildi (pembe renkte olanlar). Yeniay–ilk ve son dördün–dolunay evrelere tam ulaşma saatleri de belirtildi. Gece gökyüzü parlaklığı bu evrelerden kestirilebilir ve uygun gözlem geceleri seçilebilir… Resimde ayrıca, Ay’dan yardımlanarak gökyüzünü daha iyi tanıyabilmek için çeşitli Ay’lı gökyüzü sanal çizimleri ve saatleri de verildi; gerçekleri ile karşılaştırılabilir... Çizimlerde baskı kolaylığından uzay beyaz, siyahlar yıldız ve renkli olanlar da Ay ve gezegenlerdir... 31’lik seri film kareleri gibi bir aya toplu bakış ile yıldızların “duran”, gezegenlerin “yürüyen” ve Ay’ın da “koşan” olduklarını görmek olası... da aynı burçta) görülecek. Satürn ufuktan en fazla 15 derece yüksekte yer alacak. Gezegenin parlaklığı da sabit olup +0.8 kadir. Takvim resimde 2–3 ve 12–17 arası günlerde açık kahverengi renkte. Uranüs, ay boyunca Güneş’ten uzaklaşacağından görülme süresi de uzayacak. Gezegen akşam saatlerinden itibaren gece ve sabah Güneş doğuncaya kadar 8.5 saat süreliğine teleskop eşliğinde görülebilir. +5.7 kadir parlaklıklı sönük gezegen ufuktan en fazla 45 derece yüksekte bulunacak. Uranüs doğudan güneybatıya 125 derece kadar geniş bir aralıkta Kova (Aquarius) takım yıldızında (yıl sonuna kadar da aynı burçta) yer alacak. Takvim resimde 18–20 arası ve 30. günlerdeki açık mavi renkte. Gezegen ve bulunduğu burç gök atlasında belirtildi. Neptün, ay boyunca Güneş’e yaklaşacağından görülme süresi azalacak şekilde akşam saatlerinden itibaren gece ve sabah Güneş doğuncaya kadar 8 saat süreliğine teleskop eşliğinde izlenebilir. +7.8 kadir parlaklıklı oldukça sönük gezegen ufuktan en fazla 35 derece yüksekte güneydoğudan güneybatıya 115 derece kadar geniş bir aralıkta Oğlak (Capricornus) takım yıldızında (yıl sonuna kadar da aynı burçta) yer alacak. Takvim resimde 15–17 arası ve 30. günlerde mavi renkli. Gezegen ve bulunduğu burç gök atlasında var. Gezegenlerin görüleceği zamanlar: Akşam Merkür (16–31; batıda) Venüs (batıda) Mars (batıda) Jüpiter (güneyde) Satürn (batıda) Uranüs (batıda) Neptün (güneydoğuda) Gece Jüpiter (güneybatıda) Uranüs (güneyde) Neptün (güneyde) Sabah Uranüs (güneybatıda) Neptün (güneybatıda) Göktaşı yağmuru, Perse (Perseus) takım yıldızı civarından yağan Perseidler isimli göktaşı yağmuru 17 Temmuz–24 Ağustos tarihleri arasında görülebilir. En yüksek sayıya ise 13 Ağustos’ta ulaşır: saatte yaklaşık 100 kadar göktaşı görülebilir. Bilindiği gibi, yağmurlar dışında gece boyunca ancak 67 kadar göktaşı görülebilmekte. Perseidlerin hızları saniyede 59 kilometreye kadar ulaşır. Bu göktaşı yağmurunu izlemek isteyen okuyucular, özellikle 12 Ağustos gece yarısından itibaren sabah saatlerine kadar kuzeydoğu yönünde ve ufuktan yaklaşık 20 derece yüksekteki Perse takım yıldızı bölgesine bakabilirler. Perseidler ve diğer göktaşı yağmurları ve gözlemleri hakkında ayrıntılı bilgi Uluslararası Göktaşı Kuruluşu’nun www.imo.net adresinden öğrenilebilir. Gökbilim(ci)den Türkçemize katkı: Sosyal olaylarda bir çözüm önerisi olabilir düşüncesi ile biriki sözü paylaşalım: “Bir şey doğalsa/doğadansa kabulümdür” (kayıtlandırma tarihi 15.9.2004). Bir ikincisi: “Uzayla/doğayla uğraşıp ta doğallıktan uzak olmak çelişmez mi?” (merhum sevgili Z.Müyesseroğlu’na taziye yazarken, Eylül 2006). “Bir elime Güneş’i diğer elime Ay’ı verseler...” türündeki doğal gerçekliği olan özlü söylemlerin gerçekleneceği bu ay ki tarihleri: 18 Ağustos Pazartesi sabahı saat 07:00; 19’u Salı sabahı saat 07:35; 20’si Çarşamba sabahı saat 08:10 Meraklı okuyucularımız uzay içerikli benzer deyişleri iletirlerse onları da tarihlendirelim... Bu yazıda kaynakça olarak kısmen “The Astronomical Almanac 2008”den ve güncel gökbilim haberleri için de tüm Türk gökbilimcilerimizin ortak ileti haber kanalından yararlanıldı. Teleskoplu gözlemler dileğiyle... CBT 1115/ 11 1 Ağustos 2008 Teknoloji tarihine bakıldığı zaman teknoloji ve bilimin büyük ölçüde birbirlerinden bağımsız geliştiklerini görüyoruz. Tarih boyunca zenaat yapan ustalar, zanaatkârlar bilim yapanlardan ayrı düşmüş. Gerçi, bilim adamları gerektiğinde, teknik bilgi ve beceri gerektiren işlerini kendi başlarına da gerçekleştirdikleri olmuş. Diyelim ki rasathanede birtakım teknik aletler kullanacaksa onları ustalara yaptırıyor. Ya da kendisi zaman zaman iş başa düştüğünde kendi aygıtını üretebiliyor. Örneğin simyacıların bir bölümü kendi küplerini kendileri yapıyorlardı. Yine de genelleyerek konuştuğumuzda, baştan beri bilim ve teknoloji uzun süre ayrı ayrı çalışmışlardır. Köprü yapan ustayla köprünün teorisini yaptığını söylediğimiz bilim adamı farklı alanların insanları olarak kalmışlardır. Batı kültürünün köklerine inmeye çalıştığımızda bilim ve teknolojinin köklerinin ayrı olduğunu görürüz. Aristotelesgil bakışta birisi poiêsis’tir öbürü theoria’dır. İki ayrı bilme biçimidirler; gerçekliğe iki ayrı bakış biçiminden ortaya çıkmışlardır. Oysa şimdilerde bilim, bilme eylemi, üretme eylemiyle ve pazarlama eylemiyle birleştiği için, theoria ile üretme işi (energia) çok yakınlaşmıştır. O anlamda Aristotelian bir theoria elimizden kaçmıştır. Teori yapmak için teori yapan insanlar sayıca epeyce azalmıştır. Demek ki Batı düşüncesinin, Batı kültürünün gelişimi içerisinde poiêsis ile theoria kucaklaşmasını sıkı biçimde görüyoruz. Bunlar iç içe girmiştir artık.. Elbette, praksis’in de, Eski Yunanca’daki yaygın anlamıyla, politik eylemin, bu eylem bilgisinin de Batı kültüründe yeri olmuş, iktidarı arzulama anlamında Hobbes’dan bu yana Batılının hayata bakışını etkilemiş, siyasi, ekonomik, askeri alanlarda yaşam savaşında Avrupalı zihniyetin çekirdeğini oluşturmuştur. Bilgi, bu üç temel kavram, theoria, poiêsis, praksis, odağında giderek bir üretim, bir poiêsis haline gelmiştir. Bilgi bir üretilecek ürün, bilgi üretimi bir mühendislik alanı içine girmiştir. Bilgi mühendisliği diye bir çalışma, araştırma, üretim alanı ortaya çıkmıştır. Bilginin teknoloji ile bu kadar sıkı etkileşimi ne anlama gelebilir? İkisi arasındaki yoğun etkileşim, ikisinin de çok hızlı bir biçimde, tüketime hazır bir duruma gelerek, değişimine, dönüşümüne yol açıyor. Belki de Heidegger yanılıyordu, Dasein’ı çok ayrı bir yerde görürken.. Örneğin, Heidegger Descartes’ı eleştirirken Descartes’ın dünyaya bilen (res cogitans) ve bilinen (res extans) olarak baktığını söyler.. Heidegger düşünme serüveninin bir aşamasında, şöyle bir savın ardına düşer: Diğer varlıklarla (Seiende) bir arada, ortaklaşa yaşadığımız bu dünyada, insan (Dasein) çok ayrıcalıklı bir konumdadır. Dünyadaki nesneler ontik nesnelerdir, ama insanın kendisi ontik değildir, ontolojiktir. Dolayısıyla nesnelere belki bir şekilde bakabilir ama kendine nesne gibi bakamaz. Çünkü, bu dünyanın içinde farklı konumda olan bir varlıktır o... Korkarım bu özellik artık insanın elinden gitti. Hayatla bilgi arasında Heidegger çok büyük bir farklılık görüyordu. Dasein yaşar ama bilmez. Bilgi sözcüğü Heidegger’de can alıcı bir önem taşıyacak biçimde geçmez. Yaşamak bilmektir zaten. Yaşıyorsan bir biçimde hayatın sürüyorsa, anlıyorsan, yorumluyorsan her şeyi kavrıyorsun demektir. Dasein’ın yaşayışı böyledir. Ayrıca bilgi diye bir şeyi ortaya koymanın anlamı yoktur. Oysa şimdi bunların hepsi birbirine karıştı. Eskiden bilimin konusu olduğunu söylediğimiz şeyler teknoloji ile birleşti. Dolayısıyla insanın artık dünyada ayrıcalıklı bir yeri görünmüyor. Gen mühendisliği ortaya çıktı, kendi genine müdahale edebiliyor, vücut organlarını değiştirebiliyor. Bilgisini devamlı olarak dünyayı değiştirmek, dünyayı denetlemek, dünyaya müdahale etmek için kullanıyor. Teknoloji o anlamda her şeye karışıyor. Dolayısıyla İnsan kendini ve dünyayı karıştırmakla meşguldür. Bu iki anlamda anlaşılabilir: hem karmakarışık ediyor anlamında hem de karıştırmak (confusion) anlamında anlaşılabilir. Böylece her şeyi daha karmaşık hâle getiriyor. İnsanı şaşkın(perplexed) bir duruma sokuyor. Doğrusu, Aristoteles’in anladığı anlamda insan şaşırmadığı için şaşkın oluyor. Çünkü şaşırsaydı felsefe yapardı. İnsan kendisini araştırmaya yönlendiren kaygılarını kaybetmiştir, bu yüzden insanda yalnızca kontrol etme, denetleme tutkusu kalmıştır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle