23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kültür Coşkusuz okumuşlar ‘Ne olacak bu ülkenin hali?’ sorusu aktif bir tavırla yanıtlanmazsa Ernest Racine’den, Gustav E. von Grünebaum’a, Bernard Lewis’e ve Olivier Roy’a kadar bütün ünlü İslamist’lerin ve bütün dünya düşünürlerinin, İslam dünyasının geleceğine ilişkin öngörülerinin sömürge çağından daha kötü sonuçlarına yaklaşıyoruz, demektir. Doğan Kuban üyük bir cehalet okyanusu üzerinde kümelenmiş, küçük, izole gruplar halinde yaşayan gerçek Cumhuriyet seçkinleri var. Sayıları çok, coşkuları az, sessiz, kaygılı insanlar. Sorunları, ülkenin geleceği. Gerçi Türkiye’nin geleceğinden kuşkulu ve halinden şikayet etmeyen insan bulmak zor, ama yok da değil. II. Dünya Savaşı sonrasından arta kalmış, ve bütün işleri 192338 Türkiye’sini gagalamak olanlar var. Bunların kimi kendilerini postmodernist düşünce havarisi olarak da sunuyor. Sonra dolar piyasası izleyicileri ve topraktan altın çıkaran ticaret köstebekleri de var. Bunlar Ağustos böceği gibi saz çalıp, göbek atıyorlar. Bazen ciddi maskeler taktıkları da oluyor. Ne var ki pazara giden, pilav pişirmek isteyen kimse çalgı çalıp, göbek atmıyor Irak apaçık bir işarettir. Türkiye büyük bir ülOysa böyle bir sonuç ke. Genç nüfusu yaşamak Müslümanların inançlave dünyanın sunduğu her şeye sahip olmak istiyor. rına aykırıdır. Fakat bunu Halk cahil de olsa sömürkanıtlamak için yeni sögenlerin elinde ağlaşmak mürge heveslilerinin bezorunda değil. Acaba namuslu aydınlar, içinde lini kırmamız gerekiyor. bulundukları durumu biTürkiye’de gerçek aydınraz ayrıntılı sorgulasalar, ların uzun bir entelektüel türbanı at gözlüğü gibi savaşı var. Bu insani ve kullananları da düşünmek zorunda bırakabilir1.5 milyar Müslümanı köler mi? lelikten kurtarmak için, İslam dünyasındaki bir tür kutlu bir savaştır. umutsuz çalkalanma ve dünyanın şamar oğlanı olma 19. Yüzyılın ikinci yarısından bu yana sürüyor. Sürüp gelen tartışmaların doğasını ve bugün Amerika ve Avrupa politikasının sömürge dönemi politikası ile eşdeş içeriğini öğrensek, çözüm üretmek için umudumuz artabilir. B Borç almak için el açtığımız kurumlar bile bizim hükümet kadar Türkiye geleceğinden umutlu değiller. Para vermeyi onlar biliyorlar, para harcamayı bizim politikacılar biliyor, borçları da biz ödüyoruz. Dünya bilgi çağına girerken politik söylemin entelektüel içeriği, umut kıracak kadar ilkeldir. Türk ulusu bunu hak etmiyor. Fakat aydınların, içlerine gömülüp, boyuna şikâyet etmeleri ve kendi küçük patikalarında yürümeleri zamanı değil. Somut çözümler üretmeye çalışmak zorundalar. Kimileri buna değişik bir Kurtuluş Savaşı gibi de bakabilir. Biz İstanbul’un işgalini ve Yunanlıların Sakarya’ya geldiğini gördük. Onları okuyup üfleyerek de yüzeysel bir soru sorun. Yüzünüze şaşkınlıkla bakacaklardır. Kırsal kültürün idareciler katında ve halk katında niteliği aynıdır. Estetik düzeyi ise İstanbul’a serpiştirilen plastik lale kaplarında sergilenmektedir. Bu görüntüleri uygar ülkelerle karşılaştırırsanız utançtan yerin dibine girersiniz. Fakat bu korkunç lalelerle öğretimin ve politik söylemin seviyesi bileşik kaplardaki gibidir. Gazetelerin ön sayfalarından haftalık bir haber ve yorum derlemesi yapın. Onları yan yana dizdiğiniz zaman verecekleri mesaj kentlileşememiş kırsal kültürün portresidir. Halkın ve de gençlerin gelecek için bilinçlenmesinde en büyük engel TV tekelidir. TV halkın ayağına gitmiş bir kahve azmanıdır. Günde 5 saat TV seyrettikleri söylenen Türk halkının depolitize olması ve sadece ilkel bir kapitalizmin reklamları, entelektüel ve estetik içeriği minimumlarda olan bir kahve ve kafeşantan programı ile Çinlilerin ‘iyi hükümdar halkın kafasını boşaltır, midesini doldurur’ ilkesinin yarısına uygun geliyorsa da, karın doyurma konusunun sadaka ile gerçekleşmediği açıktır. Eski İstanbul kültüründe erkeklerin kahvede vakit geçirmesi aylak ve işe yaramaz olduklarını anlatmak için kullanılırdı. Bugünkü TV programları da toplumsal aylaklık, beyin yıkama, ve tüketici üretme üzerine kurulmuştur. Öğrencilerin kitap okumamasının da temel ne ÇARESİZLİĞİN BAŞLANGICI Türkiye’de Batı karşısında çaresizlik sorunu 1870’de İstanbul’a gelen Cemaleddin Afgani ile değil, ondan 150 yıl önce Damat İbrahim Paşa ile başlamıştır. Son çeyrek yüzyıllık Türkiye’ye bakarak hala bilinçli olduğumuzdan şüphelensek de, yakın tarihimiz bize cesaret verecek kadar taze. ‘Ne olacak halimiz?’ sorusu Atatürk’ün ölümüne kadar hiç sorulmamıştı. II. Dünya Savaşı ve ondan sonraki adı demokrasi olan dönemde ortaya çıktı ve giderek güçlendi. Kırsal kültürlülerin yönetiminde eğitimin, sağlığın çöküşü, dış borcumuzun gelirimizin yarısına çıkmış olması, dağları taşları saran eşitsizlik ve yolsuzluk ortamı gelecek için bir yanıt aramayı zorunlu bir ulusal görev haline getiriyor. Ulus kavramına karşı çıkan kimliği belirsiz kişiler dışında, Türk halkının yeni sömürgeciliğin kölesi olmak istemediğine inanabiliriz. Ülkenin temel sorunu, dünyanın koşar adım gittiği bilgi teknolojisi çağına, toplumun en cahil tabakası ile katılmak zorunda kalmaktır. Böyle bir olasılık yoktur. ğil, savaşarak defettik. Ulusumuz dindar olabilir. Fakat ağaçlara çaput bağlayarak ya da yağmur duasına çıkarak bilgi teknolojisine erişmeyeceğiz. Cahil halkı şaşkına çeviren kirletilmiş bilgi pazarını kapatmak için sesini çıkaran aydınlar gerekiyor. deni de budur. Gerçi TV evrensel bir sorundur. Fakat biz onu kendimize özgü bir aylaklar kahvesine döndürdük. ÖĞRENCİLERİN YÜZDE 10’U YETER Bütün bunlara karşın umutsuzluğa düşmemek zorundayız. Üniversitede her yüz öğrencide 10 öğrencinin merakı uyanık kalsa, bu birkaç yılda yüz binlerce aydınlık genç adam eder. Türkiye’nin namuslu aydınlarının ve hocalarının inancını yitirmemiş gençleri bilinçlendirmeleri aydınlık bir gelecek için en büyük garantidir. Bu tümce fazla nasihat kokuyor, ama içtenlikle söylenmiştir. Bir sürü tüketim propagandasına karşın dünyayı yönlendiren bilim ve teknoloji aydınlığı bir oranda en uydurma TV programlarına bile yansımaktadır. Başka bir deyişle bunları üretenler ne denli beyin yıkayıcı olsalar, tüketicilere dünyayı izletmek zorundalar. Fakat bir Anadolu kasabası ya da köyü imgesiyle bir New York ya da yeni Dubai imgesini yan yana koyduğunuz zaman, köylünün düşünsel gelişiminin nasıl olacağını kestirmek için yeteri kadar zaman geçmedi. Bu bağlamda gelecekten umutsuz olanlar kadar Dubai gökdeleni ve İKEA’yı şeriatla birlikte pazarlayanların da umutsuz olmak için BİLGİ TÜRKİYE’NİN TEMEL SORUNU Üniversite hocaları liselerden bilgisiz gelen, meraksız, hiç sorgu sormayan öğrencilerden şikayetçiler. Bu zavallılığın 1980 sonrasının Özalcı kültürel, ekonomik ve politik hastalıklarına bağlandığını, hatırlayıp vurgulamaları gerekir. Öğretimin düzeyi düşüyor. 100 öğrenciden bir kişinin türban giymesini sağlamak için Türk yüksek eğitimini harcayan bir hükümet var. Japonya’daki kitap okuma oranı Türkiye’nin 250 katı, ABD’de 120 katı. Lise ve üniversite öğrencilerinin içinde kitap okuyan yok. Şayet hocaları öğrencilere bir kitap verirlerse, ilk soru ‘bunun kaç sayfasını okuyacağım?’ oluyor. Sokakta birine küçük bir coğrafya bilgisi sorun. Bir üniversite profesörüne bir hafta içinde baktığı üç kitap ve makale sorun, bir milletvekiline seyrettiği bir tiyatro sorun. ‘Kültürlüyüm’ diyen birine çağdaş dünyaya ilişkin CBT 1105/ 8 23 Mayıs 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle