26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SON ARAŞTIRMALAR JÜPİTER’İN HALKA SİSTEMİ MaxPlanck Güneş Sistemi Araştırmaları Enstitüsü, MaxPlanck Çekirdek Fiziği Enstitüsü ve Maryland Üniversitesi bilim insanları Jüpiter’in de tıpkı Satürn gibi bir halkaya sahip olduğunu buldular. Jüpiter gezegeni ayrıca sanılandan çok daha büyükmüş. Toz partiküllerinden oluşan halka sisteminin çapı 640.000 kilometreden bile büyük diyor Alman araştırmacı Harald Krüger ve Amerikalı meslektaşı Douglas Hamilton Nature dergisinde. Bilim insanları Jüpiter’in etrafında dönen parçacıkları ilk kez doğrudan doğruya ölçmeyi başardılar. Partiküllerin büyüklüğü yalnızca milimetrenin binde biri kadar. DOĞMAMIŞ BEBEĞİN HÜCRELERİ MEME KANSERİNİ ÖNLÜYOR Hamilelik sırasında bebeğin hücreleri plasenta üzerinden annenin bedenine geçtikten sonra burada yıllarca yaşamaya devam eder. Anlaşıldığı üzere bu hücrelerin varlığı anneleri meme kanserinden korumakta. Sonuç, doksan dokuz anneyi inceleyen Vijayakrishna K. Gradi’ye ait. Bu kadınların bir kısmında meme kanseri bulunuyordu. Bilim insanları bebeğe ait hücrelerin bu kadınlarda ender olarak görüldüğünü söylüyorlar. Kanserli kadınların yalnızca %26’sında bebek hücreleri saptanırken, sağlıklı annelerin %56’sında tespit edilmiş, ayrıca hücre sayısı da daha yüksek. Bu bağlantının varlığı ikinci bir araştırmayla kanıtlanmış. Meme kanseri taşıyan kadınların bağışıklık sistemini uyarmak için verilen aşı maddesinin ardından, kadınlarda yabancı hücre saptanmış. Oysa aşıdan önce hiçbir kadında bu hücrelere rastlanmamıştı. Bu da aşının cenin hücrelerini hareketlendirdiği ya da çoğalttığı nı göstermekte diyor Gradi, New Scientist dergisinde. Sonuçlar, daha fazla katılımcıyla gerçekleştirilecek yeni araştırmalarla ayrıntılı olarak kontrol edilecek. GAGALI MEMELİNİN KALITIMI ÇÖZÜLDÜ Biraz memeli, biraz kuş ve biraz sürüngen: Uluslararası bir araştırma ekibi gagalı memelinin kalıtımıyla, en tuhaf memelinin yapı planını çözmeyi başardı. Çok iyi koku alabilen gagalı memeli, elektrik sensörleriyle yön bulabilme yetisini de sahip. Ayrıca yumurtlayabildiği gibi meme ucu olmadan yavrularını sütle besleyebiliyor. Araştırma sırasında çeşitli hayvan sınıflarının ender karışımının genlerden okunabildiği görülmüş. Araştırmayla ilgili sonuçları Nature dergisinde yayımlayan bilim insanları böylece memelilerin evrimindeki önemli bir boşluğu doldurmuş oldular. Monotremlerin küçük bir sınıfına dahil olan gagalı memeli (Ornithorhynchus anatinus), yavrularını sütle beslediği ve kürklü olduğu için memeli olarak sınıflandırılmakta. Fakat öte yandan kuş ve sürüngen özellikleri taşıdığı gibi eşsiz özelliklere de sahip. Mesela gagası karmaşık elektro sensör sistemine sahip ve bu sayede suyun altında, gözleri, kulakları ve burun delikleri kapalı olduğu zaman bile yönünü bulabiliyor. Gagalı memelide eşsiz olan, iki çok farklı sınıfın özelliklerini korumuş olması. Oysa daha sonraki memeliler sürüngenlerin bazı özelliklerini yitirmişlerdir diye açıklıyor projeyi yöneten genetik profesörü Wes Warren. Yaklaşık olarak 166 milyon yıl önce ilkel memelilerin atala Araştırmacılar 19952003 yılları arasında Jüpiter sisteminde uçan “Galileo” uzay sondasının verilerini değerlendirmişler. Son araştırmalarla anlaşıldığı üzere Jüpiter’in etrafındaki yörüngelerde dönen parçacıklar için, gezegenin gölgesi sanılandan çok daha büyük bir rol oynamakta. Jüpiter’in gündüz tarafındaki toz partikülleri güneş ışınıyla pozitif yüklenirken, gece tarafındaki partiküller negatif yüklü. Bu karşılıklı etki sayesinde parçacıkların hareketleri düzenli olarak belirlenmekte. Sonuçlar Jüpiter sisteminin anlaşılması için büyük bir önem taşımakta. Fakat elektrik yüklü toz tanecikleri gezegenlerin doğuşunda da önemli rol oynadıkları için Jüpiter halkaları adeta bir laboratuvar diyor araştırmacılar. çiçeği Meksika yerlilerinde süs bitkisiydi. Orta Amerika birçok bitkinin ana vatanı olarak bilinmekte. Mesela kabakgiller bu bölgede yaklaşık olarak 10.000 yıl önce kültüre alınmıştır. Ayrıca mısır, fasulye ve acı biber de binlerce yıl önce burada ekilmeye başlanmıştır. Ancak ayçiçeğinin Meksika’da o kadar eski bir tarihte yetiştirildiği bilinmiyordu. Araştırmacılar çeşitli Kızılderili kabilesindeki ayçiçeği isimlerini inceleyince Kolomb öncesi döneme ait bağlantılar saptamışlar. Ayrıca büyük ayçekirdeklerinin varlığı bitkinin kültüre alındığını göstermekte. Diğer araştırmacılar moleküler genetik analizlerin de yardımıyla, ayçiçeğinin ilk olarak Kuzey Amerika’da kültüre alındığı sonucuna varmışlardı. Fakat Lentz ve arkadaşları bu çalışmaları, Meksika’daki türlerin incelenmemesi nedeniyle yetersiz bulmuşlardı. Ayçiçeğinin kültüre alınması Kuzey ve Orta Amerika’da farklı şekilde gelişmiştir. Kuzey Amerikan yerlileri ayçiçeğinden yağ üretirlerken, Orta Amerika’da çok çeşitli yağ bitkileri bulunduğu için Orta Amerika’da ayçiçeği tören ve süs bitkisi olarak kullanılmıştır diyor Lentz. Gen araştırmaları SEKİZİNCİ KROMOZOMDAKİ GENETİK MUTASYONLAR, ZİHİNSEL MUTASYONA YOL AÇABİLİYOR Kalıtsal zihinsel bozukluklar bugüne kadar daha çok X kromozomu üzerindeki genetik varyasyonlara bağlanıyordu. Fakat bilim insanları şimdi 8.kromozom üzerinde aynı sonuca neden olan genetik bozukluk saptadılar. Araştırmacılar bugüne kadar zihinsel bozukluğa yol açabilen seksen gen saptamışlardı X kromozomu üzerinde. Fakat tahminlere göre hastalıkların sadece yüzde 10’u X kromozomu üzerindeki değişikliğe bağlanabilmekte. Bilim insanları beyne zarar verecek genetik bozuklukların eşey kromozomlardan çok otozomlarda bulunduğunu tahmin ediyorlar. Fakat bu tür kalıtsal zihinsel bozukluklar bugüne kadar çok az incelenmiştir. Bunlar özellikle annebabaları akraba olan ailelerde görülmekte. Bu tür hastalıkların incelenebilmesi için, çok çocuklu ve birden fazla hasta çocuğa sahip ailelere ihtiyaç duyulmakta. Bu tür aile yapıları endüstri ülkelerinde çok ender olduğu için de otozomlarla geçen ve mutasyon sonucu zihinsel bozukluklara yol açabilen sadece dört gen biliniyordu bugüne kadar. MaxPlanck Moleküler İnsan Genetiği Enstitüsü ve Tahran Üniversitesi Genetik Araştırmaları Merkezi bilim insanları beş yıldır annebabaları akraba olan büyük aileleri inceliyorlar. Bu ailelerden birinde şimdi TUSC3 genini neredeyse tamamen işlevsiz hale getiren bir mutasyon saptayan araştırmacılar, TUSC3 genindeki değişimin gerçekten de zihinsel bozukluktan sorumlu olduğunu düşünüyorlar. Bu tez diğer bir ailedeki hastada aynı bozukluğu ve söz konusu gende mutasyon tespit eden Fransız bilim insanlarının sonuçlarıyla desteklenmekte. Bununla birlikte TUSC3 geninin bedendeki işlevi tam olarak bilinmiyor. Tahminlere göre TUSC3 ve bu gen tarafından kodlanan protein, Proteinphosphatase 1 olarak bilinen ve öğrenme ve bellek yetilerinde önemli bir rol oynayan enzimi etkilemekte. Araştırmacılar bu yüzden enzim üzerindeki etkinin zihinsel bozukluğa yol açabileceğini düşünüyorlar. AYÇİÇEĞİNİN ANAVATANI NERESİ? Arkeolojik ve dilbilimsel verileri değerlendiren Meksikalı ve Amerikalı bilim insanları, Meksikalı yerlilerin en az 4.500 yıl önce ayçiçeği ekmeye başladıklarını saptadılar. Cincinnati Üniversitesi’nde David Lentz ile çalışan araştırmacıların sonucu, ayçiçeği bitkisinin ilk olarak Kuzey Amerika’nın doğusunda kültüre alındığına dayanan tezi geçersiz kılmakta. Bilim insanlarının düşüncesine göre ayçiçeği üretimi iki bölgede birbirinden bağımsız olarak gelişmiş. Ayçiçeği kültüre alındıktan sonra farklı amaçlarda kullanılmış. Kuzey Amerikan yerlileri ayçiçeği bitkisinden besin kaynağı olarak yararlanırken, ay CBT 1105/ 4 23 Mayıs 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle