27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜLDEN BİLİME Toplumsal Hiyerarşiye Odaklı Bir Beyin “Sınıfların olmadığı bir toplum” düşleyenler geçenlerde yayınlanan bir beyintarama araştırmasının sonuçları karşısında düşkırıklığına uğrayabilirler. Araştırma sonuçları hiyerarşik bilincin görünürde beynin derinliklerine kazınmış olduğunu, hatta bu bilincin sosyal konumla ilgili bir kaygı durumunda beynin belli bölgelerini devinime geçirecek kadar köklü olduğunu ortaya koyuyor. Araştırmada Bethesda Ruh Sağlığı Enstitüsü sinirbilim uzmanlarından Caroline Zink önderliğindeki bir ekip önce “sabit bir hiyerarşi” oluşturdu. 24 erişkin denekten mavi bir çember yeşile döndüğü anda hemen bir düğmeye basmaları istendi. Denekler, görünürde bu görevi yerine getirme becerilerine göre, iki başka oyuncuyu da (gerçekte var olmayan) içeren bir hiyerarşik düzende belli konumlara yerleştirildiler. Araştırmanın bu bölümünde söz konusu konum deneklerin başarısı ne olursa olsun hep aynı kalarak, sabit hiyerarşi düzeni sağlandı. Denekler öteki oyuncularla yarışma içinde olmamakla birlikte, konumları düşsel oyun arkadaşlarının konumlarını belirten yıldızlı fotoğrafları sürekli gösterilmek suretiyle kendilerine anımsatıldı. Daha sonra denekler benzer bir başka deneyden geçirildiler. Ancak bu kez kişinin konumu onun sözde gösterdiği başarıya göre değişmekteydi. Bu durum değişken bir hiyerarşi ortamı sağladı. Her iki deneyde de deneklere “doğru” düğmeye bastıklarında parasal ödüller verildi. Böylelikle araştırmacılar parasal ödülün beyinde yarattığı etkilerle toplumsal konumun değişmesi ya da tehlikeye düşmesi durumunda yaşanan etkileri ayırt edebildiler. Hiyerarşik düzenin türü ne olursa olsun, deneklerin beyinleri bu hiyerarşinin içindeki konumlarından etkilenmekteydi. “Üstün” konumdaki bir oyuncunun yalnızca fotoğrafını görmek bile beynin kişilerle ilgili yargılardan sorumlu bölgesi olan ön lobunu devinime geçirmeye yetiyordu. Bu etki değişken hiyerarşi düzeninde çok daha belirgin bir biçimde kendini belli ediyor, duyguların işlenmesi ve toplumsal kaygı ile ilintili bölgeler devreye giriyordu. Londra University College bulaşıcı hastalıklar uzmanı Michael Marmot,”Araştırma insan beyninin hiyerarşik konuma son derece duyarlı olduğunu kanıtlıyor. Hiyerarşi sabit ise, görünüşe bakılırsa, bizden daha alt konumda olanları görmezden gelip üstümüzdekilere odaklanıyoruz. Hiyerarşinin değişken olması ve konumumuzun tehlikeye düşmesi durumunda ise, beynin duygularla ilintili bölgeleri devinime geçiyor,” diyor. Araştırmacılar elde edilen bu bulguların beynin toplumsal konum karşısındaki tepkilerinin sağlığı nasıl etkilediğine de ışık tutabileceğine inanıyorlar. Marmot önderliğinde Britanyalı kamu görevlileri üzerinde yapılan bir araştırma düşük konumlu işlerde çalışanların sağlık duTayfun Akgül rumlarının üst düzey işlerde çalışanlara kıyasla daha kötü olduğunu ortaya koyuyor. Zink ve arkadaşları beyindeki bu sistemin şizofreni gibi toplumsal işlevi etkileyen bir hastalığı olan bireylerde nasıl işlediğini anlamak amacıyla benzer deneyler uygulamayı tasarlıyorlar. Rita Urgan, Science NowScienceNow, Ahmet İnam Mandığ Kahvesinde Hayrola hocam! Siz buralara gelir miydiniz? Bir arkadaşımı bekliyorum! Sen ne arıyorsun burada? Buranın sahibiyim hocam! Sayenizde bir kafem oldu! Sayemde mi? Elbette! Sizin yüksek lisans programınızda öğrenciydim. Matematik mezunuyum hatırlarsanız… Aklıma koymuştum, felsefeci olacaktım. Neden olmadın peki? Ne çabuk unutuyorsunuz hocam! Ben bir ders yüzünden programdan atıldım. Beni mantık dersinden bıraktınız! Neden kaldım demiyorsun? Yok hocam, ben matematikçiyim, hem de iyi bir öğrenciydim, sizin o tuhaf mantık dersinden, hadi dediğiniz olsun, “kalıverdim” nedense. Peki, dersi nasıl verebiliyorum, sence? Çok mu zorluyorum kendimi? Hiç mi yakışmıyor, bana mantık? Yakışmıyor be hocam! Derste, iyiydiniz. Çok zor sorular soruyordunuz ama! Ben hemen “görüyordum” yanıtı ama onu mantık diline aktarıp, kanıtlamada zorlanıyordum! Uzun uzun işlemler soruyordunuz! Sen de mi Brutus? Bir de matematikçi olacaksın! Bulaşık yıkamadan aşçı olmaya mı kalkıyorsun? İşçilik şart, tüm ilişkimizde bilgiyle! Peki siz, yazılarınızı şişirmiyor musunuz? Nerede işçiliğiniz? Konuyu değiştirme! Dersteki kanıtlarımı şişirdim mi? İnce ince, uzun uzun kanıtların ağırlığını birlikte taşımadık mı? Çok tuhaf hocam! Gücenmeyin ama sizde garip bir şizofreni var, galiba! Nietzsche, diyorsunuz! Mantıkla uğraşıyorsunuz! Edebiyatla ilginiz var! Paramparça bir insansınız! Burası senin, benim “sayemde” açtığını söylüyorsun, bana bir orta şekerli kahve söyle, önce! Sonra, parçalarımın sayıları artabilir! Sizi kırdımsa özür dilerim! Hep merak eder dururum, mantıkla, onun sert, katı kurallarıyla yaşamın, gerçekliğin karmaşası, derinliği nasıl bağdaşabilir diye. Bağdaştığını kim söyledi? Mantık, zaman ve mekânın olmadığı bir “yerde”! Olup bitenin anlaşılmasında bir “ideal” model! Belirsizliklerin aydınlık, kesinlik olduğu! “İçerikten” arındırılmış “biçimler” alanı! Bu alanda ne buluyorsunuz hocam? Özel bir dil, yaşamın zenginliği ile hiçbir ilgisi yok! Var! Bir hızardır mantık, biçimler arası ilişkilerin deneyimi öğreticidir, bileyler insanın kavrama gücünü. Bir “hızardır” diyorum, budar insanın gereksiz çıkıntılarını! Büyük düşünürlerin Sartre, Kierkegaard, Nietzsche dâhil, sıkı mantıkçılar olduğunu düşünürüm, Derrida’nın da! Nasıl bir mantık bu? Anlayamadım! Kavramları arasındaki bağın dokunuşunda, bir bütünlük kaygısı vardır! Bölük pörçük görünen çalışmalarında bile! Nasıl bir mantık bu? Şiirde, aforizmalarda da mantık var mı? Var elbet! Elbette bu, elimizdeki “hazır” mantıklarla betimlenebilecek “mantık” değil! Mantık, varlığa yakışan, onu kendini gösterdiği biçimde dile getiren mantık olacaksa, varlıktan, gerçeklikten “öğrenmelidir”! Öğrenerek kendini geliştirmeli, yenilemelidir! Olup biteni bilimde belli matematiksel modellerle anlıyoruz. O modellerin dayandığı “mantık” “mantıklar” ortaya çıkarılabilir. İnsan belli bir “çerçeve” ile algılar dünyayı! Bu çerçevenin kurgusunu oluşturan parçalar arasında belli bir biçimsel ilişki bulunabilir. Bu ilişki gerçekliği bize “olduğu gibi” veremez hiçbir zaman. Eksik ve özürlüdür. Biz gerçekliği böyle eksik ve özürlü çerçeve ile anlamaya çalışırız. Çerçeve gerçekliği, gerçeklik çerçeveyi etkiler. Bundan dolayı gerçeklikten (biraz önce “varlık” sözünü de kullandım!) Öğrendikçe çerçevemizi yenilememiz, dolayısıyla mantığımızı dönüştürmemiz gerekiyor! Yenilenen çerçeve ile bakınca, gördüğümüz gerçeklik değişecek, o değiştikçe çerçevemiz değişecek! Elbette bu değişendeki değişmeyeni arayacak, sorgulayacağız sürekli olarak! Ben mantığı değişmez bilirdim! Her mantık sistemi kendisi olarak kalacak elbette! Ama yeni yeni sistemler gelecek, dolayısıyla mantık, mantıklar içeren bir yapı taşıyacak! Bu mantıklar arasında benzerlikler, yakınlıklar, değişmezler elbette olacak! İstersen şaka olsun diye bu esnek mantık anlayışına “mandığ” diyelim! Anlamadım! Bu arada kahveniz hazır buyrun! Teşekkür ederim! Yumuşattım “mantık” sözcüğünü! Mantıkçı Batı dillerindeki yumuşatmayla “lojisyen” olacak, böylece! Derslerinizde hiç yumuşatamıyorsunuz ama! “Mandığ”, biçimsel yapıları sıkı dokunmuş, tutarlılıkları, tamam (complete) olup olmayışları üzerinde çalışılmış, “mandığlar”dan oluşacak! “Mandığ”ın mantıktan temel farkı, daha esnek, değişime hazır, insan düşünmesini olabildiğince nasıl işliyorsa öyle yansıtan “mandığ” oluşundan ileri geliyor! Keşke bunu derste de anlatsaydınız! Başarılı olurdum o zaman! Bu kahveyi açamazdın, ben de bu kahveyi içemezdim. Sana önerim: Kahvenin adını değiştirip “Mandığ” kahvesi” koy! Güzel! Hemen değiştireceğim! CBT 1105/11 23 Mayıs 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle