23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Fosil insan türlerinden biri: Australopithecus’lar İlk saptanış ve dolayısıyla da adlandırılışları 80 yılı aşkın bir süre öncesine, XX. yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarına kadar geri giden ve o dönemde insanın evrimsel aşamaları konusundaki geçerli bilgilerin bugünkü düzeyde olmaması nedeniyle de sözcük olarak “Güney Maymunu” anlamına gelen Australopithecus’lar ilk defa zaman bakımından jeolojik dönemlerden Pliosen sonlarında ortaya çıkan ve bir sonraki dönem olan Pleistosen’de de bir süre yaşamaya devam eden, mekânsal anlamda ise yalnızca Afrika kıtasına özgü fosil bir hominid türünü oluşturur. Güven Arsebük, garsebuk@superonline.com ünümüzde Australopithecus’lar (tek tek de olsa bedenlerinin değişik parçalarına ait) binlerce kemik parçası ile, Australopithecus afarensis grubuna giren ünlü “Lucy” gibi iskelet yapılarının büyük bir bölümü ele geçmiş olan farklı örneklerle temsil edilmektedir. Australopithecus’lar insan evrim sürecinin yaklaşık 4.5 ile 1 milyon yıl önceleri arasında kalan döneminde, yerel anlamda (Güney ve Doğu) Afrika’da karşılaşılan çeşitli fosil bulgularla temsil edilir; kendi içlerinde de A. robustus ve A. africanus türünden iriliufaklı A. afarensis, A. anamensis ve A. boisei vs. gibi farklı alt guruplara ayrılır. Bu türe ait örneklerin ilk saptandığı dönemde paleoantropoloji dünyası ünlü Piltdown sahtekârlığının hâlâ kısmen etkisi altında olması nedeniyle, bazı uzmanlar ileriye doğru çıkık yüz keBunlar günümüzün kuymikleri, sağlam yapılı çeruksuz maymunlarına benneleri ile iri dişleri ve oldukça küçük boyutlu bezer. Ancak günümüzdeki yinleri nedeniyle yaygın görüş Australopithecus’ların Australopithecus’ların inhominid oldukları görüşüsansılar olarak tanımlanne itiraz etmişler, üstelik insanı andıran kuyruksuz maları ve insanın zaman bir maymun türünü temsil ekseni boyunca insanlaşettiği savını ileri sürmüşma aşamalarının eski evlerdi. relerinden birini simgeleAncak fosil örneklere ait kafataslarının beyinlediğidir. Bu yargının ardınrini çerçeveleyen iç kısımda yatan temel neden, bir ları (endocranial yapıları) Primat türü olarak iki ayak incelendiğinde beyin yapılarının kuyruksuz mayüzerinde ve dik olarak yümunlarınkine değil aksine rümeleri ile bazı bedensel insanlarınkine benzediği, özellikleri bakımından ayrıca maymunlar gibi maymunlardan esasta aydört ayakla değil iki ayak üzerinde ve dik olarak yürılmaları ve insansal özelrüdükleri, diş yapıları likler göstermeleridir. (özellikle köpek dişlerinin/canine boylarının diğer dişlere kıyasla fazla uzun olmaması ile alt çenedeki köpek dişleri ile birinci önazıların arasında bir boşluğun/diastema bulunmaması) bakımından kuyruksuz maymunlardan ayrılmakta ve insangiller grubuna girdikleri görülmektedir. Özellikle ilk Australopithecus örnekleri de dahil olmak üzere (omurgaların kafatası ile birleştiği) kafataslarındaki büyük deliğin (foramen magnum) dört ayak üzerinde yürüyen hayvanlarda olduğu gibi kafatasının arka kısmında değil de dibinde olması, leğenkuşağı kemiklerinin (pelvis) biçimi ve alt etraf kemiklerinin (bacaklarının) yapısı bu cinse giren bireylerin günümüz insanına kıyasla belki biraz daha hantal, ve/fakat mutlaka onlar gibi iki ayak üzerinde ve oldukça dik olarak yürüdüklerini kanıtlamaktadır. Bu aşamada vurgulanması gereken bir husus da iki G ayak üzerinde ve dik olarak yürümenin, günümüzde kabul edilen anatomik ölçütlere göre insanı insan yapan ve onu diger tüm Primat’lardan ayıran çeşitli özellikler içinde ilk gerçekleşeni, yani en eskisi olduğudur. BEDEN VE MEKÂN Australopithecus’ların beden yapıları konusunda bir genellemeye gidilecek olursa, (her değişik cinsin kendi içinde olmak üzere) erkek ve dişi bireylerinin arasında cüsse farkının (dimorphism) bulunduğu ve örneğin A. afarensis türüne giren erişkin dişilerin ~30 kg, erkeklerin ise ~45 kg kadar geldikleri, erkeklerin boyunun ~130 cm kadar olmasına karşılık, dişilerin biraz daha kısa (1.10cm) oldukları hesaplanmıştır. Mekânsal anlamda ekolojik bir genellemeye gidilecek olursa, Australopithecus’ların genelde günümüz şempanzelerine kıyasla hem daha kurak ve hem de ağaç örtüsünün daha seyrek olduğu, o koşullarda da zorunlu olarak (Australopithecus’ların azı dişlerinin yayvan ve iri bir yapı göstermelerinden de anlaşıldığı gibi) otçullar için gerekli türdeki besi maddelerinin hem miktarca daha az ve hem de daha dağınık (yaygın) bir ortamdan sağlanabildiği koşullarda yaşamış oldukları anlaşılmaktadır. Bedensel yapılarına gelince, öncül Australopithecus türlerinin ön etraf kemiklerinin (kollarının) bacaklarına kıyasla günümüz kuyruksuz maymunlarında olduğu gibi sağlam yapılı ve uzun olması, bu türün yaşam alanı olarak ağaçlık yöreleri henüz bütünüyle terk etmediği ve çağdaş kuyruksuz maymunlarda olduğu gibi (gerektiğinde) ağaçlara da rahatlıkla tırmanabildiklerine işaret etmektedir. Hatta bazı uzmanlar iskelet yapılarını esas alarak bir adım daha da ileri gitmekte ve özellikle öncül Australopithecus’ların neredeyse ağaçlara tırmanmayı âdet edinmiş bir tür olduklarını ileri sürmektedir. Buna rağmen gerektiğinde ağaçlara tırmanabilme yeteneğinin iki ayak üzerinde yürümeye hiç de engel olmadığı, bu bağlamda Laetoli’de (Tanzania) saptanan ve 3.6 milyon yıl öncelerine tarihlenen, insanın iki ayak üzerin Portre: Reconstrucción del Australopithecus Afarensis (John Gurche) de yürüdüğünü kanıtlayan ayak izlerinin A. afarensis’e ait olduğu da hatırlatılmalıdır. İlk örneklerin dış görünümlerinin, kabaca, günümüz şempanzelerini andırdığı söylenebilir. Yaşam alanlarındaki yoğun güneş ışığına bağlı olarak deri renklerinin siyah veya siyaha yakın bir koyulukta olmuş olması gerekir; ayrıca hayli kıllı bir beden yapısına da sahip olmuş oldukları varsayılmaktadır. KÜLTÜREL DÜZEYLERİ Genelde koruluk ve kısmen açık alanlarla kaplı, su kaynaklarına yakın yerlerde yaşamış oldukları anlaşılmaktadır. Australopithecus’lara ait günümüze ulaşan bazı fosil belgelerin üzerinde, aynı dönemde yaşamış olan etoburların diş ve pençe izleri, bunlardan bazılarının leopar ve benzeri hayvanlara yem oldukları ve buna bağlı olarak yaşamlarını yitirdikleri, ayrıca bazılarının da öldükten sonra leşlerinin sırtlanlar tarafından parçalandığını göstermektedir. Australopithecus’ların kültürel düzeyi özellikle XX. yüzyılın ortalarında çeşitli yönlerden ele alınmış ve özellikle alet yapıpyapmadıkları uzun süre tartışılmıştır. Sanırım, dolaylı da olsa, bu bağlamda değinilmesi gereken önemli bir husus, davranış biçimleri açısından günümüzde yaşayan kuyruksuz maymunların yaşamları boyunca (daima değilse bile en azından zaman zaman) ilkel türden bazı teknolojileri uyguladıklarının bilinmesidir. Ancak uyguladıkları bu basit teknolojiler ele alınıp, günümüz kuyruksuz maymunlarının da tıpkı insan gibi “alet yaptıklarını” ileri sürmek yanlıştır. Kanımca, farklı kuyruksuz maymun türlerinin yaşamları boyunca uyguladıkları birkaç ilkel teknolojiyi esas almak suretiyle bazı çevrelerce ısrarla (ancak gereksiz yere) öne sürüldüğü gibi bu Primat’ların alet yaptıklarını ileri sürmek gerçeklerle bağdaşmaz. Günümüzdeki geçerli kanı, fiilen alet yapma esas olarak alındığında Australopithecus örneklerinin kuyruksuz maymunlardan hiç de farklı olmadığı, ya CBT 1100/ 8 18 Nisan 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle