23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör de edilen bu tür embriyoların kök hücre araştırmaları için önemli bir gelişme olduğunu açıkladılar. Katolik Kilisesi ve Doğmamış Çocukları Koruma Birliği bu tür araştırmaları yasakladığı için kök hücre uzmanı Lyle Armstrong araştırmayı, İngiliz Embriyoloji Dairesi HFA’nın özel izniyle gerçekleştirdi. Araştırmanın amacı insan ve hayvandan elde edilen kök hücrelerin ağır rıyor. Chicago Northwestern Üniversitesi, Tıbbi Biyonanoteknoloji Enstitüsü bilim insanları tarafından geliştirilen malzeme, birkaç saniye içinde kendi kendini onarabilen, esnek ve sağlam bir zar oluşturmakta. Bilim insanlarının Science dergisindeki araştırma yazılarına göre, bu şekilde oluşan torbalarda örneğin beden hücreleri üretildikten sonra bağışıklık sisteminin reaksiyonundan korunarak organizmaya aktarılabilecek. Samuel Stupp yönetiminde çalışan araştırmacılar söz konusu malzemeyi aslında rastlantısal olarak bulmuşlar. Araştırmacılar suda çözünmüş iki molekülü karıştırmak isterken iki malzeme dayanıklı bir zara dönüşmüş. Stupp, yapay bir peptidi (PA), hiyalüronik asitle karıştırmıştı. İnsanın bağdokusunda ve kıkırdak dokusunda bol miktarda bulunan bu biyolojik polimer, önemli miktarda su ile karışma özelliğine sahip. Peptit PA’yı ekip, rejeneratif tıpta kullanılmak üzere geliştirmişti. Söz konusu peptit ile her şeyden önce kan damarları yenilenebilmekte. İki malzeme birbiriyle kimyasal reaksiyon göstermek yerine, supramoleküler yapı olarak bağlanıyorlar. Bu şekilde malzeme alışılmışın dışında bir yapıya kavuşmakta. İki molekül zara dikey olarak sıralanan nano lifler olarak birleşmekte. Kıskaçla genişletilebilen zar cerrahi olarak dikilebiliyor da. Fakat şırınga iğnesiyle meydana gelen yırtıklar ve delikleri malzeme kendi kendine onarıyor. Yeni malzemeyle yapılan deneyler sırasında kılıfın içine aktarılan kök hücreleri burada 4 hafta büyümeye de Devlet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Sayın Cemil Çiçek, Adalet ve Kalkınma Partisinin ortalıkta sık görünen mensupları arasında, isminin başına Sayın ibaresini içimden gelerek koyduğum tek isimdir. Bu nedenle bugün gazetelere yansıyan bir beyanı beni hayrete düşürdü. Rektörlere Dil Uzatanın Kendisinin Ne Yediği Görülür Sayın Çiçek, sayın rektörlerimize üniversitelerinin içine dönerek oradaki sorunlara büyük bir dikkatle sahip çıkmaları tavsiyesinde bulunuyordu. Talihsiz bir imâ içeren bu sözler üzerine bazı gazeteler, üniversitelerimizde son günlerde yaşanan olumsuz gelişmelerden sanki sayın rektörlerimiz sorumluymuş gibi bir izlenim veren yayınlar yaptılar. Her şeyden önce Sayın Çiçek şunu iyi bilmelidir: Sayın rektörlerimiz gecelerini gündüzlerine katarak üniversitelerini ülkemizde uzun yıllardır hüküm süren ve nihayet AKP’nin fevkalâde akılsız politikalarıyla bir kriz haline dönüştürdüğü kötü şartlar altında yönetmeğe, geliştirmeğe ve huzura kavuşturmaya çalışıyorlar. Bu çabaları AKP iktidara geldiği andan beri âdeta gündelik olarak muntazaman baltalanıyor. Bu baltalama tamamen kötü niyetten ziyade ülkemiz yönetim tarihinde eşine pek az rastlanılan koyu bir cehalet ve görgüsüzlük eseridir. Her şeyden önce AKP toplumu inananlar ve inanmayanlar olarak (tabiî sadece kendi bakış açılarına göre!) ikiye bölmüş, bu bölünmüşlüğü hattâ bir üniformaya kavuşturarak tarafların birbirlerini yalnızca görsel yoldan bile tayin etmesine imkân hazırlamıştır. Bu ayrımın anayasamızın ruhunu ayaklar altına almak pahasına hattâ yasal olarak yapılmasında ısrar edilen tek yer doğuracağı pek korkunç sonuçlar, sayın rektörlerimiz tarafından defaatle dile getirilmesine karşın üniversitelerdir. Bu ısrar üniversitelerimizdeki öğrencilerimizi yalnız ikiye bölmekle kalmamış, pek çok sinsi aşırı uç düşüncenin eyleme dönüştürülmesi için zemin hazırlayarak üniversitelerde bilimden ziyade son günlerde örneklerini televizyonlarda seyrederek kahrolduğumuz haydutluğu öne çıkarmıştır. Bu tür davranış samimiyetle bir şeyler öğrenmek arzusuyla üniversiteye gelen öğrenciyi sindirir ve eğitimden soğutur. Sayın Çiçek’in sözlerine MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli de destek vererek üniversite rektörlerini sanki huzursuzluğun baş sorumlusu onlarmış gibi göstermeğe çalışmış, yaratılan huzursuzlukta bizzat kendisinin Sayın Başbakanla başrolü paylaşmış olduğunu unutturmaya gayret etmiştir. Bugün üniversitede yaşanan huzursuzluğun tamamından politikacılar sorumludur. Sığ, gündelik ve pek akılsız sözleri ve bunları izleyen davranışları öğrencilerimizde huzur diye bir şey bırakmamış, yürüttükleri, bilgisizce ve düşüncesizce yaşama geçirilmiş politikalar nedeniyle zaten geleceklerinden emin olamayan gençlerimizin bugünü bile karartılmıştır. Onlara modern dünyaya uyabilmeleri değil, bir an evvel ortaçağ karanlığına dönmeleri konusunda cesaret verilmektedir. Bu, kanunlarda yer almasa bile, pek korkunç bir insanlık suçudur. Bunu yapanlar insanlık tarihinde lânetle anılacaklardır. Biraz tarih bilselerdi zaten kendileri de bundan emin olabiliirlerdi. Yaptıkları, Türkiye’ye bir St. Bartolomeus gecesi yaşatmak veya Hitler ve Stalin yönetimlerinin dehşetini tattırmaya zemin hazırlamaktır. Rektörlerimiz bu korkunç davranışın farkında olarak var güçleriyle politikacıları ikaz etmeye, kendilerine emniyet edilen ülkemizin gençlerini ve bilim namusunu korumaya çalışıyorlar. YÖK’ün başına sayın cCumhurbaşkanı tarafından atanan, akademik geçmişi fevkalâde zayıf bir zat, politikacıların bu zararlı etkilerini azaltmak yerine âdeta onların maşalığı rolüne soyunmuştur. Bazı gazete köşelerini işgal eden ve kelimenin ruhuyla alay edercesine kendilerine «aydın» denilen gafiller yangına ateşle koşmaktadırlar. Rektörlerimiz her yanları alevlerle sarılmış bir ormanın içinde elinde bir kova suyundan başka bir silâhı olmayan bir orman korucusu durumuna düşürülmüşlerdir. Ama politikacılarımız hiçbir şüpheye düşmesinler: Tarihteki önderleri bilim dediğimiz o en yüce insan uğraşısını yaratan Anadolu’nun bağrından çıkmış İyonyalı filozoflar, İbn Cabirler, Hayyamlar, Rafaello’nun meşhur Atina ekolü tablosuna aldığı tek Müslüman olan İbn Rüşdler, Doctor Mirabilis Baconlar, Galileler, Newtonlar, Lyelller, Darwinler, Einsteinler olan rektörlerimiz üniversitelerimizi, politikacılarımızın akılsız, bilgisiz ve hatta kötü niyetli söz ve davranışlarına terk etmeyeceklerdir. Her biri bir Bruno gibi, üniversiteyi cehalete teslim etmek yerine sırtlarında cübbeleri, cehaletin beslediği alevde yakılmaya ve böylece insanlık tarihin şeref salonuna kabul edilmeğe hazırdır. Onlara dil uzatanlar, biraz tarih okuyarak kendilerinin hangi salona kabul edileceklerini bir öğreniversinler. hastalıkların tedavisinde kullanılabilirliğini saptamaktı. Newcastle Üniversitesi İnsan Genetiği Enstitüsü yöneticisi John Burn, hayvansal yumurta hücresinin, insansı hücrelere karşın çok bol olduğunu bu nedenle ineklerin yumurta hücresini kullanma fikrine ulaştıklarını açıkladı. Melez hücrelerin önemli bir kısmı insansı malzemeden oluşurken sadece %0,1’i hayvansal malzemeden meydana gelmekte. HFA’nın açıklamasına göre bu tür embriyonların en geç 14 gün içinde öldürülmesi gerekiyor. Son araştırmada hücreleri üç gün yaşatan bilim insanları ikinci bir araştırmada melez embriyoları altı gün kadar yaşatmak istiyorlar. Deneyler başarılı olduğu takdirde, insantavşan, insankeçi ve diğer hayvanlarla yeni embriyolar üretilmeye çalışılacak. Benzer araştırmalar yapmaya hazırlanan King’s College bilim insanları da gerekli izini almışlar. Amerika’daki biyoteknoloji ATC firmasının araştırmacıları da 1998 yılında insanın cilt hücrelerini ineğin yumurta hücresine aşılamış ve bu şekilde embriyonik kök hücreleri elde etmişlerdi. Deney 2002 yılında Güney Koreli araştırmacılar tarafından tekrarlandı. Çinli bilim insanları ise insan kalıtımı ve tavşanın yumurta hücreleriyle embriyo elde etmiş bu araştırmayı 2003 yılında “Cell Research” dergisinde yayımlamışlardı. Nanoteknoloji araşmacıları, kanser ve kök hücre araştırmalarında çığır açabilecek bir malzeme geliştirdiler. Hassas beden hücreleri için üretilen dayanıklı kılıf, kendi kendini ona CBT 1100/ 5 18 Nisan 2008 KENDİ KENDİNİ ONARAN “NANO LABORATUVAR” vam etmişler. Kılıf laboratuvar koşullarında haftalarca sağlam kalabiliyor diyor araştırmacılar. Bu da kılıfın diğer bir özelliğiyle mümkün olmakta. DNA sekansları veya antikor gibi belli başlı proteinler, kılıfa girebiliyor. Stupp, bu mini laboratuvardan mesela yalıtılmış kanser hücreleri üzerindeki çeşitli terapilerin etkisini test etmek için kullanılabileceğine de inanıyor. Nilgün Özbaşaran Dede
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle