17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;[email protected] Pİşte, hasret kaldığımız iyi bir haberi bir bilim dergisinin sayfalarında bulduk; hem de çalışmayı yürüten iki bilim insanından birinin ismi kulaklarımızı da fevkalâde okşuyor. Ama keşke... Bir bilim dergisinin sayfalarında dolaşmak (2) Scientific American’ın Mart sayısındaki “Büyük Bir İşçi Sağlığı Muammâsını Çözmek” başlıklı makaleye göz atmayı sürdürelim. Makalede yazılanlara göre, Jet uçakları için gaz türbini imal eden Pratt&Whitney Şirketi’nin North Haven’daki fabrikasında çalışan işçiler arasında görülen beyin kanseri vak’alarının çokluğundan hareketle, 2001’de, büyük çaplı bir işyeri sağlığı araştırması başlatılmış. Bu kanser vak’alarının ardındaki muammâyı çözmek için, Pittsburgh Üniversitesi’nden biyoistatistikçi Dr. Gary Marsh ve Şikago’daki İllinois Üniversitesi’nden çevre ve iş sağlığı bilimleri profesörü Dr. Nurtan Esmen önderliğinde bir ekip kurulmuş. Yedi yıldır süren bu zahmetli çalışmanın ilk bulgularının bu yılın ilk yarısında yayımlanması; nihâî sonucunsa 2009’da alınması bekleniyormuş. Çalışmanın, Dr. Marsh’ın başkanlığında yürütülen epidemiyoloji (hastalığın ortaya çıkmasında rol oynayan etmenler, vak’a sıklığı, dağılımı...) ve biyoistatistik araştırmalarını kapsayan bölümünde, veri kaynağı olarak, çalıştırılan işçilere ait 500 bin sayfalık dosya kaydı; Ulusal Ölüm Endeksi; Toplum Güvenliği Ölüm Endeksi; ulusal ve eyalet kanser kayıtları ve işin tarihçesiyle ilgili 3 milyondan fazla girdi incelenmeye alınmış. Şirket’in Connecticut Eyaleti’ndeki sekiz fabrikasında 19522001 yılları arasında çalışmış 224 bin dolayında işçi belirlenmiş. Ölmüş olanlar ve ölüm nedenleriyle 19762001 yılları arasında beyin kanseri teşhisi konan, sağ ya da bu nedenle ölmüş işçiler tespit edilmiş. Kapsanan işçi kitlesindeki beyin kanserinden ölüm sıklığıyla genel nüfus içindeki sıklık karşılaştırılmış. Tespit edilen vak’alarla ilgili genetik analizler, aile fertleriyle temasa geçilerek derinlemesine incelemeler yapılmış; bulguları doğrulamak için, benzer koşullarda çalışan ama kanserli olmayan işçilerin durumları veri alınarak karşılaştırmalar yapılmış. Çalışmanın, Dr. Esmen’in başkanlığında yürütülen diğer bölümündeyse, ele alınan işyerlerinin 50 yıllık geçmişine ait bir sınaî arkeoloji çalışması yapılmış. İşletme el kitapları, satın alma kayıtları, işzaman etütleri, işyerinde solunan hava numunelerine ilişkin kayıtlar incelenmiş; 320 bin iş konusu ve çalışanlarla yapılan görüşmeler gözden geçirilmiş. 50 yıllık dönemde işçilerin hangi iş süreçlerinde ne gibi maddelerin etkisine mâruz kaldıklarının her işçi özelinde dökümü çıkarılmış. Nihâî sonuca ulaşmak için de, iki koldan yürütülen çalışmalardan elde edilen veri setleri birleştirilmiş. İşte, muhteşem bir bilimsel çalışmayı ve hasret kaldığımız iyi bir haberi bir bilim dergisinin sayfalarında bulduk; hem de çalışmayı yürüten iki bilim insanından birinin ismi kulaklarımızı da fevkalâde okşuyor. Ama keşke, makalede yer alan şu bilgilere gözümüz takılmasaydı: “Ulusal İşçi Güvenliği ve Sağlığı Enstitüsü, her yıl 49 bin Amerkalı’nın iş hastalıkları dolayısıyla vaktinden önce öldüğünü tahmin etmektedir. İşyerlerinde mâruz kalınabilecek zararlı madde miktarlarına ait federal limitlerin çoğu 1960’ların bilimine dayanmaktadır. Fabrika içinde solunan havada bulunabilecek kimyasal maddelerin, anılan Enstitü’ce konulmuş sınır değerlerinin, fabrikanın dışında güvenle solunabilecek hava için Çevresel Koruma Ajansı’nca yeni belirlenen sınır değerlerinlerden 45 bin kat daha büyük olduğu görülebilmektedir. İşçi sağlığı koruma önlemlerini geliştirebilmenin önündeki en büyük engel, bilimin sınırlarından ziyâde, siyaset ve ekonomidir.” Derginin editörleri de düştükleri notta diyorlar ki: “Bu türden daha fazla sınaî epidemiyoloji çalışması yapılması, çoğunun artık hiçbir geçerliliği kalmamış olan, işçi sağlığının korunmasıyla ilgili tedbirlerin geliştirilmesini sağlayabilirdi. Ne var ki, böylesi araştırmalar için ayrılan fonlar ve siyasî destek yetersizdir.” Bilim dergisinin sayfalarında da teselli bulamadık ama, hiç olmazsa, ‘Uzay Savaşları’ için milyarlarca Dolar dökmeye hazırlanırken kendi işçilerinin sağlığı için yeterli parayı ayırmayan Amerika’nın gerçek yüzünü bir başka açıdan daha görmüş olduk. Bu ülke bizim stratejik müttefikimiz! Vay hâlimize... Marmara’da denizdipi rasathanesi Marmara Denizi’nin dibine yaklaşık 400 ile 1200 metre derinlikler arasına gömülecek olan denizdibi rasathanelerinde toparlanan veriler, deniz dibinden karaya çekilecek özel fiber kablolar sayesinde hiç bir gecikme olmadan gerçek zamanlı olarak aktarılacak ve takip edilecek. T CBT 1099/ 6 11 Nisan 2008 ürk Telekom ile Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü, Marmara Denizi ve güney kısmındaki sismik istasyon boşluğunu ortadan kaldıracak ve Marmara Denizi’ndeki hareketleri ilk defa deniz dibinden gözlemleyecek dev bir projeye başlıyor. “Sismik Veri İletim Platformu –sVİP” adlı proje ile depremlerin dış merkezi ve büyüklüğünün daha sağlıklı bir şekilde tespit edilmesi, gerçek zamanlı veri takibi sayesinde bir bilgi bankası oluşması ve topluma daha hızlı ve güvenilir bilgilerin sunulması hedefleniyor. Mevcut durumda Kandilli Rasathanesi’nin geniş bantlı istasyon ağı, ağırlıklı olarak Marmara Denizi’nin kuzey bölgesini kapsayan 25 adet gözlem istasyonunu içeriyor. 10 adet yeni geniş bantlı sismik istasyon ve 5 adet denizdibi rasathanesi ile Marmara’nın dibini ve güneyini de içeren her bölgesi eksiksiz ve kesintisiz olarak izlenebilecek. Bir iç deniz olması nedeniyle projenin uygulanması açısından son derece uygun olan Marmara Denizi bu projenin ardından bilim adamları tarafından izlenebilir ve incelenebilir hale gelecek. Deprem hareketlerinin yanısıra sıcaklık, basınç ve denizbibi akıntısı ölçülebilecek. Ayrıca olası Marmara depremi sonrasında oluşabilecek bir Tsunami’nin erken uyarısını yapabilecek kapasiteye erişilmiş olacak. Her aşaması Türk bilimadamları ile Türk şirketlerinin uzmanlığı ve ekipmanlarıyla gerçekleştirilen “Sismik Veri İletim Platformu –sVİP” projesi sayesinde Ulusal Veri Bankası oluşturularak toplanılan tüm verilerin ulusal veri olarak ülkemizde kullanılması sağlanacak. Projenin tanıtıldığı basın toplantısında bir konuşma yapan Boğaziçi Üniverstesi Kandilli Rasathanesi ve Deprem Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Gülay Altay, “Yüksek bir depremsellik potansiyeli olan Marmara Denizi’ndeki fayların ve tsunami olasılığının, ileri teknolojilerle donatılmış deniz dibi istasyonlarıyla yakından izlenerek çok değerli bilgilerin elde edileceği projemizin başarılı olacağından şüphemiz yok,” dedi. Türk Telekom Pazarlama Direktörü Erem Demircan ise, “henüz dünyada bile çok yaygınlaşmamış ve mevcut olan en ileri teknolojiyi içeren bu sisteme sahip olan ender ülkelerden birisinin Türkiye olmasını sağladığımız için gurur ve mutluluk duyuyoruz” şeklinde konuştu. Projenin 2009 yılı sonunda tamamlanması hedefleniyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle