23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

HUKUK POLİTİKASI Hayrettin Ökçesiz Ulusal Egemenlik Temelinde Türk Devrimi Değerli Türk Aydınları, Bilim İnsanları, Sanatçılar ve Öğrenciler, 16 Nisan 2008 Çarşamba günü saat 9.30’da İstanbul Teknik Üniversitesi Makina Fakültesi’nin Gümüşsuyu yerleşkesinde, Ulusal Bilinç Hareketi (UBH)’nin İstanbul Teknik Üniversitesi ile ortaklaşa düzenleyeceği ve bir gün sürecek olan “Ulusal Egemenlik Temelinde Türk Devrimi” konulu sempozyumda sizi aramızda görmekten büyük bir onur ve mutluluk duyacağız. UBH düzenleme kurulu: Haluk Hüsnü Ongar (Y. Müh.); Osman Tufan (Serbest Meslek), Osman Azmi Barut (Y. Kimyager) Program: Türk Devrim düşüncesi açısından çağdaş dünyaya katılmak (Doğan Kuban), Karşı Devrim Kavramı ve Türk Devriminin bu Açıdan Tahlili" (Prof. Dr. Ahmet Mumcu), Ulusal BilimTeknoloji Politikaları ve Kalkınmak (Gazeteci Yazar Orhan Bursalı); Hegemonya Projeleri Karşısında Türk Devrimi (Prof. Dr. Mustafa Türkeş); Türk Devrimi ve İktisat Politikası (Prof. Dr. Kaya Ardıç); Türk DevrimiGelişim Süreci, adı ve ideolojisi (Y. Müh. Haluk H. Ongar, Ulusal Bilinç Hareketi Sözcüsü). 15:15 Panel ( sorularyanıtlar) hayret@akdeniz.edu.tr Bu yıl 22 Üniversite yeni rektörünü seçecek. Bu üniversiteler ülkemiz için Cumhuriyet tarihinin en önemli sınavlarından birini verecek. İçimizdeki direnen üniversiteyi ön plana çıkartalım: YÖK’e tek rektör adı gönderelim! Bir Çağrı Komitacılarla dincicemaatçi, bölücü oluşumların kendileriyle işbirliği yapabilecek türlü çıkar örgütlerinin desteğinde halkı ve toplumun istikrarlı kurumlarını şaşırtarak, kararsızlaştırarak, ciddi ve aşılması zor olduğu izlenimini veren bunalımlar yaratarak siyasal iktidarı ele geçirmeyi, toplumsal yapıyı kendilerince biçimlendirmeyi hedefleyebileceklerini düşünmek artık bir psikiyatrik tanıya maruz bırakılmayı göze almayı gerektirmemektedir. Daha çok bunu, aksi için söylemek hatıra gelir olmuştur. Ama nasıl bakarsak bakalım, tek kesinliğin kaygılarımız olduğunu gördüğümüz bu siyasal ortamda, geniş bir ufku da görebilmek, ona götürecek yolları bulmak gerekmektedir. Bu yoğun baskılayıcı güçlerin ve gelişmelerin arasına sıkışmış bir halkı onuruna yaraşır bir düzleme çıkaracak bir başka güç vardır. Bu güç, o halkın üniversiteleridir. Atatürk’ün gençliğinin önemli bir kesimi bu çatının altında yaşama hazırlanmaktadır. Bu yaşam ülkenin de yaşamıdır. Bu çatının altında bilim kendi yasalarıyla hüküm sürmek durumundadır. Bu yasalar ülkenin hakikatinin de yasalarıdır. Şu halde bir ülkeyi yıkacaksanız, önce üniversitelerini yıkmalısınız. Ama kurtaracaksanız, önce o ülkenin üniversitelerini kurtarmakla başlamalısınız. Bu yüzden önce üniversitelerimizi yıktılar. Ne dünyada ilk beş yüz ne de Avrupa’da ilk yüz içerisindeyiz. Çünkü: “Kitap size ne için lazım Hayrettin Bey” diyen yöneticilerle çok karşılaştım. Balon patlatarak Guinness Dünya Rekorları kitabına girebilmek için bütçeden ödeme yapan üniversiteler vardı. Gano dedikleri bir sınav notu değerlendirme garabetiyle öğrencileri birbirinin kurdu yaptılar. Dayanışmayı, tartışmayı, paylaşmayı öğrenciliğin doğasından kazımayı hüner bildiler. Öğrencilerinden hocalarını da böylelikle koparmış oldular. Üniversiteleri rant ve talan alanı olarak görmek giderek vakayi adiyeye dönüştü. Yollu, yolsuz zengin olunabiliyordu. Öte yandan üniversitelerin kaba işleri, ısrarla sendikasız bırakılan, üç kuruş ücretle sömürülen taşeron kölelerine yaptırılıyordu. Anabilim dalı başına belki yüz kitap bile düşmeyen üniversitelerden aslında ancak karanlık yayılabilirdi. Bu minvalde daha neler söylenemez ki! En vahimi, bu ve benzeri göstergelerle doğrulanacağı üzere, üniversitenin, bilimin tanımının sürekli üniversite dışından yapılmasıydı. Tüm bunlara direnen bir başka üniversite de var içimizde. Bu direnen üniversitenin önümüzdeki karanlık yıllara karşı yapabileceği şeylerden söz etmek istiyorum. Bu yılın 22 seçim üniversitesinin bu çığırı açabileceğini düşünüyorum. Bilimin, üniversitenin ne olduğunu, bu iki kavramın bir ülke için taşıdığı anlamın ne olduğunu iyi bilen tüm üniversitelilere, rektör adaylarına şu çağrıyı yapıyorum: 1) YÖK’e tek isim gönderin. 2) Oyların çoğunluğunu alamayan adayın rektörlüğünü tanımayın. 3) Bir “2008 seçim üniversiteleri adaylar kurultayı” düzenleyerek görüş ve güç birliği oluşturun. 4) Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti tasarımının ülkenin tek çıkış yolu olduğunu içselleştirerek kamuoyuna iletin. 5) Üniversitelerinizdeki hukuk fakültelerinin anlamını, önemini kamuoyuna fark ettirin. Üniversitenizde hukuk fakültesi kurdurun. Onlara ayrıcalıklı, öncelikli davranın. 6) Güç birliği yaparak bir “Disiplinlerarası Görgül Hukuk Araştırmaları Enstitüsü”nün kurulmasını sağlayın. Bu, ülkenin normatif yaşamının bilimsel, rasyonal temellere oturtulabilmesinde önemli bir araçtır. 7) Üniversitenizin akademik, idari ve fiziksel yapısını öğrencilerin hocalarıyla birlikte bilim yapabilmesine imkân verecek biçimde tasarlayın. “Üniversitede Köy Enstitüsü Felsefesi” tasarımına alıcı gözüyle bakın. Öğrencilerinizi tarikat evlerinden kurtarın. Kütüphanelerinizi haftanın her günü, gece gündüz açık tutun. Kitap alın. Bilimin nihai değeri olan hakikatin gerçekçi bir tasarımına farklılaşmış modern endüstri toplumunun sınıfsal gerçekliğini de birlikte düşünerek yönelebileceğimizi, üniversiteyi bu çerçevede doğru yere yerleştirmekle direnen üniversite olunabileceğini düşünüyorum. Üniversitelerimiz her türlü sömürüye karşı niçin bir bilinç ve kararlılık merkezi olamaz! Beslenme ve kanser ilişkisi Beslenmenin, kanserin başlama gelişme ve ilerleme aşamalarındaki rolü önemlidir. Beslenme alışkanlığını etkileyen biyolojik sosyal psikolojik ve kültürel faktörler yanı sıra, gıdalarda bulunan birden fazla maddenin kansere yönelik etkisini araştırmak halen zordur. Ancak gıdaların kanser riski oluşturmada en az tütün kadar sorumlu olabilecekleri yıllar önce yapılan çalışmalarla gösterildi. Günümüzde topluma beslenme, gıda ve kanser ilişkisi ile ilgili pek çok farklı kaynaktan bilgi aktarılmakta. Ancak zaman zaman bu bilgilerin doğruluğu ve uygulanabilirliği konusunda sıkıntılar var. Bu bağlamda bilimsel olarak gıda, beslenme ve kanser Ilişkisinin irdelendiği ve son gününde halka açık olarak bir panelin de gerçekleştirileceği sempozyum düzenledik. Ege Üniversitesi ve UICCARO (International Union Against Cancer /Union International Contra CancrumAsian Regional Office) işbirliği ile organize edilen ve İzmir'de (Ege Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi'nde) 1719 Nisan 2008 tarihlerinde yapılacak olan Uluslararası Gıda Beslenme ve Kanser Sempozyumu’nda gıda beslenme ve kanser ilişkisi irdelenerek tartışılacak. Sempozyum ile ilgili detaylı bilgiye http://www.isfnc2008.com/ adresinden ulaşabilir Doç. Dr. Esin Çeber, Uluslararası Gıda, Beslenme ve Kanser Sempozyumu Genel Sekreteri. III. Bilim Günleri Etkinlikleri İstanbul Üniversitesi’nde Prof. Dr. Süleyman Şevket Tuncel onuruna 16 Nisan 2008 Günü saat 9’dan itibaren Bilim Günü Etkinlikleri düzenlendi. Prof. Dr. Mehmet Kaya, İstanbul Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri Yürütücü Sekreteri, Prof. Dr. Erhan Güzel, İstanbul Üniversitesi Rektör Yardımcısı ve Prof. Dr. Mesut Parlak, İstanbul Üniversitesi Rektörünün açılış konuşmalarından sonra Trio Pan Oda Müziği Dinletisi var ve onur konuğu olarak Prof. Dr. Süleyman Şevket Tuncel konuşacak. ÜniversiteSanayi İşbirliğinde Biyoteknoloji konusunda Dr. Selçuk Süleyman Özceada, Bosfor Bioscience Partners ve Dr. Ferhad Farşi, Abdi İbrahim İlaç Sanayi AŞ ArGe Direktörü konferans verecek. Cerrahi Asistanlarının Eğitiminde Simülatör Kullanımı, Faiz Oranında Eşik Değerin Araştırılması; Türkiye İçin Bir Uygulama, Ağaç Halkaları ve Odun Anatomisi Arkeolojiden İklim Tarihine Kadar Farklı Kullanım Alanları, Bir Matematiksel İmmunokemoradyoterapi Modeli: Çok Amaçlı Yaklaşım, Deniz Ekosistemi Üzerinde Petrol Hidrokarbon Kirliliğinin Tehdit ve Baskıları; Adli Olaylarda Kirletici Kaynağın Saptanması, İlaç Üretiminde Klonlamanın Yeri: Biyofabrikalar konuşmalarından sonra, Bilimsel Araştırma Projeleri Birimi Yayına Ödül Sertifika Töreni yapılacak. Çocuklarımızın %12’si bodur Antalya’da yapılan VI.Uluslararası Beslenme ve Diyetetik Kongresi’ne katılan Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğretim görevlilerinden Prof. Dr. Gülden Pekcan, ülkemizde yanlış beslenmeye bağlı olarak her 100 çocuktan 12’sinin bodur yani yaşına göre oldukça kısa kaldığını belirtti. Çocuklara doğru beslenme alışkanlıklarının öğretilmesi gerektiğinin altı çizen Pekcan, Beslenmede doğru bilgiler edinilmezse ciddi problemlerin doğabileceğini belirtti. Pekcan, “İyot eksikliği gerizekâlılığa neden olabiliyor. Oysa ki çözümü çok kolay; doğru oranda iyotlu tuz tüketmek. Görüldüğü üzere beslenmeye dair ufacık bir detay bile ağır sonuçlar doğurabiliyor. Sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi için özellikle çocuk yaşlardan başlayarak beslenme eğitimlerinin verilmesi gerekiyor” dedi. CBT 1099/ 15 11 Nisan 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle