15 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İLAÇ ARAŞTIRMALARI POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org; [email protected] Research Policy'nin Mart (2008) sayısında Prof. Dr. Erol Taymaz (ODTÜ) ve Emre Özçelik'in (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) “R&D support programs in developing countries: The Turkish experience” başlığıyla yayımlanan makalelerinde hep zihinlerimizde olan bir sorunun yanıtı var... Antidepresanlar etkili mi, değil mi? Bir zamanlar “mutluluk hapı” veya “yılın hapı” tanımlamalarıyla göklere çıkartılan antidepresanların, şeker tabletinden daha etkili olmadıklarının açıklanması, tartışmalara yol açtı: Antidepresanlar sadece ağır depresyonlarda etkili... ARGE Destekleri Ne Sağladı? Özel sektör sanayi kuruluşlarının ARGE ve inovasyon faaliyetlerinin desteklenmesine 1992'de başlandı. 'Geri ödenmek koşuluyla ucuz finansman sağlama' biçimindeki bu destek programı, 1991'de kurulmuş olan Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı'nca (TTGV) yürütülmektedir. TTGV'ye bunun için gerekli olan ilk kaynak, Hazine Müsteşarlığı'nın kefâletinde, Dünya Bankası'ndan borç olarak sağlanmıştı. 1995'te, ParaKredi Koordinasyon Kurulu'nun aldığı bir karara istinâden hibe olarak verilen, daha geniş kapsamlı bir finansman destek programı başlatıldı. Finansman ihtiyacı kamu kaynaklarından karşılanan bu programı yürütmek üzere TÜBİTAK bünyesinde, Teknoloji İzleme ve Değerlendirme Başkanlığı (TİDEB) adıyla bir birim kuruldu. TÜBİTAK bu destek programını bugün de sürdürmektedir. Demek ki, Türkiye'de 15 yılı aşkın bir süredir sanayinin ARGE ve inovasyon faaliyetleri destekleniyor. Zihinlerde hep aynı soru var: Bu destekler gerçekten bir yarar sağlıyor mu? Bilim, teknoloji, ARGE ve inovasyon alanında karşılaşılan politika ve yönetim problemlerinin ele alındığı saygın bir dergi olan Research Policy'nin Mart (2008) sayısında Prof. Dr. Erol Taymaz (ODTÜ) ve Emre Özçelik'in (Ondokuz Mayıs Üniversitesi) “R&D support programs in developing countries: The Turkish experience” başlığıyla yayımlanan makalelerinde bu sorunun yanıtı var. Makale, 19932001 yılları arasında verilmiş olan desteklerin firmalar düzeyinde nasıl bir etki yaratmış olduğunu irdeliyor. Taymaz Hoca'nın aynı döneme ilişkin kapsamlı bir çalışmasından daha önce söz etmiştim. Eğer merak ederseniz, hem Ulusal Yenilik Sistemi: Türkiye İmalat Sanayiinde Teknolojik Değişim ve Yenilik Süreçleri (TÜBİTAK/TTGV/DİE Yayını, Mart 2001) adını taşıyan bu çalışmaya hem de Research Policy'de yayımlanan son makaleye www.inovasyon.org adresinden erişebilirsiniz. Bu yayınlarda yer alan bulgular sonucun olumlu olduğu yönünde. Türkiye'nin bu deneyimi, gelişmekte olan başka ülkelere de aktarılabilecek kadar önemli. Tabiî, bu çalışmalar 1993'ten 2001 yılına kadar olan bir evreyi kapsıyor. Peki, sonraki evrelerde verilen desteklerin de olumlu etkileri görülmüş mü? Bu sorunun yanıtını da yine Taymaz Hoca'nın, sonraki evrelere ilişkin, örneğin TTGV desteklerini kapsayan ve www.ttgv.org.tr adresinden erişebileceğiniz değerlendirme çalışmalarında bulabilirsiniz; ama ben hemen merakınızı gidereyim: Evet olumlu etkiler sürmüş... Demek ki, bu destekler, bunlardan yararlanan firmaların ARGE ve inovasyon yeteneklerini artırmalarında ve kendilerinin de, öz kaynaklarından giderek daha çok ARGE harcaması yapmalarında katalizör görevi görmüş; teşvik edici olmuş. Şimdi, diyorsunuzdur ki, “Sanayimizin ARGE ve inovasyon faaliyetleri destekleniyor; sonuç da olumlu. Peki, be adam, öyleyse, sen bu köşede, sanayimizin geleceği konusunda niçin sürekli karamsarlık beyânında bulunuyorsun?” Bunun nedenlerini çok söyledim ama yineleyeyim: (1) Evet, ARGE destekleri bunlardan yararlanan firmaları olumlu yönde etkiliyor. Dolayısıyla bunun ülke ekonomisine de topluma da yararı var. Ama lütfen bir de firmalarımızın kaçta kaçının ve hangi düzeylerde ARGE ve inovasyon faaliyetinde bulunduğunu inceleyin. (2) Türkiye'nin hâlâ, bilim, teknoloji, inovasyon ve sanayi alanında öngördüğü, uzun vâdeli bir stratejik hedefi; dolayısıyla, izlediği belli bir stratejisi, sistemik bütünlüğe ve sürekliliğe sahip, ulusal bir politikası yok. Nereye gitmek istediğinizi bilmiyorsanız, söz konusu desteklerin olumlu etkileri, sizi geleceğe taşıyacak kadar güçlü herhangi bir yetenek birikimi yaratamadan buharlaşır gider. (3) Ülkenizin stratejik öneme sahip ekonomik faaliyet alanlarındaki kamu kuruluşlarınızı ve firmalarınızı yabancılara satıyorsanız ve bu artık, elde ne var ne yok satma noktasına doğru gidiyorsa, sizin ARGE desteklerinizin de size bir yararı olmaz. O sanayiden de size bir hayır gelmez... İ ngiltere'deki Hull Üniversitesi'nde gerçekleştirilen araştırmaya göre, milyonlarca hasta tarafından kullanılan ve iyi geldiği sanılan antidepresanlar aslında pek de etkili değil. Bilim insanları, en çok yazılan altı SSRI (Selective Serotonine Reuptake Inhibitor Seçici serotonin gerialım inhibitörü) ilacıyla ilgili verileri ve toplam 47 araştırmayı değerlendirdi. Irving Kirsch yönetiminde gerçekleştirilen ve “Initial Sevrity and Antidepressant Benefits: AmetaAnaliysis of Data Submitted to the Food and Drug Administration” başlıklı (Plos Medicine (Sayı 5, e45, DOI 10.1371/journal.pmed.0050045) araştırmaya göre antidepresanlar yalnızca ağır depresyon vakalarında, sınırlı olarak etkili. Yani, çok satan bazı ilaçların hastalar üzerindeki etkisi, Plasebo'dan (etkisiz ilaç) farklı değil. Bu etki grubunun en ünlü temsilcisi olan “Prozac” 1988 yılında Amerika'da ilk kez piyasa çıktığında, New York Times, Newsweek ve Time vb dergi ve gazeteler ilacı göklere çıkarmış, hatta “yılın ilacı” olarak açıklamışlardı. Ne var ki son araştırma antidepresanların şeker tabletlerinden daha etkili olmadığını söylüyor. Kirsch, çalışmaları sırasında sadece yayımlanmış değil yayımlanmamış araştırmaları da incelemiş. Hatalı sonuçlara neden olan da aslında gizli kalmış araştırmalar. Yeni bir ilacı piyasaya sürmeye hazırlanan ilaç kuruluşları, güncel araştırma sonuçlarının bazılarını ilaç dairesine sunmak zorunda. Ancak firmalar sadece istenilen sonucu yansıtan test sonuçlarını sunuyor. Bir araştırmada olumlu sonuç elde edilmemişse, bunu yayımlamak için bir neden görmüyorlar. Kimi uzmanlar ilaç şirketlerinin ve psikiyatrların daha iyi ilaçlar üzerinde çalışmaları gerektiğini vurguluyor. Ancak Kirsch'in açıklaması doktorları kararsızlığa sürükledi. Kirsch, araştırma sonuçlarına bakarak ağır depresyonlu hastalar dışında hiç kimseye antidepresan verilmesini doğru bulmuyor. Spiegel dergisine (10/2008) konuşan Alman psikiyatr profesörü Ulrich Heger, hastalar güvensizliğe sürüklenerek ilaçlarını almaya bırakacaklar derken, diğer bir psikiyatr Kirsch yayımlanmamış araştırmaları ortaya çıkararak hedefine ulaştı diyor. Heger'in ilginç bir açıklaması da var. Doktor, ilaç araştırmalarına genelde ilaçla tedaviye olumsuz yanıt veren hastaların katıldığını, dolayısıyla da ilaçların bu hastalar üzerinde etkili olmadığını vurgulamakta. Hegerl'a göre depresyon için kullanılan ilaçlar mükemmel değil, ama yine de yararlılar. Söz konusu etkinin Plasebo veya gerçek ilaç etkisi olup olmadığını ise önemli bulmuyor. Ülkemizdeki uzmanların da görüşleri pek farklı değil aslında. Mesela İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nden Prof. Kemal Arıkan, ilaçların etkili olduğunu söylerken, ilaç kullanımında iki önemli faktöre dikkat çekiyor. Bazı hastalar tedaviye direnç gösterebiliyor, ancak bazen de tam tersi olabiliyor, yani tedaviye inanlarda olumlu yanıt alınıyor diye açıklıyor Arıkan. Bu Plasebo etkisi, antidepresan etki gösterebiliyor ve hastaların yüzde 2030'unde etkili olabiliyormuş. Önemli olan hangi hastaya hangi ilacın ne dozda verileceği. Peki ama bir insanın ağır depresyon geçirdiği nasıl anlaşılır? Galiba asıl sorun da burada başlıyor. Psikiyatrlar bunu açıklığa kavuşturmak için hastalara standartlaştırılmış listedeki soruları soruyor. Ne zamandır böyle hissediyorsunuz, iki haftayı geçti mi? Yorgunluk ya da iç huzursuzluk hissediyor musunuz? Kendinize güveniniz azaldı mı, konsantrasyon sorunu yaşıyor musunuz? İntiharı düşündüğünüz oluyor mu? Ve bunlara benzer sorular. Hasta soruların çoğunu evet olarak yanıtlarsa, doktor durumunu “ciddi” olarak kabul etmekte. Arıkan'a göre depresyon: Depresyon çökkünlük halidir. Hayal kırıklılıklarına, engellenmelere, kayıplara karşı bir tepki ya da nedensiz, durup dururken oluşan çökkün bir duygu hali, bir sendrom ve hastalıktır. ALTERNATİF TANI Depresyon belirtilerine bakarak teşhis koymak her zaman doğru sonuç vermeyebiliyor. Münihli psikiyatr bu nedenle yirmi yıldan bu yana alternatif tanı yöntemleri üzerinde çalıştıklarını söylüyor. Bunların arasında örneğin görüntü teknikleri, hormon testleri veya sinir sıvısı içindeki protein analizleri var. Kardiyologların kan basıncı ve EKG analiz ettikleri gibi uzman da gelecekte depresyonun, genetik varyantlara ve biyolojik işaretlere göre teşhis edilebileceğini söylemekte. Diğer bir sorun da depresyonun gerçekte ne şekilde geliştiğinin hala tam olarak anlaşılmamış olması. Mesela serotonin maddesinin anahtar rolü üstlendiğini gösteren yeterli kanıt bulmak zor. Ve işin ilginç yanı: Prozac ve diğer SSRI içerikli ilaçlarının etki mekanizması tam da bu tahmine göre işlemekte. Eğer gelecekte beyinde depresyon için en az serotonin kadar önemli olan başka uyarıcı maddeler bulunacak olursa, Prozac'la ilgili tüm teoriler suya düşecek. Ve SSRI ilaçlarının gerçekten de etkisiz olduğu kanıtlanacak olursa, belki doktorlar bambaşka bir etki maddesinden yararlanabilir. Binbirdilek otu ya da sarı kantaron (Hypericum perforatum), kırkı aşkın klinikterapötik araştırmalarla hafif ve orta şiddetli depresyonda en az kimyasal antidepresanlar kadar etkili olduğu kanıtlanmış. Derleyen: Nilgün Özbaşaran Dede CBT1096/6 21 Mart 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle