Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
12. yüzyıl sonlarında kurulan Engizisyon Mahkemeleri İngiltere hariç Batı Avrupa'da tüm Roma Hıristiyanlığına yayılan halk kitleleri arasında din sapkınlıklarına, özellikle Valdensesler ve Katharlar'ın kilise karşıtı öğretilerine son vermek isteğiyle doğdu. Kiliseler, papalık ve bazı ülkelerde hükümdarların işbirliğiyle, aralarında kadın ve çocukların da olduğu binlerce insanı çok ağır suçlamalarla cezalandırıp diri diri, meydanlarda yakılarak öldürülmelerine sebep olmuştur. Kaynaklardan görüldüğü kadarıyla, kadınları en çok cadılık ve büyücülükle suçlayarak, becerilerini ev dışında sergileyen ebeleri hedef almıştır. Katolik kilisesinin çok büyük rol oynadığı bu mahkeme ve yargılama şekline daha sonra Protestan kiliseleri de aynı şekilde katkıda bulunmuşlardır. 1517 yılında İncili Almancaya çevirmiş olan Reformcu Luther bile, o kadınların sihirli bir iksir içerek uçtuklarına inanır, hatta iksirin reçetesini bile tarif etmiştir. Gerek Katolik gerekse Protestan kiliselerinin despotizminin acımasız uygulamalarının izlerini 18. yüzyılın sonlarına kadar sürmek mümkündür. 14. ve 15. yüzyıllarda kadınların hayal güçlerini örtünme konusunda geliştirmeleriyle nadide kumaşlardan yapılmış, şatafatlı başörtüsü modelleri oluşturulur. Bunlar arasında en çok kullanılan Gugel Başlık, Tudor başlık, Boynuzlu Başlık ve 1360'dan sonra da Sarık şeklindeki bağlamalardır. 14. yüzyılın son çeyreğinde Fransa ve İtalya'da, örtünün üstüne simit gibi bir halka veya tülbent sarılarak türbana benzer örtünme vardır; Almanya'da ise baş hâlâ, yalnızca burun ve göz görünecek şekilde tamamen örtülüdür. Alt tabakadan kadınlar başlarını basitçe örtüp düğümlemeliydi. Asiller ise başlarına çeşitli modellerde özel yapılmış örtüler örterlerdi. Alt toplumsal katmandan kadınlar diğerlerinin örtünme biçimini kullanamazdı. (Resim 23) 14. yüzyılda halk içinden politika ve ticarette yükselmiş para asilleri ve büyük tüccarların kurduğu localara mensup kişiler (patritzer) yönetimde söz hakkı ve yer alarak kilise ve derebeyi yönetiminin gücünü azaltırlar. 15. Resim 5 15.yy. tepesi kesilmiş yüzyıl sonlarında İspanya'da da şeker külahı gibi olan başlık. Ancak burada güzellik sembolü kadınlar dışarıya artık başları açık olan geniş, yüksek alnın çıkmaya başlamışlardı. (Resim4) sağlanması için şakaklardaki ve ve alın saçları iyice temizlenmiş (cımbızla alınmış) başlık saçın tek teli görünmeyecek şekilde uygulanmış. KÜLTÜRGELENEK kilisenin emri gereği dua ederken ve ev dışında evli bir kadının başı kapalı olmalıdır. Başını açmasına ancak kocası karar verirdi. (Bknz Paulus) Çünkü kadının ziynet yerlerini, saçını görmek sadece kocasının hakkıdır. Avrupa'nın 500 yıl önceki kilise kuralları bugün ülkemizde kadınlar üzerinde uygulanmaya çalışılmıyor mu? O çağlarda, kilise yasalarınca saçın bir telinin bile gözükmemesi istendiğinden, alın ve çene bezinin gerekliliğini ortadan kaldırmak ve alnı daha geniş ve yüksek tutmak için kimi zaman kadınlar tarafından şakak ve alındaki saçlar başın tepe noktasına kadar tıraş edilir, cımbızla çekilir veya ponza taşı ile ovulurdu. (Resim 5) Geniş alın ve estetik baş örtme şekilleri ve taşıdığı simgeler bir çok tanınmış ressamın eserlerinin konusu olmuştur. Bunlardan Leonardo de Vinci, Albert Dürer, Lucas Cranah, Hans Holbein, Michelangelo gibi sanatçıların tablolarını müzelerde izlemek mümkündür. Öte yandan, kimi hamam tablolarında kadın tamamen çıplak resmedilmekle birlikte başı örtülüdür. (Resim 67) 16. yüzyıla kadar Avrupa'da giyim kuşamı ve sanatı saraylılar ve Hıristiyan derebeyleri yönlendirirdi. Bilindiği gibi yüzlerce kilise kenti ve devleti vardı. Bu yüzyılda Ortaçağın imtiyazlı sınıfı gücünü yitirdi. Saraylılar ve kiliseler uyum içinde birbirlerini tamamlarlardı. Bu yüzyılda artık kilise Katolik ve Protestan olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Yıllarca süren din savaşları ve Almanya'daki 152425 köylü ayaklanmasının başarısız oluşu neticesinde komşu ülkeleri de etkileyen köylüler ve zanaatkarlar için ayrı bir giyim kuşam geliştirilir (Taşralı kıyafeti). Kent yönetimlerinde hak ve yetki sahibi olan varlıklı esnaf localarına mensup kişiler ve monarşi sosyal yaşamı biçimlendiren, modayı yaratan ve kültürü yönlendiren grubu oluşturdular. Bu gelişmenin neticesinde örneğin İngiliz kraliçesi I. Elizabeth saçlarını tamamen yukarıya toplayarak ve örtü kullanmaktan vazgeçti (157580). Devriminden büyük ölçüde etkilenmiştir ve onun “HürriyetEşitlikKardeşlik” çağrısı, birçok alanda olduğu gibi, modanın da değişmesine neden olmuştur. Devrim gereği giyim kuşam ve perukla belirginleşen sınıfsal farklılıklar kalkmalıydı. (Resim 89) 1792'de Fransa'da, daha sonra da diğer Avrupa ülkelerinde peruk kullanılmaz. Günümüzde yalnızca İngiltere'de bazı kurumlarda peruk kullanımı sürmektedir. Fransa'da ve diğer ülkelerde tutucu çevreler peruğun kaldırılmasından hoşnut olmazlar. Aynı davranış ve direnç Osmanlı'da da II. Mahmut'un 1829 Kıyafet Nizamnamesi uygulamasında da görüyoruz. 19. yüzyılda aydınlanmanın eşiğinde dinsel baskılar azaldığından giyim yasaları hafifler. Kadınlar daha çok, farklı ortamlarda (düğünde/baloda renkli, neşeli; cenazede siyah dantel, tül, kurdele gibi malzemelerle) elbisenin tamamlayıcı bir parçası (aksesuar) olarak başlıklar kullanırlar. 20. yüzyılda kadın Avrupa'da artık öğrenim görmekte, çalışma hayatına katılmaktadır ve giyim tarzları daha rahat ve pratik olmalıydı. Başları açık olmakla birlikte giysileri ile uyumlu şapkalar tamamlayıcı unsur olarak giyim kuşam akımının vazgeçilmez parçası olmuştu. ANADOLU'DA GİYİM KUŞAM Anadolu kadını ve erkeği binlerce yıllık geleneklerden kaynaklanan evrensel temalar içeren göksel sembollerle bezeli başlıklar kullanmıştır. Günümüzde yaşayan geleneksel giyim kuşam örnekleri arasında en baskın olanları hotoz denilen PERUK İngiltere'den (1642) Orta Avrupa'ya kadar geniş bir coğrafyada, hatta Amerika'da askerlerin üniformasının bir parçası olarak peruk kullanılırdı. Peruk, her iki cinsteki aristokratların ve din adamları, hakimler, müzisyenler gibi birçok meslek gruplarının kullandığı yapay saçtır. Boyları zaman içinde 1.20 metreye kadar uzamış, üzerinde değerli taşların, kurdelelerin bulunduğu, gümüşi beyaz, pembe, mavi, siyah pudra ile renklendirilen bu peruklar sınıfsal Resim 10 Ana tanrıça Kupala İ.Ö. 8yy. Kargamış. Başındaki çiçekli fes hâlâ günümüzde Gaziantep yöresinde başı pullarla bezeli kadın fesinin benzeridir. DEKOLTE Dış mekânlarda ve özellikle kilise ayinlerinde baş kapalı olmakla Resim 6 Kugelhaube 1513 Strigel Hollanda ve Kuzey Almanya’da kullanılmış. Şakaklar ve alın saç dipleri iyice keten bezlerle örtülmüş. CBT 1096 / 14 21 Mart 20008 Resim 7 Tudorhaube 1536 Hans Holbein İngiliz asilzadelerinin giydiği başlık birlikte, yaklaşık 1380 yılında eviçi giysilerde daha çok, kadınların hatlarını meydana çıkaracak şekilde göğüs dekoltesi başlar. Bu dönemde etekler katlı, zengin görünümlü ve ilk defa yaka omuzdan omuza kadar açılmıştır. 15. yüzyılda da Fransa'da derin dekolte görülür, göğüs ortası üçgen şeklinde açıktır fakat bu açıklık bir dantelli iç gömleğiyle kapatılır. Genellikle, kuzey Avrupa'da artık kadının saçı tamamen kapalıdır. İncil ve uygulamaları sürekli kadınlara hatırlatır: Resim 8 Cesare Dandini (15951658) Tanrıça Diana’nın türbanlı portresi Resim 9 18.yy. Kahve içen kadınTürbanlı (Fransız okulu) ayrımın ve zenginlik/üstünlük simgesi olarak algılanmıştır. Yalnızca Paris'te 53 peruk atölyesi olduğu kayıtlıdır. Hiyerarşik bir gösterge olarak kabul edilen, sokakta ve iç mekanda kullanılan peruk halk tarafından sempati görmemiştir. Daha sonraki yıllarda, öncelikle üniversite profesörleri ve aydınlar peruk kullanmamaya özen göstermiştir. Peruk kullanımı 1789 Fransız güneş başlıkları ve üç etekli giysileriyle Hitit dönemi tanrıça rölyefleri ve heykellerine yansıyanlardır. (Resim 10) Hitit Yazılıkaya kabartmalarında sahnelenen boynuzlu sivri külahlar (Tanrı ve Kral tasvirlerinde) ve dilimli uzun takkelere 12. ve 13. yüzyıllarda Bektaşi (Hüseyini ve Ethemi) üstü düz ve desensiz olanı Mevlevi serpuşu olarak kullanılmış olduğunu görüyoruz. (Resim 11) Yazılıkaya kadın figürlerinde saçlar alnı açıkta bırakacak şekilde arkaya doğru düz olarak taranmıştır. Kimi zaman enseyi örterek bele kadar inen kalın örgüler görülür. Hitit kadınlarının ev dışında giydikleri varsayılan kapişonlu başlığın törenlerde giyilen mantonun bir parçasıydı. Kadınların başlarına bağladıkları bantların kırmızı renkte olduğu, yine başlarına taktıkları diyadem veya çelengin ise daha sonra tanrıçalara adak olarak sunulduğu tabletlerden okunmaktadır. HİTİT TAKILARI Hitit tabletlerindeki metinlerde takı ve aksesuar olarak çok çeşitli, zengin listelerle karşılaşmaktayız. Bunlardan kadın ve erkeklerin kullandığı küpeler daha sonra Selçuklu beyliklerinde de kullanılmıştır. Hititler