27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Edmund Hillary sadece Everest fatihi değildi! Hillary 88 yıllık ömründe sadece Everest fatihi olmakla kalmadığı, sağduyulu, mütevazı, insanlara ve çevresine yararlı biri olarak yaşadığı için ölümünde de bunca yaygın olarak anılmıştı. Füsun Ertuğ; etnofertug@gmail.com 18 Ocak 2008 tarihli CBT'nin Zümrütten Akisler köşesinde Celal Şengör“Yeni Zelandalı arıcı Sir Edmund Hillary, 11 Ocak 2008'de 88 yaşında vefat etti. Kendi saçma sapan sorunlarına gömülmüş Türkiye dışında, bir arıcının ölümü niçin dünyayı bu kadar ilgilendirdi? Bu mütevazı adam pek çok meşhur dağcının başaramadığını başarmış, dünyanın en yüksek tepesi olan 8848 metrelik Everest'e tırmanmıştı” diyor ve onun merakını ve hiçbir kimsenin yapmadığı bir şeyi yapmak isteğini vurguluyordu... Benim tartışmak istediğim nokta ise, Everest “fethi”nin üstünden 50 küsur yıl geçmesine karşın onun ölümünün dünyada neden bunca yaygın bir haber olduğu ile ilgili. İnternette kısa bir araştırma Edmund Hillary'nin yaşamı ile ilgili pek çok ayrıntıya ulaşmamızı sağlayabiliyor. E. Hillary, 20 Temmuz 1919'da Yeni Zelanda'da Auckland'da doğdu, çocukluğunu kırsal bölgede arıcılık yapan ailesiyle geçirdi. Babası habercilikten baskıya her işini kendisi yaparak yerel bir bölge gazetesi çıkartırken annesi de bulundukları köyde öğretmen olarak çalışırdı. Her ikisi de çevrelerindeki olaylar ve “Asya'da milyonlarca insanın aç olduğu gerçeği” ile ilgili, duyarlı kişilerdi. Çocukluğunda hayal kurmayı, uzun yürüyüşleri ve macera kitapları okumayı çok seven Hillary'nin çocukluk kahramanı Antarktika fatihi Shackleton idi. 1935'te 16 yaşında bir okul gezisi sırasında Ruapehu Dağı'na gittiğinde keşfettiği dağcılık ve karla kaplı dağların gö rüntüsü onun yaşamını değiştirdi. 19391945'de askerliğini Yeni Zelanda Kraliyet Kuvvetleri'nde “uçan bot” denen teknelerde navigasyon sorumlusu olarak yaptı ve 1945'te bir tekne kazasında ağır yaralandı (http://en.wikipedia.org/wiki/EdmundHillary). 1951'de Eric Shipton tarafından yönetilen bir Everest araştırma ekibine katılan Hillary, John Hunt zirve tırmanışı ekibinden de davet aldı ve iki yıl İskoçya'da eğitildikten sonra 20 kişilik bir dağcılar grubunun bir üyesi olarak 1953'te Nepal'e gitti. Bu ekibin dağa tırmanışına 350 Nepalli taşıyıcı ve 36 Şerpa da katıldı. İkişerli ekipler halinde denenen zirve fethinde ilk başarısız deneyimden sonra ikinci ekip olarak seçilen Hillary ve Norgay, 29 Mayıs 1953 günü zirveye çıkmayı ve kampa dönmeyi başardılar. Hillary'nin 8 bin 850 metredeki zirveye ulaştıktan sonra ana kampa dönerken yolda onları karşılayan arkadaşı George Lowe'a söylediği "Eh, George, hakkından geldik hergelenin" (Well, George, we've knocked the bastard off) sözü ünlü olmuştu (www.bianet.org). Hillary aynı yıl Sir unvanını aldı, ancak eğer bu unvanı alıp ülkesine dönüp arıcılığa devam etseydi, 50 yıl sonra ölümü bugün olduğu gibi yankılanır mıydı? Hillary 19571958'de Vivian Fuchs ekibiyle Güney Kutbu'nun keşfi araştırmasına katıldı ve traktörle karadan kutba ulaşan ilk insan oldu. 19561965 yıllarında gerçekleştirdiği diğer Himalaya tırmanışlarının yanı sıra 1977'de Ganj Nehri’nin ağzından kaynağına dek teknelerle keşif gezisi de örgütleyen Hillary'nin en büyük tutkusu, dostu olan Nepalli insanlara yardımcı olabilmekti. Kurduğu bir vakıfla (Himalayan Trust) yerel ya şam koşullarının yükseltilmesi için Nepal'de inşaatına fiilen katıldığı 27 okul ve birçok hastane yapılmasını sağladığı gibi Nepal'in doğal çevresinin korunmasında da aktif rol aldı. Yeni Zelanda hükümetini ikna ederek aldığı maddi ve teknik yardımla Everest çevresinin Ulusal Park olarak korunmaya alınmasını sağladı. Amerikan Himalaya Vakfı'nın onursal başkanı oldu. Kendi ülkesi olan Yeni Zelanda'da çevre koruma, aile planlaması gibi gönüllü sosyal çalışmalarla da aktif olarak ilgilenen Hillary, Hindistan'da ülkesini temsil etti. 2003'te Onursal Nepal vatandaşı oldu. Röportajlardan birinde (www.achievement.org/autodoc) gençlere iyi bir motivasyon ile gözünü yükseklere dikmenin başarıya giden yol olduğunu öğütleyen Hillary, kendisini sıradan biri olarak değerlendirmekte. Güçlü bir bedene sahip olduğunu ancak fazla zeki olmadığını, iyi bir planlama gücü ve başarma isteği ile hayatını keyifli bir şekilde yaşadığını anlatıyor. Ekip çalışmasında şakadan anlayan, gülmeyi seven kişilerle birlikte olmanın, gerektiğinde planları aynen uygulamak yerine esnek olmanın, başkalarının fikirlerine açık olmanın ve başarısızlığa aldırmadan yeniden denemenin önemini vurguluyor. Gelecekte daha dürüst ve yaşanabilir bir dünya için bugünkünden daha farklı insan ilişkileri geliştirmemiz gerektiğini, herkesin bu yönde bir katkısı olabileceğini belirtiyor. Dünyanın gidişatı hakkında, dünyaya neler yapmakta olduğumuz konusunda insanları daha duyarlı ve farkında olmaya çağırıyor. Hillary şöyle demişti: “Bugüne dek yaptığım en kayda değer iş, yüksek dağlarda ya da Antarktika’da yaptıklarım değil, dostlarım olan Şerpa insanlarıyla yaptığımız projelerdi. Şimdiye dek yaptığımız 27 okul ve hastaneler… ben bunlarla anılmak isterim.” (www.notablebiographies.com/HeHo/HillaryEdmund.html). Hilary ile fotoğraf Sevgili hocam Şengör, Her hafta Cumhuriyet'in Bilim Teknoloji ekini, bu ekin 5. sayfasını süsleyen yazılarınızı sabırsızlıkla bekler, yeni bir şey öğrenmenin heyecanını bir çocuk gibi yaşarım. Ama bu haftaki yazınız beni nasıl bir üzüntüye boğdu bilemezsiniz. Yazınızda Sir Edmund Hilary'nin kara haberini vermişsiniz. TRT Radyo I' de EkoGezgin diye bir programda aşağıda birkaç satırla ona, onun yaşamından bir iki noktaya ve sağlık içinde yaşamını sürdürdüğüne değinmiştim. Onun gibi merakı yüceengin insanlar dünyamızdan eksik olmasın: “Daha sonra güney adanın en yüksek yeri, Mc Kenzie bölgesindeki Kaptan Cook Dağı Ulusal Parkına varıyoruz. Çevreyi gezdikten sonra buranın en yüksek tepesinde bulunan otelimize geliyoruz. Otelin bahçesinde Sir Edmund Hillary'nin bir heykeli var. Hillary, 1919 yılında Yeni Zelanda'nın Tuakau kasabasında doğmuş. Sağlığında iken resmi paralara konmuş. İmrenerek Hillary'nin heykeline sarılıyor ve öylece bir fotoğraf çektiriyorum.” Ali Can Polat, alican.polat@superonline.com UFUK ESİN: BİR TİYATRO ÖNCÜSÜ Atila Alpoge; alpoge@superonline.coM Sayın Bursalı, Değerli dostum, can kardeşim Ufuk Esin'in kaybından sonra "Cumhuriyet Bilim Teknoloji"de yer verdiğiniz çeşitli yazılar son derecede güzeldi, anlamlıydı. Çok duygulanmış olduğumu söylemeliyim. Bu değerbilir tavrınızın, garip duracak ama, bu hüzünlü olgunun içinde bana bir çeşit mutluluk yaşatmış olduğunu da eklemeliyim. Ancak dikkatimi çeken bir konu var. Gerek sizin yayımladığınız yazılarda, gerekse başka yayınlarda gördüklerimde eksik kalmış olan, ufak ama önemli (bence Ufuk'un kişiliğinin hiç bilinmeyen bir yönünü yansıttığı için önemli), ayrıca tarihe bir çentik atmış bir ayrıntı eksikti. Yıl 1953. Ufuk, tiyatroya ve sahneye çıkmaya meraklı bir üniversite öğrencisi. İki öğrenci arkadaşıyla birlikte, Galatasaray Lisesi'nde sahnelenen bir oyuna katıldı. Ama aynı günlerde, sonuçları bakımından büyük bir projenin içinde de yer alıyordu: İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği'nin Gençlik Tiyatrosu. Ufuk, Ali Keskiner, Altın Terim Soylu, Altan İlkin ve Kadriye Özden ile beraber kurucu üyelerden, topluluğun dinamizmini sağlayan önderlerden biriydi. Bu genç topluluğun tiyatro tarihimizde seçkin bir yeri vardır. Buradan yetişen sayısız genç 1960'larda profesyonel tiyatroya geçmiş ve tiyatromuza yepyeni bir soluk getirmiştir. Bazı ünlü tiyatro yazarları da gene burada ilk sahne deneyimlerini kazanmışlardır. Daha da önemlisi, Gençlik Tiyatrosu, yarattığı örnekle, birçok gençlik topluluğunun kurulmasına neden olmuş, yurdumuzda benzeri görülmeyecek bir "amatör tiyatro hareketi" başlatmıştır. Gençlik Tiyatrosu'nun Almanya'daki festivallere katılıp birincilik bile kazandığını, bu nedenle de tiyatromuzu yurtdışında ilk kez temsil eden topluluk olduğunu söylemeyi unutmayayım. Ufuk, Gençlik Tiyatrosu'ndaki çabasıyla da yetinmedi. Yeni kurulmuş olan Tiyatro Derneği'nin ilk çalışmalarında da heyecanla yer aldı. Kuruluş günlerinde çeşitli zorluklar yaşayan derneğin en büyük darboğazı bir yeri, bir lokali olmamasıydı. Bu çıkmazı çözümleyen kişi Ufuk Esin'dir. Araştırdı, uğraştı ve Türk Milli Talebe Federasyonu'nun kullanımında olan bir binanın bir katına el koydu. Tiyatro Derneği bu sayede, Beyoğlu'nda Tel Sokak'ta 4 numarayı mesken edindi. Kısa bir zaman sonra da, iki odanın arasındaki duvar üyeler tarafından yıkıldı. Ortaya sahnesi, salonuyla küçük bir tiyatro çıktı: Cep Tiyatrosu. O yılların derin iz bırakmış girişimlerinden biridir bu tiyatro. 3 yıl sonra kurulan ve bugünlere kadar devam eden Dormen Tiyatrosu'nun çıkış noktası burasıdır. CBT1090/22 8 Şubat 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle