23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

“Türban”da kördüğüm Gerçekten anlayamadığım bir nedenle türban tartışması Sayın Başbaka’nın açıklamalarıyla birden yeniden alevlendi. Diyelim ki bunca iç ve dış sorun karşısında “türban” gündem değiştirme amacı güdüyor. Hasan Yazıcı, Profesör, İstanbul Üniv. T ürbanın kendisi de çok çok önemli bir sorun ve o nedenle gündem değiştireyim derken “bumerang” etkisiyle kendisini fırlatana geri dönebilir. Yöneticilerimizin siyasi deneyim ve becerileri böyle bir yanlışa izin vermemeli diye düşünürüm. Ancak belki türban sorunu esasında sağlam bir mantıkla içinden kolay çıkılamayacak bir olgu, bu nedenle de çözümlenemeden tekrar tekrar karşımıza geliyor. Demokrasinin ve birey özgürlüğünün egemen olduğu bir ülkede hanımların başlarına sardıklarına ister dini inançları, ister şıklık hevesleri veya her ikisi nedeniyle doğal olarak kimse karışamaz. Aynı şey erkeklerin gömlek beğenileri veya her iki cinsin saç stilleri için de geçerlidir. Örneğin üniversiteye türban veya blucinle gelmek sadece giyeni ilgilendiren bir davranıştır. Peki neden üniversitemizde blucin serbest de türban yasak? Halkının % 98'inin Müslüman olduğu, Müslümanlığın da bir gereğinin kadınların başlarının kapatması olduğunun altı ısrarla çizilen bir ülkede neden bu yasak var? Başbakanın görüşleri türbanın üniversitelerde özetle bu nedenlerle serbest bırakılması. Bu arada Yargıtay Başsavcısı ise anayasada üniversitelerde türbanı serbest bırakacak bir değişikliğin karışıklığa neden olabileceği yönünde bir açıklama yaptı; bu açıklamayı Danıştay'ın benzer bir bildirisi izledi. Türban konusunda gerek Başbakan'dan gerekse de Yargıtay ve Danıştay'dan oldukça farklı düşünüyorum. Bence türban sadece bir gösterge. Eminim türban bitsin başka bir gösterge ortaya çıkar. Türban neyin mi göstergesi? Uygarlığın olmazsa olmazı “seküler adalet”in bu topraklara yüzyıllardır egemen olamamasının. Özgür bir ülkede başkasının giyim kuşamına karışamayacağını türban karşıtı da biliyor. Ancak türban yasağı istiyor. Neden mi? Çünkü korkuyor. Korkusu ise başı türbanlının er veya geç blucin giymesine, ramazanda içki içmesine karışacağı. Kara çarşafın da türbanı izleyeceğinden, çağa uyumlu kılık kıyafetinin giderek kendini toplumda istenmeyen kişi haline getireceğinden, yani temelde birey özgürlüğüne gelecek saldırıdan endişeleniyor. İlginç değil mi? Türban yanlısı çevrelerin ana savunma noktaları olan birey özgürlüğü türban karşıtları tarafından da bu temel özgürlüğe olası büyük bir saldırı olarak algılanabiliyor. Özetle olay bir “birey özgürlüğü açmazı”. Ancak her iki tarafın, bu kez paylaştıkları bir korku daha var. Ülkelerindeki yargı düzenine, özellikle birey özgürlüğünü korumak açısından, pek bel bağlayamıyorlar. hem de türban karşıtlarının esas dayanağı olan Cumhuriyet kazanımlarının kendi yorumlarına göre şaşmaz kurallarından. Burada yargının esas olarak tek ama tek görevi olmalı. O da Ayşe Hanım’ın taktığı türban Fatma Hanım’ın birey özgürlüğünü engelliyor mu veya tam tersi, Fatma Hanım’ın Ayşe Hanım’a türban takma demek hakkı var mı? Ancak bu kararı verirken Ayşe Hanım’ın da Fatma Hanım’ın da nerede, ne zaman, hangi amaçla türban taktıkları veya türbana karşı oldukları çok önemli. Aranan, diğer bir deyişle, olaya özgü yargı. NESNEL BİR ÖRNEK Örneğin A üniversitesinde bir hoca din kavramına hiç inanmadığını, hiç kimsenin de dinine laf uzatmadan, açıkça beyan etti. Ertesi ders o hocanın dersine 10 tane türbanlı hanım gelip ön sırada oturur ve dersi bozmaya kalkarlarsa kanımca aynı üniversitede geçici bir süre türban yasağı uygulanabilir. Bu ise ancak bağımsız bir mahkemenin o hocanın ve dolayısıyla aynı ortamdaki diğer hocaların birey haklarını korumak yolunda alacağı bir kararla olur. Bunun yanında B üniversitesinde çevresine hiçbir tehdit unsuru oluşturmayan bir öğrencinin de kendisine “türban uygar bir kıyafet değil, çıkar” denilerek yapılan baskıyı doğal olarak yargıya götürmek hakkı vardır. Özetle görüşüm birçok sorunda olduğu gibi türbanda da esas unutulanın bu coğrafya insanının, dünya veya ahirete ait görüşü ve savunduğu ne olursa olsun, “bağımsız yargı”yı bir türlü içlerine sindirememesi, uygarlığın en olmazsa olmazının bağımsız, olaya özgü yargının olduğunu anlayamaması veya anlamak istememesidir. Ünlü Fransız düşünürü JF Ravel bir toplumda kalıcı bir devrim için bazı önkoşullar sıralar. Birinci ve en önemli koşul söz konusu toplumu oluşturanlar arasında sosyal, ekonomik ve etnik ilişkilerde bir adaletsizlik olduğu bilincinin bulunması gereğidir. Fransız İhtilali'nin yerel ve evrensel büyük başarısı bu adaletsizlik bilinci üzerine yapılandırılmış olmasıdır. Ravel'e göre Bastil'in düşmesi ikincildir. Cumhuriyet kazanımlarımızın yaşamsal önemine bağlılığımız kadar adaletsizliğe başkaldırımız da aynı coşku ve kuvvetle olmadıkça korkarım Cumhuriyet kazanımlarımız da giderek bize küsmeye devam edecektir. ÇÖZÜM YARGIDA Türban kavgasının tüm taraflarına seslenmek istiyorum. Uygar, çağdaş, demokratik, özgür ve de aklınıza ne kadar olumlu nitelik geliyorsa ve onlara sahip olmak istiyorsak birey özgürlüğünü tehdit eden tartışmaların çözüm yerini en başta bağımsız mahkemelerde, yani yargıda arayabilmeliyiz. Yasama ve yürütme erklerine düşen görev yargının en düzgün ve bağımsız şekilde işlemesini sağlamaktır. Yargı ise toplumun kendisinden “Adaleti bul” diye hizmet istediği her olguda doğal olarak yasaları temel alarak ancak amaç, sonuç, yer ve zamanı göz önünde bulundurarak karar vermek gibi güç ama çok da onurlu bir görevle yükümlüdür. Bu yükümlülüğün en büyük bölümü ise birey özgürlüğünü yerel ve evrensel kıstaslar ışığında korumaktır. Türban yanlısı ve karşıtlarının görüşlerini egemen kılmak için ileri sürdükleri ve artık hani ezberlediğimiz savların hepsi için lehte ve aleyhte çok şey söylenebilir. Amacım kesinlikle bu değil. Altını çizmek istediğim her iki tarafın da aklına pek gelmeyen: Türban, veya herhangi bir giysi yasağı veya serbestliği öyle anayasaya veya Üniversite Yasası'na konacak bir şey değildir. Esas sorun türbanın kim tarafından, nerede ve hangi amaçla giyildiği veya giyilemediği ve daha da önemlisi türban takmanın veya takamamanın, kimin, hangi birey hakkına nerede ve nasıl engel olduğuna veya büyük olasılıkla olacağına karar verilmesidir. Buna da kim karar verir? Yazımın girişinde vurguladığım bağımsız yargı. Nelerden mi bağımsız? Hem türban yanlılarının büyük dayanağı olan İslam kurallarının emredici olduğu söylenen hükümlerinden TÜBA'dan Türban açıklaması Türkiye Bilimler Akademisi: Yüksek Mahkemelerin kararları ile “türban”, laikliğe karşı bir dünya görüşünün simgesi olarak kabul edilmiştir T ürkiye Cumhuriyeti demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bu dört nitelik Cumhuriyetin değiştirilemeyecek, değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek anayasal temel hükümlerindendir. Son günlerde üniversitelere kız öğrencilerin başları “islami kurallara uygun olarak örtülü” girebilmeleri için yoğun bir çaba içine girildiği görülmektedir. Bu girişimlerin yaratacağı sosyal, siyasal ve hukuksal sonuçlar dikkate alınarak, bu konudaki görüşlerimizi kamuoyuna açıklamayı zorunlu görüyoruz. Tüm kamuoyunca bilindiği üzere, Yüksek Mahkemelerin kararları ile “türban”, laikliğe karşı bir dünya görüşünün simgesi olarak kabul edilmiştir. Yüksek Mahkeme kararlarında, üniversitelere kız öğrencilerin başları “islami kurallara uygun olarak örtülü” girebilmeleri yönünde düzenlemelerin laiklik ilkesine aykırılık oluşturacağı belirtilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına göre de, “diğerlerinin haklarının korunması” ve “kamu düzeninin devamı” bu sınırlamanın kabul edilebilir nedenidir. Açıklanan iç hukuk ve uluslararası hukuk alanlarındaki yargı kararları dikkate alındığında, eğitim öğretim kurumlarında ve bu arada üniversitelerde dinsel amaçlı her türlü örtünmenin laik bir hukuk sisteminde kabul göremeyeceği ve bunu sağlamaya yönelik hukuksal düzenlemelerin ülkenin barış ve huzurunu bozabileceği anlaşılmaktadır. Gelişmiş demokrasilerin önde gelen yenilik, yaratı ve sorgulama kurumları olan üniversitelere kılık kıyafet kuralları getirmenin kendi içinde bir çelişki taşıdığı ileri sürülmektedir. Ancak, üniversitelere kız öğrencilerin “islami kurallara uygun olarak örtülü” girebilmeleri yönünde düzenlemelerle başlayan süreç, giderek bu eğitim kurumlarının, hatta tüm okulların ve toplumun diğer kurumlarının, tüm yaşam ve işleyişi üzerinde dini düşünüş biçimlerinin egemenlik kurmasına yol açabilecektir. Bu durum sadece üniversite kavramı ile değil, demokratik ve laik bir toplum yaşamı ile de temelden çelişir. Derin endişemizin temeli budur. Kamuoyunun bilgi ve değerlendirmesine saygı ile sunarız. CBT1090/21 8 Şubat 2008 TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle