21 Eylül 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP Üniversite ve sonrasında elektrik mühendisliği sorunları Levent Kılıç, Elek. Yük. Müh., [email protected] lektrikElektronik Belirsizliği: Üniversitelerin elektrikelektronik fakültelerinde, elektrik, elektronik, elektrikelektronik, elektronikhaberleşme, haberleşme, kontrol, otomasyon, vb. gibi bölüm bulunmaktadır. Piyasa uygulamalarında özellikle elektrikelektronik çıkışlı mühendislerin, bütün bölümlerin imkânlarından yararlandığı ve bu konularda da yetkilendirildiği görülmektedir. Bu uygulama piyasada eşitsizlik yaratmaktadır. Elektrik mühendisliği eğitimi, Amerika ya da İngiltere örneklerinde olduğu gibi, temelde 4 yıl boyunca elektrikelektronik mühendisliği şeklinde verilmeli ve sonrasında derecelendirmeye göre +2 yıl güç, enerji, elektronik, kontrol, otomasyon, haberleşme, vb. bölümlere ayrılmalıdır. Tıp fakültelerinde uygulanan yöntem ve uzmanlık, mühendislik eğitiminde de uygulanmalıdır. Uzmanlığını Bu yazımı özel sekalmayan bir elektrik mühendisinin, belli bir törde, kamuda, üniseviyenin üzerinde yetversitelerde ve diğer kisi ve sorumluluğu olmamalıdır. yerlerde çalışan mes E lektaşlarımızın yaşadığı, yaşayabileceği sıkıntıları 4 yılı araştırma görevliliğinde, 10 yılı da özel sektörde geçirmiş 15 yıllık bir elektrik mühendisi olarak yazıyorum. Görüşlerim şahsıma aittir ve çalıştığım yerleri bağlamaz. oluşmuş anlaşılamadı. Örneğin, Boğaziçi Üniversitesinin elektrikelektronik bölümü, ders programlarında hiç olmamasına rağmen, yüksek gerilim, elektrik tesisleri, elektrikle tahrik, modern fizik, aydınlatma, vb. gibi derslerde diyelim İTÜ elektrike göre aşırı mı üstün? Yine puanlama bakımından, örneğin İTÜ, YTÜ'nden daha mı üstün? Bölümler meslekler bakımından değerlendirilip, tercih edilmesine rağmen, belirleyici, dil eğitimi mi olmakta? O zaman bitirince neden herkes, çok farklı dersler görmelerine ya da görmemelerine rağmen aynı etikete sahiptir? Mühendislik bilimlerinde de tıp fakültelerine benzer bir uygulamaya geçilmelidir. 4 yıllık eğitimin ne kadar yetersiz olduğu biliniyor. Bir uzman doktora gösterilen güven ve saygı meslektaşlarımıza da gösterilmeli, dahası bu saygı bilgi ile hak edilmelidir. Daha sonra da mecburi görev olmalı. Dileyen pratisyen mühendis olarak kalabilmeli. Üniversite kazanan ve 2. ya da 3. sınıftan ayrılan bir kişi mesleksiz ve niteliksiz duruma düşmekte. Aslında bu kişinin liseyi bitirip de, meslek yüksek okulunda okuyan kişiden fazlası vardır. Bu nedenle MYO bitirme sınavına girmeye hakkı olabilmeli. İlk 2 yıllık eğitim de en azından temel bilgilerin de uygulamalı öğretildiği dönem olmalı. ÜNİVERSİTE VE LİSANS ÜSTÜ EĞİTİMİ ÖZEL VE KAMU SEKTÖRÜ Devlet kurumlarından ve üniversitelerden özel sektöre her kademede, ancak özellikle yönetici düzeyinde ve emekliliklerini hak etmiş kişiler transfer oluyor. Bu piyasanın gelişmesi için bazen faydalı da. Ancak, emeklilik hakkını almış mühendisler aslen emeklilik maaşlarını baz aldıkları için, piyasada çok çok düşük ücrete çalışıyor. Bu da hem yeni iş arayanları ve hem de asgari yaşam şartlarını aşağılara çekmekte. Üniversite eğitimleri piyasa talepleri doğrultusunda olmalı. Ülkemizdeki ve dünyadaki mühendislik gelişmeleri, bizleri üretim alanından daha çok, uygulama yönüne çekmiştir. Ancak, üniversitelerin aynı doğrultuya çekilemedikleri görülmektedir. Artık teknisyen mühendis de yetiştirilmeli. 8 yıl boyunca yanımda 10 üniversite, 13 meslek yüksekokulu ve 8 de meslek lisesi öğrencisi staj yaptı; bunlara, bitirme ödev ve projeleri için gelenler dahil değildir. Burada Boğaziçi, İTÜ, YTÜ, KOÜ, SÜ öğrencilerini baz alıp değerlendirirsek, konuların teorik ve pratik anlaşılması bakımından ÖSS puanlamaları doğrultusunda, ancak uygulama bakımından ise, neredeyse tam tersi bir yönde olduğu gözlemlendi. Elektrik mühendisliği artık piyasada teknisyenlik düzeyinde ve hatta daha da düşük kullanılıyor. Örneğin, bir ilanda sadece autocad kullanan bir elektrik mühendisi arandığı belirtilebilmektedir. Bunun anlamı, çizecek, imzalayacak bir mühendis demektir. Yüksek lisans ve doktora programına öğrenciler alınırken, özellikle yeni bitirenlerin sınavları kazanma şansları daha yüksektir. Hatta üniversite sınavına yeni girmiş biri Ales sınavına alınsa, üniversiteyi bitirenlerden daha yüksek puan alacaktır. Oysaki okulu daha yeni bitirmiş bir öğrencinin, ne piyasa uygulamaları, sorunları, talepleri konusunda bilgisi vardır, ne de bunları özümseyip çözümleyecek kapasitesi. Bu nedenle teorik ve pratik yüksek lisans ve sanayi doktorası şeklinde uygulamalar olmalıdır. Piyasada CBT1091/22 15 Şubat 2008 Elektrikelektronik temelini oturttuktan sonra, hatta şu anki sistemde bile, adı aynı olan bölümlerin, ders programları da aynı olmalıdır. Örneğin, aynı bölümde olmasına rağmen, 50 ders alan bir X üniversitesi ile 40 ders alan bir Y üniversitesi öğrencisinin yoğunluk katsayıları aynı değildir ve bu da mutlaka bitirme notlarına etkiyecektir. Daha sonrasında ise bu durum gerek yurtiçi ve gerekse yurtdışı sınavlarında adaletsizlik yaratmaktadır. Üniversite sonrası eğitimde her üniversite, her bölüm ayrı değerlendirme yapmaktadır. Örneğin 2007 değerlerine göre, elektrikelektronik alanda doktora yapabilmek için Boğaziçi Üniversitesi 70, İTÜ elektrik 85, İTÜ elektronik, bilgisayar 65, Kocaeli Ü. 55, Tübitak Gebze YTE 70, vb. gibi Ales puanları istemekte. Burada daha bilim aşamasında dahi ciddi bir sıkıntı vardır. ÖSS puanlamasında elektronik ve bilgisayar bölümlerinin çok altında olan İTÜ elektriğin neden bu kadar yüksek bir puan açıkladığı anlaşılamadı. Diğer yandan, örneğin BÜ ÜDS sınavını kabul etmemekte, özellikle Toefl istemekte. Üniversitelerin lisans sonrası puanları da yine ÖSS gibi olmalı ve böylece her okul kişisel uygulamalardan vazgeçmeli. Bu uygulama ile ayrıca başarılı öğrencilerin, en iyi okullara yönlendirilmesi de mümkün olacak. Bilim ve dil sınavlarında ÖSS baz olmalı. Her okul bir kontenjan bildirdikten sonra, alınan puana göre üniversiteler ve bölümler seçilebilmeli. Ayrıca daha lisans tercihlerinde bile bu fark nasıl çoğu projenin yanlış hesaplandığı ve onaylardan geçtiği, böylece hem hesaplarda ve hem de yatırımlarda ciddi sıkıntılar olduğu görülmektedir. Bu nedenle hocaların ve odaların eşliğinde proje örnekleri oluşturulmalı, piyasada bireysel hatalar, kişiye uygun projeler, vb. ortadan kaldırılmalı, işler standartlaştırılmalı. Böylelikle mühendislerin yeni alanlarda da birçok şey öğrenmeye fırsatları ve zamanları olacaktır. Okulu bitiren bir mühendis hemen imza yetkisini kazanabilmekte ve bunu da kullanabilmektedir. Bu nedenle de piyasada bazen mühendislikten çok, imza yetkisi öne çıkmaktadır. Yeni mezun da daha kendi ne olduğunu anlayamadan, bir sürü şeye imza atabilmektedir. Örneğin, diyelim 5 milyar dolarlık bir nükleer tesis kuracaksınız ve bir elektrik mühendisi çalıştırmak zorundasınız. En kolayı, yeni bir mühendisi en az ücretle istihdam etmek olacaktır. Teknik altyapı, bilirkişilik, vb. önemli olmayacaktır. Mühendisliğin, aynı iş güvenliğinde olduğu gibi, bence YÖK ya da eşdeğer kurumlarca düzenlenen bir seviyelendirme sınavı olmalı ve bu da fonksiyonel olarak uygulanmalıdır. A, B, C, gibi. Kişilerin gerek meslek odalarında, gerek üniversitelerde, gerekse de başka şekillerde kendilerini yönlendirmeleri, geliştirmeleri zorunlu olmalı. Bu sınavların ve belgelerin bir dönemi olmalı, kişiler mevcut yetki ve yeterliliklerini sürekli çalışarak arttırmalıdır. Ayrıca hiç mühendislik yapmamış biri dahi, eğer yönetici ise, tüm projeleri imzalayabilmektedir. Bu yeterlilikle, mühendis mi yönetici mi diye bir ayırt edilme imkânı doğacaktır. Ülkemizde kayıt dışı birçok yabancı mühendis çalışıyor. Bunların engellenmesi ya da bizim yurtdışındaki çalışma kriterlerimize çekilmeleri gerekir. ÖĞRETİM ÜYESİ FAKTÖRÜ 1950 kuşağının özellikle İTÜ öğretim üyelerinin çok üretken olması, yüzlerce eseri literatüre kazandırmıştır. Bu da bilim dilinin oluşmasına ve piyasada da aynı dilin kullanılmasına imkân sağlamıştır. Ancak tüm bu üretkenlik ve çalışkanlıklarına rağmen, kendilerinden sonra bu akım devam edememiştir. Son yıllarda, piyasada karışık bir bilim dili, araştırmacı mühendis eksikliği, kendi dilimizde kaynak eksikliği, yabancı dilden okuduğunu kendi diline terimleriyle aktaramayan bir kuşak yetişmesine yol açmıştır. Burada dilin önemi yadsınamaz, ancak kendi anadilimizdeki okuma, anlama, araştırma da, yabancı dilde yapılandan daha hızlı ve anlaşılır olacaktır. “Artık eskisi gibi iyi mühendis yetişmiyor” şikâyeti, bu kadar imkân olmasına rağmen neden yapılmaktadır? Yurtdışı üniversitelerde okuma imkânı elde etmiş kişilerin akademik yükselmeleri, yurtiçindekilere göre çok daha hızlıdır. Oysa, üniversitelerimizde daha çok yan hizmetlerde de kullanılabilen ve elde ettikleri kazançlarıyla ARGE faaliyetlerine yatırım yapamayan araştırma görevlileri çok zorlukla yükselebiliyor. Akademik yükselme de, ÖSS sınavı şeklinde YÖK tarafından yapılmalı ve üniversite tercihleri de buna göre olmalı. Böylelikle hem adaletli değerlendirme ve yükselme olacak, hem herkesin seviyesi belirlenecek ve de ülkemizin her köşesine, nitelikli öğretim elemanları kazandırılabilecektir. Üniversite, lisans, yüksek lisans, doktora puanlara, bölüm puanları da daha iyi öğretim üyelerinin toplandığı yere göre belirlenecek ve daha teknik bir değerlendirme olacaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle