01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ceza yargıcının yükümlülükleri ve sorumluluğu Yargıç, yargıladığı kişinin birileriyle ya da yargılananların birbiriyle olan ilişkisine karışarak hak ve özgürlükler değerleri üzerine son sözü söyleyen kişi olarak bir anlamda tanrısal bir görev üstlenmiş kişidir. Bu nedenle de, hiçbir kamu görevlisine tanınmamış yetki ve güvencelerle donatılmıştır! Çetin Aşçıoğlu Yargıtay Onursal Üyesi, [email protected] tırır. Uygulamada, “bilirkişi kurumunun amacı dışında kullanılması”, “yargıcın tutanak yazdırma yükümlülüğü”, “iddianame eklerinin olayla ilgisi açısından ayıklanmadan karmaşık olarak sunulması”; doğrudanlık ilkesini olumsuz etkilemektedir. Örneğin binlerce belgenin yer aldığı Ergenekon davasında; yargıçlardan, belgelerin içeriğine doğrudan doğruya ulaşarak ve usa vurarak maddi gerçeklerle ilgili sonuçlar çıkarmasını beklemek çok iyimser bir olasılıktır. Saydamlık, yargılamanın olmazsa olmaz temel ilkelerinden biridir. Yargılamanın, kişilere de açık olması kuşkusuz önemlidir. Ancak maddi gerçeğin saptanmasında, önemli olan saydamlığın sanık vd. için güncelleştirilmesidir. Bu nedenle maddi gerçekle ilgili sorunların; savcın sanığın ve avukatının gözü önünde ve onların katılımıyla tartışılmadıkça yargılamanın saydamlığından (yüze karşılık) söz edilemez Saydamlık ilkesinin bu niteliği “maddi gerçeğin saptanmasında yargıcın işini kolaylaştıracağı” gibi “beklenmedik (sürpriz) kararları önler” ve “yargıcın nesnel yansızlığını konusunda onayın oluşmasını kolaylaştırır”. Suçluyu kazıyın altından insan çıkar Faruk Erem ncak o, “güç bende” diyerek kendince buyuran kişi konumunda değildir. Yazgıya boyun eğen bir kul değil, çağdaş hukukun onayladığı hak ve özgürlüklerle kişilik kazanmış türdeşini yargılamaktadır. Bu nedenle, yargılamanın her aşamasında, yargıladığı kişi ya da kişilerle “etikilişki”yi yozlaştırmadan sürdürmekle yükümlüdür. Etik ilişkinin biçiminde de özünde de insana saygı vardır. İnsana saygı bir ahlak kuralı ve demokratik bir erdem olarak doğru ve güvenli yargılanmanın olmazsa olmaz koşuludur. Tersi durumda güvensizlik ve adaletsizlik örneği gündeme gelir. Bu nedenle yargıç, hak arayanların ve yargılamaya katılanların insan olarak sahip olduğu manevi değerlere ve yargılamanın amaçlarının yöneldiği değerlere yüksek özen ve duyarlılık içinde yüreğiyle bakYargıcın biçimsel malıdır. mantıkla ulaştığı Ancak hak ve çıkarların sonucu, somut çatıştığı bir alanda “yüksek olayın tüm özen gösterme ve duyarlı olma” ve “üstün değerlere ulaşözelliklerini ve ma” kolay değildir. Kolay oltürdeşini madığı içindir ki yargılamanın yargıladığını göz tanrısal işlevinden ve sanat olduğundan söz edilir. Bu bağardı etmeden lamda gösterilecek ilgi ve saygı; adaletin nerede yargıçta ve yargılananlarda gönül olduğunu doygunluğu (huzurrahatlık) oluşsorgulamasına turur. İlgisiz ve duyarsız yargıç ise kendi rahat olsa bile arkasında bağlıdır. kuşku, güvensizlik ve gözyaşlarından başka bir şey bırakmaz. Yargılamanın ve davanın önemlisi önemsizi olmaz; hepsinin özünde insanı insan yapan hak ve özgürlükler söz konusudur. Ancak ceza yargılamasında, zanlı olarak yargılanma “kişinin iç dünyasında bir yıkım” ve “toplumda kuşkulu bir izlenim ve etki yaratma” olasılığı yargıcın yükümlülüğünü daha da ağırlaştırır. Bu nedenle ceza yargıcı, öznel hakların gündeme geldiği hukuk yargıcına göre, daha çok ter dökerek yargılamayı yönetmek ve doğru yargılara ulaşmak zorundadır. Ceza yargılamasında da çözüm bekleyen iki temel sorun söz konusudur: Maddi sorun ve hukuk sorunu. Hukuk sorunu küçümsenemez. Ancak olgusal dünya içinde yer alan maddi sorun, gerek karmaşıklığı gerekse sonuçları bakımından çok daha önemlidir. Bu nedenle ”önce maddi sorun” sonra da “hukuk sorunu” çözülür (1). Çünkü yargılamanın sonucu, karmaşık hukuk sorunlarından çok, maddi sorunun çözümüne bağlıdır. Bu nedenle; maddi gerçeğin diğer bir anlatımla yaşam olayının saptanması yargılamanın can damarıdır. Yargıç, maddi gerçeği geçmişten kalan kanıt denilen araçlardan ve yargılama sırasında gözlemle A rinden ilgililerin (savcısanık katılan/avukat) sunu ve açıklamalarından yararlanarak çözecektir. Bu bağlamda, yargılamanın üç unsurundan biri olan savcının görev ve sorumluluğu, özellikle karmaşık olaylarda daha ağırdır. İyi hazırlanmış bir iddianame, maddi gerçeğin saptanmasında ceza yargısına büyük kolaylıklar sağlar. Bu bağlamda, tutarsızlıklar ve çelişkilerle dolu Ergenekon iddianamesi ilginç bir örnek oluşturmuştur: Yargısal ve bilimsel disiplinden yoksun bir yöntemle hazırlanmış binlerce sayfa, on binlerce belge ŞÜPHE GÜNDEME GELİRSE Tüm bu olanaklara karşın; dolaylı (emare) ve çelişkili kanıtlar nedeniyle, kuşku (şüphe) kararsızlık gündeme gelebilir. Bu durumda; hukuk, “ceza yargıcına bir olanak daha tanımıştır: Kuşkudan arınmış maddi gerçeğin saptanmasında; yargıcın tutunacağı son dal vicdanı kanaatidir” (Anayasa 138). Ne var ki, hukukun temel kavramlarının bilgisinden yoksun ve yaşamı bilmeyen, etik değerleri özümsememiş yargıcın, kendini sorgulayarak maddi gerçek hakkında bir değer yargısına ulaşması kolay olmayacaktır. Onu çoğun rastlantı kurtarır. Şüpheli ya da zanlının tutuklanarak bir suçlu gibi aynı ortam ve koşullarda bulundurulması, hukuk açısından olmasa bile sonuç olarak cezadır. Bu nedenle; çağdaş hukuk, yargıçların yetkilerini kural bazında sınırlamakla birlikte her durumda yargıca özgürlük (takdir) alanı da bırakarak bir anlamda sorumluluğunu ağırlaştırılmıştır. Yasanın öngördüğü tutuklamanın temel ilkesi “güçlü suç şüphesi” için de maddi gerçek önemlidir. Ancak; o ilke olarak, yargılama sonunda ortaya çıkar. Bu nedenle tutuklama kararı verilirken ya da gözden geçirilirken yasanın öngördüğü ilkeleri o ana kadar ulaştığı maddi gerçeğe altlayarak karar verilmesi risklidir. Çünkü altlama işlemi bir anlamda usun mekanik çalışmasıdır. Hak ve adalet ise kalıplaşmış önermelere sağmayacak kadar üstün değerdir. Bu nedenle tutuklama kararının gerçekten inandırıcı olabilmesi: Yargıcın biçimsel mantıkla ulaştığı sonucu, somut olayın tüm özelliklerini ve türdeşini yargıladığını göz ardı etmeden adaletin nerede olduğunu sorgulamasına bağlıdır. Yargıçlar da insandır; hatalı karar ve işlem onlar için de geçerlidir. Hukuk önlem olarak “gerekçe zorunluluğu” ve “yargısal denetim yolları” öngörmüştür. Ancak yargıcın karar aşamasında ne düşündüğü önemlidir. Kafasının içine girilemeyeceğine göre; özdeki sorun, evrensel yargıç kimliğini özümsemiş yargıç önünde yargılanmaktır. (1) Bu ilkeyi anayasa yargısı’nın bile bilmemesi düşündürücüdür. ve altmışı aşan zanlıdan oluşan iddianame, maddi gerçeğin saptanması açısından gizil bir tehlike oluşturur. Yargı orununun, bu nitelikteki iddianameyi işin başında, yasal yetkisini kullanarak, geri çevirmemekle hata yaptığını işin içine girdikçe ve yargılama aşamasında anlayacağını düşünüyorum. MADDİ GERÇEĞİ SAPTANMASI Yargıçlar, ne gökten zembille inmiş yaratıklardır ne de tanrısal alandan gelecek melekleri vardır. Hukuk, bu gerçekten yola çıkarak, maddi gerçeğin saptanmasında öngördüğü ilkelerle güvenli bir yargılama olanağı sağlamıştır: Sözlülük ilkesi, yargılamadaki tüm işlemleri kapsar; yazılı belgeler bile okunmalıdır. Amacı “yargı orununun sorgulama gücünü (vicdan) söylemlerle tetiklemek” ve “sözlü açıklamaların dinlendiği kanısıyla yargılamanın doğru ve güvenli yapıldığı inancını oluşturmak”tır. Doğrudanlık ilkesi, özel durumlar ayrık, yargı orununun, kanıt araçlarıyla doğrudan doğruya (duyu organlarıyla) maddi gerçekle ilgili bilgi edinmeyi sağlar. Bu ilkeyle; yargıç, başkası aracılığıyla bilgiye ulaşmanın yanılma ve hata tehlikesinden korunur ve maddi gerçeğin saptanmasında etkinliğini art CBT 1124/ 16 3 Ekim 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle