16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

DUYURU AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan [email protected] www.aylakbilgi.com Bir süredir kafam yorgun, “Ben(self)”le uğraşıyorum, kendim dediğimiz şey nasıl oluşuyor, içi nasıl doluyor onu düşünüyorum. Biz daha çok dışarıdan başkasının sesini, görüntüsünü, dokunuşunu alıyor, onları hissediyoruz, karaciğerimizin şekeri parçalayan halini, böbreğimizin üreyi süzen biçimini, beynimizin oradan oraya akan elektriğini görmüyoruz. O halde nasıl kendimizin farkına varıyor, “Ben” dediğimiz şeyin bilgisine nereden ulaşıyoruz? İstanbul Liseleri Matematik Olimpiyatları Koç Üniversitesi Bilim Topluluğu Kulübü “İLMOİstanbul Liselerarası Matematik Olimpiyatları'nın 09 Mart ve 16 Mart tarihlerinde düzenleyecek. İstanbul'dan yaklaşık 50 lisenin bir araya gelmesi planlanan yarışma için başvurular başladı. http://ilmo.ku.edu.tr sayfasından). Koç Üniversitesi Öğretim Üyelerinden; Yrd. Doç. Emre Alkan başkanlığında, Yrd. Doç. Toga Etgü ve Prof. Dr. Varga Kalantarov'dan oluşan kurulun sorularını hazırlayacağı olimpiyatlarda, Koç Üniversitesi'nde eğitim gören 80 gönüllü görev alacaktır. Rektör Attila Aşkar şu çağrıda bulundu: “Bu yıl ikincisini gerçekleştireceğimiz İstanbul Liseleri Matematik Olimpiyatları yarışması ilimizdeki öğrencilerin ve yöneticilerinin dostluk içinde güzellikleri aramak için geçirecekleri zevkli ve eğitici bir deneyim. Matematik bir düşünce disiplini, olayların özünü ortaya çıkarabilme için önemli bir eğitim. Bu tür yarışmalara katılmak, derece almak kadar, hatta daha da önemli”. İlk aşamada başarılı olan 30 öğrenci ise 16 Mart günü yapılacak ikinci aşamada yarışmaya hak kazanacak. 1 saat 30 dakika sürecek iki oturumdan oluşan ikinci aşama sınavında ise yarışmacıların klasik tarzda hazırlanmış 6 soruyu cevaplamaları isteniyor. Geçen yıl sınavda öğrencilerin cevaplamaları istenilen sorular, “Sayılar Teorisi, Analiz, Cebir, Kombinatorik ve Geometri” alanlarından seçildi. Bu yıl gerçekleşecek yarışma sonucunda birinci, ikinci ve üçüncü olan öğrencilere 1000 YTL, 750YTL ve 500 YTL para ödülü verilmesi planlanmakta. “Ben” Nasıl Oluşuyor? Cevap belki de Alman Fenomenolog E. Husserl'in, “Biz başkasının Ben'iyiz, Ben'imizin içinde başkasının Ben'i yaşar” diyen cümlesinde gizlidir. Winnicott 1967’de, “Uygun bakım verilmeyen bebekler annede kendini değil, anneyi bulur” demişti. Uygun bakım için oysa, annenin aynalama yapması, bebek güldüğünde gülmesi, kendini silip taklitle, ona onu anlatması gerekir. Böylece bebeğin canlı bir aynada kendini tanıması, annede gördüğü resmi içselleştirerek kendi “Ben”ini oluşturması mümkün hale gelir. İngiliz psikanalist Fonagy, kendi gerçeğiyle oyalanmadan bebeğine aynalama yapan annenin, “belirlilik (markedness)” kazanıp, çocukta “Ben”i kolay geliştirdiğini söyler. Böyledir bu, kendini tümden verebilenler, yani layıkıyla köle olanlar sahibinin kişiliğini bile değiştirirler. Şair Eşref'in ruhundaki köleliğe bakar mısınız: Gelecek olduğumu bilseydi neslinden, almadan Hazreti Havva'yı boşardı Adem. Eşref'in kendine ve erbabı devlete hicvi, iktidar kadar halka da yön vermişti. Eğer anne bebeğin duygusunu yansıtmak yerine, kendi duygusunu (örneğin kocasına öfkesini) aktarırsa, gerçeği vaktinden evvel onun içine sokmuş olur ki, bu durum bebeğe kaldırması güç bir yük verir ve çocuk içindeki bu ürkütücü gerçekle, hayalperest (subjektivite sonucu oluşan) bir kişilik geliştirerek ancak baş edebilir. O zaman onun için dünya ya hayalleri gibi durmalı ya da yok olmalıdır. Bu, hayata uyum için sağlıklı biçimde kendini değil, hastalıklı olarak dünyayı değiştirmek isteyen yapıyı, kişilik bozukluklarını ortaya çıkarır. Görülüyor ki “Ben,” genetik yapı ve anne bakımının etkileşiminden doğan ve zamanla kavileşen bir bileşimdir. Bu bilgiyi temel alarak diyalektik mantıkla felsefi bir bakış geliştirelim. İnsan, embriyolojik dönemde muazzam bir dönüşüm geçirip (maddenin cenindeki ontojenetik gücünü kullanıp) işlenmemiş bir potansiyel halinde yeryüzüne düşer, çevrenin filtresinden geçer, onun tarafından isimlendirilir, dünyaya uygun olarak şekil verilir. Böylece madde üstün güçlü bir efendi olarak kendi amacına uygun köle yetiştirir; beklemeyi, kendini ertelemeyi, içindeki değil, dışındaki sesleri dinlemeyi öğretir insana ve fazlaca döl verdiği ölçüde yüceltir onu. Ancak insan bugün o kadar türevin türevi hale gelmiştir ki (maddeyi köleleştirip maddeden uzaklaşma), neredeyse madde değildir ya da maddenin zorunluluğundan özgürleşmiştir. Bugün maddenin oluşturduğu zorunlu hakikatin üzerine, türevin türevi(eğitimli insan)nin yarattığı zorunsuz, volenter, ihtiyari hakikatler oturmuştur; mesela yeryüzünde 9. senfoniye ait tek bir tını yokken, Beethoven sağır haliyle beste yapmak yolunda, piyanonun titreşimini hissetmek için dişlerine kıstırdığı çubuğu konsola dayayarak çalışıp, dünyanın gördüğü en büyük sesi, 9. senfoni hakikatini yaratmıştı. Tezleri, felsefe tarihini gözden geçirtecek önemdeki Fransız düşünür Deuleuz'ün “Hakikat yoktur, yaratılır” ifadesi bunun karşılığıdır. Fonagy “Ben”i, başka yaşamların genişleme alanı, Freud'sa tersine, başkalarını 'Ben'in yaşam sahası olarak görmüştü. Freud filozof değildi, konuyu varlıkbilimsel temele haklı olarak götürmemişti. O sağlıkla ilgiliydi, halbuki varoluşçu Jasper'e göre, “Felsefe yapmak, ölmeyi öğrenmekti!” Varlıkbilim ve gelişimsel psikolojinin ortak cephesinden bakarsak, sağlıklı (maddenin beklentisine uyumlu) “Ben”, disiplin geliştirmiş, duygu düzenleyebilen (affect regulation), zihinselleştirme(mentalization) yapabilen, düşündüğünü düşünebilen (reflective capacity) bir yapıdır. Bunların gelişmesi için anne, gerçekçi de olsa başlangıçta negatif duyguları bebeğe yansıtmamalıdır, çünkü bebek kendinde tümgüçlülük(omnipotens) bulamazsa yeryüzüne çıkmaz(immatürite). Çıkarsa ama eğitim görür, dönüşür(türevin türevi olur) maddeyi köle, kendini Tanrı yapar. Amaç maddenin kontrolüdür ve bu aslında Tanrı'nın görevidir, şimdi ama insanın görevi olmuştur! 12 bin yıl önce insanoğlunun ilk ekini Siyez buğdayı Anadolu'da nasıl hâlâ ekiliyorsa, insanın “tanrılaşma” süreci de binyıllardır yeryüzünde hız kesmeden sürüyor. İnsanı mideden ve ruhtan besleyen şeyler demek hiç değişmiyor! Bilim Merkezi Kış Okulu 28 Ocak 8 Şubat tarihleri arasında 713 yaş arası çocuklar için farklı bir 'Bilim ve Sanat Okulu' deneyimi düzenlendi. Hafta içi her gün 10:0016:00 arasında, Eğitici, eğlenceli ve etkileşimli bilim/sanat atölyeleri, Atölyeleri destekleyici bilim, kültür ve sanat gezileri, Eğlenceli aktiviteler düzenlendi. Atölyeler: Arkeoloji, Drama, Uzay, Genetik, Enerji, Fizik, Maket, Elektronik, Tarih, Fotoğrafçılık, Satranç, Resim&Heykel, Kimya, Ekoloji. Aktiviteler: Belgesel Gösterimi, Bilim Söyleşileri, Deprem&Yangın Afete Hazırlık Eğitimi, Sıvı Azot Deney Gösterisi. Geziler: Arkeoloji Müzesi, İstanbul Modern, Kandilli Rasathanesi, Topkapı Sarayı, Sabancı Müzesi, Yerebatan Sarayı, B.Ü. Genetik Laboratuarı, Atatürk Arboretumu, Karikatür Müzesi. Ücretler: 1 Hafta: 250 YTL, 2 Hafta: 400 YTL Maddi imkânı kısıtlı öğrenciler Bilim Okulu bursundan yararlanabilir. Bilgi ve Kayıt için: Bilim Merkezi Öğretmen Haşim Çeken Cd. Polat Tower Yanı Fulya/İST; 212 266 00 46 / F: 212 266 00 46/134; www.bilimmerkezi.org.tr Bozayılar izinle katlediliyor! Aralarında Av ve Yaban Hayatı Koruma, Geliştirme ve Tanıtma Vakfı, Doğa Derneği, Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği, Yaban Hayatı Kurtarma ve Rehabilitasyon Grubu, WWFTürkiye'nin (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) de bulunduğu Sivil Toplum Kuruluşları bozayılara verilen av izninin iptal edilmesi çağrısında bulunuyor. Çevre ve Orman Bakanlığı'nın, kırsal yerleşim birimlerindeki evcil hayvanlar, bahçeler ve diğer av hayvanlarına zarar verdiği gerekçesiyle, Artvin, Kastamonu, Karabük illerinde yerli ve yabancı avcıların 20072008 Av Yılı kapsamında bozayı avı yapmasına izin vermesinin ardından uygulama başladı. Bu uygulama gerek ulusal mevzuata gerekse Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere aykırı. Çevre ve Orman Bakanlığı, 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu'nun kendisine verdiği yetkiye dayanarak bozayıyı “av hayvanları” arasına dahil etmemiş ve “yaban hayvanı” olarak sınıflandırdığı bozayıyı koruma altına almıştı. Ayrıca Türkiye, taraf olduğu “Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını Koruma Sözleşmesi”yle de bozayıları koruma altına almayı taahhüt etmişti. Bozayılar, Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin Sözleşme (CITES) kapsamındaki türler arasındadır. Bilimsel olarak da tüm dünyada sağlıklı bir ekosistemin göstergesi olarak en önemli canlılar arasında sayılan bozayıların korunması, diğer birçok yaban hayatı türünün de varlığını sürdürmesini sağlıyor. CBT 1087/8 18 Ocak 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle