16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Dokuz ay boyunca belki günde on yedionsekiz saat çalışarak bir yandan İngilizcemi ilerletmeye, bir yandan aldığım kursun gereklerini yerine getirmeye uğraşıyordum. Aynı odayı paylaştığımız Ahmet Demiroğlu adında bir mühendis vardı. Türkiye'de üniversiteyi bitirdikten sonra Amerika’ya gitmiş ve master derecesini oradan almıştı. Bir gün, “Tınaz Bey bu yollarla dil öğrenilmez” dediğinde, bunun bir kamçı etkisi yapabileceğini doğrusu düşünmemiştim. İnsan gerçekten ama gerçekten isterse, yani isteği temelsiz bir arzuya değil de elle tutulur bir amacı gerçekleştirmeye dayanıyorsa, itici bir öğrenme gücünün ortaya çıktığını o zamanlar bizzat görmüştüm. “Zorunlu kılan neden” (compelling reason) işte bu nedenle öğrenme konusunda çok önemli bir önkoşuldur. GERÇEK İHTİYAÇ BAŞARTIR Dokuz aylık kurs bittikten sonra, üniversitede alamadığım ve içime dert olan bir dersi aynı yöntemle ama bu defa para ödemeden öğrenmeye karar vermiştim. Servomekanizma adlı bu ders için İngilizce bir kitap bulup, aynen Amerika’dan aldığım kursun yöntemlerini uygulayarak 56 ay içinde tamamladım. Bu deneyim, baştan ne denli güç görünürse görünsün eğer gerçekten ihtiyaç duyuluyorsa istenilen her şeyin öğrenilebileceğini bana öğretmiştir. Bu arada iki şeyi daha belirtmeliyim: Birisi “Simyacı” adlı kitaptaki “eğer birisi bir şeyi çok arzu ederse evren onu vermek için harekete geçer” öğretisidir. Bundan çok etkilendim. İkincisi ise TV'deki McGywer adlı dizidir. Çevresindeki her şeyin bir amaca yönelik olarak kullanılabileceğini gösteren bu mükemmel dizi, “çevremiz öğrenme imkânlarıyla doludur” yargısının tetikleyicisi oldu. Geçmişimde yaptığım bu kısa gezintiyle “Kendi kendine öğrenme” dürtülerinin nerelerden kaynaklandığını göstermeye çalıştım. Şimdi ortaokul ve lise2'ye kadarki başarısızlıklarımın nedenlerini daha iyi anlıyorum. Meğer, öğretilmek istenilenlere ihtiyaç duymuyormuşum! Şimdi milyonlarca çocuğumuzun niçin okullarda başarısız olduklarını daha iyi anlıyorum: kendilerine öğretilmek istenilenler, onların öğrenmek istedikleriyle aynı şeyler değil. Eğer bu olgu bu kadarla kalsaydı, öğrenme konusunu bu kadar ciddiye alıp üzerine bu kadar düşmezdim. Neyin niçin öğretildiği konusunda hiçbir fikri olmayan, sadece büyükleri öyle istediği için okullara giden milyonlarca çocuk ve gencimiz, yine neyin niçin öğretileceğini bilmeyen öğretmenlerce eğitilmeye çalışılmakta ve bu arada çocukların en önemli kaynağı durumunda olan Allah vergisi “öğrenebilme yetileri”nin körelmesine sebep olmaktadırlar. İş bununla da bitmiyor. Bu insanlar en önemli kaynaklarını yitirmiş olarak hayata atılıyorlar ve işsiz kalıyorlar. Okulların öğrettikleri ile yaşamın onlardan bekledikleri arasındaki derin uçurumu kapayabilecek ne bir kişi, ne bir kurum var. Çaresizce ki işte bu bir öğrenilmiş çaresizliktir bekliyor ve de bekliyorlar. Yapabilecekleri tek şey ise yakınmak ve tahrip etmek. Her şeyden yakınmak ve tek tepki görmeyen tahrip türü: Kendini tahrip etmek! Bunu kendimde de başkalarında da defalarca gözledim. Eğer insanların öğrenme yetenekleri, çok arzu ettikleri bir amacı gerçekleştirme yolunda tekrar harekete geçirilebilirse olağanüstü başarılar kazanabilirler. Öğrenme Evi düşüncesinin temeli budur. İnsanların körelmiş fakat yok olmamış öğrenme yeteneklerini tekrar harekete geçirmek. Bunun için de, bir koruyucuuyuşturucu gibi sarıldıkları “olumsuzlukyakınma” sarmalından kurtulmalarına eğer kendileri isterler ve de gerçekten çok isterlerse yardımcı olmak. Giriştiğimiz bu ilk deney ne ölçüde başarılı olacak bunu bilmiyorum. Şu anda tek bildiğim, bu “bir şey isterse onu yapabileceğine inanmak” duygusunun tekrar harekete geçirilebilmesinin çok da kolay olmadığı, daha doğrusu her zaman pek kolay olmadığıdır. Gençler, geride bıraktıkları 1520 yıllık yaşamları içinde, fiziksel, zihinsel ve ruhsal sınırlarının çok berisinde, küçücük bir alan içine hapsolmuş durumdadırlar. Aileleri, okulları, çevreleri ve medya, dünyanın bu dar alandan ibaret olduğunu, bunun dışında ise yaşam olmadığını telkin etmekte, gerçekte kendileri de buna inanmaktadırlar. Aynen ortaçağda dünyanın sınırlarının ötesinde cehennem olduğuna inanılması gibi. Yasalar, gelenekler, dini inançlar, toplumsal normlar bu dar yaşam alanına göre kurgulanmıştır. Şimdi en çok cevabını merak ettiğim soru, gençlerin bu rüyadan nasıl uyandırılabilecekleridir. Yalnızca “söylemeye” dayalı yaklaşımların yeterli olmadığını, eğitim alışkanlıklarımızın bir devamı niteliğindeki bu yaklaşımın başarılı olmayacağını biliyorum. Gençler eğer, dünyanın, içinde yaşadıkları bu dar alanlardan ibaret olmadığını, evrenin en güçlü aracını (yani öğrenmek) içlerinde taşıdıklarının bilincine varırlar ise ne kadar çok seçenek içinde yüzdüklerini anlayabileceklerdir. O halde öncelikle belki de tek yapılması gereken, sınırlarının farkına varmalarına, yani kendilerinin yeterlik ve yetmezliklerini tanımaya çalışmalarına ve her bakımdan fiziksel, zihinsel ve ruhsal olarak sınırlara doğru harekete geçmelerine yardımcı olunmasıdır. İşte bulunması gereken, bu bilinç açıcı yaklaşım(lar)ın ne(ler) olduğudur. Bu becerilebilirse, nüfusunun %40'ı 25 yaş altındaki bir toplumda nasıl bir potansiyel harekete geçmiş olur? Müthiş, bunu düşünmek bile heyecan verici. TV'deki bir belgeselde, 300 metre derinliğindeki bir mağara gölüne dalıp orada 12 saat kalmayı planlayan bir genç ve onunla beraber bu maceranın içinde yer alanlara bakınca, medeniyetin hep sınırlardaki uğraşlara bağlı olduğunu bir kere daha anladım. Bu tür gençlerin çoğunlukta olduğu bir toplum dünya için de ne büyük bir zenginliktir! Bütün bu girişimin mottosu olarak kabul edilebilecek bir söz şöyle olabilir: Kendi dar alanlarınızın duvarları dışına çıkmadıkça yaşam çok güçtür! Editörün notu: Titiz'in bu yazısını, uzunluğu nedeniyle küçük kısaltmalarla sunuyoruz. Aslı www.tinaztitiz.com Avrupa ve Türkiye çevresindeki nükleer risk haritası Enerji kaynaklarında çeşitlilik ve çevre Enerji, ekonomik ve sosyal kalkınma için temel girdilerden birisi durumunda. Artan nüfus, şehirleşme, sanayileşme, teknolojinin yaygınlaşması ve refah artışına paralel olarak enerji tüketimi kaçınılmaz bir şekilde büyüyor. Buna karşılık enerji tüketiminin mümkün olan en alt düzeyde tutulması, enerjinin en tasarruflu ve verimli olarak kullanılması gerekiyor. Prof. Dr. İlyas Çağlar, İTÜ Maden Fakültesi, Jeofizik Mühendisliği, [email protected] Yenilenemez Enerji Kaynakları: Fosil yakıtlar ve hidrolik kaynakların yer aldığı bu tür enerji kaynakları Türkiye'de geçmişten günümüze değin geniş bir yepazede kullanılıyor. Türkiye'nin kömür rezervi dünya kaynak varlığının %1'i civarında, petrol ve doğalgaz rezervleri ise son derece kısıtlı. Yurdumuzda 2000 yılı itibariyle rezervuarlarımızdaki doğalgaz toplam 18.5 milyar m3. Yaklaşık 45.000 metrik ton üretilebilir petrol kaynağımız var. Toplamda 8.450.360.000 tonluk linyit rezervlerimiz görünürken, kömür gibi termik santral yakıtı olarak veya sentetik petrol üretimi için kullanılabilen bitümlü şist ise toplamı 1.5 milyar ton rezervi ile ortada duruyor. Ülkemizde çoğunluğu Zonguldak yöresinde yer alan taşkömürü rezervimizin (422 milyon ton) %38’i görünür durumda. Brüt olarak 40.150.000 GWh miktar olarak bilinen dünya hidroelektrik potansiyelinin 3.150.000 GWh kısmı Avrupa'da ve bunun 433.000 GWh kısmı (Avrupa potansiyelinin % 16 sı civarında) Türkiye'de yer alıyor. Ülkemizdeki çeşitli hidrolojik havzada bulunan nehirlere kurulu santrallardan ülkemiz için 433 milyar kWh/yıl değerinde bir enerji potansiyelimizden söz edilir. Yeni veriler yerli enerji üretimindeki %25.5 miktarı olan odun ve tezek kullanımıyla evsel ısıtma yapıldığını ortaya koyuyor. Enerji ormancılığı ve enerji tarımının geliştirilmesi ve enerji ormancılığı için uygun alanların halen değerlendirilmemiş durumda olan %85'i beklemektedir. Yeni ve Yenilenebilir Temiz Enerji Kaynakları: Fosil yakıtlarını esas alan enerji kullanımı ile kısmen dışa bağımlılık, yüksek ithalat giderleri ve çevre sorunları gibi önemli olumsuzluklar ortaya çıkıyor. Bu nedenle yerel ve doğal konumunda olan yenilenebilir temiz enerji kaynakları gelişen ülkelerde artarak daha geniş kullanılıyor. Yanma sonucu ortaya çıkan CO2 emisyonlarının azaltılması da küresel ısınmanın kontrol edilmesi açısından büyük önem taşıyan Yazının devamı arka sayfada CBT1087/21 18 Ocak 2008 TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle