23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yeni Radyoteleskoplar Dizisi Prof. Dr. Rennan Pekünlü (Ege Üniversitesi) 1970'li ve 1980'li yıllarda bir tek çanak anten veya çanak antenler dizisinden oluşan radyo teleskoplar yapıldı. Bunların açıklığı 104 metrekare düzeylerindeydi. Bu radyo teleskoplarla Virgo gökadalar kümesi uzaklığına dek olan yakın komşuluğumuz gözlendi. Bu teleskoplarla en fazla z < 0.2 uzaklıkları gözlenebildi. Bu sınırlar içinde bulunan ve gaz yönünden zengin gökadalardan gelen nötr hidrojenin 21 cm. dalgaboylu radyo sinyalleri algılandı. İzleyen 25 yıl içinde yer konuşlu optik teleskopların ışınım toplayan alanlarında on kat artış olurken, radyo teleskopların ışınım toplayan alanlarının gelişmesinde bir durgunluk yaşandı 'Kilometre Kare Dizisi' (Square Kilometer Array SKA) fikri erken 1990’lı yıllarda gelişti. Böylesi bir teleskoplar dizisiyle radyo fotonu toplayan alanda yüz kat artış olacak. Bu dizi, z < 0.2 uzaklıklarının ötesine geçecek ve kırmızıya kayması z <2 olan bölgelere dek 'bakabilecek'. SKA projesi bir uluslararası program olarak, 1993 yılında URSI’nin (Internati onal Union of Radio Science) Büyük Teleskop Çalışma Grubu'nun önerisiyle başladı. 2000 yılının ağustos ayında Manchester'de yapılan Uluslararası Astronomi Birliği toplantısında 11 ülkenin imzaladığı anlaşmayla SKA yaşama geçti. Bu ülkeler, Avustralya, Kanada, Çin, Almanya, Hindistan, İtalya, Hollanda, Polonya, İsveç, İngiltere, ve ABD’dir. Bu konuda daha fazla bilgilenmek isteyen okur, http://www.skatelescope.org adresine başvurabilir. SKA'nın başlıca projeleri şunlar: 1) Yaşamın beşiği; 2) Atarca ve kara deliklerin güçlü çekim alanları aracılığıyla Genel Göreliliği'nin sınanması; 3) Kozmik manyetik alanın kaynağı ve evrimi; 4) Gö kadaların evrimi ve evrenbilim; 5) Karanlık çağların araştırılması. SKA’nın Avustralya veya Güney Afrika'ya kurulması planlanıyor. Yer'e yakın yörüngelerde dolanan asteroidlerin yörüngelerinin, boyutlarının ve dönme eksenlerinin radarla ölçümleri bu asteroidlerin gelecekteki yörüngelerinin saptanması açısından önemlidir. Böylece Yer üzerine oluşturdukları potansiyel tehlike hesaplanabilir. Aşağıdaki şekil, Arecibo teleskobu gezegen radar dizgesiyle ve Doppler gecikme yöntemiyle oluşturulan 1989 PB asteroidinin görüntüsünü gösteriyor. SKA'nın görüntü oluşturma olanakları radar gözlemlerine uygulanabilir. Geleneksel Doppler gecikme yöntemiyle radar görüntü oluşturma tekniği açısal çözünürlük sorunlarıyla karşılaşır. SKA’nın yüksek çözünürlüğü bu güçlüğün üstesinden gelecek ve daha ayrıntılı görüntü elde edecektir. Kaynaklar: New Astronomy Reviews, 48 (2004) 1537 1542. New Astronomy Reviews, 48 (2004) 979 984 Denel fiziğin ustası: Prof. Dr. Adnan Sokullu2 Yrd. Doç. Dr. Metin Bolcal (İstanbul Kültür Üniversitesi) Adnan Sokullu, 1929'da liseyi bitirdiğinde posta telgraf mühendisi yetiştiren PTT yüksek okuluna başvurur. Sonra dış ülkelerde öğrenimi için açılan iki sınava girer, ama yerini garanti etmek içinde Yüksek Mühendis Mektebi'ne (bugünkü İTÜ) yatılı olarak girer. Bir süre sonra Milli Eğitim Bakanlığı'nın bursunu kazandığı belli olur. Fizik öğrenimi için Almanya'ya gider. 1935 sonlarında Teknik Fizik Yüksek Mühendisi olarak, İstanbul Üniversitesi Fizik Enstitüsü'ne Prof. Dr. Harry Demper'in yanında asistan olarak göreve başlar. Sonra doçent olarak atanır. Doktorasını daha sonra yapar. O sırada Fizik Enstitüsü’nde iki ekol bulunmaktadır: Fransız ve Alman ekolleri. Sokullu Alman ekolündendir. 1941 yılında Prof. Demper'in Amerika'ya gitmesi ile işler Sokullu üzerine kalır ve 1946'da Zürich'te Prof. Mayer'in yanında kadrosuz profesör olarak çalışan Kurt Zuber'i İstanbul Üniversitesi'ne getirir. Prof. Zuber'in Fizik Enstitüsüne gelmesi ile birlikte İstanbul Üniversitesi Prof. Zuber'in yetiştirdiği öğretim üyeleri ile Ultrases de dünyanın en başarılı merkezlerinden biri olur ve burada bu konuda en iyilerden biri olan da Adnan Sokullu'dur. 1960'da Wesern Reseve Üniversitesi'nin daveti ile Amerika'ya gider. O hikâyeyi de hocanın ağzından dinleyelim: “1950'lerde Amerika'da Ultrasesi tıpta bir diyagnostik aracı olarak kullanmak için bazı teşebbüsler başlamış, 1959 senesinde bir doktor ultrases ışını ile gözü tarayıp derinlerden eko alıyor ve sonra bu ekoyu ossiloskop ekranında görünür hale getirerek göz içi hakkında bilgi ediniyor. O zaman radar tekniği gelişmiş, yansıyan sinyallerden bir ekogram çıkıyor. İşte bu yeni konuya Wesern Reserve Universitesi, Tıp Fakültesi de girmek istemiş. Böyle bir konuya girmek için ultrases bilen tecrübeli bir fizikçi gerektiği bilincindeler. Tecrübeli bir ultrasesçi bulamayınca Avrupa'ya yönelmişler ve benim adımı Viyana Üniversitesi profesörlerinden birinden almışlar. Aslında o da beni sadece yayımlarımdan tanıyormuş. “ “Günün birinde o Tıp Fakültesi’nden bir mektup aldım, bize gelebilir misin diye. Ben klasik ultrases yapıyorum, yani tecrübem filan var ama hiçbir uygulamam yok. Gideriz, beceremezsem dönerim, havası içinde kalktım gittim. Ve gidiş o gidiş, üç yıl kaldım. Sanırım ilk zamanlar, çevrede dedikodular oluyormuş, "bula bula Türkiye'den mi adam getirdiniz" gibilerinden. Sık sık bana gelip "çabucak bir şeyler yap da tenkitçilerin ağzı kapansın" diye ikazda bulunuyorlardı. Sonra bir gün, gözü şişmiş bir hasta var hastanede, nedenini bulamıyorlar, acaba senin yaptığın cihazla gözün içini ve arkasını görebilir miyiz diye sorarak, şunu bu hastaya uygular mısın dediler. Telaşlarını fark ettiğim için kabul ettim. “Aletleri tekerlekli bir masa üzerine monte ettikten sonra hastaya gittik. Hastanın gözü şiş ve kapalı. Göz kapağı üzerinden gözüne ultrases tatbik ettim ve transduseri değişik yönlere çevirirken, bir de baktım bir büyük bir eko geliyor gözden. Sağdan gönderiyorum dalgayı, sonra soldan gönderiyorum, fakat eko hep muayyen bir yerden geliyor. Yeri gayet belirgin, gözün sol tarafına doğru içerde göz arkasında bir yer. Tereddütle göz arkasında yabancı bir madde var diyorum. Metalik bir şey. Metal olması, tabi tahminden ibaret. Çünkü hedefin bu kadar büyük eko verebilmesi için metal bir parça olması gerek. Tahminime güvendiler ve hanımı ameliyata aldılar. Gözün arkasında bir ince telden klips buldular. Hanım bir yıl önce bir göz ameliyatı daha geçirmiş ve klipste o zaman unutulmuş, o çıkınca kadın düzeldi ve benim de itibarım muazzam yükseldi. “O zaman için böyle bir teşhise varmak, ilk defa oluyordu ve müthiş bir şeydi. Bu vakadan sonra Amerikan devleti yardım elini uzattı ve Sağlık Bakanlığı'ndan araştırma fonu almaya başladım ve bu yardım 17 sene sürdü. Bu 17 sene içinde üniversiteden bir kuruş almadan devletin verdiği fonla hem laboratuvarımı kurdum, hem kendi maaşım aradan çıktı. Hem de yanımda çalışan 1012 mühendis ve teknisyenin ücretlerini ödedim.” Profesör Sokullu, 195354 yıllarında Fen Fakültesi’ne bağlı bir araştırma merkezi kurup, yanına genç öğrencileri de alarak, Ankara Polis Radyosu’nun verici ve stüdyosunu, İstanbul Fen Fakültesi radyo istasyonunu kurmak, Ankaraİskenderun telsiztelefon bağlantısını, polis için gizli vericilerin yerlerini bulmak için özel alıcalar ve hastaneler için bazı cihazlar yapmak gibi birçok başarılı çalışmalarda bulunmuştur. Profesör Sokullu, Wesern Reserve Üniversitesi'nin ısrarı ile 1965'de tekrar Amerika'ya döner. 1977'de kesin dönüş yaparak Tubitak Marmara Araştırma Merkezi Müdürlüğü görevini üslenir. 1980'e kadar bu görevi sürdürür. 1980'de ENKA şirketinden bir araştırma merkezi kurmak üzere teklif alır ve bu şirkette bir ekip kurarak başarılı çalışmalar yapar. 2005 yılında vefat eden Sokullu, memleketimizde fiziği endüstriye uygulayan en iyi fizikçi olarak bilinir. CBT 1087 / 17 18 Ocak 2008
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle