Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam men toplumda daha ziyade hayvansal bir özelliktir. Kadınlara karşı rahatsız edici bir maçoluk gösterisidir. Saygısızlık bazen saldırgan bir yalancılığa dönüşebilir. Örneğin herhangi bir sıraya girme durumunda öncelik kavgası yalan söyleyerek yapılır. Günümüzde başkalarına saygısızlığın en büyük gösteri alanı ulaşım'dadır. Otomobilin beygir gücü kentlileşememiş insanın tecavüz potansiyeline eklenmiştir. İnsanlar araba gücünü kendi güçleri gibi görmeye başlarlar. Hız yapan motor değil şofördür. Yol kesen 1500 kiloluk araba kütlesi değil, cılız bir adam olan araba şoförüdür. Kaldırımı işgal eden bencil, arabagüçlü kabadayıdır. Arkanızda korna çalarak tecavüz alarmı veren sizin ve kendisinin 'kırılgan' bir canlı olduğunu unutur. arasında mantıklı bir ilişki de kalmamıştır. Bu belirsizliğin genel sonucu ise yaygın bir çirkinliktir. Çünkü estetik gibi bir uygarlık gösterisi bu ilişkiler içinde yetişemez. ÇÖP KAFALILIK Kentlileşememenin en büyük güncel gösterisi ise çöptür. Eğer herhangi bir taşıt, bir kenarda 15 dakika durursa, gittikten sonra boş şişe, kutu, kâğıt mendil, yemiş kabuğu, bira kutusu, kola kutusu bulacağınızdan emin olabilirsiniz. Çöp İstanbul'un her köşesini şenlendirir. Kuşkusuz çiçek tarhlarından fazla yer tutar. Yolların kuytu köşeleri gelen geçenin çöp paketleriyle doludur. Eğer çöpler yola uzaksa çöpçüler buralara uzanmazlar. Onların ödevi otomobillerin yolları ile çöp kutularını temizlemektir. Şehrin temizliği onları ilgilendirmez. Bu ilginç sanal iş bölümünün amacı şehri temizlemek değil, bazı kentsel ritüelleri yerine getirmektir. Gerçi çöp bağlamında belediyeleri suçlayamayız. Kanımca bugünkü belediyeler ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar. Fakat çöp kafalılıkla baş edemezler. İşte bütün bu davranışların adı kentlileşememiş olmaktır. Bu toplumun bu tür üyelerine, aralarında belli bir oranda kentlileşmiş olanlar olsa da, kırsal kültürlü vatandaş diyoruz. Bu bir uygarlaşma sürecinin bitmemiş görüntüsüdür. Eski İstanbullular uygunsuz davranışlarda bulunanlara 'münasebetsiz adam' derlerdi. Bu ahlaksız anlamından daha hafif bir betimlemedir. Münasebet = ilişki demek. 'Münasebetsizlik' insanın davranışlarının varsayılan kent ahlakı parametreleri düzeyinin altında kalması anlamına gelir. Kentlileşememiş insanlar münasebetsizler ordusunun neferleridir. Bunlar şehirlerde, herkesin hakkını yedikleri ve yaşamı zorlaştırdıkları için bir işgal ordusuna benzerler. Fakat yaptıklarının farkında olmaları için çok beklemek gerekmektedir. Çünkü çoğunluğu oluşturdukları gibi kararları da onlar veriyorlar. Bu da demokrasi denilen şeydir. Fal sizce nedir? İnsan bilimsel bilgiler üretiyor, teknoloji alanında büyük buluşlar yapabiliyor. Buna karşın kendisiyle, diğer insanlarla nasıl birarada yaşayacağı konusunda ağır sorunları var. Kendindeki irrasyonel boyutun yeterince farkında bile değil... Fal ve Gençlik Fal, geleceği denetleme isteğimizden kaynaklanır. Çünkü insan için gelecek çok açık değil; yarın nasıl olacağımızı bilmiyoruz. Dolayısıyla fal ihtiyacı yüzyıllardan beri olagelmiş bir ihtiyaçtır. Her kültürde bir anlamda fal vardır ve biliciler vardır; bir anlamda fal bakanlar, büyücüler, kahinler.... Bu insanlar hep geleceğe ait birşeyler söylemişlerdir. Eski Yunanlar buna “mantis” diyorlardı, çoğulu “manties”. Aslında falla yapılan şeyin bir başka biçimi bilim insanlarının yaptığı şeydir; önceden görme, önceden tahmin etme. Fal, büyücünün bir yöntemi olarak geleceği bilip, denetleme işlevini görür. İnsanın kültürel bilinçdışında yüzyıllardan beri olagelen bir ihtiyacın ürünüdür. İhtiyaç da son derece pratiktir: Geleceği denetleme, geleceği bilme, dolayısıyla yaşamı düzenleme ihtiyacı. Fal, örneğin, eski Yunan kültüründe çok önemliydi; eski Yunan ki felsefenin ve bilimlerin beşiği diye bilinir, falcılarla yaşadı. Çok tuhaf fallar vardı. Örneğin, hayvanın bağırsağını kesip, ona bakarak geleceğe ilşkin birşeyler söyleniyordu. Örneğin bulut falı var, bulutlara bakarak geleceği tahmin ediyorlardı. Kuşların uçuşu, rüyalar, ağzından köpük saçan biliciler, geleceğin işaretini veriyorlardı Yunanlılara... Savaş sırasında komutan, nasıl davranması gerektiğini falcılara soruyordu. Yunan kültürü ki rasyonal bir kültür diye bilinir. Falcılık vardı, her kültürde vardı. Ama çağımız öyle bir çağ ki artık teknoloji ilerlemiş, bilim başarılarını sürdürüyor; fal ihtiyacının, daha doğrusu geleceği bilme ve denetlenme ihtiyacının fal aracılığıyla yapılması çok aptalca birşey gibi görünmektedir. Bunun bilimle ilgili versiyonları da var, fütüroloji gibi. Bilimle ilgili, teknolojiyle ilgili insanlar biraraya gelip “Acaba önümüzdeki 30 yılda ne olur?” sorusu etrafında tartışabiliyorlar. Bunu tahmin ettikleri gibi bir de planlıyorlar. Çünki bu, dünyayı yöneten güçlerin, emperyalist güçlerin, zaten bilmek istedikleri birşey. Geleceği yalnızca bilmek değil, yönlendirmek de istiyorlar. Bunu mümkün olduğu kadar bilim aracılığıyla yapmak istiyorlar, fal yerine. Fal yalnızca gençliğe mi özgüdür? Çağımız gençliğinin, sadece Türkiye'deki gençliğin değil, hatta çağımız insanının böyle bilim dışı eğilimleri hâlâ devam ediyor. Bugün Türkiye'de yüzbinlerce kişi, hala türbelere gidebiliyor, dua edebiliyor, bez bağlayabiliyor. Bunların içinde bilim insanları da var: Doçentler, Profesörler, hacılara hocalar başvuran, tarikatlere giren, gayet saçma sapan ve irrasyonel diye niteleyebileceğimiz işleri hiç düşünmeden yapabilen ve kendini bu tip irrasyonel davranışlara kaptıran çok insan vardır. Özellikle bizim gençliğimizi düşünürsek, 80 sonrası gençlik denebilir, onlar boşlukta yaşayan gençlerdir. Onlara ayakları yere basan, doğru dürüst bir öğreti verilemedi. Onlara, “Şu sınavı kazan”, “Bu fırsatı kolla”, “Bu parayı hallet”, “Şu erkeği ayarla”, “Bu kızı götür.” gibi fırsatçı, çıkarcı, pragmacı bir dünya görüşü aşılanmaktadır ve bu dünya görüşü içinde gencin dünyaya bakışı, sözde rasyonel olan büyüklerinin zorlamasıyla şekillenmekte, ama gencin iç dünyasında o rasyonel olanla birleştiremediği duygular kalıyor. İnsan, her zaman rasyonel bir varlık olmayabilir, içinde irrasyonel eğilimler barındırabilir. Bunu hemen hemen tüm filozoflar söyler. İnsan bilimsel bilgiler üretiyor, teknoloji alanında büyük buluşlar yapabiliyor. Buna karşın kendisiyle, diğer insanlarla nasıl birarada yaşayacağı konusunda ağır sorunları var. Kendindeki irrasyonel boyutun yeterince farkında bile değil. Ondaki bu irrasyonel olanı görememe körlüğü; geleceği konusundaki kuşkuları, korkuları onu daha çok uzun bir süre falcılara tutsak edeceğe benziyor. PSİKOZLARIN İFADESİ Çağdaş toplumdaki bütün psikozlar ve tecavüz istekleri direksiyonların arkasında ifadesini bulur. İnsanı insanlığından çıkaran hoyratlık direksiyon arkasında dile gelir. Bunlar, özellikle kadın şoförler için korku vericidir. Ulaşım kenti bir cengel'e çevirir. Buna karşı duyarlı olmayan sorumlular da yapanlarla birlikte bu cengelin kabadayılarıdır. Az gelişmiş bir toplum düzeni ve kural dışı çalışmaya alışmış bir yapı sektörü çağdaş kentin bir başka başağrısıdır. Çünkü böyle bir kentte hiçbir inşaat sağlıklı koşullarda yapılmaz. Göklere yükseldikten sonra, sanki şişirilmiş balon gibi yıkılan gökdelenlerin olduğu bir kentte inşaat kuralından söz edilemez. Bu şehrin her köşesinde bu iş nasıl olur diye bütün halkın gözü önünde dikilip birkaç ay arzı endam eyledikten sonra bir günde yıkılan sayısız yapı var. Bu tiyatro sahnesi gibi yapılıp sökülen yapılar çok namuslu bir ilişki düzenini kanıtlıyor olamazlar. Türkiye'de inşaat piyasası 'bağış' sözünün sihirli gücü ile, enerjisini sağlamaktadır. Günümüzde yasalara uygun yaşayan bir vatandaşın inşaat dünyası ile doğrudan ilişki kurması olanaksızdır. Olabilen ve olmayan CBT1087/15 18 Ocak 2008 riyazi fizik (matematiksel fizik) kürsülim Naci beyle birlikte çıkardısü, vefatından sonra nasıl muattal ğı Envarı Zekâ (zekâ ışıkları) (battal durumda) kaldıysa, Nadir begibi mecmualarda neşrettiği yin nazariyei adad kürsüsü de, aynı için, mecmuaların neşri men mertebede bir müderris yetişinceye edilmiş (yasaklanmış) ve kenkadar muattal kalmaya mahkumdur. disi maarif müdürlüğü ile HaMerhum 1274 (1857)'de Sakız'da lep'e nefy edilmiştir (sürülmüştevellüd etmiştir. Orta tahsilini Bursa tür). Orada bilhassa nazariyei Askeri Rüştiyesi'nde, tahsili alisini de Riyaziyedeki kudretini bey adad alemine mesai hasrederek Mektebi Bahriye'de ikmal ile 21 ya nelmilel bir şöhretle bütün üç sene zarfında bu ilmin bişında bahriye mülazimi sanisi (denizci ilim dünyasına tasdik ettiren hakkın âlimi olmuştur. Merhum, Vasıtai Riyaziyat namınteğmen) rütbesini ihraz eylemiştir. merhum Nadir bey. daki sadece riyaziye alimlerine Merhum tahsili esnasında riyaziyat ve edebiyat hocalarının takdirini celbedecek bir mahsus mecmuada sorulup da uzun müddet kabiliyet göstermiştir. Daha o zaman meşhur ri kimse tarafından halledilemeyen bir riyaziye yaziyuna (matematikçilere) güç hesap meselele meselesini halle muvaffak olarak Avrupa'daki ri tertip eder ve gönderirmiş. Bahriye Mekte riyazinunca da takdir edilmişti. 332 (1916) sebi'ni ikmal ettikten sonra meşhur cebirci Eşref nesinde Darülfünun müderrisi olarak nazariyei beye muavin olmuş, daha sonra Darüşşafaka'da adad kürsüsüne getirilmiştir. O zamandan beri bir taraftan tedrisat, diğer taraftan da bu ilme riyaziye muallimliği yapmıştır. Bu esnada yetiştirdiği talebelerden biri de ait yazılarını Darülfünun Mecmuası'nda neşretmerhum Salih Zeki beydir. Bilahare Numunei tirmekteydi. Merhum 79 yaşında vefat etmiştir. Terakki mektebini bizzat tesis ve en son tedris Nadir beyin vefatıyla sade Türkiye değil, bütün (öğretim) usullerini tatbik etmiştir. Bu mektep dünya riyaziye âlemi mühim bir rükn (temel dite riyaziye derslerini bizzat vermekte idi. Efkârı rek), bir âlim kaybetmiştir. Ailesine beyanı taahraranesini (özgür fikirlerini) bir aralık Mual ziyet ederiz.