02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

AYLAK BİLGİ Tahir M. Ceylan [email protected] 1. Berry A. Bilimin arka yüzü. Kaldi ve kahve çekirdekleri. TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları; Ankara 1989, s. 202206. 2) Chou T. Wake up and smell the coffee. Caffeine, coffee and the medical consequences. West J Med 1992; 157: 544553. 3) Dorea JG, da Costa THM. Is coffee a functional food? Br J Nutr 2005; 93: 773 782. 4) SalazarMartinez E vd. Coffee consumption and risk for type 2 diabetes mellitus. Ann Intern Med 2004; 140: 18. 5) Zeegers MPA vd. Are coffee and tea consumption associated with urinary tract cancer risk? A systematic review and metaanalysis. Int J Epidemiol 2001; 30: 353362. 6) Sudano I vd. Cardiovascular effects of coffee: is it a risk factor? Prog Cardiovasc Nurs 2005; 20: 6569. 7) Pincomb GA. Effect of behavior state on caffeine's ability to alter blood pressure. Am J Cardiol 1988; 61: 798802. CBT 1069/9 14 Eylül 2007 kini artıran homosistein adlı bileşiğin kan düzeylerini de yükseltir. Bu etkisinin, içerdiği diğer bileşiklerden kaynaklanabileceği belirtilmekte. Kahvenin kalp damar hastalığı riskini ve bu nedenle ölümleri artırıp artırmadığı konusunda farklı görüşler var. Eski çalışmalar kahve içimi ile miyokart infarktüsü riski arasında bir bağıntı gösterirken, yeni çalışmalar tersine bir ilişki görmüyor, hatta kahve içiminin kalp damar hastalığı riskini azalttığını ileri sürüyor. Karbonhidrat ve Yağ Metabolizması. Kahve hızla ve fazla miktarda alındığında, kanda glükoz ve insülin (kan şekerini kontrol eden hormon) miktarını artırarak ve dokuların insüline duyarlılığını azaltarak glikoz metabolizmasını etkiliyor. Aynı zamanda kanda serbest yağ asitlerini artırıyor. Kahvenin bu etkisi kafeinden kaynaklanıyor. Kafein verilmesiyle vücudun şekere direnci azalıyor. Kahve vücutta ısı üretimini (termojenez) ve enerji sarfını artırıyor, böylece kilo vermeyi kolaylaştırıyor. Kahvenin kan yağları, özellikle kolesterol üzerine etkisi hakkındaki görüşler ise çelişkili. Çoğu çalışmanın sonucu kahvenin kan yağlarını (kolesterol, trigliserit) artırdığı yönünde. Bu etkileri, kahvenin içerdiği kahveol ve kafestol gibi maddelere dayandırılıyor. Çünkü filtre edilmiş kahvede bu maddeler yok ve filtre edilmiş kahve kanda kolesterolü yükseltmiyor. Kafeini alınmış kahve de kanda kolesterol ve trigliseriti yükseltiyor. Yeni çalışmalarda, kahvenin kanda kötü kolesterol olarak bilinen LDLkolesterolün okside olmasını önlediği, dolayısıyla aterosklerozu (damar sertliği) önleyeceği öne sürülüyor. Şeker Hastalığı ve Kahve. Kahvenin yukarıda değindiğimiz etkileri şeker hastaları için özellikle önemli. Buna göre, kahvenin kısa süreli etkilerinin erişkin tip (tip 2) şeker hastalığı gelişimini kolaylaştırması beklenir. Ancak uzun süreli çalışmalar, tam tersine, kahve tiryakilerinde şeker hastalığı gelişme riskinin çok daha düşük olduğunu gösteriyor. Örneğin günde 7 fincan veya daha fazla kahve içenlerde şeker hastalığı gelişimi, günde 2 fincan veya daha az kahve içenlere oranla %50 daha düşük. Bu durum, kahvenin insülin direncini artırma ve şeker toleransını düşürme gibi zararlı etkilerine karşı tolerans geliştiğinin göstergesi. Sinir Sistemi ve Kahve. Kahve merkez sinir sisteminde uyarıcı etkiye sahip. Yorgunluğu ve uykuyu azaltıyor, kişinin konsantrasyonunu artırıyor, algılama gücünü yükseltiyor. Basit zihinsel işlemler kahve sayesinde daha kolay çözülüyor. Ancak, hızlı bir şekilde karmaşık hareketlere ve kas koordinasyonuna dayanan görevlerin yapılmasını zorlaştırıyor. Çünkü titremelere yol açıyor ve ince hareketlerde kontrolü zorlaştırıyor. Kahve, uyku süresi ve kalitesini de değiştiriyor. Yatmadan 3060 dakika önce içilen bir bardak kahve uykuyu geciktiriyor, toplam uyku süresini azaltıyor ve uyku kalitesini düşürüyor. Alkolün uyku verici etkisini ise geri döndürmüyor kahve. Kahve, beyinde solunum merkezini etkileyerek solunum hızının %20 kadar artmasına yol açabiliyor. İlginç bir bulgu da, sürekli kahve içiminin Parkinson Hastalığı gelişimini düşürmesi. Çok sayıda Japon ve Amerikalı erkek deneği ve geriye dönük son 30 yılı kapsayan bir çalışmada, kahve ve kafein alımıyla Parkinson Hastalığı görülme sıklığı arasında ters bir bağıntı bulunmuş. Kahvenin bu etkisi kafeine dayandırılıyor. Çünkü aynı etki kahve dışı kafein kaynaklarında da (örneğin çay) saptanıyor. Parkinson Hastalığının en az görüldüğü grupta içilen kahve miktarı ise günde 13 bardak. Mide Bağırsak Sistemi ve Kahve. Kahvenin mide asit salgısını artırdığı yaklaşık 65 yıldır biliniyor. Kahvenin bu etkisinden kafein sorumlu. Ancak kafeini alınmış kahve de asit salgısını artırıyor. Dolayısıyla reflü ya da mide ülseri olanlar için kafeinsiz kahve de zararlı. Öte yandan, kahvenin karaciğerde siroz gelişimine karşı yararlı olduğu belirtiliyor. Özellikle kadınlarda safra kesesi taşlarının oluşumunu engelliyor. Kanser ve Kahve. Kahve çok yaygın kullanımı olan bir içki olduğundan, kanser gelişimi ile ilgisinin olup olmadığı çok önemli. Ancak, kahvenin kanserle ilişkisini saptamak nispeten zor. Çünkü sigara içenler çoğunlukla kahve de içiyor ve sigaranın kanserle ilişkisi sabit. Bu konuda da çelişik görüşler var. Tümör oluşumunu uyarabiliyor da, önleyebiliyor da kahve. Şişman olmayan kadınlarda meme kanseri riskini azaltıyor ama şişman kadınlarda tersine artırıyor. Akciğer kanserinde ise risk artıran etkisi yok. Ancak, idrar yolları kanserlerini %20 oranında artırabileceği belirtiliyor. Kaynaklar Geçen asrın önemli sanatçısı, ressam, yazar ve film yapımcısı S. Dali Katalonya'nın küçük bir şehrinde noter oğlu olarak 1904'te dünyaya gelmiş ve bağırsak enfeksiyonundan ölen kardeşi nedeniyle ailesince şımartılmıştı. Dali onunla iki su damlası kadar benzer olduğunu söylerken, kendisi kardeşinin de değerini yüklendiğini, böylece çift kat değer taşıdığını söylemek isterdi. Dali ve Freud Dali daha on yaşındayken Madrit Kraliyet Akademisi’nde resme başlamıştı, fakat iki kez akademiden atıldı. Çünkü hocalardan üstün bir sanat bilgisi olduğunu iddia ediyordu. Peki ama Salvador, “Neden burnu kaldırıyorsun, varsa eğer eşsiz bir kokun aşağıdan da duyulur” diyeceği geliyor insanın. Varsa üstünlüğün başkasının ağzından çıkmalıdır, kendi ağzına sokulmayacak kadar tehlikeli bir konudur çünkü o. 25 yaşında sürrealizmle tanıştı. Freud sayesinde insan ruhunun mantık dışı yönünü ve psikanalizi farketti. Dali'ye göre dünya görünüşte farklı, ama aslı aynıydı, anlamak için onu paranoid eleştirel bir tutum takınmalıydı. Sanırım Dali, eğer paranoyakların eşcinsel korku taşıdığını bilseydi, paranoya konusunda bu kadar açık konuşmazdı! Demek Dali'nin o yıllar kendi tembelse de, içindeki “id” çalışkandı! Dali, psikanalizle tanıştıktan sonra Freud'la karşılaşmak için yanıp tutuşuyordu, Viyana'ya üç sefer geldiyse de, bu sıradışı dehayla bir türlü tanışamadı. 1938'de Paris'te bir gazetede Freud'un sürgüne gönderildiğini okudu. Gazetedeki resimden Freud'un kafasının bir salyangoza benzediğini düşündü. Dali işte, yalnızken sanki ölüydü, virüs gibi ama canlıya dokunduğunda öldürücüydü. Freud'dan salyangoz düşünmesinden Dali'nin dünyaya sürreel bir bakış taşıdığını hissetmek mümkündür. Freud'la karşılaşmaya karar verir ve bir Yahudi sürgün olan Stefan Zweig'dan yardım ister. Aynen kıtaların yüzüp birbirleriyle çarpışması gibi bir zaman sonra Londra'da Freud'un evinde karşılaşırlar ve ayrı kıtalardan gelen hayvanların birbirini kırıp geçirmesi gibi “iki dahi birbirini gözleriyle yer.” Freud Almanca olarak (Dali Almanca bilmezdi) şair Edward James'a hitaben onun yuvasından fırlamış gözüne bakarak “Galiba bu oğlan fanatik, İspanyol savaş fanatiği” demişti. Dali, Freud'un kendini, entellektüalizm züppeliğinin yeni bir türü olarak gördüğünü düşünmüştü. Bunu gidermek için kendinin paranoyayla ilgili yazdıklarını gösterdiyse de Freud ilgilenmedi. O da Freud için çizdiği bir portreyi (halen Freud müzesinde bulunuyor) salyangoza benzetmekte sakınca görmedi. Ve demek ki önce kıyılmış oldu, sonra kıydı! Dali, sürrealizme temeli Freud'un fikirlerinde buldu. Ona göre şimdi, sürrealizm bilinçaltının şuuru olarak tanımlanabilirdi. Freud narsizm üzerine olan makalesinde özseverlikten nesneseverliğe geçişin narsist kişilerde gerçekleşmediğini yazar. O fikre uygun bir özne olarak Dali, birgün kendini aynada seyre dalar. Gözünü ayırmadan kendine bakar, ta ki gözünde kendi kaybolana kadar. Görünmez olduğunda metamorfoz ile avucunda çiçek soğanıyla bir el yükselir. Narsizminin en derininden konuşarak “eğer” der Dali, “adam kaybolunca yerine çiçek soğanı geliyorsa, dünyayı onun yüzünden çiçekler kesecek, nisan ayındaki gibi gökyüzü, başı bulutlara ermiş dağlar, çayırlar çimenler onun yerini alacak.” Narsizmini bir hamhalat gibi apaçık ifade eden narsist az görülür! Dali 1938'de yaptığı “Narsismin Metamorfozu” isimli tabloda aynada gördüğü bu imgeyi resmetmişti ve resimde suyun başında oturan narsist su götürmez biçimde kendisiydi. Resmin ortasında heteroseksüel bir grup vardı, göl kenarında da bedenini suda gören narsist uzanıyor ve kendini kozmik bir baş dönmesi içinde kaybederek suya düşüyordu. Dali yazdığı bir şiiri şöyle tamamlamıştı: Baş patlar, çiçek doğar, o çiçekten Gala çıkar, benim narsizmimin nesnesi Gala! Nasıl kimyanın son hedefi olağanüstü bir basitlik bulmaksa, Dali'nin de bunca resmin, şiirin, heykelin ve filmin sonundaki amacı narsizmini basit ve apaçık biçimde yaşamaktı. O zaman, tanımlanabilse işte Dali'nin psikokimyası pek basit olmalıydı! Karısı Gala, Dali'den on yaş büyüktü, bu durum Dali'nin cinsel korkularını siliyordu. Freud'a göre nörotik bir kişi narsistik doyumunu, kendi ego idealleriyle doldurduğu bir kişiye âşık olarak sağlayabilirdi. Bu, “aşk tarafından tedavi edilmekti.” Dali ve Gala arasındaki ilişki, aslında Dali'nin iki defa kendine bağlanmasıydı; Dali Gala'da çift katlı narsizm yaşamış, aynı nedenle de düşmanlarını ikiye katlamıştı! Freud'un dediği gibi ama, “Ne kadar düşman, o kadar onur!” Kaynak: Arch.Gen.Psych. 62:2, 124, 2005.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle