24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

alması yanında İstanbul havzaları ile aynı yağış rejiminde bulunmadığı için, kuraklıklardan etkilenmesi de farklıdır. İstatistik ilişkiyi gösteren korelasyon katsayısı İstanbul havzalarının yıllık yağışları arasında 0,70,9'a varan büyük değerler aldığı halde, B. Melen havzasının yağışlarıyla İstanbul yağışları arasında korelasyon katsayıları 0,20,4 gibi daha küçük değerlerdedir. Bu İstanbul'da yaşanan kurak dönemlerde B. Melen'de kuraklık olması olasılığının daha küçük olduğunu gösterir. B. Melen projesinin 2004 yılında bitirilmesi planlanan 1. aşaması ile 268 milyon m3 ve 2007 yılında bitirilecek 2. aşaması ile yılda 307 milyon m3 su sağlanması planlanmıştı. Bunların çeşitli nedenlerle gecikmesi sıkıntılara yol açtı. Bugün Ekim 2007 sonunda İstanbul'a B. Melen projesinin 1. aşaması tamamlanarak yılda 268 milyon m3 su getirileceği açıklanıyor. İstanbul su sisteminin B. Melen projesinden önceki ve B. Melen projesi gerçekleştirildikten sonraki durumlarının kurak dönemlerde davranışının analiz edildiği bir çalışmada (Bayazıt, v.d., 1994), B. Melen projesi ortalama 100 yılda bir görülecek bir kuraklıkta bile yılda 840 milyon m3 su sağlayabilecektir, bu durumda sistemin geriye kalanının sağlayacağı su bunun ancak % 15'i kadardır. (IMC,1999). Görüldüğü gibi, küresel ısınmaya gerek kalmadan yağışların doğal değişkenliği ile açıklanabilen içinde bulunduğumuz kurak dönem, mühendisler tarafından çok önceden planlanan tesisler siyasetçiler tarafından zamanında tamamlanabilse idi, su sıkıntısı olmadan atlatılabilecekti. KAYNAKLAR BAYAZIT, M., OĞUZ, B., DURANYILDIZ, İ., Dry Period Analysis of the Water Supply System of Istanbul, Tr.J. of Engineering and Environmental Sciences, 18, 225232, 1994. IMC, İstanbul Su Temini, Kanalizasyon ve Drenaj, Atık Su Arıtma ve Uzaklaştırma Master Planı, 1999. Kızılırmak suyu... Ankara'da yaşanan “su krizi”nin uzun dönemli çözümü, sonuçta Kızılırmak suyunun Ankara'ya getirilmesine geldi dayandı. Bu kez Kızılırmak suyu “kirlidir, değildir” tartışmaları başladı. Bir su kaynağının temiz olup olmadığı, fizikselkimyasal, biyolojik ve mikrobiyolojik parametrelerin bilimsel yöntemlerle ölçülüp değerlendirilmesinden geçer. Bu bağlamda, önümde duran 2003 tarihli rapor (1), Kızılırmak suyunun niteliği ve niceliği hakkında bir görüş oluşturacak denli önemli. Prof. Dr. Alaeddin Bobat, bobatus@yahoo.com B u raporda Kesikköprü Barajı'nın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özellikleri belirlenmiş, elde edilen su kalitesi sonuçları içme suyu ve su ürünleri faaliyetleri bakımından değerlendirilmişti. Raporda Kızılırmak suyu için ne deniliyordu? “Kesikköprü Barajı Ankara'nın Güneydoğusunda 110 km uzaklıkta, Kızılırmak üzerinde, sulama ve enerji sağlamak amacıyla inşa edilmiş ve 1966 yılında hizmete girmiştir. Ayrıca, 2028 yılından itibaren Ankara'nın içme ve kullanma suyu kaynağı olarak planlanan Kapulukaya Barajı'nın kirlenmesi yüzünden Kesikköprü Barajı'nın içme ve kullanma suyu amacıyla da kullanılması düşünülmektedir.” Demek ki, henüz 2003 yılında bile Kesikköprü Barajından içme ve kullanma suyu amacıyla yararlanılması planlanmaktaydı. Toplam yetmiş üç sayfa olan araştırma raporunda tüketicileri doğrudan ilgilendiren sonuç ve öneriler bölümüydü: “Kesikköprü Baraj Gölü'nde sodyum ve sülfat dışındaki ölçüm sonuçları içme suyu standartlarından TS266'daki ölçütlere uymaktadır. Avrupa Topluluğu (1980) ölçütlerine göre ise elektriksel iletkenlik, kalsiyum, klorür, sülfat ve askıda katı madde değerleri limitlerin dışındadır. Askıda katı madde ve kalsiyum değerlerini arıtma uygulamaları ile düşürmek mümkün olmakla birlikte, elektriksel iletkenlik, klorür ve sülfat değerlerini klasik yöntemlerle düşürmek mümkün görülmemektedir. Bunların düşürülmesi için yeni yöntemlerin uygulanması gerek Susuzluğa alternatif çare Turgut A. Karabekir, Y. Mimar, AİA, turgutk@gmail.com mektedir. Kesikköprü Baraj Gölü'nün suyu, kıtaiçi su kaynaklarının sınıflandırmasına göre; renk, sıcaklık, pH, çözünmüş oksijen, nitrat azotu ve amonyak azotu bakımından I. sınıf su kalite ölçütlerine uymaktadır.” “En baskın fitoplankton sınıfı Bacillariophyceae olarak saptanmıştır. Bu sınıftan özellikle Asterionella ve Synedra yaygın olarak görülmüştür. Asterionella'nın tarımsal sızıntı ve orman altı maddelerin erozyonla göle karışması durumunda ortaya çıktığı ve mezotrof göllerin karakteristik fitoplankteri olduğu belirtilmektedir. Synedra ise evsel ve endüstriyel atıkların göle karıştığının bir göstergesi olup ötrof göllerin belirleyici fitoplankteridir. Hem Asterionella hem de Synedra filtre tıkayıcı, aynı zamanda kötü tat ve koku verici alglerdendir. Filtre tıkayıcı alglerin yüksek yoğunluklarda olması, Kesikköprü Baraj Gölü'nden su sağlayacak içmesuyu projelerinde, özellikle ilkbahar ve yaz aylarında filtrasyon sorunlarına yol açacaktır. Bu yüzden söz konusu plan ve projeler yapılırken filtre tıkayıcı algler ile tat ve koku veren algler göz önüne alınmalıdır.” “…Baraj Gölü'nün baskın zooplanktonu (su içinde yaşayan hayvansal mikrocanlılar) olan Rotiferler genellikle oldukça küçük canlılar olup yaşam süreleri 2 ya da 3 hafta kadardır. Rotiferlerin suyu filtre ederek içindeki alg, bakteri, organik materyal ve tüm parçacıkları olduğu gibi aldıkları, böylece suların temizlenmesinde rol oynadıkları bilinmektedir. Buna karşın, Baraj Gölü'nde sudaki kirlenmenin göstergesi olarak kullanılan fitoplankton cinslerinden Carchesium, Codonella, Vorticella, Amoeba ve Diflugia da belirlenmiştir. Kirlilik göstergesi olan mikrocanlılarda artış olup olmadığı izlenmelidir.” SU KALİTESİ DÜŞÜK Kızılırmak suyu ile beslenen Kesikköprü Baraj Gölü'nün Limnolojik Araştırma sonuçları, su kalitesinin oldukça düşük olduğunu göstermektedir. Suyun elektriksel iletkenliğinin yüksek olması, bir tuzluluk sorunu olduğunu kanıtlamakta. Özellikle sodyum katyonu ve klorür ile sülfat iyonlarının yüksek değerler göstermesi Kızılırmak suyunu III. sınıf su kalitesine dönüştürmekte. Yukarıda da değinildiği gibi, klasik arıtma yöntemleriyle Kızılırmak suyunu arıtıp içmesuyu standartlarına uygun duruma götürmek bir hayli sorun içermektedir. Peki, yeni arıtma teknik ve yöntemleriyle bu iş mümkün mü? Yeni arıtma yöntemleriyle Kızılırmak suyunu içilebilir kaliteye getirmek mümkündür. ASKİ ve Ankara Büyükşehir Yetkililerinin son açıklamaları da, Ankara'ya yeni arıtma tesisleri kurulabileceğinin ipuçlarını veriyor. Bununla birlikte, Kızılırmak suyunun ağır metal parametrelerine de kesinlikle bakılması ve suyun mikrobiyolojik analizinin de yapılması gerekir. Kızılırmak'tan Ankara'ya döşenen isale hattının bir baraja bağlanacağı ve suyun burada diğer suyla karıştırılıp arıtılacağı duyumları alınmaktadır. İşte asıl üzerinde durulması gereken nokta da budur. Çünkü, Ş ? CBT1069/21 14 Eylül 2007 ehirlerde ve tarım alanlarında su sıkıntısı çekiliyor. Göller ufalıyor, bazıları kuruyor, tarım zarar görüyor. Fakat, bütün bu felaketlerin boyutu her yıl büyürken, yurdumuzda nehir ve çaylarımızdan gelen suların yarısından fazlası kullanılmadan denizlere akıyor. Bu yalnız bizde değil, bütün dünyada olageliyor. Denizlerin ise suya ihtiyacı yok. Zaten erimekte olan kutup buzları ve erimeye başlayan buzullardan ötürü denizlerin seviyelerinin yükseleceği bildiriliyor. Bir taraftan sıkıntı çekerken, diğer taraftan bu israf neden? Halen Yunan adalarının çoğunda su yoktur. Bütün su, aynen vaktiyle bizim Büyükada, Heybeli, Burgaz, Kınalı ve Sedef adasına yaptığımız gibi, tankerlerle taşınır. Tankerle su taşımak, bilinen, kullanılan bir çaredir, hiç de mantık dışı ve çok masraflı bir yöntem değildir. Bedeli, susuz kalmakla da kıyaslanamaz. İstanbul bölgesinin yakınında, Meriç, Sakarya nehirleri, Siman, Gönen ve Biga çayları vardır. Bunların suyu da denize dökülmektedir. Bu suların tamamını barajlayarak denize dökülmesini önlemek bugün için gerekli görülmüyor. Ancak sular tam denize dökülmeden evvel, bir kısmının tankere pompalanmaması için bir neden yok. Tankerlerle gelen suyun şehir arıtma şebekesine uygun bir şekilde ilavesi, özellikle sıkıntı zamanlarında, baraj ve göletlerin tamamen kurumasını önleyecektir. Bu yöntem denize dökülen nehirlerin yakınındaki bütün bölgelerde kullanılabilir. Suyun nehir ağzından alınarak kullanılması, akar suların tarım için de daha fazla kullanılmasına yardımcı olacaktır. Daha çok artezyenler açarak yeraltı sularının dengesini bozmak, topraktaki su seviyesini kendini toparlayamayacak derecede düşürmek, bir yöntem değildir. İlk yapılması gereken boşuna denize dökülüp ziyan olan suları işe yarayabilecek hale getirmek olmalıdır. Suyun az kullanılması ormanlık alanları da küçülteceğinden, kısırdöngü yaparak yağmuru azaltacak ve kuraklığın daha da hızla artmasına neden olacaktır. Çare, suları ziyan etmeden kullanma anlayışını, ivedilikle uygulamaktır. TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle