02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

TARTIŞMAEDİTÖRE MEKTUP her ekosistem kendi içinde bir bütündür ve bu bütünlük o ekosistem için yabancı olan türler tarafından bozulma riskini barındırmaktadır. Bu genel ilke doğrultusunda, Kızılırmak suyunun diğer bir baraja bağlanması ileride telafisi güç zararlara neden olabilecektir. Çünkü Kızılırmak suyunun zaten sorunlu olan ekosistemi bu kez bağlantı kurulan barajı da etkisi altına alacak ve sucul ekosistem bundan büyük zarar görebilecektir. Kızılırmak suyunu başka bir alanda depolayıp daha sonra arıtmadan geçirmek daha mantıklıdır. Nitekim Kocaeli'nin geçen yıl yaşadığı kuraklık sorunundan sonra baş gösteren susuzluk nedeniyle Sapanca Gölü'nden Yuvacık Barajı'na su pompalanması gündeme geldiğinde de böyle yapıldı. Yaklaşık 20 km'lik isale hattının bugün için Kocaeli halkına bedeli, İSU'nun su fiyatlarına yaptığı %40'a yakın küçücük(!) bir zamla karşılanıyor. Peki, yaklaşık 110 km'lik Kızılırmak ve 180 km'lik Melen suyu isale hattının, halka bedeli yüzde kaç olacak? Ankara ve İstanbul halkı, ülkemizin en yüksek fiyatlı suyunu kullanarak, bu doğal varlığın değerini anlayacaklar. Okullar açılırken Atatürk’ü anımsamak ATATÜRK ve Atatürkçü düşünceden söz etmek; bayrak, ulus, ulusalcı tutum, özgürlükbağımsızlık gibi kavramları savunmak neredeyse ayıp ve tutuculuk sayılır hale getirildi. Bu süreçte özellikle eğitimcilerin Atatürkçü düşünceyi yine, yeniden; bilgi, bilinç ve bilim ışığında gündemde tutmaları daha da artan bir önem kazanıyor. Erdoğan Yılmaz, Kültür Okulları Genel Müdür Yardımcısı, [email protected] ler, zümrebölümkurul toplantılarında, “arama, keşfetme” ve “yeniden düzenleyip geliştirme” çabasını temel politika yapmalı, her derste bunu yaşama geçirmenin yollarını bulmalı. ATATÜRK'ün şu sözleri tüm zümrebölümkurul çalışmalarına yön vermelidir: “İnsanların hayatına, faaliyetine egemen olan kuvvet, yaratma ve icat yeteneğidir.” (1930) Şimdilerde “innovation” denilen bu yaklaşım içinse, ezberleyen, çoktan seçen değil, merak duyan, araştıran, soran, sorgulayan, uygulayarak ve yaşayarak öğrenen birey profili mutlaka desteklenmelidir. • Tüm bunlar için temel yaklaşım, bilginin yeni bilgiler üretmek için bir araç olduğunu ve hızla değiştiğini unutmamak; öğretmenin dokunulmazlığı olan, cezalandıran, notla tehdit eeden, yerli yersiz ödüllendiren, popülizme pirim veren bir rolü oynamak yerine gelişme ve değişimin öncüsü ve lideri rolünü öne çıkarmaktır. ATATÜRK'ün dediği gibi: “Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem, bilgiyi insan için gereksiz bir süs, bir baskı aracı ya da uygarlık zevkinden çok yaşamda başarıya ulaşmayı sağlayan işe yarar ve kullanılabilen bir aygıt durumuna getirmektir.” (1923) Bunu yaptığımızda diplomasız işsizler sorunu da bir ölçüde çözülebilecektir. Kısacası öğretmenlerimiz de Başöğretmen ATATÜRK gibi “en önemli, en temelli nokta eğitim sorunudur” diyorsa, 20072008 Eğitim yılına başlarken şunu unutmamalı: “Bir ulusu özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum olarak yaşatan da köleliğe, yoksulluğa düşüren de eğitimdir.” (1930) Önümüzdeki yıllar bu yol ayrımından hangisine yöneleceğimizi belirleyecek zorlu bir sınav dönemidir ve bu tüm sınavlardan daha yaşamsaldır. Sonuç olarak, Öğretmenler kendilerini belli bir müfredatı uygulayan, aktaran bir “memur” olarak görmek ve sık sık yakındıkları sorunları çözmek üzere bir kurtarıcı bekleyip durmak yerine, doğrudan kendileri eyleme geçmeli, yeni eğitim yılında bu ülkü ve düşünceleri zümrebölümkurullarına, derslerine ve sınıflarına cesaretle taşıyarak başlamalıdır. Onlar bunu başardıkları ölçüde, ülkemizde aydınlık ve yeni bir yol açılmış olacak; küresel emperyalizmin bölücü ve yıkıcı etkilerinden korunmamız daha kolaylaşacaktır. Bunun için öğretmenlerimiz, cumhuriyetimiz ve ulusumuz için, kurtuluş ve kuruluş günlerindeki gibi yeniden en büyük gücümüz ve umudumuz olmalıdır. ATATÜRK'ün dediği gibi, “her şeye rağmen muhakkak bir ışığa doğru” yürüyeceksek (1918) bu ışık öğretmenin elinde ve kafasında tuttuğu akıl, bilim ve uygarlık meşalesi ile olanaklıdır. Bu nedenle yeni eğitim yılında tüm derslerin ortak müfredatı “Bilim ve fennin dışında başka bir yol aramak gaflettir, cehalettir, dalalettir.” ilkesi olarak alınmalı ve sınıflarımıza bu düşünce sindirilmelidir. B GELİYORUM DİYEN KURAKLIK… Tartışılan bir diğer nokta, kuraklığın aniden gelip gelmediğidir. Kuraklık dünden bugüne oluşan bir afet değildir. Bu yıl Ankara'nın su sıkıntısı, 1990'lı yıllarda İstanbul'u esir etmiş, geçen yıl ise Kocaeli'yi vurmuştu (2). 2002 yılından bu yana Yuvacık Barajı'na giren su miktarının ölçümleri, bir yağış ve su girişi azlığını göstermekteydi ve bu amaçla 2005 yılı Mayıs ayında Kocaeli Kuraklık Yönetim Planı hazırlandı(3) ve ilgili tüm kuruluşlara gönderildi. Ne yazık ki, bu plan 2006 yılında uygulanmadı. Uygulanmayacak bir planın yapılması kadar garip(!) işlerin döndüğü memleketimizde kuraklık bu kez Ankara'yı vurdu. Peki Ankara'nın bir “kuraklık yönetim planı” var mıydı? Ya Türkiye'nin? Bugün için Melen ve Istrancalar'ın suyunu İstanbul'a, Gerede ve Kızılırmak'ın suyunu Ankara'ya ve Sapanca'nın suyunu Kocaeli'ye getirmekle gelecek üç beş yıl kurtarıldı diyelim. Peki, bu durum ülke ölçeğine yayıldığında ne olacak? Önemli olan resmin bütününü görebilmektir. Buradaki bütünlük, genelde doğaya saygı, özelde ise ekosisteme yaklaşımda yatmaktadır. Doğayı tek taraflı kullanmaya kalktığınızda, yıkıma kadar varabilecek olaylar zincirini tetiklemekle kalmaz, aynı zamanda o sistemin kendini yenilemesini de engellersiniz. Ondan sonra da kuraklık, sel, erozyon, hava kirliliği gibi olaylar karşısında çaresizliğiniz ortaya çıkar. Geçmişte İstanbul'u, geçen yıl Kocaeli'yi, bu yıl Ankara'yı vuran susuzluk yarın herhangi bir kentin başına gelebilir. Kaynaklar: 1. DSİ 2003. Kesikköprü Baraj Gölü Limnolojik Araştırma Raporu, İşletme ve Bakım Dairesi Başkanlığı, Nisan2003, Ankara. 2. Bobat, A., Kutlu, T., Çelik,A., Unal, M., Otar, S.(2007). Water Supply Crisis in the Eastern Marmara Region of Türkiye, First International Conference on Environmental Management, Engineering, Planning and Economics(CEMEPE), Proceedings, Volume II, 10741080, 2428 June 2007 , Skiathos Island, Greece. 3. Bobat, A., Gezgin, T. 2007. Kocaeli drought plan in management of Yuvacık reservoir, Second Annual YÖKSUNY Collaboration Symposium Scientific Collaboration for Sustainable Development, 2325 May 2007 Çukurova University, Balcalı/ADANA CBT1069/22 14 Eylül 2007 u anlamda eylülün ortalarında dersbaşı yapacak öğretmenlerin bir elinde bilimle aydınlık kitapları, öteki ellerinde hiç eksik etmeyecekleri “Söylev” bulunmalıdır. Öğretmenlerin, önemi giderek artan temel ödevi, hiç kuşkusuz ATATÜRK'ün eğitim için öngördüğü yaklaşım ve ilkeleri hiç unutmamaktan geçiyor. Bunların bir kaçına şöyle kısaca değinelim: • ATATÜRK'ün eğitimde temel aldığı ilke “aklın ve bilimin yol göstericiliği”dir. Bu, başka bir deyişle akıldışı safsatalara, kör inanışlara karşı durmakla eş anlamlıdır. Öğretmen bu anlamda her zamankinden daha önemli bir yol ayrımında bulunduğunu idrak etmeli her konu her ders bu anlayışla planlanmalı. Örneğin bağnazlığa karşı “hiçbir şey yoktan var olmaz, vardan yok olmaz” düşüncesinden yana ağırlığını koymak, “evrim” düşüncesini işlemek böylesine önemli stratejik bir tutumdur. Öğretmen burada bilimin yanındadır. • Öğretmenler, ATATÜRK'ün deyişiyle “Okulun genç beyinlere insanlığa saygıyı, ulus ve yurt sevgisini, “İnsanların habağımsızlık şerefini yatına, faaliyeöğrettiğini” unutmamalı, “Okulun, sağlatine egemen yacağı bilim ve teknik olan kuvvet, yardımıyla Türk uluyaratma ve icat sunun, sanatını, ekoyeteneğidir.” nomisini, şiir ve edebiyatını bütün incelikleriyle ve güzellikleriyle geliştirme” (1922) ödevini yerine getirmek için çaba harcamalıdır. Her bireyin ayrı ve özel olduğu, onun güçlü bir yanının mutlaka bulunduğu ilkesinden hareketle kendisini gerçekleştirmesine fırsat yaratmaya özen göstermeli, okulu ve dersini sevdirmeli. • Okul, yine ATATÜRK'ün deyişiyle, “çocuklarımıza ve gençlerimize en önce Türkiye'nin bağımsızlığına, kendi benliğine düşman olan bütün unsurlarla savaşmak gereğini öğretmelidir.” (1922) Bunun için öğretmen hangi dersi veriyor olursa olsun, öğrencisinin bireysel ve ulusal kimliğini güçlendirici ve bu kimliği ile dünyada yarışan yetişkinler olmasını sağlamalı. Öğrencilerimizin mandacı, modacı, markacı ve taklitci olmak yerine, çağdaş, demokrat, laik ve ulusalcı yetiştirilmesi olmazsa olmaz bir temel ilkedir. • Öğretmenler, artık geleneksel bir bilgi aktarıcısı ve beyinlere ezber bilgi yükleyicisi, sözde sınav başarısına odaklı olma yöntemlerine yüz vermemeli; çocuklarımızın anlamsız, geçersiz, bilim dışı safsatalarla doldurulmuş birer “küçük alimbilgi küpü” olmaları yerine ilgi, yetenek ve becerileri ile ulusal ve evrensel gereksinimlerini temel almalı. Öğretmen
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle