25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

GÖNÜLDEN BİLİME Ahmet İnam Prof. Dr. Sedat Kiraz: İstanbul’daki MR sayısı Fransa’dakinden fazla Bel ağrısı çekmeyeniniz var mı? diye sorsak herhalde yoktur, biz hekimler de dahiliz buna. Bel ağrısı toplumda sık görülen bir vaka. Ama her bel ağrısı illa da komplike nedenlerle ortaya çıkmıyor. %90 kadarı basit bel ağrısı dediğimiz yumuşak dokulardan kaynaklanan nedenlerle ortaya çıkabiliyor ve tedaviye gerek kalmadan ya da basit ağrı kesicilerle geçebiliyor Her bel ağrısı olan hastaya muhakkak bir tomografi hatta MR çekiliyor. İstanbul'daki MR aletinin sayısı tüm Fransa'dakinden daha fazla. Gereğinden fazla ve gereksiz yere MR isteyebiliyor hekim. Hasta bize geldiğinde büyük bir kısmı elinde kalınca bir dosyasıyla, filmleriyle bir sürü tetkikle geliyor. Ama baktığımızda hepimizde olabilecek ufak tefek basit bel ağrısı dediğimiz kendiliğinden geçebilecek, basit önlemlerle giderilebilecek ağrılar. Tüm bel ağrılarının içinde ankilozan spondilit dediğimiz omurga romatizmasına bağlı bel ağrıları %5’i oluşturuyor. Toplum geneline vurduğumuzda bu oran %1,%2 lere çıkabiliyor. Ülkemizde bununla ilgili Dokuz Eylül Üniversitesi'nin yaptığı bir çalışma var. Genç yaşların hastalığı olan ankilozan spondilitin de bel ağrıları gerçekten sinsi başlıyor. Genç bir erkekte ortaya çıkan bel ağrısı; özellikle gece uykudan uyandıran tarzda ise, sabah tutukluğu dediğimiz, şikâyeti varsa bu tutukluk 1 saati aşkın sürüyorsa, hareket ve egzersiz ile biraz rahatlıyorsa ön planda ankilozan spondiliti düşünmek lazım; hele ki hasta 40 yaşından daha genç ise. Ankilozan spondilitin erken tanısı konulursa tedaviye erken başlıyoruz, birtakım kalıcı sakatlıkların ortaya çıkmasını engelleyebiliyoruz. Bunun için de elimizde ilaçlarımız var, bir kısmı uzun daha basit olabilen maliyeti daha düşük ilaçlar, bir kısmı gerçekten dirençli hastalarda kullanılan pahalı ilaçlar. Ahmet Mete Işıkara durumuna gelmiş bir hastada bir takım kaybedilmiş fonksiyonları geri almak oldukça zor. Bildiğimiz, kullandığımız klasik ilaçların dışında ankilozan spondilitte özellikle hastanın kendisinin yapacağı ev egzersizleri ya da kısa süreli egzersiz programları, grup terapilerinin de oldukça yararlı olduğunu biliyoruz. Onun için hastalara mümkün olduğunca hareketliliği öneriyoruz ki kalıcı sakatlıklar ortaya çıkmasın diye. Tabi ki ilaçları yadsımamak lazım kullandığımız ilaçlar da hastalığı baskı altına alıyor ve hastalığın gelişimini yavaşlatıyor hatta durdurabiliyor. İnsan düşmanından belli olur. Rahatsız olduğu insanları eleştirişinden, onları yerişinden. Düşman olmanın bir âdâbı vardır. Edebsiz düşmanlık ne bizi ne de düşmanımızı geliştirir. Edepli Düşman Gerçekten kızmıyor musunuz? Düşündürüyor, beni. Dostluğu öğrenemediğimizi, yaşamın sunduğu olanakları paylaşımımızda sorunlarımız olduğunu hep tartıştım, yazılarımda, derslerimde. Giderek anlıyorum ki düşmanlıkları yaşayışımızda da sorunlar var. Düşmanlık, düşmanlıktır, Hocam. İnsan düşmanını yıkmak için ne gerekirse yapmaz mı? Ne gerektiğini düşünüyorsun? İzin verin açıklayayım: İnsan, diğer birçok canlı türünde olduğu gibi, bu gezegende varlığını sürdürebilmesi için çevresiyle, türdeşleriyle bir savaşım içinde bulunuyor. Yaşam sürüp giden bir savaş. Bu savaşta, türler arasında, aynı türün bireyleri arasında da dayanışmadan söz edebiliriz. Düşmanlık ve dostluğun sosyobiyolojik kökenlerinden haberli olmak gerek. Bu anlamda, belli bir yorumla, düşmanlığın, kendi varlığımı ortadan kaldıran güçlere karşı savaşımda gerekli olduğunu söylüyorum. Bu türün bireyi olarak yaşadığımız sürece, düşmanlarımız hep olacaktır. “Ne gerekiyorsa” yapacağız onlara karşı, var olmak için. Hem birey olarak hem topluluklar, toplumlar olarak var olma savaşında düşmanlarımız olacak Onların varlığı bizi tehdit edecek. Bizi yaralayacaklar, örseleyecekler, öldürmek isteyecekler. Ölmedikçe savaşacağız. İtirazım yok söylediklerine. Konuya nereden girdik? Benim hakkımda yazılıp, söylenenleri aktarmıştın bana. Özel bir sorundan çıkmıştık yola. İnternette bir yığın dedikodu siteleri var, “sözlükler” var, oralarda adları gizlenmiş bir yığın insan, akıllarına geldiği gibi, pek de sorumluluk gözetmeden, sözde tanıdıkları insanlar hakkında verip veriştirebiliyorlar. Kendimin dışında da tanıdığım felsefecileri, “felsefe bilmez” suçlamasıyla yerin dibine sokabiliyorlar. Benim hakkımda yazılanları aktardın bana, duydukça inanılmaz bir keyif aldım, bu denli yanlış anlaşılmak her kulun sahip olacağı bir ayrıcalık olamaz diye düşündüm. Oralarda benim için yazılanlardan birinin sözlerini biraz değiştirerek; “tiz anti örneklerim çıka, benim gibi insanlar bu kültürden kovula”. Aman Hocam, hem aldırmıyorum diyorsunuz hem hakkınızda onun bunun yazdıklarını ciddiye alıp üzülüyorsunuz. Adam, karımı dövdüğümü, jandarmanın gelip, karımı zorla elimden aldığını yazıyor. Karım epey güldü bu sözlere. Ben herhangi bir kitabın on sayfasından fazlasını okumazmışım. Tam bir tarikat ehli imişim (Geçenlerde kendisine büyük bir malzeme olduğum, sevgili düşmanım, benimle bir konuşmanın yayınlandığı dergiyi telefonla arayıp, “o tarikatçının yazısını neden basıyorsunuz?” diye sormuş). İnsanların birbirlerini vurmak için, kendi çirkinliklerini göstermeleri ilgimi çekiyor. Neden şaşıyorsunuz Hocam, dünya böyle. Sosyobiyolojik gerçek bu! Tam öyle değil! Bir insanı, bir topluluğu, bir öğretiyi, bir inancı, bir ülkeyi sevmeyebilirsiniz. Bunun bir yığın nedeni de olabilir. Sevmediklerinize nasıl davrandığınız, sizin nasıl bir insan olduğunuz konusunda çok dikkat çekici ipuçları verir. İstersen, şöyle diyelim: İnsan düşmanına karşı duruşundan, kısaca, insan düşmanından belli olur. Rahatsız olduğu insanları eleştirişinden, onları yerişinden. Düşman olmanın bir âdâbı vardır. Edebsiz düşmanlık ne bizi ne de düşmanımızı geliştirir. Anlayamadım, düşmanımızın neden gelişmesini isteyelim? Her alanda değil elbette, ama düşünce, sanat, bilim alanında düşmanlık yararlı olabilir; geliştiricidir, gerektiği gibi dönüştürülebilirse. Elbette, bizim birbirini akademik konular dışında yemeye çalışan bir bölük akademisyen düşmanlığından söz etmiyorum. Düzeyli düşmanlıklar, düzeyli çatışmalar, düzeyli bir kültürel devinime yol açabilir. Düşmanımdan öğrendiğim, onunla kendimi tamamlamaya çalıştığım ilişkileri özledim hep. Çelişmiyor musunuz kendinizle? Düşmanınız sizi öldürmeye çalışıyor, geliştirmeye değil! Siz de Hazreti İsa olmadığınıza göre… Sen bu işin sosyobiyolojik olduğunu söyledin biraz önce. Ağır kişilik bozukluğu sorunları olanlar, tembeller, tez elden dikkat çekmek isteyenler, içleri sıkışık, kendi içlerini görmekten korkan, kendi ruhsal sorunlarını, entelektüel uğraşlarla perdelemeye çalışanlar, düşmanlığa düşmanlık ediyorlar. Ne demek Hocam bu? Düşmanlığa düşmanlık “dostluk” demek olmayabilir her zaman. Düşmanlığı bilmemek demektir. Düşmanlıktan beslenememek, düşmanlığın bize kazandırabileceği olgunluğu engellemek demektir. Düşmanlıkla dost mu olalım o zaman? Hayır! Düşmanımı nasıl güzelleştirebileceğimi düşünmeliyim. Düşmanımın kendi çirkinliklerini fark etmesini sağlamaya çalışmalıyım. O zaman düşman değil, dost olmaz mısınız? Aradaki fark, iyi düşünmeli! Bak ne demiş Romalı: “Interfice errorrum, dilige errantem”, Yanlışı öldür, yanlış yapanı sev! Prof. Dr. İhsan Ertenli: Romatoit artrit’e bağışıklık sistemini etkileyen ilaçla tedavi R CBT 1069 / 11 14 Eylül 2007 omatoid artrit aslında iltihaplı eklem romatizmalarının en sık görüleni. Romatizmal hastalıkları kabaca sınıflandıracak olursak, vücudun bağışıklık sisteminin yapmış olduğu romatizmalara iltihaplı romatizmalar deniyor, en sık görüleni romatoid artrit. Romatoid artrit eklemlerde şişlik ve ağrı yapan, el ve ayağın küçük eklemleri başta olmak üzere, eller, dizler ve dirsekler gibi orta boy eklemleri de tutabilen bir hastalık. Genel sıklığı dünyada hep yüzde 1 gibi ama ülkemizde yapılan çalışmalarda her 200 kişiden birinde bu hastalık görülüyor, sabah kalktığında elde tutukluk hissedilmesi çok önemli bir bulgu, Romatizmal hastalıklara bağlı sakatlıkların büyük bir kısmını romatoid artrit oluşturuyor. Son 10 yılda romatoid artritin tedavisinde çok büyük değişiklikler oldu. Bağışıklık sistemini etkileyen ilaçların birden fazla kullanımı gündeme geldi.. Hastalığın erken tanısının tabii ki çok büyük önemi var, çünkü tedaviye ne kadar erken başlarsak o kadar iyi oluyor ve sakatlık boyutuna gelmeden durduruluyor. Burada romatolog tarafından düzenli izlenmenin önemi büyük. Hastaya ilaç verip, 6 ayda, 1 senede görmekle olmuyor. Hastayı düzenli görmek, aktif olarak izlemek gerekiyor. Romatoit artrit’te bazı kuralları kullanarak deformasyonu önlemek mümkün, şöyleki: a) İş yaparken küçük eklemler yerine büyük eklemlerinizi kullanın. Örneğin kapı açarken elinizle değil kolunuzla itin, ya da kavanozu parmaklarınızla değil elinizle açın. b) Yükü tek bir eklem yerine birden fazla ekleme dağıtmaya çalışın. Örnek: Bir kitabı kaldırırken bir değil iki elinizle tutup kaldırın. c) Eklemlerinizi en “doğal” pozisyonda kullanmaya çalışın. Aşırı bükme ve zorlamalardan kaçının.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle