Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
POLİTİK BİLİM Aykut Göker http://www.ınovasyon.org 3 Ağustos 2007 günlü CBT’de “Sanayi cahili olduğumuz günlere dönüş” başlığıyla yayımlanan yazımda da çıkardığım sonucun daha iyi anlaşılabilmesi için bazı noktaları açmam gerekirken açmadığım anlaşılıyor. ‘Sanayi Cahili Olduğumuz Günlere Dönüş’ Üzerine... Çok kısa yazdığımda merâmımı galiba iyi anlatamıyorum; dost okurlar, yazdıklarını yine anlamadık, diye şikâyetçi oluyorlar. Hiç olmazsa bazı konuları daha iyi açıklayabilmek için uzun yazıyorum; o zaman da aynı konu başlığıyla I, II, III diye giden bir “tefrika” ortaya çıkıyor. O zaman da başka bazı dostlar, “galiba, konu bulmakta zorlanıyorsun, uzattın yine”, diye serzenişte bulunuyorlar. Her iki tarafa da müteşekkirim. Çünkü onlar sâyesinde, kısa yazarak anlaşılabilir olmayı öğrenmeye çalışıyorum; ama karne notlarımın, çok iyiye gittiğini söyleyemem. Her neyse, 03 Ağustos 2007 günlü CBT'de "Sanayi cahili olduğumuz günlere dönüş..." başlığıyla yayımlanan yazımda da, çıkardığım sonucun daha iyi anlaşılabilmesi için bazı noktaları açmam gerekirken açmadığım anlaşılıyor. Bu yazımla ilgili olarak bir okuyucumuz, yazdığı mektupta diyor ki (özetliyorum): “Sayın Göker, işadamlarımızdan Sayın Tuncay Özilhan'nın 13 Temmuz tarihli Milliyet'te yayımlanan sözlerinden siz aşağıdaki sonuçları çıkarmışsınız: 1. 'Marka, teknoloji, mâli güç' yabancı ortaktadır; dolayısıyla 'kontrol de ondadır.' 2. Yatırım kararı [vb. stratejik kararlar], meseleye 'uzun vâdeli bakabilen' yabancı ortak tarafından verilir. 3. Ve bu kararlar yabancı ortağın 'dünya stratejisi' doğrultusunda verilmiş kararlar olur. 4. Ne var ki, yabancı ortağın 'dünya stratejisi' [meseleye kısa vâdeli bakan ve sadece] yatırdığı paranın karşılığını almakla ilgilenen Türk ortağın 'görüşlerine ters düşebilir.' Bu durumda taraflar 'el sıkışıp ayrılırlar'. “Doğru, Sayın Özilhan'ın söylediklerinden bu sonuçlar çıkıyor. Siz de, bunlardan 'el sıkışıp ayrılma', yâni, 'yerli ortağın payını yabancıya devredip o üretim biriminden çekilmesi' üzerinde duruyor ve sanayinin giderek yabancıların eline geçmesinin yaratacağı bir başka sonuca dikkatlerimizi çekiyorsunuz. Sanayinin stratejik karar ve yönetim noktalarını yabancılara devrede devrede sonuçta millet olarak biz bu işin yabancısı olacağız; 'sanayi cahili durumuna düşeceğiz', diyorsunuz. Yâni siz gelecekte bizi bekleyen bir tehlikeye işaret ediyorsunuz. Oysa Sayın Özilhan'ın söylediklerinden, bu tehlikenin zâten gerçekleştiği; yâni, bizim, zâten sanayi cahili olduğumuz sonucu ortaya çıkıyor. “Aslında, siz de Özilhan'ın söylediklerinden aynı sonucu çıkarmışsınız. Nitekim 2. maddede yabancı ortak 'uzun vâdeli bakabilmektedir' diyorsunuz; yâni, yabancı ortak stratejik bir bakış açısına sahiptir; gelecek için öngörüleri ve öngörülerini gerçekleştirmeye yönelik stratejileri vardır. 4. maddede de diyorsunuz ki, yerli ortak ise (yabancı ortağın aksine), 'meseleye kısa vâdeli bakmakta'; yâni, pazar ekonomilerinin acımasız rekabet koşullarında varlığını sürdürebilmek için elzem olan stratejik bakış açısına sahip bulunmamaktadır: 'Sadece, bugün yatırdığı parayı yarın geri kazanmakla ilgilidir.' “Eğer bizim sanayiciliğe soyunmuş işadamlarımızın bugün durumları bu ise, bunun tek bir anlamı olabilir: Sanayiciliği zâten öğrenememişlerdir; bu gidişle de ebedî öğrenemeyeceklerdir... Belli ki siz, iyimser bir bakış açısıyla, çoktan beri içinde bulunduğumuz bu tehlikeyi yarına erteleyerek bir umut ışığı bırakmak istemişsiniz...” Evet, elimden geldiğince meselelerimize iyimser bir açıdan bakmaya çalıştığım ve Sayın Özilhan'ın söylediklerinden kalkarak bir genellemeye gitmek istemediğim doğrudur. Sanayicilerimizin ya da onların üst düzeydeki yöneticilerinin uzun vâdeli stratejik düşünce tarzıyla aralarının pek hoş olmadığını iş dünyamızın zirvedeki profesyonellerinden, örneğin, Jan Nahum da sürekli söylüyor. Buna rağmen bugün ve gelecek için bir genellemeye gitmenin yanlış olacağını düşünüyorum. Niçin yanlış? Soruyu yanıtlamadan önce, sanayimize ilişkin görüşlerine son derece değer verdiğim Sayın Nahum'un da bu konuda söylediklerini aktarmak isterim. (Gördünüz mü; yine bir 'tefrika' başlıyor!) Bilgi yoğunyenilikçi yönetim Karar süreçlerinin iyileştirilmesinde “Bilgi ve Yenilikçilik”. Günümüzün rekabet ortamında öne çıkan kavram “yenilikçilik”tir. Bilgi ve yenilikçilikten hareketle “yönetimi yönetişime” çevirebilme olasılığı var mıdır? Müfit Akyos, Endüstri Mühendisi, Teknoloji Yönetimi Danışmanı, mufita@ttnet.net.tr kavram ise “yenilikçilik”tir. Bilgi ve yenilikçilikten hareketle “yönetimi yönetişime” çevirebilme olasılığı var mıdır? Yönetimlerle bilgi üretimi arasındaki mesafenin giderek açıldığı ve karar vermede dikkate alınması gereken değişkenlerin arttığı düşünüldüğünde “yönetimlerin karar mekanizmalarının kalitesinin arttırılmasında” ilk adımın bilgi girdisini arttırmak olduğu söylenebilir. Bilgiyi yaratanlar ve taşıyanlar insanlardır (uzmanlar, uzmanlık grupları veya uzmanlık kurumları gibi). Bilginin yoğunlaştığı bilgi üretim noktaları vardır. Bu noktalar bilimteknoloji çevreleri olabileceği gibi belli bir konuda etkileşim içine giren ve geleceğe yönelik bilgi üreten ve senaryolara dayalı çözümler üretmek isteyen “gruplar” da olabilir. Doğaldır ki bu “gruplar”ın ürettikleri bazı bilgi ve görüşler “aşırılıklar veya aykırılıklar” taşıyabilir. Önemli olan yönetim erkinin karar süreçlerini ve mekanizmalarını bilgi ile çalıştırır yapıda oluşturmasıdır. Bu noktada bilgi kaynaklarının süreç içindeki rollerinin ve konumlarının yeniden tanımlanması önem kazanmaktadır. Eskinin izlerini taşıyan günümüzün yönetim anlayış ve araçlarının yeni çözümler üretmedeki başarısızlığı nedeniyle çözümler yenilikçi yapılanmalarda aranmalıdır. Yine mikro düzeyde ürün geliştirme ve üretim süreçlerine damgasını vuran yenilikçilik anlayışının ve üretim yönetim biçiminin günümüzün yönetim anlayışını yönetişime çevirecek biçimde kullanılmasının yolları oluşturulmak durumundadır. Bu yaratıcılık, karar süreçlerinin oluşturulması, izlenmesi ve değerlendirilmesi için de geçerlidir. G eleceği oluşturma çabaları insanlığın süregiden en uzun uğraşı olsa gerek. Sorunların çözümlenmesini ve her aşamada kararların alınmasını gerektiren bu süreçte insanlık çoğunlukla geçmiş deneyimlerinden edindiği bilgilerini kullanmaktadır. Ancak karşı karşıya olduğumuz sorunların büyüklüğü ve karmaşıklığı geçmişin deneyimlerini; değişimin hızı ve yönü nedeniyle yönetimlerin etkinliğini azaltıcı ve hatta engelleyici, geleceği oluşturmada ise sorunların kaynağı yapabilmektedir. Günümüzde geleceğimizle ilgili karar almada en üst yönetim aygıtı olarak “devlet yapısı” görülmektedir. Bir çelişki gibi görülse de, insanlığın oluşturduğu bilgi birikimi ve bilimteknoloji alanındaki olağanüstü ilerlemelerle, dünyamızın sonunu getirebilecek sorunlar birlikte yaşanmaktadır. Böylesi bir ortamda devletin, hükümetlerin veya en geniş anlamı ile yönetenlerin geleneksel yönetim biçim ve araçları ile oluşturmaya çalıştıkları geleceğimizle ilgili aldıkları kararlardan kuşkuya düşmememiz hatta korkuya kapılmamamız olanaksızdır. Günümüzün yönetenlerinin en azından bilimteknoloji alanındaki gelişme ve yönelimleri izleyip algılayabilecek (bir tür bilimteknoloji okuryazarlığı), dünyayı bir bütün olarak yorumlayabilecek bilgi ve beceri düzeyine sahip olmaları gerektiğini söyleyebiliriz. Ancak gerçek durum bu gerekliliği doğrulamıyor. Bir yanda yukarıda işaret edilen asgari becerilerden yoksun “yönetenler”, diğer yanda “status quo”cular. Bu yapının oluşturduğu karar süreçlerinden “doğru” kararların çıkma olasılığı nedir? ÇÖZÜM VAR MI? Çözümü “yönetim karar süreçlerinin kalitesi arttırılabilir mi? sorusunun yanıtında arayabiliriz. Daha mikro düzeyde, üretim alanında bilginin diğer üretim faktörlerinin yanı sıra giderek artan bir önem kazandığı görülmektedir. Bilgi, doğrudan bir üretim girdisi konumuna gelmiştir. Günümüzün rekabet ortamında öne çıkan bir başka SONUÇ Sonuç olarak; günümüzün “devlet yönetiminin” yerleşik normları, değerleri ve yönetim araçlarıyla “tehlikesiz bir gelecek” oluşturma olasılığı çok azdır. Bu nedenle, bilgiyi kullanma ve yenilikçilik yeteneklerinin karar süreçlerinin kalitesini arttırmada kullanılabilmesinin araçlarının geliştirilmesi gerekmektedir. CBT 1066/6 24 Ağustos 2007