25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İKLİM SU Türkiye’de susuzluğun sorumlusu: Doğa mı insan mı? Türkiye'nin bir kısmı su baskınlarıyla uğraşırken, başta Ege ve Marmara bölgesi olmak üzere diğer kısımlarında yaşanan susuzluğu, “küresel ısınmaya” bağlama eğiliminde olan siyasilerin aksine, uzmanlar kuraklığın su sıkıntısının nedenlerinden yalnızca biri olduğunu, ancak gerçek sorumlunun su politikası olmayan, su yatırımlarına önem vermeyen yönetim anlayışı olduğunu ileri sürüyor. Reyhan Oksay Konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu, ülkemizin afetlerin neden olduğu yıkım ve yara sarma sarmalından çıkabilmesi için artık reaktif değil, proaktif politikalar geliştirip uygulanmasını ve kriz yönetiminden risk yönetimine geçerek afetlere müdahale ve iyileştirmeden daha çok, afetin oluşmaması, zararlarının azaltılması, hazırlık, tahmin ve erken uyarı konularına önem verilmesini söylüyor.. B M bünyesinde oluşturulan hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli tarafından hazırlanan taslak rapora göre küresel ısınma nedeniyle 20 yıl içinde milyonlarca insan susuz kalacak. Dünya yüzeyinin 1/3 çölleşecek. Ne yazı ki bu çölleşme olgusunun tek sorumlusu kuraklık değil; suyun iyi yönetilmemesine bağlı olarak çölleşme süreci öngörülenden hızlı seyrediyor. Bir zamanlar dünyanın 4.büyük gölü olan Aral Gölü, plansız su tüketiminin nelere yol açabileceğini gösteren tipik bir örnek. Gölü besleyen Amu Derya ve Siri Derya nehirlerinin pamuk tarımı için aşırı ve plansız kullanımı sonucunda Aral Gölü neredeyse haritadan silindi. Ülkemizde de son aylarda yaşanan susuzluğa bağlı olarak belli başlı göl ve nehirlerin sonunun da Aral Gölü'nden farklı olmayacağı öngörülüyor. 1997'de 260 bin hektar olan Tuz Gölü'nün alanı 7 yılda 100 bin hektar azalarak 160 bin hektara düştü. Ülkemizin diğer önemli gölleri arasında yer alan Akşehir Gölü'nün alanı 15 yılda 350 kilometrekareden 35 kilometrekareye indi. Bu arada Türkiye'nin en büyük tatlı su gölü olan Beyşehir Gölü'nde aşırı su çekilmesi nedeniyle şiddetli otlanma görülüyor ve balık türleri giderek azalıyor. BUGÜNKÜ SU KITLIĞI KÜRESEL KURAKLIKLA İLGİLİ DEĞİL stanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Meteoroloji Mühendisliği Bölümü ve Afet Yönetim Merkezi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Mikdat Kadıoğlu, Türkiye'de yaşamakta olduğumuz kuraklığın nedenleri, kısa vadede yapılması gerekenler, uzun vadede alınması gereken önlemler konularında görüşlerini açıkladı: Cumhuriyet Bilim Teknoloji Ülkemizde yaşanan su sıkıntısının nedeni son yıllarda yaşanan kuraklık; yani küresel ısınma mı? Susuzluğa yol açan etmenler kuraklığın dışında nelerdir? Mikdat Kadıoğlu Genellikle kuraklığa neden olan aşağıdaki gibi belli başlı 5 faktör vardır: Aridity (Kuru iklim) Kuraklık (Kuru dönemlerin sıklığı) Çölleşme (Erozyon, ormansızlaşma, aşırı otlama) Su Stresi (Yüksek nüfus, yoğun sanayi/Aşırı talep) Çevre tahribatı (Su havzalarının amaç dışı kullanımı, Su kaynaklarının kirletilmesi, Küresel iklim değişimi) Bazen bunların biri, çoğu kez de bunların birkaçı birden kuraklığa neden olur. Şu anda bunların 5'i de ülkemizin farklı yerlerinde farklı faklı ölçülerde etkili olmaktadır. Bu nedenle, kuraklığın tek bir nedeni ve çözümü yoktur. Problemi ve çözümü bir bütün olarak yapısal ve yapısal olmayan tüm yönleri ile ele almak zorundayız. Yani, kuraklık problemi sadece baraj yapmak, boru döşemek gibi “yapısal” önlemler ile çözülemez. Zaten ülkemizde birçok havzada baraj ve gölet yapılacak yer de kalmadı. CBT 19891990 yılları arasında da İstanbul'da büyük kuraklık yaşanmıştı ve bunun etkisi 1992'ye dek sürmüştü. Bugün sürmekte olan kuraklık krizinin de 23 yıl etkili olacağını söyleyebilir miyiz? MK 19891990 yılları ile 20062007 yıl İ Son 37 yıllık yağış dağılımında 197374, 198889, 199394 ve 200102 tarım yıllarında yağışların ortalamaların oldukça altında kaldığı görülüyor. Grafik bize, küresel ısınma sonucu yağışlarda düzenli bir azalma olduğu yargısını vermiyor. Ayrıca az yağış aldığımız dönemlerde bugünkü kadar su sıkıntısı çekmediğimiz de başka bir gerçek. METEOROLOJİDEN KÖTÜ HABER Devlet Meteoroloji Genel Müdürlüğü'nün 31 Temmuz 2007 tarihi itibarıyla hazırladığı “Türkiye Geneli için 2007 Kuraklık Değerlendirmesi” başlıklı raporun sonuç bölümünde şu değerlendirmeye yer veriliyor: “Ülkemiz coğrafi konum itibarıyla yarıkurak bir iklim kuşağında bilindiğinden ve topografyası gereği düzensiz yağış rejimine sahip olması nedeniyle, sürekli kuraklık riski altında yaşayan bir ülkedir.Türkiye nasıl deprem riskiyle yaşamasını öğrenmek durumundaysa, kuraklık riskiyle de yaşamasını öğrenmek durumundadır.” Raporda, yağışlardaki normale göre azalmanın yüzde 43 ile en çok Ege Bölgesi'nde, daha sonra sırasıyla yüzde 34 ile Marmara ve yüzde 22 ile İç Anadolu Bölgesi'nde gerçekleştiği bildiriliyor. Türkiye genelindeki azalma ise yüzde 16.8 civarında. Ayrıca geçen yıla göre en fazla düşüş yüzde 40 ile Ege, yüzde 37 ile de Marmara bölgelerinde yaşanmış. Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü'nün önümüzdeki 45 aya ilişkin tahmin raporu da yayımlandı. Rapora göre hidrolojik kuraklığın önümüzdeki 45 aylık süreçte ortadan kalkması olasılığı düşük. “Çünkü kuraklığın tanımı gereği başlangıç ve bitiş zamanlarının belirlenmesi oldukça güçtür. Ayrıca kuraklığın olumsuz tesirlerinin hissedilmesi için belirli bir zaman gerekmektedir. Aynı şekilde mevsimsel yağışların normalleri civarında gerçekleşmesi kuraklık konusunda pozitif etkisi olsa dahi, olumlu etkilerin görülmesi için daha uzun süreye ihtiyaç vardır.” TÜRKİYE'DE KİŞİ BAŞINA DÜŞEN SU MİKTARI Dünya Su Günü için hazırlanan Birleşmiş Millet ler raporlarına göre halen 1 milyar kişi su sıkıntısı çekiyor. Bu sayı 2025 yılında 3.5 milyara, yani dünya nüfusunun yarısına ulaşacak. Ülkemizde ise kişi başına düşen su miktarı giderek azalan bir trend izliyor. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası'nın 1 Ağustos tarihli bildirisine göre “Türkiye, su kaynakları ve bu kaynakların kullanımı ve değerlendirilmesi konusundaki faaliyetleriyle bulunduğu coğrafi bölgede ender sorunsuz ülkelerden biri ya da su miktarı açısından yeterli bir ülke olarak görünmesine rağmen, özellikle kişi başına kullanılabilir su potansiyeli incelendiği zaman gerçeğin farklı olduğu görülüyor. Uluslararası kriterlere göre kişi basına düşen 10 bin m3 kullanılabilir su 'su zengini ülke'ye, 3 bin ile 10 bin m3 arasındaki su 'yeterli suyu olan ülke'ye, bin ile 3 bin m3 arasındaki su 'su sıkıntısı olan ülke'ye, miktar 1000 m3'ün altında ise, 'su fakiri ülke'ye karşılık gelmektedir. Nüfusu yaklaşık 70 milyon olan ülkemizde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı yılda yaklaşık 1570 m3 tür. Nüfusumuzun sürekli artışına ters orantılı olarak, kullanılabilir su miktarının değişmemesi, hatta kırsal alanlardan büyük şehirlere göç, yüksek düzeyde ekonomik büyüme gibi etkenler ile nitelik ve niceliğinin azalması göz önüne alınırsa, önümüzdeki yıllarda bu miktarın daha da azalacağı ve uluslararası kriterlere göre 'su fakiri ülkeler' arasına gireceğimiz açıkça görülmektedir.” 2050 yılında bu oranın 700 m3’e düşeceği öngörülüyor. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü'nün (UNESCO) hazırladığı tatlısu kaynaklarının değerlendirildiği "Dünya Su Gelişme Raporu"nda, kullanılabilir su miktarına göre Türkiye dünyada 45. sırada yer alıyor. larının tek benzer taraf ikisinin de El Nino yılı olmasıdır. Buna rağmen hava, çok havai bir şeydir! Atmosfer ise çok kaotik bir ortamdır. Atmosferde hava olaylarına neden olan binlerce olay ve mekanizma bulunmaktadır. Bu nedenle, geçmiştekine benzer bir yıl yaşama ya da hava durumunda benzer bir davranış beklemek doğru değildir. Tamamen tesadüf eseri benzer bir davranış da gösterebilir ama büyük bir ihtimalle değişik sürprizlere gebe bir hava durumu ile karşı karşıya olacağız. Şu anki uzun vadeli hava/iklim tahminleri ise önümüzdeki kışın başına kadar yağışların mevsim normallerinde geçeceğini gösteriyor. Bununla birlikte hava sıcaklarının mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi bekleniyor. İnsanlar her zaman doğada bu tür düzenler arayıp durmuştur. Bu nedenle, sürekli olarak Türkiye'de sık sık 8 yılda bir hafif kuraklık, 12 yılda bir kuvvetli kuraklık veya 18 yılda bir şiddetli kuraklık olur gibi demeçler de verilir. Ama bu gerçekte bir “istatistiksel yalan”dır! Gerçekte hava bu tür bir periyodiklik bilmez. Yani, hadi 8 yıl oldu şimdi hafif kuraklık yapma zamanıdır gibi havada hafıza filan yoktur. 2001 yılında da 6 yıl sonra sulak periyoda gireceğiz diyenler vardır. Hani nerede şimdi o beklenen sulak periyot!.. CBT 23 Mart Dünya Meteoroloji Günü nedeniyle İTÜ'de “Türkiye'de Kuraklık ve Kuraklıkla Mücadele” konulu panelde Türkiye'nin yarı kurak bir iklim bölgesinde yer aldığını, bu nedenle kuraklıkla mücadele planlarının olması gerektiğini belirtmiştiniz. Bu planların yapılmasında ve gerçekleştirilmesinden hangi resmi kurumlar sorumlu ve planların içeriğinde özetle neler yer almalı? MK Yıllardır kamuoyumuza söylemeye çalıştığım özetle şudur: “Normal hava şartları” diye bir şey yoktur. Suyun azı da (kuraklık) çoğu da (sel) ölümcüldür. Meteorolojik kuraklık, normal ve bilinen atmosferik sistemler tarafından geçmişte hep oluşturulmuş ve gelecekte de küresel iklim değişiminden dolayı daha sık ve şiddetli bir şekilde oluşturulmaya devam edilecektir. Kuraklık, meteorolojik kuraklık olarak başlar, tarımsal, hidrolojik kuraklık olarak gelişir ve sosyoekonomik kuraklık olarak devam eder. Kuraklığın etkileri en fazla, suya talebin en yüksek olduğu zamanlar hissedilir, ama o zaman da herhangi bir önlem almak için artık çok geçtir. Türkiye'nin köy, kasaba, şehir ve ülke bazında da artık bu günden itibaren kuraklık ile mücadele için acilen planlar geliştirilmeli ve kriz yönetimi yerine risk yönetimi uygulanmalıdır.” ... Bu nedenle, Kuraklıkla Mücadele Planları, bireysel vatandaşların, ulusal ve yerel yönetimlerin, kurum ve kuruluşların ve diğerlerinin kuraklık nedeniyle ortaya çıkabilecek olan problem ve etkilerinin zararlarını azaltmak için atılması gereken adımları tanımlar. Bu nedenle, planların yapılmasından ve gerçekleştirilmesinden büyükşehir belediyeleri başta olmak üzere yerel yönetimler, Enerji ve Tarım Bakanlığı sorumludur. Böylece kuraklıkla mücadelede hiçbir işe yaramayan kriz yönetiminden risk yönetimine geçilmiş olacaktır. CBT Özerk bir “Su Enstitüsü” veya “Su ve Çevre Enstitüsü” gibi kurumların kurulması yarar sağlar mı? MK Evet, Türkiye'de acilen hidrolojik ve meteorolojik hizmetler bir an önce tek bir çatı altında toplanması ve meteorolojideki devlet tekelinin kaldırılması büyük yararlar sağlar. Şuan DMİ asli görevlerini iyi bir şekilde yerine getirememekte ve meteorolojideki devlet tekeli yüzünden gelişmiş ülkelerdekine benzer şekilde ülkemizde özel meteoroloji sektörü de gelişememektedir. Ayrıca, Türkiye'de meteoroloji karakterli veya hidrometeorolojik olaylar sık sık birer afete, dönüşerek gelişmiş ülkelere nazaran çok daha fazla insan ve ekonomik kayıplara neden olması ile birlikte, geçerli çözümler de geliştirilememektedir. Bu nedenle, “Türkiye geneli, Türk Hava Sahası ve Denizlerinde can ve mal güvenliğini sağlamak ve ulusal ekonomiyi kuvvetlendirmek için meteorolojik, Yazının devamı 14. sayfada CBT 1066/12 24 Ağustos 2007 CBT 1066/13 24 Ağustos 2007 İKLİM SU
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle