Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
BİLİM DÜNYASINDAN K I S A H A B E R L E R yaşanan kasırgalar enerjilerini ısınmış deniz suyundan alıyorlar. Nemli ve sıcak hava yükselir ve bulutlar oluşur oluşmaz havanın daha fazla yükselmesini sağlayan enerji açığa çıkar. Daha sonra ise dünyanın devri bulutları dönmeye zorlar. Kasırganın gözü (merkezi) durmadan hava yutar ve hava kütleleri en sonunda saatte 200km'lik bir hızla dönmeye başlar. Gerçi Akdeniz henüz kasırgaları doğuracak kadar ısınmadı, ama meteoroloji uzmanları 15 Ocak 1995'te sürpriz bir şekilde Yunanistan sahillerinde her ne kadar tropikal bölgelerdeki kadar büyük olmasa da gerçek bir kasırgayla karşı karşıya kalmışlardı. Kasırga saatte sadece 118 km'lik bir hıza sahip olduğu için bilim insanları “Akdeniz kasırgası”ndan söz etmişlerdi. Nitekim Balear Adaları Üniversitesi'nden Lluis Fita, bu tür kasırgaların Akdeniz'de birkaç yılda bir tekrarlandığını saptamış. Son Akdeniz kasırgası 26 Eylül 2006'da İtalya'nın güney kıyılarında meydana gelmiş. Akdeniz kasırgası, tropikal kasırgalardan farklı olarak yükselen sıcak havanın dönmesiyle değil, bildik alçak basınç bölgelerinde yani kötü hava bölgelerinde meydana gelmekte. Akdeniz kasırgasının simetrik olmayan bir “üreme hücresinden” doğmakta. En önemli koşul tüm Akdeniz bölgesindeki su sıcaklığının 30 dereceyi aşması diye tahmin ediyor uzmanlar. Tabii buna ilave olarak hava akımının da kasırgaya uygun olması gerekiyor. kullanılan BCG aşısıyla birlikte vurulması halinde daha iyi koruma sağlayacağını düşünüyorlar. BBC'ye göre dünya genelinde her yıl iki milyon kişi tüberküloz yüzünden yaşamını yitirmekte. Gambiya'da yapılan testlerle başarılı sonuçlar elde edilmiş. Şu sıralar Batı Kap bölgesinde gerçekleştirilen yeni testlerle, yeni ilave aşının, tek başına vurulan BCG aşısından daha etkili olup olmadığı anlaşılacak. Bu bölgede yüz çocuktan biri tüberküloza yakalanmakta. Araştırmayı yöneten bilim kadını Helen McShane, yeni aşının güvenilir olduğunu ve çok kuvvetli bir bağışıklık reaksiyonunu harekete geçirdiğini söylüyor. Nitekim Gambiya'da gerçekleştirilen deneyler, aşı maddesinin, bağışıklık sisteminin bir enfeksiyona gösterdiği reaksiyon üzerinde etkili olduğunu göstermiş. Etkisi Thücrelerinin uyarılmasına dayanıyor. Ve Thücreleri bu şekilde BCG'ye daha fazla reaksiyon gösteriyor. AKDENİZ’DE KASIRGALAR Bilim insanları Akdeniz'in ısınması halinde tropikal kasırgaların yaşanabileceğini söylüyor. İklim araştırmacılarının son hesapları doğru çıkarsa, Akdeniz bölgesindeki en tehlikeli çevre felaketleri kuraklık ve orman yangınlarıyla sınırlı kalmayacak. Kapıda kasırgalar da var. Kastilya La Mancha Üniversitesi'nden Miguel Gaertner, bilgisayar modelleriyle ilk kez Akdeniz'de bile tropikal kasırga riskinin bulunduğunu gösterdik diyor. Küresel iklim değişimi yüzünden Güney Avrupa ve Kuzey Avrupa'da kasırgalar meydana gelecek olursa binlerce kıyı kenti ve tatil yöresi için tehdit oluşturacak. Şimdilik sadece tropikal bölgelerde İLK KÜRESELLEŞME BEŞİNCİ BİN YILDA MI? Uygarlığın beşiği Mezopotamya olarak bilinir ama son araştırmalarla Hindistan ve Pakistan'da da 30005000 yıl öncesine ait gelişkin kentlerin izleri bulundu. Andrew Lawler'in Science dergisindeki yazısına göre arkeologlar kentleşmenin izlerine, Mezopotamya ve İndus Irmağı arasında ve Günümüz Türkmenistan ovalarına kadar olan bölgede de rastlamışlar. Lawler Asya'daki kentlerin İÖ 30002000 yıllarında kurulmuş olduğunu söylerken buna örnek olarak İran'ın kuzeyi ve güneyinde, Türkmenistan ve Arap Yarımadası’ndaki Umman kazılarını gösteriyor. Buluntulardan anlaşıldığı üzere gelişkin kültürler arasında ticaret vardı. Mesela lacivert taşı (lapis lazuli) 4. bin yılda hem Mezopotamya'da hem de Mısır'da kullanılmış. Umman'daki bakır ise 3. bin yılda Mezopotamya'ya ulaşmış. Ve 5. bin yılda Anadolu obsidiyeni Yakındoğu'ya ihraç ediliyordu. Bu ticaret ağını değerlendiren Lawler, erken küreselleşmeden söz ediyor. Arkeologlar bu gelişmede Mezopotamya'nın önemli bir payı olduğu konusunda hemfikirler. Ancak Mezopotamya'nın bu gelişmenin tek motoru olup olmadığı tartışmalıydı. Birçok arkeolog artık aynı dönemde gelişen kültürlerin de en az Mezopotamya kadar etkili olduğunu savunuyorlar. SEKİZ MİLYON YILLIK ORMAN RAHİM ÇİPİYLE YAPAY DÖLLENME Japon bilim insanları bir çipin üzerinde minik bir “rahim” üretti. Çapı iki milimetre olan bu hücrenin içi besleyici maddeyle dolu. New Scientist'teki habere göre bu yapı sayesinde bildik yönteme kıyasla daha fazla fare embriyosu hayatta kalmış. Tokyo Üniversitesi'nde Teruo Fujii ile çalışan ekip, tekniği bu yıl içinde insan embriyoları üzerinde denemeye hazırlanıyor. Hayvan deneylerinden alınan sonuçlar nedeniyle araştırmacılar umutlu. Yapay olarak döllenen 50 yumurta hücresinden 30 tanesi erken embriyo evresine kadar gelişmiş. Oysa halihazırdaki yöntemlerle 50 denemeden ancak 26 tanesi başarılı olmakta. Deneyin ikinci aşamasında embriyolar dişi farelere aktarılmış. Embriyoların %44'ü sağlıklı cenin olarak büyümüş. Tüpte gerçekleştirilen yapay döllenmede bu oran %40'tır. Bilim insanları yöntemin başarısını, çipin besleyici maddeyi kontrollü bir şekilde aktararak değişmez bir ortamın yaratmasına bağlıyorlar. Bildik yöntemlerde besleyici madde belli aralıklarla girip çıktığından sıcaklığın ve asit miktarının değişmesine neden oluyor. Oysa yeni yöntemde minik reaksiyon hücresinde bunlar gereğine uygun bir biçimde ayarlanabilmekte diyor araştırmacılar. “Labonchip”“Çip üzerinde laboratuvar” sistemleri kimyasal veya biyolojik laboratuvarları bir milimetreden bile daha az alan kaplayacak şekilde küçültüyorlar. İnce kanallardan akan sıvılar çok iyi incelenip, kontrol edilebiliyor. Bu tür çipler kimya ve biyoteknik firmaları tarafından kullanılmakta. CBT1066/4 24 Ağustos 2007 YENİ TÜBERKÜLOZ AŞISI G.AFRİKA’DA TEST EDİLİYOR Yeni bir tüberküloz aşısı, seksen yıldan sonra ilk kez Güney Afrika'da test edilmekte. Oxford Üniversitesi bilim insanları yeni aşının halihazırda Arkeologlar, Macaristan'daki bir kömür ocağında sekiz milyon yıllık bir servi ormanı buldular. Ağaçların biçimi gayet iyi korunagelmiş ancak tamamen gün ışığına çıkarılan ağaç gövdeleri tek dokunuşta dağılacak kadar hassas. Bukkabrany kömür ocağındaki işçiler ilk önce kömüre dönüşmüş bataklık servilerinin gövdelerini bulmuşlar. Otto Herman Müzesi Müdürü Tamas Pusztai, ama daha aşağılarda bulduğumuz 16 ağaç gövdesi sekiz milyon yıl önceki yerlerinde koruna gelmişler diyor. Altı metre yüksekliğindeki fosil ağaç gövdelerinin çapları iki ila üç metre arasında değişmekte. Açıklamalara göre bataklık servilerinin boyları o tarihlerde 3040 m. kadar büyüyormuş. Budapeşte Üniversitesi Paleontoloji Enstitüsü Müdürü Miklos Kazmer, servi gövdelerinin bu kadar iyi korunagelmiş olmasını, sekiz milyon yıl önce ormanın altı metre yüksekliğinde bir kum tabakası içinde kalmasına neden olan kuvvetli bir kum fırtınasına bağlıyor. Ağaç gövdelerinin çok kolay ufalanması ağaçlardaki hücre zarları için yapıştırıcı görevini gören selülozun yok olmasıyla ilgili. Kömür ocağını kamuya kapatan uzmanlar şimdi ağaç gövdelerini korumaya çalışıyorlar. Bilim insanları ağaç halkalarını inceleyerek o zamanki iklim koşulları hakkında bilgi edinebilmeyi umuyorlar. Ağaçların “öldükleri” zaman 300400 yaşında oldukları sanılıyor. Fakat hepsi aynı döneme ait olmadıkları